semra @ sivildusunce.com

15 Temmuz’da hezimete uğrayan FETÖ-Kemalist ve Ulusalcılar, eski Türkiye’nin enstrümanlarını sakladıkları küflü torbalarından itinayla çıkararak kakafonik düdüğü tekrar çalmaya başladılar. Her dönem ortaya çıkardıkları ve kısmen başarılı oldukları bu düdük, giyim kuşamı birbirinden farklı olan toplumumuzu birbirlerine saldırtmak, Şeriat-Laiklik tartışmalarıyla ülkeyi şortlulara ve çarşaflılara dar etmek, etnik kimliğe dair kutuplaşmaları körükleyecek argümanlar ortaya atarak Kürtlerin her görüldükleri yerde darp edilmesini ve hatta daha da ileriye giderek öldürülmesini sağlamak…

Bu argümanlar tekrar ortaya atıldı; bir kadının otobüsteki bir ‘’akıl hastası’’ tarafından darp edilmesi, Times gazetesinde ortaya atılan ve Türkiye’de tekrar tartışmaya açılan ‘’Laikliğin elden gittiği’’ ve Türkiye’nin diktatör bir yapıya bürünerek şeriat devleti olma yolunda ‘’korkunç’’ bir şekilde ilerliyor ve bunun önüne geçilemiyor olması, son olarak da sözde ‘’muhafazkar’’ ancak özde faşizmi körükleyerek Türkiye’de bir iç kaosun çıkması için tabiri yerindeyse ellerini ovuşturan bir gazetenin Ergenekon davasında ‘’hükümeti devirmek’’ suçundan yargılanmış ve hapis yatmış, ihraç edilecekken emekli olmuş *gerçek bir Ergenekoncu olan Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısını ‘’emekli albay’’ olarak sunması, Kemalist ve Ulusalcı bu tekaütün açıklamasıyla aşiretlere ve Kürtlere yönelik çirkin bir iftira atması oldu. Bu tekaüte göre ‘’ikinci kalkışma, İngiltere’den para alan aşiretler tarafından’’ gerçekleştirilecekti. Bu açıklamanın ardından Doğu ve Güneydoğu’daki belli başlı aşiretler ile görüştüm. Ancak hepsi büyük bir nefretle ve hiddetle karşıladılar bu açıklamayı… Ben, Sivil Düşünce’de ’’FETÖ’nün yeni kurgusu aşiretlere iftiradır’’ haber başlığıyla basındaki ilk açıklamayı yaparak aşiretlerin ve Kürtlerin bu senaryoya asla prim vermeyeceklerini ve eli kanlı örgütlere buradan ekmek çıkmayacağını şöyle ifade ettim:

''15 Temmuz Türkiye için gerçek bir kurtuluş savaşıdır. Bağımsızlık mücadelesi vererek zincirlerinden kurtulmak için halkımızın canını ortaya koyarak alanlara çıktığı, FETÖ terör örgütünü derdest ettiği tarihi bir gündür. Birlik ruhunun canlanmasıdır. 15 Temmuz akşamı işgal girişimini duyan milyonlarca vatandaşımız alanları doldurarak devletin malıyla millete bomba yağdıran FETÖ terör örgütüne tanklara çıkarak meydan okudu. İşgal girişimi diyorum. Zira bu işgal girişiminin büyük ayağı dışarıda olan ve üst aklın oyuncağı olmuş Pensilvanya merkezli FETÖ’dür. Kendi ülkesinde terör estiren bu terör örgütü devletin sağladığı imkânlarla, devletin mühimmatı ve cephanesiyle halkına katliam yapmıştır.  Bu bir işgal girişimidir zira bugüne kadar hiçbir darbe girişiminde askerler tarafından sivillere yönelik şiddet eylemi olmamış, devletin seçilmiş meclisi TBMM bombalamamış, ülkenin başkomutanı ve seçilmiş cumhurbaşkanının merkezi idare yeri olan Cumhurbaşkanlığı Köşkü F16’ların saldırısına maruz kalmamıştır. 15 Temmuzda bunların hepsini 79 milyonluk bir halk olarak birebir yaşadık. 241 şehit ile 3000’e yakın gazi verdiğimiz bu işgal girişiminde hepimiz tek yürek olup Türkiye için mücadele ettik.

