semra @ sivildusunce.com
Osmanlı İmparatorluğu’nun son demlerinden Türkiye’ye miras kalan birçok sorun bulunuyor. Bu sorunların en başında yer alan ise hali hazırda hala devam etmekte olan Kürt meselesi geliyor.
Konuyla alakalı birçok bakış açısı olmakla birlikte, farklı çözümlemeler ve öneriler de vardır. Farklı isimlendirmelerin yanında, Kürt isyan ve ayaklanmaları da araştırmacıların bakış açısına göre farklılıklar arz etmektedir; Doğu Sorunu, Şark Meselesi, Güneydoğu Sorunu, Kürt Sorunu, PKK Sorunu…vs gibi.  Kaç ayaklanma ve isyanın yapıldığı konusunda siyasetçi ve araştırmacıların görüşleri de farklıdır; Hüseyin Yayman’a göre Kürt ayaklanma ve isyanları toplamda  29-30 kez vuku bulmuşken, Dendir Fırat’a göre ise 3 ayaklanma olmuştur.

Hüseyin Yayman'ın ''Kürt Sorunu Hafızası'' adlı kitabında, Kürt İsyanları kısaca:

''1806-Babanzade Abdurrahman Paşa Hadisesi, 1833-Soran Hadisesi, 1843-Bedirhan Hadisesi, 1855-Yezdan Şer Hadisesi.....1920-3. Ağrı İsyanı, 1984-PKKK'nın Eruh ve Şemdinli Baskını''

SHP, ‘’Güneydoğu Sorunlarına Bakış ve Çözüm Önerileri’’ adlı kapsamlı bir rapor hazırlamış fakat hayata geçirmek için adım atmamıştır. Bu raporda Deniz Baykal şunu ifade etmişti:

‘’Türkiye insanların, dil, etnik köken, gelenek, kültür farklılaşmasını toplumun bütünlüğü içinde ortaya koymalarından korkmamalıdır. Devletin bu farklılaşmaları yasaklar koyarak engellemesi de, özendirmesi de yanlıştır. Asimilasyona, var olan bir etnik yapıyı inkara dönük yaklaşımlarla bu sorunun çözülemeyeceği artık anlaşılmıştır.’’*
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonraki Cumhuriyet döneminde  oluşturulmaya çalışılan kafatasçı ve ulus devletçi, tektipçi devlet projesi, toplumda onarılması büyük yaralar açmış ve toplumun ayrışmasına neden olmuştur. Tektipçi ve baskıcı devlet yapısına başkaldıran Kürt halkı isyan çıkarmış, bu isyanlar devletin sert müdahalesiyle bastırılmıştır.

Türkiye Kürdistanı’nda devletin salt güvenlik tedbirleriyle bastırmaya çalıştığı ayaklanmalarda bölge halkı büyük zarar görmüş ve bu sorun yıllar içerisinde kronikleşerek PKK’nın doğmasına neden olmuştur - PKK’nın MİT ile ilişkisinin olduğu iddiasını da bu noktada göz ardı etmemek gerekiyor. PKK ilk ortaya çıktığında, Kürt halkının özgürlüğü ve söz sahibi olması için mücadele ettiğini anlatarak gençleri ve bölge halkını kendi saffına çekmeye başlamıştır.
Devletin red ve inkar politikası, PKK’yı bölgede güçlendirerek Kürt halkını terör örgütüne itmesine karşın, İslami değerleri günlük hayatına dahil eden ve gelenekselleştiren Kürt halkı bu oyuna gelmemiştir. Komünist yapıya mensup PKK, bölge halkının İslam’dan uzaklaşması için her yolu denemiştir. Kürt İslam alimleri, felsefeciler, edebiyatçılar tabiri yerindeyse unutturularak, Marx, Stalin ve Lenin kitapları okutularak ve anlatılarak Kürtlerin kültürünü yok etme politikası izlemiştir. Korku furyası yaratılarak Kürtlerin konuşma haklarını ellerinde almaya çalışmış, bunu büyük ölçüde başarmıştır.  

İngiliz tarihçi Orlando Figes ‘’Karanlıkta Fısıldaşanlar’’ adlı kitabında Stalin dönemindeki korku imparatorluğunu hazin öykülerle ve tarihi gerçeklerle anlatarak bir döneme ışık tutar. Figes kitabında, Stalin döneminde çocuklar başta olmak üzere hemen herkesin birer muhbir olduğunu ve Stalin diktatoryasına her ihbarı yapmasının salık verildiği anlatılır. Stalin döneminin, insanların eski görenek ve alışkanlıkların yerine yenilerini koymak çabasını anlatır. Figes’in kitabında aydınlattığı Stalin dönemi Türkiye’deki PKK baskısıyla bire bir benzerlik arz ediyor.

