SİVİL DÜŞÜNCE - ÖZEL HABER

Güneydoğu'da referandum çalışmalarında aktif olarak çalışan Diyarbakırlı siyasetçi Alaattin Parlak'a sahadaki izlenimlerini sorduk.

Parlak, Sivil Düşünce'ye izlenimlerini anlattı:


Türkiye'nin son yüzyıllık siyasi tarihine baktığımız zaman, 18 defa farklı yıllarda anayasa değişiklik paketi ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Bu değişiklik paketinin 7'si referandum ile geri kalan kısmı ise mecliste değiştirilmek suretiyle onaylanmıştır. İlk defa sistem değişikliğine yönelik bir anayasa değişikliği söz konusudur.
 
Burada daha önce milletin temsilcilerinin aracılığı ile verilen güvenoyu bu değişiklik paketi ile milletin güvenoyu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Temel anlamda bu değişiklik 1980 darbe ürünü 1982 anayasasının en mağdur ettiği kesimlerden biri Kürtler ve bölge halkıdır. Diyarbakır cezaevinin işkencelerinin tanıkları hala yaşamaktadırlar. Kürtler, asker postalları altında hazırlanan 82 anayasasının bütün maddelerinden mağdur olmuştur. Bu anayasanın verdiği yetkiler değil miydi,  ret, inkâr ve asimilasyonu gerçekleştiren?
 
Şimdi Kürtlerin önünde tarihi bir fırsat yatmaktadır. Ya asker postaları altında hazırlanan anayasaya ile devem etme kararı verecekler, ya da kısmi de olsa bu anayasanın değişecek bazı maddelerine evet diyecekler. Bu bağlamda Kürtlerin bu değişiklik paketine ciddi katkı sunacağını düşünüyorum. Başkanlık sistemi, Kürtlerle birlikte toplumun bütün katmanlarını ilgilendirmektedir. Askeri vesayet ve bürokratik vesayetin önlenmesi açısından önemli bir gösterge olacaktır. Bu da sorunun çözümüne yönelik önemli bir aşamadır.
 
Bu referandumun sonucuna etki edecek iki kesim bulunmaktadır. Birincisi Kürtler, ikincisi gençler. Kürtlerin geçmiş yıllarda yaşadığı tecrübeleri göz önünde bulundurduğumuzda en zor zamanlarda vicdani kararlar verdiklerini görebiliyoruz. Sahada üç grup tespit ettik; Evet- Hayır- Boykot.  Öyle gözüküyor ki sahada yaptığımız çalışmalarda bu oyların büyük bir kısmının evet yönünde olduğudur. Benim tahminim bölgede Evet oyu son zamanların en büyük oy oranı ile karşı karşıya kalacağıdır. Referandumda çıkacak sonuçlar bölgenin kaderini yakından ilgilendirmektedir. AK Parti bütün seçimlerde Kürtlerin oylarını önemsemiş ve talepleri noktasında ciddi adımlar atmıştır.
 
Bundan birkaç yıl önce Mecliste bulunan dört siyasi partinin hazırladığı anayasa çalışmalarında HDP'nin neden Komisyonu terk etme kararını sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Kürt seçmeni sahada bunu dile getirmektedir. 7 Haziran seçimleri sonucunda HDP'nin kazandığı 80 milletvekilinden bunu beklerken, tam tersine HDP alınan bu emanet oyların gereğini yerine getirmemiştir. Kürtlerin şuna karar vermesi gerekmektedir; darbe ürünü bir anayasa mı, yoksa darbe ürünü bu anayasanın değişmesi muhtemel 18 maddesi mi? Kürtler kendisini 80 ve 90'lı yıllarda ezen, köylerini yakan, faili meçhul cinayetler işleyen zihniyet ile aynı tarafta, aynı cephede olmadığını sorgulamalı ve buna göre karar vermelidir.
 
Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olan Kürt meselesi, demokratikleşme adımlarında büyük ilerleme gösterdi. Birçok adım atılmış ve birçok problem çözülmüştür. Ardından toplumun büyük bir kesiminin desteklediği çözüm süreci ortaya çıktı. Ama maalesef çözüm sürecinde ortaya konulan irade ve meselenin çözüme yönelik adımlar atılmasına karşı, silahların ülke dışına çıkma sürecinde ciddi bir adım atılmadı. Bu da bölgede kamu otoritesinin sağlanmasında ciddi sıkıntılar oluşturdu. 6-8 Ekim olayları akabinde “öz yönetim” ilanları ile birlikte hendeklerin kazılması Kürt halkı tarafından reddedilmiştir.
 
Başkanlık sistemi ile birlikte ülkede vesayet ve bürokratik oligarşinin devamı mümkün gözükmemektedir. Temel sorunların çözümüne yönelik ciddi adımlar atması kuşku götürmez bir gerçektir. Ama burada en temel etken PKK'nın silahları bırakma süreci ile beraber işlemesi muhtemeldir. Önümüzdeki dönemde sorunun çözümüne yönelik ciddi adımlar atılacağı ve sadece çözümün muhatabı örgüt değil, toplumun bütün katmanları olacağı ve sürece katkı sunmaya çalışan kim varsa muhatabın onlar olacağı yönündedir.
 
Bölgede gerek milletvekilleri ve gerekse belediye başkanlarının tutuklanmasına Kürtlerin ciddi tepki göstermediği ortadadır. Bunun iyi sorgulanması gerekir. Daha önceki yıllarda en küçük bir hadisede onbinler sokağa dökülürken, şimdi neden dökülmemektedir? Burada sosyolojik olarak tahlillerin yapılması gerekir. Kürtler şiddet eylemleri destekleyen, kendisine hizmet etmesi gereken belediyelerin hizmet etmemesini ciddi şekilde sorgulamaktadır. Kürtler şunu söylüyor; mücadelenin demokratik yöntemlerle verilmesi gerektiği, şiddet eylemlerinin Kürtlere kazandırdığı birşeyin olmadığına inanmaktadır. Bu tutuklama ve uzaklaştırmanın birinci derecede Kürtleri çok fazla ilgilendirmeği ama zaman zaman tartışma konusu olduğunu bize göstermiştir.