Türkü, Kürdü, Çerkesi, Ermenisi, Alevisi…vd eşcinseline kadar hemen herkes o akşam alanlarda idi. Metropollerde verilen tepkinin aynısını Doğu ve Güneydoğu’daki Kürt halkı ve aşiretler de verdi. 15 Temmuz sonrasında yenilmenin acısıyla yeni argümanlar geliştiremeyecek kadar zavallı olan FETÖ sahaya yine eski ve alışılagelmiş oyunlarını sürdüler; Laiklik tartışmaları, şortlu kadına dayak, Anıtkabir’e park, Alevi-Sünni çatışması, Türk-Kürt ayrımı gibi girişimlerde de başarısız olunca bu kez ‘’İngiltere Kürt aşiretlerine yüksek miktarda para dağıtıyor’’ yalanına başvurdular. Bu yalanı ortaya atan kişi ise, adı faili meçhul cinayetlerle anılan, PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın ilk sorgusunu yapan, Ergenekon davasından içeri atılıp hapis yatan ‘’emekli edilmiş’’ eski albay Hasan Atilla Uğur.

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı özde emekli albay uzun yıllar Doğu ve Güneydoğu’da görev yapmış ve Kürt halkına tabiri yerindeyse kan kusturmuş bir Kemalist. Doğu Perinçek’in sağ kolu. Bu albay, 5 Ağustos 2013’te  açıklanan mahkeme kararları sonucunda "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan, suçun işlendiği tarih göz önünde bulundurularak eski TCK'nın 147. maddesi gereğince, 20 yıl hapis cezasına, "Kişisel verileri ele geçirme" suçundan 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ayrıca "Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefetten" 2 yıl 3 ay hapis ile 4 bin 500 lira hapis cezası da uygulandı ve Toplamda 29 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan biri.
Haberin yapıldığı basın organı ise, geçtiğimiz haftalarda ‘’Şemdinli’ye giren 2800 PYD’li işgal girişiminde bulunuyor’’ haberini yapan Yeni Şafak. Adı asparagas haberlerle anılan ve Türkiye’de kaos ortamı yaratmak için çaba gösterdiği son aylarda iyice ayyuka çıkan Yeni Şafak neyin peşinde? Ülkeyi kaosa sürüklemesi için İngiltere’den para mı alıyor? Dış bağlantıları hangi ülkeler? Zira haberini yaptığı emekli albayın adı faili meçhul cinayetlerle anılmış ve Ergenekon’dan yargılanıp hapis yatmış birinin kaos tetikçiliğini neden yapıyor? Söz konusu emekli albay Yeni Şafak’ta yayımlanan açıklamasında şunları söylüyor: ‘’Aldığım bilgiye göre, İngilizler 2.5 aydır Güneydoğu'daki bütün aşiretlerin ayağına gidiyor. Özellikle Hakkari, Van, Çatak, Silopi, Mardin bölgesinde etkin aşiretlere... Bunlarla pazarlıklar yapıyorlar. Toprak ağası olarak varlığını sürdüren bu aşiretlerin bankalara olan birikmiş trilyonlarca liralık borçlarını ödediler. Aşiretlerin bütün kredi borçları ödendi. İngiltere ödedi bunları. Konsolosun aşiretler içinde ne işi var? PKK yol kontrolü yaparken bunların araçlarını 'buyurun' diyor bırakıyor, diğer araçlara kimlik kontrolü yapılıyor. Neden?"

Soruyorum: Bu yönde bir araştırmayı kim ve/veya kimler adına yaptı? İngiltere’nin para verdiği aşiretler hangileri? Aşiretlere İngilizlerin para verdiğine dair bilgi, belge, kaynak, şahit var mı? Bu aşiretler holding, şirket ve ülke sahibi midir ki bunca borcu olsun? Bu algının oluşturulmasının temel nedeni nedir?

Bende Mir ve Beg torunu bir aşiret kadınıyım. Benim aşiretim tarihe imzasını atmış güçlü ve büyük bir aşirettir. Aşiretlere yönelik ortaya atılan bu iftira ve yalanları şiddetle kınıyorum ve lanetliyorum! Bugüne kadar hiçbir tarihte devletimizin ve milletimizin bekasına yönelik tehdit oluşturacak ne bir terör örgütü ne de dış kaynaklı bir devlete itibar ederek prim vermedik, vermeyeceğiz!

