semra @ sivildusunce.com

Irklar ve etnisiteler doğuştan edinilen, bizlere kodlanan barkodlar gibidir. Her barkot çizgisinde; ses tonumuzdan tutun da ten rengimize kadar herşey belirlenmiştir. Tüm bu edinilmişliklerden arınmak için okyanusa dahi girsek, bu gerçekleri asla değiştiremez; bunlar, yaradanın bize bahşettiği zenginliklerdir. Kim, hangi etnik kökene mensup ise ölene kadar bu gerçeği boynunun borcu gibi taşır.
Bir insanın etnik kimliği, dini, mezhebi ve görüşü ne olursa olsun bunu bir ezme ya da kendinden olmayanı yok sayma olarak tahakküm uygulamak için baskı rejimi oluşturmamalı. Ten rengimiz, ırkımız, ses tonumuz ve ana-babamız DNA'larımız gibi benliğimize işlenmişken ve tüm bunlar yaradanın birer buyruğu iken nasıl oluyor da bu gerçeklerden ötürü yargılanabiliyoruz?


Faşizmin Aşikar tanıklığı
Siyahiler geçmişte beyaz Amerikalılarla otobüste aynı koltuklara oturamazken, bu asırda siyahi devlet başkanı bütün dünyayı yönetiyor. Yahudi halkı Hitler'in Allgemeine SS subayları tarafından soykırıma uğradı; binlerce Yahudi gaz odalarında zehirlenerek, binlercesi de tren vagonlarında ve yollarda yaşamını yitirdiler. Hitler'in ve subaylarının yaptığı bu insanlık suçu vahşet, Almanya'yı halkından topladığı vergiyi İsrail ile paylaşmasına mahkum etti.
Ademoğlu dünya sürgünü ile birlikte savaş ve katliam yapma sanatını geliştirmesi de çok zaman almadı ki Kabil kardeşi Habil’i katletti...
İnsanlar tıpkı içinde göz bulunan mavi boncuklar gibi bahşedilen din-dil-kültür-etnisitesinden dolayı başka insanlar tarafından yargılanıyorlar. İnsanlık dışı muamelelere maruz bırakılıyorlar. Kim, hangi cihetle kendinden olmayanı, farklı düşüneni ve farklı inanlara sahip olanları yargılama hakkını ve yasaklama iradesini kendinde görebiliyor?


Retorikten Anlamayanın, Davası da Yoktur
''Hiçbir davası olmayan kimselerin retorik neyine yarar?'' diyen Erasmus, yıllar öncesinden bu günleri görmüş olmalı.
Son yıllarda ‘’Armageddon’’a doğru hızla ilerlediğimiz su götürmez bir gerçek. Arap Baharı ile başlayan dönüşüm süreci, içine Suriye’yi de alarak sınırlarını daha da genişletti. Jitem benzeri bir oluşumla El Kaide üyelerini hapishanelerden çıkaran ABD ve işbirlikçi ülkeler IŞİD adı altında Moğollara taş çıkartacak bir terör örgütü oluşturdu. Amerika’da 12 Eylül’de ikiz kulelerin bombalanmasının ardından ortaya atılan İslamofobi bu kez IŞİD ile yerini sağlamlaştırmaya başladı. İslam’la uzaktan yakından alakası olmayan IŞİD terörünün ilk hedefinde Kürtlerin ve özellikle de sünni Kürtlerin ve Ezdilerin olması da soru işareti.
***
Kürtlerin Barış Umudu
Kürt halkı 100 yılı aşkın süredir kimlik mücadelesi veriyor. Cumhuriyet tarihinden bu yana Özal dışında devlet adamı ve hükumet elini taşın altına koyarak bu soruna barışçıl ve kalıcı bir çözüm getirme girişiminde bulunmadı;  O da hala nedeni muamma bir şekilde öldü/rüldü...
2009 yılında AK Parti hükumetinin Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeler neticesinde çözüm ve barış süreci meyvelerini vermeye başladı. Sona eren çatışma ortamı ülkede rahat bir nefes alınmasını sağladı. Türkiye’de oluşturulan Türk-Kürt ayrımı tam manasıyla sona ermese dahi barış havası ülkenin neredeyse tamamını kuşattı. Gezi Parkı olayları ile sokak eylemleri yapanlar bu eylemlere Kürtleri de çekmek istedilerse de Abdullah Öcalan ve Kandil buna müsaade etmedi.


