Türkiye'deki siyasal durumu, kendi deyişiyle ''Türkiye Kürdistanı''nda yaşananları, seçim sürecinde yaşanabilecek muhtemel olaylar hakkında önemli bilgiler veren Atıf Özbey ile gerçekleştirdiğimiz röpotajın ayrıntıları:

Çözüm Sürecinin başlamasıyla birlikte Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere Türkiye’nin genelinde büyük bir memnuniyet havası yarattı. Asker ve PKK’lı gençlerin cenazeleri gelmiyor ve barış olgusu iyiden iyiye ülkede hakim olmuştu. Halkın gördüğü kadarıyla ‘herşey iyi, güzel devam ederken, ne oldu da Çözüm Süreci bitti?

Çözüm sürecinin bitmesi , tüm Türkiye halkları açısından,78 milyon insanımız açısından çok kötü oldu. Ama en ağır faturayı da Türkiye’nin Kürdistanı olan Doğu ve Güney Doğu özellikle de Kürtler bunun en büyük faturasını ödüyor. Çözüm süreci 2.5 yıl çok iyi sürdü. Türkiye Kürdistanı ve Doğu Güneydoğu söylemini birlikte kullanıyorum ki doğru anlaşılsın.
Ancak Kürt sorunu benzer dünyadaki etnik, kültürel, mezhepsel ve dini kaynaklı sorunlar normalde bu denli kronikleştiği takdirde, bu kadar insan bu durumda hayatlarından olduysa sık sık yol kazaları da olur. Dolayısıyla ben şahsen yol yol kazalarını bekliyordum.
Hatta bu işin uzamanı olan bazı arkadaşlar bunun olmayacağını söyledikleri zaman ben bunu garipsiyordum. Çünkü çözüm süreçleri yürürken dışarıdan ve içeriden birçok taraf engellemek ister, müdahil olmak ister…vs. Sürecin bitmesi tek taraflı olmadı. Bugün HDP, ‘’Kürt siyasal partisi’’ ciddi diyalog içinde olduğu silahlı örgüt olan PKK, ben de terör örgütü olarak kabul ediyorum çünkü bütün yaptıkları terör faaliyetidir, meşru otoriter güç değildir, silahı bulundurma hakkına sahip değildir. 
AK parti ne kadar meşruysa, yasalsa HDP de o kadar yasaldır.
Aslında olması Türkiye’nin lehinedir. Türkiye’nin de Kürtlerinde, bütün Türkiye halklarının da lehinedir.
Tek taraflı olmadı. Buradan hem PKK çeşitli eylemleri hızlı bir şekilde başlatarak özellikle 7 Haziran seçimleri sonrasında  2 polisin uyku halindeyken kafalarına kurşun sıkılması…
Başka faaliyetleri de var… Bunları tek tek zikretmeyeceğim. Böylece 2.5 yıl sürmüş olan ateşkes çözüm sürecini baltaladı.
Ancak bu arada da  herhalde detaylarına gireceğiz, AK Parti hükümeti yasal alt yapıyı oluşturamadı. Sadece geçen yıl 7 Temmuz’da mecliste çıkarılan 6 maddelik kanun var, o kanuna göre devlet yetkilerinin PKK yetkilileriyle görüşmeleri yasal güvence altına alındı. Bu, netice itibariyle yeterli değildi. Sadece PKK’nin değil bütün Kürt halkı Doğu ve Güneydoğuda anadilde eğitim, kendini ifade etme özgürlüğü, yani Kürt kimliği önünde ki tüm yasal engellerin kaldırılmasını istiyor. Bunların başında anayasanın 66. Maddesi, Kürtleri ya da başka bir etnik yapıyı zaten şu anda kabul etmiyor. 66. Maddedeki ‘’Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür’’ yazılmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’de ne Kürtlerin, ne Lazların, ne Abazaların…vs hülasa hiçbir etnik yapıyı Anayasa mevcut haliyle kabul etmiyor. Herkesi Türk olarak kabul ediyor. Buna benzer daha yüzlerce anayasa ve kanunlarda asimilasyon, inkarcı politikaları öneren unsurlar var. Doğrusu AK Parti hükümeti bu konuda hızlı adımlar atmadı. Böylece her iki tarafında; hem hükümetin, ben burada devleti çok suçlamıyorum. Çünkü silahlı kuvvetler ve güvenlik güçleri aslında hiç beklemediğimiz kadar teenniyle bu süreçte davrandılar. PKK militanlarını vurma imkanı varken gördükleri yerde göz yumdular. Doğru olan da buydu. Ama maalesef hükümet siyasi konuları daha çok öncelediği için gereken adımları atmayarak doğrusunu söylemek gerekirse PKK’nın eline koz vermiş oldu.

