guldalicoskun @ hotmail.com

 Dostun sillesiydi bir süredir yazmaktan alıkoyan. Çünkü güvendiğimiz, haklarını savunduğumuz mütedeyyin bildiğimiz insanların kuyusuna düştük, belki bir pişmanlık halatını bekledik perperişan diplerde! Fakat; ne mümkün!

Bu haldeyken, ruhumu dinlendirdim, gerçek entelektüelleri okuyarak.. Gündemin şeytanlıklarına teslim olmadan resmin bütününü görebilen feraset sahibi aydınlarımızın ne kadar az olduğunu üzülerek anladım…

Gittikçe yok olan, tükettikçe tükenen; tükendikçe hayasızlaşan; hayasızlaştıkça da normali-normu- rasyoneliteyi terk eden, kas ve kemikten ibaret insanlardan çöp yığınlarımız oldu…

Makyavelizmin raksında tepinirken, ahlakı düşürüp, topuklarla çiğnemekten bırakın yorulmayı, ruhuna el-kadehler okudular…

“Türkiye, laiktir laik kalacak” nidalarını hatırlatırcasına cemaatin şirin çocuğu, AKP Siyasal İslam’ı temsil ediyor; baksanıza başörtüsü dinin emridir (hak ve özgürlük yerine) diye serbest bıraktılar, diyebiliyor! Bunu söyleyenin karşısında oturan CHP’li Fikri Sağlar’ın şaşkınlıktan dilini yutmuş ifadesi değildi dikkatimi çeken…

Hatta partisinin yolsuzlukta rakip tanımadığını bilmesine rağmen, susması da değil… Ve hatta Susurluk komisyonundaki çalışmalarda devletin derinleri hakkında öğrendiği vehametlerden dolayı, yine şok yüz ifadesi de değildi… Alışmıştık, tükettikçe tükendiğimiz, tükenişi izlemekle kaldığımız, belki bir gün düzelirler diye beklediğimiz zamanlara…

Tıpkı Güldal Mumcu’nun, eşinin katillerini bilen, saklayan, koruyan kollayan zihniyette siyaset yapmasına alıştığımız gibi. Dersim’de fare gibi zehirlenen Alevilerin, militan CHP’li ve Kemalist olmalarına alıştığımız gibi…

Evet; dikkatimi çeken Sağlar’ın Hanefi Avcı’nın kitabından alıntılar yapıp ve Silivri yoldaşlarından da yola çıkarak; yargıda ve poliste sahte belge, evraklarla çeşitli suç isnatlarında bulunan bir çetenin varlığını kabul ettikten sonra ve hatta cemaatin şirin çocuğuyla da bu yüzden tartışmasına rağmen, hemen arkasından 17 Aralık yolsuzlukları üzerinden siyaset yapmasıydı.. Canlı yayında, bir çetenin varlığını kabul edip, o çeteyi 17 Aralık’da tatile çıkarmıştı Sağlar.. Hükümet de boynunu uzatmalıydı giyotine. Çetenin savcısı yapmalıydı yargılamayı, öyle ya; başka savcılar Fransızdı, ille de çete olsun, ister çamurdan olsun! Yeter ki kurtulalım “uzun adamdan”!

“Siyasi ahlaksızlık” diyordu bir gün önce Kezban Hatemi, başka bir benzer hali sergileyen vekile… Efendim; şahaneyi ve tüm ailesini bu yapı yasadışı bir şekilde dinlemiş, o da mahkemeye vermiş ve üstelik ikinci kişiymiş bu yasadışı dinlemeleri mahkemeye veren… Eee güzel!  Yani; bu çete var ama yok, öyle mi! Var ama olsun, projenizle, siyasetinizle yenemeyeceğiniz birine savaş açmış, devletin kurumları çökertilmek istenmiş, ülke yurtdışına satılıyormuş, batmış, yanmış, yıkılmış, şuymuş buymuş ne fark eder değil mi, yeter ki siz kazanın!

İşte bunları o sizin aptal, cahil diye yaftaladığınız, bilgelikte size yüz çeken sıradan halk görüyor… Ha, tabii görmeyen “vatandaş” da var ama onlar zaten hiç görmeyecek.  Çünkü onlar hep sadece bakan göz olmayı seçtiler. Zira; gören göz olmak, sormak, sorgulamak, merak etmek ve yüzleşmek demekti..

Amaca ulaşmak için yaptığınız tüm eylemleri ve söylemleri kaydediyor bu halk ve sizin kibriniz yüzünden hafife aldığınız bu insanlar meydanları sivil siyasete sahip çıkmak için dolduruyor.. Komşunun camını kırdığı için evladını öldürmeye çalışan komşuya, savaş veren ana-babanın ruh halidir meydanlar. Ve bilir yeri gelince ceza vermeyi. Ah o vesayete karşı olma bilincini bir de sizde görebilseydik!

Ve diyor ki meydanın sahibi; be hey ahlaksızlar, bu kadar çalarak, IMF’ye borçsuzluk, evdeki engellime 600 Tl maaş, çocuğumun sırasında ücretsiz kitap, modern hastaneler, adam gibi sağlık hizmeti, yollar, köprüler, hava alanları, uzaya atılan 5. Uydu ve daha bir çok dev rakamlı projeler yapacak kadar büyük paralar vardı da madem siz mi çaldınız, 80 yıl boyunca o paraları? Nerede o zaman yapılması gereken hizmetlerin parası be hey utanmaz arlanmazlar. 2001 de çalışanın maaşını bile ödeyemeyecek hale kim getirdi kasayı! Siz var ya siz, kendinizi ele verdiniz de farkında değilsiniz!

Alın başınıza çalın, okuduğunuz siyaset bilimini, sosyolojiyi, ekonomiyi.. Siz, önce ahlaklı olmayı öğrenin ki, inandırıcı olasınız.. Şener Şen’in Namuslu filmini izleyerek işe başlayabilirsiniz.

Montajlarla, şantajları olağan kabul edip, tükenmişliğinizi perçinleyerek, yok oluyorsunuz. Siz yok olun ne keder, ama asıl üzücü olan erdemi de öldürüyorsunuz…

Ancak; halka gelince durun işte orada!

Durun,  çöp torbaları ellerinde 30 Mart’ta halk sizi poşetleyip, geçmişin çöplüğüne yollayacak!

 

 

guldalicoskun@hotmail.com

twitter.com/gulcoskun34

(03.03.2014 )