semra @ sivildusunce.com
Bugün AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eleştirileri iyi analiz edebilmenin yolu geçmişi bilmekten geçiyor.

Konuyu kronolojik sıraya göre anlatayım:

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla birlikte kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında, Batı’ya entegre edilmeye çalışılan ve dayatmacı politikalarla Müslümanları İslam’dan uzaklaştırma çabaları siyasi zeminden de ekarte etmeyi amaçlıyordu.
 
1969’da Konya’dan bağımsız milletvekili seçilen merhum Necmettin Erbakan, 26 Ocak 1970'te 17 arkadaşı ile birlikte Millî Nizam Partisi (MNP) kurdu. 5 Mart 1971'de, Cumhuriyet Başsavcılığı MNP hakkında "laikliğe aykırı çalışmalar yürüttüğü" gerekçesiyle dava açtı ve parti kapatıldı.
 
***
 
Merhum Erbakan ve dava arkadaşları pes etmediler ve bu ‘’mukaddes’’ yolda devam ederek 11 Ekim 1972'de Milli Selamet Partisi (MSP) kurdular. Süleyman Arif Emre’nin genel başkanlığında kurdukları bu yeni parti ‘’Milli Görüş’’ programı çerçevesinde oluşturuldu.
MSP’nin parti tüzüğü, Türkiye’nin siyasi ve yönetimsel alanda ihtiyaç duyduğu tüm ayrıntıları içeriyordu. Bunlardan en önemlisi ise hiç şüphesiz ‘’Başkanlık Sistemi’’ idi.
MSP parti tüzüğünde aynen şu ifade yer aldı: :
 
BAŞKANLIK SİSTEMİ GETİRİLECEKTİR:
Devlet Başkanlığı olan Cumhurbaşkanlığı ile Hükümet Başkanlığı olan Başbakanlık birleştirilecek icraya kuvvet, sür'at ve müessiriyet sağlanacaktır. Başkanı TEK DERECELİ OLARAK MİLLET seçecektir. Böylece Devlet-Millet kaynaşması ve bütünleşmesi kendiliğinden dolacak ve Cumhurbaşkanlığı seçimi mevzuunda reijimimizi yıpratan iç ve dış spekülasyonlara imkân kalmayacaktır.
2. Senato tümüyle kaldırılacak, Teli Meclis sistemine geçilecektir. 
3. Milletvekili sayısı 300’e indirilecektir…
 
MSP adeta mütedeyyin Müslümanların umudu olmuştu. Necmettin Erbakan’a duyulan ve saygı O’ nu ‘’Hoca’’lık makamına çıkarmıştı. Erbakan Hoca her gittiği yerde büyük bir sevgi seliyle karşılanıyor, diğer liderlerden farklı olarak halktan biri gibi namazını kılıyor ve dini bütün vecibeleri yerine getiriyordu. Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasete başladığı 1976’da MSP Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanlığına ve aynı yıl İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığına seçildi.
1980’e kadar devam eden MSP, üç kez koalisyon hükümetinde yer aldı. 12 Eylül darbesiyle birlikte, askeri yönetim tarafından tüm diğer siyasi partilerle birlikte kapatıldı.
 
***
 
12 Eylül askeri darbesinden 3 yıl sonra 19 Temmuz 1983’de Refah Partisi kuruldu. Recep Tayyip Erdoğan RP’de de aktif görev aldı. Yine ‘’Milli Görüş’’ çizgisiyle kurulan partinin genel başkanı Necmettin Erbakan oldu. Bülent Arınç, siyasete atıldığı RP’de Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Üyesi oldu. 13 Ekim 1985'te Refah Partisi'nin İzmir'de düzenlediği Refah Gecesi'nde yaptığı konuşma nedeniyle Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından hakkında dava açıldı, yargılama sonunda 2 yıl hapsi istendi lakin Yargıtay hapis cezasını iptal etti.
 
Erdoğan, 1994’te %25,19'luk oy oranı ile İstanbul büyükşehir belediye başkanı seçildi. Hakkaniyetli ve adil bir başkan olması ile İstanbul aşta olmak üzere tüm Türkiye’nin sevgisini kazandı.
1991 genel seçimlerinde meclise giren RP, 1995 genel seçiminde ise halkın büyük kısmının oylarını alarak birinci parti oldu. Bülent Arınç 1991 genel seçimlerinde ve 1994 genel seçimde uğradığı hezimetten sonra 1995’te Manisa’dan milletvekili seçildi. 1997’de RP ile Doğru Yol Partisi’nin birleşmesiyle ‘’Refahyol Hükümeti’’ kuruldu. Refahyol Hükümeti, halkın büyük teveccühüne mazhar olmuş, Müslümanların da mecliste dini kimlikleriyle söz sahibi olabildikleri alan haline RP sayesinde gelmişti. Ancak bir taraftan bürokrasi, Doğan Medya Grubu’nun patronu Aydın Doğan’ın basın ve yayın kuruluşları vasıtasıyle Refahyol Hükümetini karalama kampanyası-iftira ve çamur atarak zedelemeye çalışması, Fethullah Gülen’in ve cemaatinin iktidar karşıtı söylem ve davranışları ile birlikte zulüm gören Müslümanları yalnız ırakması, bir yandan darbe döneminin kalıntılarıyla dolu askeriye, bir yandan Kemalist Ulusalcıların Müslümanlar üzerindeki tahakkümünün ‘’laiklik’’ kisvesi altında Müslümanları baskı altına alması sonucu post modern darbe uygulanarak 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından "Lâik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri" gerekçesiyle RP kapatıldı. Refah Partisi hakkında kapatılma davası açıldığında Bülent Arınç yine sahnede idi ve iddia edilen suçlamalardan dolayı kapatılan bir partide olmaktan gurur duyduğunu beyan ediyordu.
 