AK Parti ‘’biz gereken herşeyi yaptık, fakat PKK kendi için sorgulama yapmadı, Çözüm sürecini de PKK bitirdi’’ açıklamasında bulundu. Bu söylem ne kadar doğru?

Her iki taraf birlikte çözüm sürecini baltaladı. Çözüm sürecinin bitmesinde her iki tarafında hataları var. Yani Kobanê olaylarında HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’ın hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği beyanatlar çok olumsuz anlamda karşılık buldu. Evet, Demirtaş, Kobanê olaylarında ‘’silahınızı alın ve sokaklara inin’’ minvalinden Twetler paylaştı. Sayın Erdoğan da ‘’Kobanê düştü düşecek’’ demek suretiyle Doğu ve Güneydoğudaki ve Türkiye’de yaşayan bütün Kürtlerin büyük tepkisini topladı. Burada elbette ki en büyük faturayı birbirlerine yüklemeye çalıştılar. Ama her iki tarafta çok ciddi manada burada hata işlemiştir. Hala da daha işlemektedirler. 7 Haziran seçimlerinde milletvekili listelerinden tutun da bugün listeleri açıklanan 1 Kasım seçim kampanyaları, mitinglerdeki tanımlar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve AK Parti…vs. Doğrusu sayın Başbakan çok tenvi ile hareket ediyor ve HDP’nin aynı şekilde tabii silahlı örgüt olan PKK’nın çok ciddi manada hataları oldu.  Türkiye’nin kendi öz iradesiyle geliştirdiği milli olan bu kadar el emeği, göz nuruyla yoğrulmuş olan çözüm süreci maalesef şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değimiyle ‘’buzdolabına kaldırılmış’’ durumda.