Cumhuriyet tarihinden bu yana Kürt meselesine ve bölgedeki sorunlara yönelik araştırma yapan fakat ortaya çıkarılan sorunlarla alakalı bir çözüm yöntemi geliştirmeyen hükümetler başa geldi. 2000’li yıllarda AK Parti iktidarı ile birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ilk kez kapsamlı bir şekilde bu soruna eğilerek çözüm önerileri geliştirdi ve hayata geçirmeye başladı. Çözüm Süreci adı verilen son evrede, devlet bugüne kadar Kürt halkına, Alevilere yönelik uyguladığı tüm red, inkar ve katliamlardan özür diledi. Kendi özeleştirisini yaptı ve geçmişe dair ne varsa özür dileyerek yeni bir sayfa açılmasını, kardeşlik hukukunun geliştirilmesi için mücadele edilmesi yönünde harekete geçti. Gel gelelim PKK, hiçbir özeleştiri yapmadı. Yapılmasına yine izin vermedi. Çözüm Süreci ile ülkede hakim olan barış ve huzur havasının bozulması için herşeyi yaptı. Öcalan süreci sürekli uzatarak en sonunda sekteğe uğramasını sağladı. Benim de büyük bir umutla iyi bir noktaya geleceğini umut ettiğim süreç, hendeklere gömüldü. Konuşmaları için kendilerine mikrofon uzatılan halkın korkudan konuşamaması, yüzünün saklanmasını istemesi; evinin bombalandığı, kapısının komünal sistemde olduğu gibi açık bırakılmasını ve özel yaşam alanı hendekçiler tarafından kısıtlandığı için evini terk etmek zorunda kalan mazlum insanlarınıza röportaj yapmak için mikrofon uzattığımızda kimliklerinin ve yüzlerinin saklı kalması koşuluyla konuşabiliyorlar. Devlet hakkında herşeyi söyleme özgürlüğü varken, PKK ve uzantılarına tek söz dahi söylemek, en ufak bir eleştiride dahi bulunmak adeta yasak!

PKK’nın bölge halkı üzerinde uyguladığı baskı ve sessizlik Orlando Figes’in ‘’Karanlıkta Fısıldaşanlar’’ adlı kitabında geçen bu bölüme benziyor:

‘’Gün boyunca ağzı sıkı duruyorum, iç dünyamı gizli tutuyorum –bunlar bağımsız karakterli bir kişi olmama fırsat vermiyor. Herhangi bir özgür özgür düşünceyle kendimi açıkça ya da keskince dışa vuramıyorum. Bunun yerine (başka) herkesin söylediği şeyleri söylemek zorundayım. Engebeli bir arazi arazide yürümek, en az direnişli yolu izlemek zorundayım. Bu çok fena. Hiç istemediğim halde yaltakçı, kurnaz bir köpek haline bürünüyorum: Uysal, korkak ve herzaman teslimiyetçi’’**

PKK’nın ısrarla kurmayı istediği komünal yaşamla alakalı olarak Figes kitabında şunları aktarıyor:

‘’Komünal yaşam korkunçtu. Sakinler koridorun her santimetrekaresini ve ortak alanın her kesimizi ölçerdi ve annemin oraya bazı değerli mobilya parçalarını koymasına karşı çıkardı. Fazla yer kaplamalarından dolayı bunları kendi odasında tutması gerektiğini ve koridorun ona ait olmadığını ileri sürerlerdi. ‘’Komşular’’ banyoda kalış süremizi tutarlardı. Bazı komünal dairelerde sakinler hiç kimsenin payına düşenden fazla elektrik harcamaması için tuvalette (ampüllere) süreölçer takmışlardı’’***

Bugün Türkiye’de yaşanan Kürt sorunu sadece bir bölgenin sorunu olmaktan çıkmış, tüm ülkeyi etkisi altına alan bir mesele haline dönüşmüştür. Bu meselenin çözümüne yönelik toplantılar yapılmış, her söz söylenmiş, STK ve devlet adamlarından askeriyeye kadar her alanda çözüm önerileri dile getirilmiştir. Kürt halkının meşru hiçbir talebini dikkate almayan, korkutan, sindiren, susturan, evinden eden, öldüren PKK asla Kürt halkının sorunlarının çözüme kavuşturulmasını istememektedir. Kültürünü, tarihini, dinini ve dilini yok etmeye çalışan PKK, Kürt halkını kendisine siper ederek kirli emellerine alet etmekten başka bir şey için uğraşmamaktadır.

Halkımızın şuna inanması gerekiyor; bu kötü günler de geçecek ve ülkedeki hemen herkesin rahat bir nefes alacağı zamanlar da gelecek.

* Deniz Baykal, 1990 SHP Güneydoğu Önsözü
Hüseyin Yayman / Kürt Sorunu Hafızası
**Orlando Figes / Karanlıkta Fısıldaşanlar'' 8.12.1932 sy: 181
*** Orlando Figes / Karanlıkta Fısıldaşanlar sy: 213