Bu haberin yayımlanmasının ardından Doğu ve Güneydoğu’daki birçok aşiret ile de konuştum. Hepsi tepkili. İngiltere’den para almayı zûl kabul ediyorlar. Bunun bir iftira olduğunu, Kürtleri katletmek ve Türk-Kürt çatışmasının yaşanması için ortaya bilinçli ve iyi çalışılmış bir şekilde atılmış oyun olduğunu, devletin yanında olduklarını ve PKK-FETÖ terör örgütlerine asla ve kata prim vermediklerini söylediler.

1920’lerde Kürt aşiret önderleri hakkında ortaya atılan iftira ve yalanlar ne yazık ki bugünde devam etmektedir. 15 Temmuz’da yenilgiye uğrayan üst akıl ve FETÖ şimdi de Kürtlere yönelik tıpkı Zilan, Dersin, Ağrı gibi yeni bir katliam girişimi için bilinçli ve üzerinde itinayla çalışılmış bir algı operasyonu yapmak üzere düğmeye bastı. Ancak ne Türkiye Cumhuriyeti eskisi gibidir ne Kürt halkı. Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncülüğünde Çözüm Sürecini başlatmış, Kürtlere dillerini konuşma hakkı vermiş, bu kadarla da kalmayıp TRT Kûrdî gibi devlet eliyle Kürtlere hizmet veren bir televizyon kanalı açmıştır. Elbette bunlar Kürt halkının talep ettiği haklar açısından yeterli değildir ancak eski Türkiye’de dili yasaklanmış bir halk olan Kürtler için önemli bir gelişmedir. Kürt halkı herşeyin farkında; dostunu da tanıyor düşmanını da.

Bu minvalde, Yeni Şafak ve Hasan Atilla Uğur İngilizlerden para alan aşiretlerin hangileri olduğunu ispatlamalıdır. İddia edildiği gibi para alan aşiretler varsa alçak ve haindir. Devletimiz bu aşiretler hakkında gerekeni yapmalı ve OHAL kapsamında gereken cezayı vermelidir. Ancak Hasan Atilla Uğur bu iddiayı kanıtlayamazsa FETÖ’cüdür ve İngiltere’nin has adamıdır. Devlet gerekeni yapmalı ve adli süreci başlatarak OHAL kapsamında gerekeni yapmalıdır.

Ben  Sivil Düşünce Platformu Genel Koordinatörü ve Doğu Anadolu Kentleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı olarak iddia sahiplerinin iddialarını kanıtlamalarını, devletimizin bu konuyu araştırmasını ve konunun aydınlığa kavuşturulmasını temenni ediyorum. Aksi taktirde Kürt halkının içinde derin yaraya yol açan bu yalanları ve iftiraları asla kabul etmeyecek ve sindirmeyecektir.'' 


Açıklamamın akabinde İstanbul’daki Doğulu 25 dernek basın açıklaması yaparak bu açıklamayı nefretle kınadı ve suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. İki gün sonra benimde aralarında olduğum 48 aşiret önderi ve aile üyeleri eski TBMM önünde bir araya gelerek basın açıklaması düzenledik ve aşiretler üzerinden yeni bir kanlı senaryoyu hayata geçirmeye çalışanların en basit tabirle hain ve alçak olduklarını beyan ettik. Ancak aşiretlere mesnetsiz iftirayı atan takaüt ve basın kuruluşu hakkında devletimizin en ufak bir soruşturma başlatmaması, ifadelerini almayışı ve hatta bu basın kuruluşuna kayyum atanmamış olması da ayrı bir tartışma konusudur. Devlet, halkını koruyup kollamakla mükelleftir; Aslanları çakalların ortasında bırakıp boğdurmaması gerekir!

Ümit ediyorum ki biz Kürt aşiretleri ve aileleri nasıl bir araya gelerek Türkiye’ye yönelik kaos girişimlerini bertaraf edecek adımlar atıyorsak, Karadeniz bölgesindeki halkımız da aynı şekilde davranarak kendi üzerinden hayata geçirilmeye çalışılan kaos senaryolarını birlik olup bertaraf edebilsinler. Kürt halkının tutumu onlara örnek vesilesi olsun.
***
Devlet, OHAL kapsamında, FETÖ terör örgütüne bağlı-yakın basın, medya ve radyo kuruluşlarını kapattı. PKK’ya yakın haber yaptığı gerekçesiyle basın, medya ve radyolar da kapatıldı. Terör örgütlerine hizmet etmeyen farklı seslerin olması gerektiğini savunuyorum. Gel gelelim en başta kapatılması gereken; 28 Şubat’a, FETÖ elebaşı Fethullah Gülen’e, teröre ve terör örgütlerine manşetten destek veren Doğan Medya’nın ve Hürriyet’in kapatılması gerekirdi.