Bugüne kadar Türkiye’de hep ‘’Kürt sorunu’’ olduğu söylendi. Bunun üzerinden açıklama ve beyanatlarda bulunuldu. Çözüm süreci ilke kez 2009’da konuşulmaya başlandığında ‘’Kürt açılım ve demokratik açılım’’ denmiş idi. Zaman içerisinde bu söylem yerini çözüm sürecine bıraktı. Bugün halkımız şunu söylemeye başladı; Türkiye’de Türk sorunu da var’’. Çünkü son olaylarda her gördüğü yerde Kürtleri döven, iş yerlerini yakan, otobüsleri taşlayan, Kürtlere psikolojik şiddet uygulayan bir kesim var. Ve bunu yapanlar azımsanmayacak kadar büyük bir kitle. Bu süreci ve oluşan kutuplaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt sorununda birinci sıkıntının Kürtler ile Türklerin birbirlerini anlamayışlarındaki sıkıntıya bağlıyorum. Mütevazi olmaya gerek yok. Kürtler, Türkleri tanıyor. Kürtler Türkiye’nin 81 vilayetinde yaşıyor. Kürtler, Türklerle sosyal hayatın bütün alanlarında birlikte yaşıyorlar; evlilikler, ticaret…vs. Bugün Kürtler Doğu ve Güneydoğu’dan daha fazla, İstanbul ve Ankara’dan daha fazla yaşıyor. Bu tabii ki Türkiye’nin demokratik yapısı gereği de bölgedeki en demokratik ülke Türkiye. Ancak aynı şeyi Türkler açısından söyleme imkanı yok. Türkler, Kürtlerin neyden hoşlandığını, nasıl bir hayat sürdüklerini, düğün geleneklerini, yemek tatlarını, zevklerini…vd gibi maalesef Avrupalıların tanıdığı kadar Türkiye’deki Türkler Kürtleri tanımıyor. Bugün çözüm süreci intifaya uğradı. Ve halen Türkler şunun farkında değil; Doğu ve Güneydoğudan gelen otobüsleri taşlayanlar için söylüyorum; ya da Twitter ve sosyal medyanın diğer ağları üzerinde Kürtlere en ağır hakaretleri yapanlara söylemek istiyorum; PKK’nın Kürtlerden istediğinin ne olduğunu bilmiyor ve Kürtleirn de ona nasıl tepki verdiğinin de farkıdna değil. Çözüm süreci intifaya uğradıktan sonra PKK’nın Kürtlerden istediği şey topyekün ayaklanmadır. Fakat Kürtler bunu istemiyor. Daha bunun ötesinde ne istiyorsunuz? Yani Kürtler ne yapsın? Daha iki gün önce sayın Davutoğlu Kürtlere seslenerek ‘’PKK’ya tepki gösterin’’ dedi. Peki Kürtler ne yapsın? Kandil’e giderek PKK ile mi savaşsın? Anlaşılıyor ki bilinmeyen muamma var. çıkıyorlar Tv ekranlarına, başlıyorlar konuşmaya… Bu laf aslında zımmen de şunu getiriyor; demek ki Kürtler PKK’yi destekliyor, şu anda PKK’nın yaptığı tüm eylemler Kürtler tarafından destekleniyor. Bu görüş külliyen yanlıştır. İşte tekrar söylüyorum; PKK’nın istediği Kürtlerin ayaklanmasıdır. Kürtler ise buna kesinlikle prim vermemişleridir. Kürtlerin birinci önceliği Doğu ve Güneydoğu’da güvenlik mücadelesidir; can ve mal güvenliğidir. Kurban Bayramına girerken Kürtler hayvanlarını batıya getirerek kurbanlık olarak satmak istemektedir. Yolda neye uğrayacakları belli değil.
PKK kendilerini vuruyor. Mesela bizim Doğudan gelen insanlar Aşkale’yi geçtikten sonra bu sefer Türkler vuruyor. Öte yandan batıya geldiklerinde neyle karşılaşacakları belli değil. O yüzden Türkiye’yi seven milliyetçi Türklere de söyleyeceğim şudur: Eğer Türkiye’yi seviyorsanız doğru algılayın. Önce neyin ne odluğunu iyi anlamak lazım. PKK’nın yaptığı yanlışlara karşı Kürklerin şu anda gösterdiği dünyanın hiçbir yerinde hiçbir halk kendi içinden çıkmış bir örgüte göstermemiştir. Suruç’ta bir aile var; bir oğlu asker, bir oğlu polis bir oğlu ise PKK’lı. Biz ne Konya’daki bir insan kadar rahatız ne de İstanbul’daki kardeşlerimiz kadar rahatız. Sayın Davutoğlu’nun, sayın Cumhurbaşkanımızın ailesinden kimse PKK’nın içerisinde yok ama Doğu – Güneydoğulu olup, Kürdistanlı olan her bir ailenin mutlak suretle PKK’de. İstese de istemese de birkaç tane aile efradı var. Böyle komplike bir durumla karşı karşıyayız. Öbür taraftan, PKK’yı nasıl böyle bir direnç oluyorsa beni sevindiren ve ümitlendiren şey ilk defa TSK içerisinde şehit düşen kardeşinin cenaze töreninde üniformalı elbiseleri ile ‘’hayır, artık bu iş burada bitsin!’’ diyen Albay ile karşılaştık. Bu çok önemlidir. O yüzden, bu operasyonlar her ne kadar TSK ile PKK arasında yürüyorsa, belki bu ilk defa benim tarafımdan dile getirilecek; bu operasyon HDP ile AK Parti arasında gerçekleşiyor. Bu radikal bir söylem değildir. Bu operasyonlar kesinlikle siyasidir ve 1 Kasım seçimlerine yöneliktir. HDP ve AK Parti’nin bilek güreşine dönüşmüş olan arenadaki adıdır. Bunun ötesinde hiçbir şey değildir. Geçmişte Türkiye Kürdistanı’na gittiğiniz zaman Kürtlerin nefret ettiği iki kurum vardı; biri TSK diğeri ise Genel Kurmay Başkanlığı idi. Zira geçmişte bu iki kurum o bölgede çok kötü operasyonlar yürütüyorlardı. Bir diğeri ise İçişleri Bakanlığı idi. Polis Teşkilatı’nın başında güvenlik güçleri insanlara eziyet ederlerdi ve faşist tavırları vardı.
Bugün ne Genel Kurmay Başkanı ne de dikkat edin Emniyet Genel Müdürü ne de İçişleri Bakanı ile ilgili konuşulan konu yoktur. Bugün konuşulan; HDP, AK Parti ve sayın Cumhurbaşkanımızın tavrıdır. Onlar da beni teyit ediyor ki, operasyonlar esasen PKK ve TSK arasında olmaktan ziyade, siyasi partilerin 1 Kasım seçimlerinde tekrar bilek güreşlerine girdikleri için bu operasyonlara sebebiyet vermiş durumdalar. Dolayısıyla hiç şüphesiz Kürt sorunu sadece Kürtlerin ve Türklerin sorunu olmuştur, biraz daha sınırı aşarak bölge sorunu olmuştur, uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Bu da bizim beceriksizliğimizden dolayıdır. Türkiye maalesef siyasetin konuya özüm sunmaktan ziyade inkitaya uğramaya uğratmaya yönelik yaptıkları proaktif eylemlerdir; bunun ötesinde bir şey değildir.

