guldalicoskun @ hotmail.com
 

Tüm dünyaya örnek olması için Kilis'e Nobel Barış Ödülü verilsin” diyor Kilis Belediye Başkanı Hasan Kara ve şu bilgileri aktarıyor:

“Kilis 2023 yılında 115 bin nüfusa göre kurgulanmış bir şehir. Şu anda 90 bin 400 nüfusa sahip. Şehrimizden yaşayan kayıtlı Suriyeli misafir sayımız ise127 binin üzerinde. Yani 90 bin nüfusumuzla 127 bin Suriyeli kardeşimizi misafir ediyoruz. Dünyada hiçbir şehir kendi nüfusundan fazla mülteciye ev sahipliği yapmamıştır.”

Kilis, Suriye sınırında bulunan, sık sık DAEŞ tarafından atılan roketlere maruz kalan, sonradan il olmuş bir yerleşim yeri. Oysa koskoca Batı ülkeleri, hani refah ve zenginliğin merkezleri; hani demokrasi, eşitlik, adalet ve insan haklarında örnek aldığımız ülkeler, mülteciler konusunda, bizlerin, iki eltim, kayınlarım bir de çocuklarını yemeğe çağırıp, üç artı bir evlerde güle oynaya ağırladığımız hallerimizden örnek, minik rakamlardan bahsediyorlar. Misal, 40 kişi alabilirmiş biri, diğeri en fazla 130. Fakat ne gam, güzel fotoğraflarla iş kotarılır. Yakışıklı polis, sınırdaki tellerin arkasında bir kara çocukla el çırpmaca oynar, patlar flaşlar. Mevzuu kapanmıştır. Algı her şeydir, gerçekler ise hiçbir şey.

Turnusol vazifesi görür bazı durumlar. Batı'nın çifte standardı, Suriyeli mültecilerle iyice netleşti. Koca koca sözlerin, slogan ve laftan ibaret olduğu da anlaşılmış oldu. Kıyıya vuran çocuk cesetleri de üç beş gün gündemde kaldıktan sonra, tüketilmiş olarak mazi çöplüğünde yerini aldı. Zaten modern dünyanın, medya aracılığıyla en iyi yaptığı şey, acılardan oyuncaklar yapıp, dram filmi izletir gibi sunduktan sonra, her çirkinliği sıradanlaştırması değil mi? Medeniyet(!) ve teknoloji ilerledikçe, çeşitli maskeler takıp, janjanlı laflar ederek, merhameti de insanlığı da unutmaya yüz tuttuk.

Türkiye, bu konuda tüm dünyaya insanlık dersi verdi. 3 milyona yakın Suriyeli mülteciye kapılarını açtı. Hangi bölge, hangi mezhep ve ırktan olduğuna bakmadan, maddi ve manevi ciddi bir kaynak ayırarak, bu zordaki insanlara yardım etti. Batı, gelip kampları denetlemekle yetindi. Çok kişinin sandığı gibi kayda değer bir yardımları olmadı. Ayrıca son anlaşmada bahsedilen 3 milyar Euro ise, proje karşılığı verilecek denildi.

Göç hareketleri başladığında, makul olan bir tampon bölge oluşturmaktı ancak işlerine gelmedi. Neticede, perişan olan halklar, Kürt, Türkmen ve Araplardı. Kurdukları düzenle, çizdikleri yapay sınırlarla ve içimize soktukları fitnelerle, bir tuşa dokunmak gibiydi amaçlarına ulaşmak. Buna karşın, bir türlü silkinemeyen, ölüm uykusundan uyanamayan, baskıcı rejimlerin karşısında tek ses olmak yerine, kiminin bu rejimleri kendi varlık nedenleri gibi görmeleri, kimilerinin de kendi baskı unsurlarını yaratması ve ideoloji ve mezhep çatışmalarını bırakıp, önce temel olan yaşam hakkına saygıda anlaşamamaları, sömürgecilerin işlerini kolaylaştırdı.

Bu noktada son İslam Konferansında, mezheplere mesafesini koyup aslolanın İslam olduğunun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından vurgulanmasını, önemli bir başlangıç sayabiliriz. Ancak, mahalle baskısıyla, çoğumuzun bilip söyleyemediği bir şeyi de söyleme vakti geldi.  Ezilmiş olan insanların, sürekli bunu kullanıp, tarihe atıfta bulunarak asıl mezhepçiliği kendilerinin yaptığı hatta bu mezhepçilikleri yüzünden resmi ideolojinin daima yanında yer aldıkları sır değil.

Elbette genelleme yapmak doğru olmamakla birlikte, son Maraş /Pazarcık'da bulunan yaklaşık 90'a yakın köyden 50'sinin Alevi olması (Pazarcık:68 bin, kamp:27 bin kişi) ve bunlardan bir kaçının bulunduğu yerde bir mülteci kampının inşasına verilen tepki biçimi, mezheplerini öne sürerek karşı çıkmaları, farazileri gerçek gibi sunmaları, gelenleri, cihadçı terörist ilan etmeleri, en bariz delil değil mi, kimin asıl mezhepçi olduğuna. Kimse kalkıp da Maraş vb olaylardan söz etmesin. Bu topraklarda muadilleri de var, Başbağlar gibi mesela. İnançları yüzünden asılanlar var, yıllarca sürgün yaşayanlar da. Bunları yapan, yine bu kesimin taptığı resmi ideolojiydi.

“AKP, mezhep egemenliği hırsıyla Alevi-Kürt köylerini her şeyiyle kendisine bağlı kıldığı Sünni sığınmacı kolonileriyle kuşatmaya çalışıyor. AFAD'ın kamp alanı olarak seçtiği diğer mekanlar da bu zihniyetin bir yansıması: AFAD, nüfusun tamamı Alevi olan Malatya'nın Ören beldesi ile gene Alevilerin çoğunlukta olduğu Sivas'ın Zara ilçesinde de yeni sığınmacı kampları inşasına hazırlanıyor!” Bunları kim diyor, HDP tabii.

Hani şu “Halkların kardeşliği” logolu; hani, insan hakları, eşitlik, demokrasi türküleri söyleyen, hani tonlarca bomba, silah yığıp, hendek ve barikatları demokratik siyasetle,“yanlışlıkla” karıştırıp, sonra “ay pardon” diyen. Her üç günde bir 180 derece çelişen ve kanı şurup, ölen tüm insanları robot gibi gören HDP.

Kilis'e bir seyahat gerek belki, insanlık stajı için; hani olur ya…

Yok! Sözcükler tükendi; bu düzeysizliği tanımlayacak ifade kalmadı bende.