Kapatılan kanallar arasında en çok tepki ile karşılanan hiç şüphesiz Zarok Tv adlı çocuk kanalı idi.  Zarok Tv, izleyici kitlesi çocuklar olan ve Kürtçe yayın yapan bir çocuk kanalı idi. Kanalda çizgi filmler, çocuk programları yayınlanıyordu.

Geçen yıla kadar 2 yaşındaki oğlum Kürtçe öğrensin diye Zarok Tv izletiyordum ancak oğlumla birlikte seyrederken fark ettim ki dışarıdan alınan –büyük ihtimalle ABD’den alınmış olabileceğini düşünüyorum- ve Kürtçe seslendirilen çizgi filmlerde sübliminal mesajlar vardı. Konusu hastanede geçen bu çizgi filmdeki doktorun odasında çıplak kadın resimleri, cinsel içerikli görüntüler körpe yaştaki çocukların bilinçaltına kazınıyordu. Zarok Tv’nin kanal sorumlusu bu çizgi filmi bilinçli ya da bilinçsiz olarak mı yayınlıyordu bilmiyorum ancak ben o saatten sonra bir daha oğluma Zarok Tv izletmedim. Zira kendi öz değerlerimiz olan çiroklarımız, fabl karakterlerimiz varken neden işlerine geldiğinde emperyalist olarak feveran ettikleri ABD’nin sübliminal içerikli sözde çizgi film ancak özde kültürel ve toplumsal olarak nesilleri ahlaksızlığa teşvik eden ahlaksız görüntülerini çocuğuma izleteyim?

Sosyal medyada bu yönde yaptığım paylaşımım büyük tepki topladı… Bu tepkiyi en çokta her koşulda ‘’özgürlükçü’’ geçinen kesimin hakaret ve küfürlerle donattıkları yorumlar izledi. Bir anne ve seyirci olarak çocukların zihinsel gelişimini olumsuz yönde etkileyeceğini düşündüğüm her çizgi film için benzer tepkiler gösterdim. Daha geçen ay diğer çocuk kanallarında gördüklerimi de eleştirdim. Buna TRT Çocuk da dahil -çizgi filmler ve içerdikleri mesajlarla alakalı önümüzdeki günlerde ayrıca bir değerlendirme yapacağım…-

Yukarıda anlattıklarım elbette kapatılma gerekçesi olamaz. Öyle olsaydı Türkiye’de mesaj içerikli çizgi film ve çocuk filmi yayınlayan kanalların tamamının kapatılması gerekirdi. Zarok Tv’nin kapatılmasını doğru bulmuyorum zira aileler, çocuklarını çizgi film izleyerek Kürtçe öğrenebilsinler diye televizyonun karşısına oturtuyordu. Kürtçe öğrenmesi için çocuklarını ekran karşısına oturtan Kürtler ve kamuoyu nezdinde Zarok Tv’nin kapatılması büyük bir tepkiyle karşılandı. Çizgi film yayınlayan, çocuk programları yapan bir çocuk kanalının neden kapatılmış olabileceği konusunda kafalarda ciddi soru işaretleri var... 

Sosyal medyada bana yapılan yorumlarda Zarok Tv’nin, kapatılan Yumurcak Tv’nin çizgi filmlerini yayınladığı için kapatılmış olabileceği yönünde kanaatler hakim. Kapatılma gerekçesinin bu olduğunu sanmıyorum zira daha geçtiğimiz ay TRT Çocuk kapatılan Yumurcak Tv’de yayınlanan ‘’Niloya’’ adlı çizgi filmi alarak yayınlamaya başladı.

Devlet, halkın taleplerini ve gereksinimlerini karşılayacak tedbirler almak zorundadır. Zarok Tv gösterdi ki, Kürt halkının, çocuklarına izletebilecekleri bir çocuk kanalı daha yok…

Velhasılı kelam, şimdi devlet Kürt ailelerine ve onların çocuklarına ne diyecek? Nasıl bir cevap verecek? TRT Kûrdî’de bildiğim kadarıyla bir iki çizgi film yayınlanıyor ancak yeterli değil. TRT Kûrdî nasıl ciddi bir gereksinimi karşılaması için kurulduysa, devletin Kürtçe  çocuk kanalı açması da o denli önemlidir.

Selam ve selametle…