Türkiye’nin hemen hemen tüm sınır komşularıyla ciddi sorunları var. şu anda Türkiye’nin tek müttefiki olan sınır komşusu Irak Kürdistan yönetimi ve Mesut Barzani’dir. Suriye’de gerçekleşen iç savaş, IŞİD terörünü değerlendirecek olursanız Güney Kürdistan kurulur mu ve/veya kurulmalı mı?
Kısaltacak olursam, Türkiye’nin komşusu terör örgütü IŞİD mi olmalı? Yoksa kardeşlik bağı ile kadim bir birlikteliği olan Kürdistan mı olmalı?


Irak Kürdistanı, dört başı mamur. Bölgede istikrarlı bir ülke haline gelmiştir. Bugün Türkiye’nin de sizin de ifade ettiğiniz gibi tüm komşuları ile çok ciddi sıkıntıları olmasına rağmen, Türkiye’nin birçok hatasına da ilaveten bugün Türkiye’nin dostluğundan taviz vermeyen Barzani’dir. Ancak Türkiye’de kamuoyu özellikle de Türk kamuoyu, Türkiye kamuoyu demiyorum, Türk kardeşlerimiz Kürtleri tanımadıkları noktasında Barzani’yi de tanımıyorlar. Çalıştığım Kanal 5’te muhabirlik yapan bir arkadaşım bana şunu sormuştu ‘’Atıf bey, PKK’yı kuran ilk lider Mesut Barzani idi değil mi?’’ Halbuki Mesut Barzani, Irak Kürdistanı’nın lideridir. Ve ABD bağımsızlığını ilan et dediği halde ‘’ben Türkiye’nin rızasını almadan böyle bir şey yapmam’’ diyen, Diyarbakır’da sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanla birlikte PKK’nın ve MHP’nin muhalefetine rağmen bölgede Kürtlere, ‘’Türkiye’de huzursuzluk hatta Türkiye ile savaşacaksınız Kandil’i de boşaltın’’ diyen Barzani var. Barzani’nin Peşmergeleri hukuken Irak Merkezi Hükümeti tarafından kurulmuş olan Irak Silahlı Kuvvetleri’nin bir parçasıdır. Halen Türk kamuoyu Peşmerge hareketini bir PKK gibi görmektedir maalesef. Böyle bir algı var ve bu algı Türkiye’nin lehine değil. Keşke Türkiye’nin lehine olsa da, öyle devam etse.
Kobanê’ye bizim hükümetimizin Peşmerge’nin geçişine izin vermesi hukuki alt yapıdan kaynaklanmaktadır. Bu da Irak Silahlı kuvvetlerinin bir parçası olan Peşmergelerin Türkiye toprakları üzerinden Kobanê’ye geçmesi anlamına gelir. Tıpkı geçmişte Türkiye’nin ACD askerlerinin Irak’a geçmesine izin vermesi gibi. Bu bir. İkincisi ise, PYD meselesi var. Evet, PYD, PKK ile bağı olan, birlikte eylem yapan ve faaliyet gösteren bir örgüttür. Bu böyle bilinmektedir. Kuzey Suriye’deki Kürtlerin durumu da son iki yıla kadar maalesef biliyorsunuz bir Kürt potansiyeli, popülasyonu yeni nüfusunu dahi inkar ediyorlardı. Kürtlerin Suriye’de vatandaşlık hakları yoktu. Hatta bizde bilmezdik, Suriye Kürtleri Suriye’nin neresinde yaşıyor. Şimdi ortaya çıktı ki, bahsedilen kantonlarda köyle arasına Araplar yerleştirilmiş. Elden geldiği kadar karışık bir nüfus yapısı oluşsun ve demografik yapı Kürtlerin aleyhine olacak şekilde çok değiştirilmiş. Ancak Suriye’deki iç karışıklıkla birlikte Kuzey Suriye’deki Kürtlerin varlığı da ortaya çıkmış oldu. Hiç şüphesiz Türkiye hükümeti Kuzey Suriye’ye büyük yardımlarda bulundu. Eğer Kobanê bugün IŞİD teröründen kurtulduysa Türkiye hükümetinin ve kurumlarının Irak Kürdistan Hükümeti’nin orayı savunmasından ileri gelir. Ancak nasıl ki, biz nasıl beri Türkler, Kürtleri tanımıyor diyorsak, sayın Cumhurbaşkanı da Kürtlerin nasıl algılayacağını bilmeden verdiği beyanatlar Osmanlı yönetiminde de bu bölgeye Kürdistan deniyor, ve böyle söylenmesini istiyoruz. Türkiye’den farklı bir yermişiz, bir devletmişiz anlamında değil. Tam demokratik Türkiye’nin kesinlikle bir parçası olan ancak ismi de çok rahat Türkiye Kürdistanı olarak ifade edilebilmeli. Bu bölgede insanları rencide etmiştir sayın Cumhurbaşkanımızın bu beyanatı. Tıpkı birkaç gün önce Dağlıca ile ilgili konuşurken ‘’400 vekil olsaydı böyle olmazdı’’ dediği gibi. Belki iyi niyetli söylüyor ama o bölge insanının nasıl algılayacağını bilmediği için tüm bölge halkı tepki gösteriyor bu sözlere. İki yıl önce de Kürt yöneticileri Kürdistan’da bir kongre yaptılar. Kongre sonu bildirgesinde çarpıcı bir pasaj vardı; Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili; şöyle ki: Yeryüzünde yaşayan Kürtlerin