***
 
1998’de yine ‘’Milli Görüş’’ çizgisiyle kurulan Fazilet Partisi (FP)’nde Bülent Arınç 1999’da Manisa Milletvekili seçildi. Ancak Milli Görüş çizgisine yönelik tüm baskılar, Müslümanlara yönelik iftira ve karalama kampanyaları siyaseti ‘’gerektiği gibi’’ yapmaya zorladı. Yeni bir parti kurmanın zamanı gelmişti. Bu partide Milli Görüş çizgisinden vazgeçilecek ve Milli Görüş gömleği çıkarılacaktı. Bülent Arınç bu yeni partinin temellerini atmaya söylem ve davranışlarıyla başlamıştı bile. 
14 Mayıs 2000'de yapılan FP 1. Kongresi'nde gelenekçi ve yenilikçi kanatlar arasındaki çekişme su üstüne çıktı. Bülent Arınç kongrede yaptığı konuşmada “Biz milli gençlik yetiştirmek için yola çıktık, ortaya tamtamcı gençlik çıktı” diyerek, serzenişte bulundu.
Bülent Arınç’ın bu konuşmasıyla birlikte yeni partinin ayak sesleri iyice duyulmaya başlandı. Gaziantep’teki FP il binasını ziyaret etmek üzere giden Abdullah Gül’ün içeri alınmaması ise bardağı taşıran son damla oldu.
***
14 Ağustos 2001’de Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) kuruldu. Kurulan bu partide Recep Tayyip Erdoğan’a duyulan sevgi ve güven, yol arkadaşlarının da kendisi gibi güvenilen ve geçmişe dayanan siyasal çizgileri nedeniyle halkın büyük teveccühünü alarak tek başına iktidar oldu. Bülent Arınç kendi tabiriyle, Milli görüş milli düşüncelerde kaldı, o gömleği çıkardık, diyerek eskiye bir çizgi çektiğini açıklamış oldu.  
AK Parti, halkın teveccühü ve istikrarlı duruşuyla hala iktidardaki tek parti…

***

O günlerden bu günlere köprünün altından çok sular aktı ve çok şey değişti. FP’nin ardından yeni bir parti kurma çabası içerisinde olan ve bu sebeple partiyi kötüleyen Bülent Arınç, bugün aynı şeyi AK Parti için hayata geçirmeye çalışıyor. İşine gelince susuyor, işine gelince ise herşeyi konuşuyor…

Arınç, Bürokrasi ve parlamenter vesayetin son bulması için Sivil Düşünce Platformu olarak bizim de destek verdiğimiz yeni anayasa ve Başkanlık Sistemi’nin hayata geçirilmemesi için fitne çıkarmaya ve halkı ayrıştırmaya uğraşıyor.

Arınç, iddia edildiği gibi yeni kurmayı düşündüğü parti için finansa ihtiyaç duyuyor olmalı zira öyle bir raddeye geldi ki Aydın Doğan’ın tarih sahnesinde Müslümanlara ve Refah Partisi’ne yaptığı herşeyi bir anda ‘’unutarak’’ savunmaya, tabiri caizse ‘’avukatlığını yapmaya’’ başladı.

Bülent Arınç, geçen hafta Aydın Doğan’ın ortak olduğu CNN Turk’de Taha Akyol’un programına çıktı. Programda Aydın Doğan’a haksızlık yapıldığını bile söyledi, inanması güç ancak gerçekten söyledi bunu.

Hükümeti ve devletin bütün kurumlarına tıpkı bir virus gibi sızarak her türlü karanlık oyun tezgahını kuran ‘’Paralel Yapı’’ için ise 17-25 Aralık darbesini yine ‘’unutarak’’ gerekirse  cübbesini giyme tehtidinde bulunacak kadar kendisini kaybetti. Konuşacak çok şeyi olduğunu iddia eden Arınç, hükümette yer aldığında neden konuşmadı da bugüne sakladı? Arınç’ın Erdoğan’a olan husumeti , o çok isteyipte getirilmediği başbakanlık koltuğu için olmasın sakın?! Arınç başbakanlık makamına getirilse Ahmet Davutoğlu kadar başarılı olabilece miydi, hiç sanmıyorum...

Bülent Arınç şunu unutmamalı ki, Recep Tayyip Erdoğan, O’nun sayesinde siyasete girmedi ve halkın teveccühünü kazanmadı. 
Recep Tayyip Erdoğan markalaşmış ve Batı’nın da 7 Haziran seçimlerinde Kabul ettiği üzere ‘’siyasi bir deha’’dır.

Bülent Arınç, sarfettiği her sözle birlikte kendisini bitiriyor ve geçmişte insanların ona duydukları sevginin ve saygının adeta bir hayal kırıklığına dönüşmesini sağlıyor.

Arınç'ın tek adam olma isteği, kendisini ''pandoranın kutusu'' olduğuna inandırma çabası ve başbakan olamaması, nefsine uymasına ve ikbalini heba etmesine neden oldu.

Arınç’ın geçmişte ‘’çekil git’’ diye bağırdığı eski siyasilerin durumuna düşmesi acı verici. Zira şimdi gençler kendisine yine onun bağırdığı gibi bağıyor; çekil git!

Erenler boşuna dememiş ‘’Tarih tekerrürden ibarettir’’ diye…
 

 
 
Semra Polat
Sivil Düşünce Genel Koordinatörü