***
AK Parti sözcülerinin içinde bulunduğumuz sonbaharda çözüm sürecinin sonuca ulaşacağını söylemesiyle birlikte Kobanê’de sivillerin hayatını tehdit eden IŞİD terörünün bağlantıları bu kez Türkiye’yi birbirine karıştırmaya başladı. Türk-Kürt kardeşliğinin bozulmaması için hem hükumet, hem STK’lar hem de basın önemli bir sorumluluk üstlendi. Fakat Kobanê’de IŞİD terörünün gerçekleştirdiği saldırılara tepki verilmesi amacıyla HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın çağrısıyla Kürtler sokakları doldurdular. Bunu fırsat bilen Jitem bağlantılı gizli eller birçok ilde neredeyse yakılmadık yer, yıkılmadık ev, yağmalanmadık market ve işyeri bırakmadılar. Bu yapılanlar ne kadim Kürt kültürüne, geleneğine ve ahlakına yakışmayan görüntüler idi. Hastanelerde ambulanslar, kan araçları, önlerine ne geliyorsa Kobanê bahanesiyle yakıp talan ettiler.
Talan edilen iş yerlerinin Kürtlere ait olması sizce de tuhaf değil mi?
Diyarbakır’da yakılan araçların Kürtlere ait olması sizce ilginç değil mi?
Kürt halkı kimlik savaşı verirken din ve mezhep ayrımına doğru yol alması tesadüf mü?
Kobanê’de zulüm gören ve katliama uğrayanlar Kürt de, sokak olaylarında öldürülenler ve şehirleri alt üst edilen Diyarbakır ve Ağrı’dakiler Kürt değil mi?

***
Son iki günde PKK ve HAK-PAR üyeleri arasında çıkan çatışmalarda çok sayıda insanımız öldü. Ölenlerin neredeyse tamamının Kürt olması size de tuhaf gelmiyor mu? 
Kobanê, Suriye’deki bir Kürt şehri. Kobanê, IŞİD’e yenilmemeli ve düşmemeli. Sınır komşumuz IŞİD veya PKK'nın uzantısı olan PYD olmamalı.

Suriye’deki sivil halk din ve mezhep farklılığından dolayı boğazları kesilerek vahşice öldürülürken seslerini çıkarmayanlar tabiri caizse ‘’kör, sağır ve dilsiz’’ kalanlar bir anda Kobanî severler güruhuna dönüştüler...  

Öyle ki Gülen Cemaati  Tv kanallarında Kürtleri aşağılayan, terörist ilan eden dizi filmler yaptığı halde olayların çıktığı gün sosyal medya aracılığı ile Kürtlere ‘hevaller’ diye seslenerek ateşe benzinle gitti. Tıpkı 70’li yılların Türkiye’sinde olduğu, hangi ellerden çıktığı belli olmayan karanlık güçlerin yaptıkları gibi aynı silahtan çıkan mermiler her iki taraftan olan insanları öldürüyor. Ülkeyi o yıllara geri götürmek isteyenlerin hevesleri yine boş kalacak zira halkımız buna asla müsamaha göstermeyecek.  


Yıllarca ‘’devlet terörü’’ denerek Doğu ve Güneydoğuda yaşayan Kürt halkını canından, evladından, evinden, köyünden, tarlasından…vs eden faşist zihniyetlerden şikayet ediliyordu. Şimdi ise ortaya çıkan su götürmez gerçekler var; faşist oluşumların uzantısı olan PKK ve siyasi uzantısı ile jitem ve Ergenekon yine ülkeyi karıştırıyor ve çözüm sürecini baltalamak için herşeyi gözünü kırpmadan gerçekleştiriyor.
***
 
Huzur, Barış ve Birliktelik Adına
İnsan olma onuru bütün dinlerden, dillerden ve kültürlerden daha önemlidir. Hak ve adalet ekseninde herkes eşit şartlarda yaşama hakkına sahiptir. Globalleşen, değişen ve gelişen dünyada hiçbir öğreti, hiçbir ideoloji ve sav insan hayatından daha önemli olamaz/olmamalı.
Çözüm süreciyle birlikte rahat nefes alabildiğimiz, ölümlerin yaşanmadığı bir Türkiye sokak eylemlerine teslim edilmemeli. Dün Türk-Kürt kardeşliğini konuşuyorken, bugün Kürtlerin birbirlerini öldürmemeleri gerektiğini tartışıyoruz.
Suriye’ye askeri müdahale hükumetin öncelikli öngörüleri arasında yer alabilir lakin evlatlarının savaşta ölmesini istemeyen anaların sayısının çokluğunu da unutmasın. Zira Türkiye'ye Suriye yönetimi ve IŞİD tarafından müdahale olmadığı ve saldırı yapılmadığı halde kara harekatı düzenlenmesi Kore'ye giren Türkiye'den farksız olacaktır. Tarih bu kez tekerrür etmemeli.
Tüm halklar eşit, adil ve özgür yaşamalı.