yüzde 65’i Türkiye’de yaşamaktadır ve geri kalanı Suriye, Irak, İran, Ermenistan, Azerbaycan…vs yaşamaktadır. Kürtlerin, haklarını en demokratik olarak kullanabildikleri ve rahat yaşadıkları ülke Türkiye’dir’’ dendi. Bu bir gerçektir. Türkiye’nin, Kürtlerin yaşama koşullarını Irak, Suriye ve İran ile mukayese edilmesi vahim olacaktır. Ancak yeterli midir? Asla. Türkiye sadece Kürtler açısından değil, Aleviler, dindanrlar, sivil hayatı, demokrasi, insan hakları açısından çok daha gelişim göstermek mecburiyetindedir. Ancak mevcut durumda da Kürtler diğer ülkelere göre daha ok siyaset alanında kendilerini ifade edebiliyorlar. Ekonomi de istedikleri kadar alan buluyorlar… eğer Kürtleirn önünde hak ve özgürlükler noktasında başta Türkiye olmak üzere engeller, eksiklikler kaldırılmazsa bugün PKK var yarın başka isimler altında başka örgütler olur. Çünkü siz bu örgütlerin nemu nesa olması için ellerine koz veriyorsunuz. Siz onun alt yapısını hazırlıyorsunuz. 1982 anayasası Kenan Paşa’nın cunta rejimi tarafından çıkarılmış bir anayasadır. Öldüğü zaman kimse cenaze törenine gitmedi. Ama gitmeyenlerin tümü sığınacak tek liman olarak Kenan Paşa’nın çıkardığı anayasayı görüyorlar. 2825 sayılı siyasi oartiler yasasını görüyorlar. Yüzde 10 barajını Türkiye açısından istikrarın ‘’olmazsa olmaz’’ koşulu oalrak görüyorlar. Ama Kenan Paşa’nın cenazesi olunda ‘’yok biz gitmeyiz, hakkımızı helal etmeyiz’’ diyorlar. Bu çifte standarttırlıktır,iki yüzlülüktür.
Kenan paşa öldü gitti ama cunta rejimi hem de 1982 Anayasası 35 yılı geen bir anayasayı neden değiştirmiyorsunuz? Değiştirmezsek başka örgütlerle karşılaşırız. Demokrasinin sıkıntısını tek gidecek sistem yine demokrasidir. Gerçek demokrasidir. Siz demokrasiyi ne kadar ne kadar geliştirir, insan hak ve özgürlüklerin önndeki engelleri kaldırırsanız insanlar o ölçüde sizin kurduğunuz sizin kurduğunuz develte, hükümete ve devlet kurumlarının kendilerine ait olduğunu hissederler. Bakın İran, Irak, Suriye gözönünde. Türkiye’de ortam hazır olduğu halde Kürtler ayaklanmıyor. Arjantin ve diğer ülkelerde olduğu gibi etrafı dağıtıp talan etmiyor. Şu anda o noktada. Ağrı, Kars, Iğdır, Erzurum, Diyarbakır, Urfa…vd 26 vilayette ve hatta İstanbul’da Allah göstermesin bir iç savaş, bir halk hareketi olsa sonucunu hayat etmemizin imkanı yok. Bu konuda Kürtler de Türkler kadar hassaslar. O yüzden Türkiye’nin güneyinde istikrarlı bir Irak Kürdistanı’ndan bahsediyoruz. Kuzey Suriye’de bütün örgütlerle başta PYD olmak üzere tıpkı Abdullah Öcalan ve PKK ile daha kısa bir süre önce ilişki ve diyalog geliştirdiğimiz gibi. Diyaloğumuzu sıkı tutmamız gerekiyor. Burada yaşayan Kürt halklaırnın önündeki engelleri kaldırmamız ve özgürlükleri vermemiz gerekiyor. O zaman ‘’ayrı devlet olalım’’ tıpkı Irak Kürdistanı’nda olduğu gibi şu anda Irak’ta Bağdat Hükümeti denen bir şey yok fakat buna rağmen Irak Kürdistanı merkeze bağlı kalmak istiyor. Nedeni ise ‘’neden ben İstanbul’u terk edip Kars’a mahkum olayım’’ İstanbul’da yaşayan hangi Kürdü siz Ağrı’ya geri çevirebilirsiniz? Türkiye bir bütün olarak hem Kürtlerin, hem Türklerindir. Irak’ta aynı şekilde bir bütün oalrak, Kürtlerin, Arapların, Şiilerin ve Sünnileri olmak durumundadır. Aynı şey Suriye ve İran için de geçerli olmalı. Dolayısıyla, artık geldiğimiz çağda da bölgede yaşadığımızı bütün kardeşlerimiz, dostlarımız şunu bilmek zorundadır; İran’daki Farısiler, Irak ve Suriye’deki Arap kardeşlerimiz ve Türkiye’deki Türk kardeşelrimiz bilmelidirler ki; ne dünya 30 yıl önceki dünyadır, ne bölge 30 yıl önceki bölgedir, ne de Kürtler 30 yıl önceki Kürtlerdir. Kürtler, en az Araplar, Farısiler ve Türkler kadar eğitim görmektedirler. Basına, ilgi göstermekte ve gündemi takip etmektedirler. Ve en az bu üç halk kadar cesareleri, imanları ve İslama olan bağlılıkları var. Allah’ın onlara bahşettiği bir hakkı, ceberrut bir şekilde kardeşi de olsa, babası da olsa aldıkalrı taktirde karşılarında olacaklardır.

Siz Karslısınız ve Kürt’sünüz. Aynı zamanda Fazilet Partisi kurucularından ve AK Parti Milletvekili Aday Adayı idiniz. Dolayısı ile Türkiye Kürdistanı’nı çok iyi bilenlerden birisiniz. Bölgede özerklik ya da federasyon gerekli mi?

Doğrusu Türkiye Kürdistanı’nda, Doğu-Güneydoğu’da (her iki şekilde de söylüyorum ki doğru anlaşılabilsin) Türkiye anayasası ve yasaları Türkiye Kürdistanı olarak ifade etseler dahi, biz Doğu ve Güneydoğu da diyeceğiz. Tıpkı geçmişte biz ‘’Kürt sorunu’’ derken, yok ‘’Doğu-Güneydoğu sorunu’’ dedikleri gibi. Bugün artık Cumhurbaşkanı ve Başbakan da Kürt Sorunu olarak telaffuz ediyorlar. Ancak ciddi bir siyasi boşluk oluşmuş durumda. Ancak özerlik ve federasyona kesinlikle karşıyım. Bugün zaten İl Genel Meclisine verilen yetkiler belki de o özerkliği isteyenlerin isteklerinden daha fazla hak ve özgürlikleri tanıyor Kürtlere. Doğunun en doğusundaki ilimiz olan Iğdır’la ilgili size çarpıcı bir bilgi vereyim; Iğdır’da iki milletvekili var, ‘’Kürt Partisi’’ sözüm ona, tırnak içinde söylüyorum Kürt siyasal hareketi olan HDP ikisini de almış. İl Genel Meclisi de 11 üyeden oluşuyor. Biri AK Partili, biri MHP’li ve geri kalan 9’u ise HDP’li. 9 kişilik çoğunluk İl Genel Meclisi Başkanı’nı da seçiyor. Başkanın altında devletin resmi plakalı makam aracı var. il Genel Meclisi Başkanı’nın imzalamadığı hiçbir yatırım evrakı valinin imzasıyla icraata giremiyor. Ne istiyorsunuz? Niye illa tahrip etmeye çalışıyorsunuz. Yani bir HDP sözcüsü sayın Ayhan Bilgen, Kanal 5’te benim konuğum idi. Suruçta’ki bir oğlu polis, bir oğlu asker bir oğlu da PKK’lı olduğunu söylediği zaman, durdurdum ve şunu söyledim; Mahmut Alınak 1990’larda mecliste söylediği zaman tartaklanarak meclisten dışarı atıldı. E tabii Türkiye çok gelişmiş. Bakın Semra hanım, geçmişte operasyonlar Kars, Iğdır, Ardahan, Ağrı veya Doğu-Güneydoğu’da yapıldığı zaman afedersiniz insanlara dışkı yedirmekten başlayın da burada dile getirmeyeceğim tecavüzler işkenceler, bütün anlamda…vs kadınlara, erkeklere aşağılayıcı ne varsa yapılmıştır. Bugün operasyonlar oluyor. Hiçbir köylünün arabası aranmıyor, durdurulmuyor. Gidip köylere ‘’PKK geldi mi? Ekmek verdin mi? Yemek verdin mi?..’’ gibi sorular sorulmuyor. TSK ve PKK dağda savaşıyor, halk da normal yaşamını sürdürüyor. Bundan dolayı halkımız devletinden memnun. Şöyle bir soru gelebilir: Ohalde neden AK Parti’ye oy vermiyorlar?

(Sözünü kesiyorum)
Hayır, böyle bir soru sormak temel insan hak ve özgürlüklerini hiçe saymaktır zira hangi siyasi parti olursa olsun, halkımız demokratik hakkını kullanarak sandıkta istediği partiye oy verdi.

Kesinlikle öyle. Bu çok soruyu sormak çok çirkin bir görüştür. Vermeyebilir. Ak Parti var, CHP, MHP, HDP… vs var var var… istediğim partiye oy veririm. Eğer bir Kürdün AK Parti dışındaki bir partiye oy vermesi yanlışsa, diğer partileri seçime sokmayın AK Parti tek başına seçime girsin. Duble yolları, hastaneleri, kadınlarımıza sosyal yardımlar verdiniz. Ama bu durum beni sana oy vermemi gerektirmiyor. Zaten sen, bunları yapmak üzere geldin. Yoksa sen yolsuzluk yapan bakanlarını korumak üzere gelmedin! Bunun için sana oy vermemiştik. Düşünün, siz, bizim sayemİzde başbakan, cumhurbaşkanı oluyorsunuz, 15 yıl iktidarda kalıyorsunuz. Siz neden millete verdiğiniz hizmetleri bir lütuf oalrak görüyorsunuz? Tekrar söylüyorum; Kürtler 30 yıl önceki Kürtler değil. Yaptığınız yanlışların karşısında sapa sağlam duracak bir halk kitlesi var. onun için herkez aklını başına alsın. Müslüman Kürt halkı…

(gülümseyerek sözünü kesiyorum)
Erdoğan, Kürtler için Zerdüst demişti.

Temenni ediyorum ki, sayın Cumhurbaşkanımızın tüm beyanatlarının yanlış anlaşıldığı gibi, bu da yanlış anlaşılmış olsun. Doğu-Güneydoğu’da siz hiç Zerdüşt isimli birini gördünüz mü?

Hayır, durmadım ve görmedim

Ben bir tane duydum; AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’nun oğlunun adı Zrdüşt Miroğlu’dur. Bu yüzden AK Parti dönüp kendine bakmalı. Sayın Cumhurbaşkanı aday yaptı. Eğer Zerdüştlüğe karşı bu kadar tavrı varsa oğlunun adını Zerdüşt koyan birini getirip oradaki İslamcı ve Müslümanların oy vermesini sağlıyor. Bakın, ben AK Parti’ye oy vermiş, 7 Haziran seçimlerinde AK Parti Milletvekili Aday Adayı olmuş, 30 Mart mahalli idareler seçimlerinde aday adayı olmuş biriyim. Ama Zerdüşt isminde birini HDP’de bulamazsınız ama AK Parti’de var. Dolayısı ile, bir insan bir şey söylediği zaman kulakları duymalı ve ona göre konuşmalı. Kürtler bu bölgede İslama en bağlı olan millettir.

Türkiye Kürdistanı’nda siyasi bir boşluk var. Bu boşluğu doldurmak için ne yapmak gerekiyor?

Şu adna İslamcı AK Parti, İslami olmaktan çıktı. Doğu-Güneydoğu’da Saadet Partisi’nin Sivas’ın ötesine geçip siyaset yapmak gibi bir derdi yok. HÜDA-PAR 1 Kasım Genel Seçimleri’ne girmeyecek. HÜDA-PAR’ın Hizbullah ile olan irtibatı geçmişte PKK nasıl geçmişte birçok insanı öldürdüyse, Hizbullah da halen daha bundan da şeref duyması geleceklerini siyasi açıdan engelliyor. Geçmişi, geleceği gölgelemeyecek, gerek AK Parti, gerek HÜDA-PAR  ve gerekse Saadet partisi en önemlisi de bugünki HDP’nin iinde başörtülü kardeşlerimiz, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Nimetullah Erdoğmuş gibi insanlar başta olmak üzere hepimiz yeni bir hareketi başlatmak durumundayız. En çok sorulan soru ‘’böyle bir hareket neye yarar?’’

Atıf bey, bu çok önemli bir açıklama ve ilk kez sivildusunce.com a verdiğiniz röportajda açıklıyorsunuz. Şu anda anlattıklarınızdan, yeni bir siyasi hareketi başlattığınızı mı anlamalıyız? Türkiye Kürdistanı’nda yeni bir siyasal hareket mi oluşuyor?

Benim öenrim şu: Bölgede bu hareket artık siyasi bir evrime de dönüştüğü zaman HDP’yi de dengeleyebilecek. Bugün İslamcı Kürtler, HDP üzerinde bir nebze de olsa etkililer. Onlarsı, HDP de biliyor ki bir şey yapma imkanları yok. AK Parti hatalarında dolayı yüzde 5 mütedeyyin Kürtlerin oyunu HDP’ye kaptırdı. Ve öyle anlaşılıyor ki, 1 Kasım’da yine alacak. HDP’nin Müslüman Kürtleri ilelebet temsil etme imkanı yok. Hele hele PKK hiç temsil edemiyor çünkü ateist. Dikkat ederseniz HDP bileşenleri içerisinde ne kadar jit, komünist, atesit parti varsa hepsi milletvekili olmuşlar. Müslüman Kürtler oyuna gelmemeli. En başta şu oyuna gelmeyelim: Kesinlikle silahlı bir güç, devlet otoritesine karşı gayrı meşru olan bir harekete tevessül edemeyiz. Türkiye’deki demokrasinin hızla gelişiyor olması Doğu-Güneydoğudaki Müslüman, müedeyyin Kürtlerin de lehinedir. Bugün artık ‘’benim referansım İslamdır’’ deme şansı ortada iken, ve İslam bizim şeref ve haysiyetimiz iken Doğu-Güneydoğu halkı bu kadar bağlı iken, bizim ağalarımız, beylerimizi, medreselerimiz, şeyhlerimiz, seydalarımız, var. AK Parti de CHP de MHP de, en acıklısı da geçmişte HEP, DEP, BDP ve bugün HDP de bizim son derece mükemmel olan bu kurumlarımızı bitirmek için kendilerini görevli hissetmişleridir. Kürt ağalarını öldürmüş ve tecrit etmişlerdir. Doğu-Güneydoğu’ya hiç gitmemiş, bölgeyi hiç bilmeyen insanlar milletvekili adayı yapılmıştır. Bir ağanın, insanları üzerinde ne kadar büyük bir önem arz ettiğini biliyorlar mı? Hayır, bilmyorlar. Hani Baba’nın adını havaalanlarına vermekle Hani Baba’nın kültürünü ne Türkiye’de ne de Ağrı’da tanıtmış oluyorlar. Ağaların, beylerin hataları varsa restore edilecektir fakat asla ortadan kaldırılmayacaklardır. Bahsettiğim hareket bu şekilde ortaya çıkacaktır. En ok köylüler bu hareketin içinde yer alacaklar. Semra hanım, sizde AK Parti’den Milletvekili Aday Adayı oldunuz, o bölgede yaşayan hiç okumamış bir insan, Ankara’da siyaset yapan bir genel başkana çok önemli tecrübeler paylaşabiliyor. Dolayısı ile bu hareket önümüzdeki seçime yetişmeyecek ama sizin web siteniz sivildusunce.com vasıtasıyla, Kanal 5 vasıtasıyla, sosyal medya vasıtasıyla, yapacağımız sempozyum ve seminerlerle duyuracağız. Şunu memnuniyetle söyleyebilirim…

(kesiyorum)
Bu harekette kimler var acaba? İsim alabilir miyim?

Şu adan isim veremem. HDP’nin içinden İslamcıların tümü de bunu düşünüyor. HÜDA-PAR da bunu düşünmek zorundadır. Bölgedeki Saadet Partisi teşkilatları da kesinlikle bizimle hareket edecektir. Ama o kadar kitleler var ki, bugüne kadar hiç siyasete girmemiş; Şeyhler, ağalar, beyler, seydalar, medreseler, dergahlar, tarikatlar, liberaller, solcular, demokratlar…vs bize destek verecekler. Ekonomik olarak da katkı sunacaklar. Demokratik siyaset zemini içerisinde, asla gayrı meşru yollara tevessül etmeden, halkı korumaya almak, bu halkın sade birilerini takip etmesi gerekmediğini onlara anlatmak, onların önünde yürünmemesi gerektiğini, bütün kadroların halkla yan yana yürümesini sağlamak bir siyasi mücadele verme zamanı gelmiştir. O bölgede sadece Kürt halkı değil, örneğin Kars ve Iğdır’da Azariler, Karapapaklar, Türkler, Türkmenler…vs kısaca tüm bölge halkının destekleyeceği bir oluşum olacak. Çünkü, son hadiseler başladığı zaman Doğu Kars otobüs firmasının sahibi Karapapak idi, Türk ve Türkmenler onlar. Onların da otobüsleri faşitsler tarafından taşlandı. Gerçek etnisitesi ne olursa olsun doğulu olan herkes, Türkiye’nin batısında Kürt kabul ediliyor.  Bu noktada, bu siyasi hareket, temel hak ve hürriyetler noktasında bizimle aynı fikirde olan tüm etnik yapıların tümüyle bir an evvel bu hareketin siyasi kolu başlatılacak.


Atıf bey, verdiğiniz önemli bilgilerden ve samimi röportajınızdan dolayı teşekkür ederim.