Semra Polat / Sivil Düşünce

Güldalı sana Aşkı sorsam nasıl tarif ederdin?
 
Cihanı hiçe satmaktır adı aşk
Döküp varlığı gitmektir adı aşk

Elinde sükkeri ayruğa sunup
Ağuyu kendi yutmaktır adı aşk

Belâ yağmur gibi gökten yağarsa
Başını ona tutmaktır adı aşk

Bu âlem sanki oddan bir denizdir
Ona kendini atmaktır adı aşk

Var Eşrefoğlu Rumî bil hakikat
Vücudu fâni etmektir adı aşk.


Yaklaşık 600 yıl önce böyle tarif etmiş Eşrefoğlu Rumi. Tabi bu ideal aşk. Aylarca yolu gözlenen mektuplardan, anlık iletişim kurulan teknoloji destekli aşklara vardık. Sabrın çabuk tükendiği, bir tuşla çok şeyin halledildiği bu dönemde son 20 yılda bile aşkın ömrü 4 yıl, sonra 3 yıla, şimdilerde 3 aya inmiş galiba. Ancak, süresi ne olursa olsun her dönem tarifi aynı. Kimya değişiyor, bulutlarda gezinme hali, ışıl ışıl gözler, az uykuya rağmen müthiş bir enerji ve her nefeste maşukun adı.

Aşk mı, sevgi mi?

Aşk, aklın önünde bir sis perdesi gibi muhatabının tüm kusurlarını örter veya görmemezlikten gelinir. Aşk hali, sürdürülebilir bir hal değil. Hayatın günlük pratikleri sayesinde, yavaş yavaş akıl başa gelir. O coşkun hal durulunca, kişiliklerdeki uyum veya farklılıklar ilişkinin seyrinde belirleyici olur. Ya aşkın yerini sevgi alır ya da uzaklaşılır. Dolayısıyla sevgi daha kalıcı ve aşkın dinginleşmiş hali. İkisi birlikte güzel; bendenizce..

Evlilik aşkı bitiriyor mu?

Aşk hali zaten geçiyor, evlenilse de evlenilmese de. Evlilik dışı aşklar bitmiyor mu sanki. Bu yaygın bir düşünce; “evlilik aşkı öldürüyor” düşüncesi. Aşkın en yoğun zamanında evlenip, bir süre sonra sakinleşilmesi oluyor bu düşünceyi besleyen. Oysa aşk hali, sürdürülebilir bir hal değil. Aşk ile başlayan evlilikte, asıl ölü doğan sevgi oluyor; eğer doğru kişi değilse aşık olunan, ne aşk kalır ne de sevgi..

Son yıllarda boşanmaların artmasıyla, eğitim doğru orantılı mı?

Eskiden görücü usulü evlilikler varken bu kadar boşanmalar olmuyordu.
İlk bakışta öyle gibi görülüyor. Özellikle kadının ekonomik bağımsızlığının olması da önemli etken olmakla beraber, gerçek nedenin bireyselleşmenin çok artması, sabır ve tahammülün azaması, evlilikte paylaşımın yerini rekabetin alması vb. şeyler olduğu görülüyor. Eskiden evliliklerde, ailelerin birbirini direkt ya da dolaylı tanıması nedeniyle, kültürel uyumu yakalamak kolaydı. Görücü usulünde “münasip” görünenler evlendirilirdi. Ayrıca sorun çıktığında da, dışarıya yansıyacak kadar büyürse yine aileler devreye girer ve çözüm üretirlerdi. Tabi bu çözüm, her zaman mutluluğu getirmezmiş; “mış “gibi süren bir dolu hüzünlü hikâyeler de var. Yani şimdiki toplumsal yapıyla daha farklı. Son yıllarda 25-30 yıllık evlilikler bile bitiyor..

Kadınlar, sonunda evlilik olacaksa bir ilişkiyi tercih ediyor, erkekler ise evlilikten korkuyor. Sen ne düşünüyorsun bu konuda?

Artık kadınlar da evlilikten en az erkekler kadar korkuyor. En çok boşanmalar, evliliğin ilk 3-5 yılında yaşanıyor. Aynı evi nikâhsız paylaşmak, özellikle meslek sahibi kadınlar için de tercih edilebiliyor. Ancak yine de dünyanın her yerinde evlilik, cazibesini koruyor; tüm sorunlara rağmen. Uçuk evlilik teklifleri ve bunların haber değeri taşıması boşuna değil yani!

 İstersen cevap vermeyebilirsin ama sence evlilik önemli mi?

Evet, bu konuda gelenekselim; evlilik, aile, çocuklar hala hayatımın anlam skalasında en önemli yerde.. İyi niyetli, vefalı ve kadir-kıymet bilen iki insanın denk düşmesi çok güzel..

Aldatılmış bir kadın olarak ''kadın kadının kurdudur'' sözüne inanırım. Sen ne kadar inanırsın. İnsanlar eşlerini neden aldatır?

Öncelikle, bunu açıklamak bir kadın için medeni cesarettir, tebrik ederim. Bu psikolojideyken, diğer kadını suçlamanı da anlarım. Ancak, “insan, insanın kurdudur” sözüne daha çok inanırım. Çünkü, sadece bekar kadınlarla aldatmıyor erkekler. Ama tabi şu var, kadınların daha duyarlı olması beklenebilir.
Aldatmanın çeşitli nedenleri var ama aslında kendisi bir sonuçtur. Aldatmak, eşin bir başkasıyla olmasıyla başlamıyor. O noktaya gelinceye kadar, ilişki yıpranmış , sevgi, saygı tükenmiştir. Yine de çeşitli nedenlerle sürdürülürken, taraflar hem kendini, hem karşısındaki aldatır..
İlk yıllarda aldatma, genelde yanlış tercih, beklentinin karşılanmamış olmasının yanı sıra tatminsiz ve sorunlu kişilikler nedeniyle olurken, ilerleyen yıllarda da değişen koşullara birlikte ayak uyduramama, ortak noktaların veya gayelerin giderek azalması, bıkkınlık ve ailenin yaşadığı çeşitli kayıplar (bu bazen birleştirici de olabilir), klasik bilinen yaş dönümlerinin getirdiği sorunlar neden olabilir.

Kadın ve erkek eşitliği hakkında ne düşünüyorsun?

Feministleri kızdıracak şeyler! İnsanlar, eşit olmalı hiç tartışmasız, haklar açısından ve hukuk karşısında.. Ama bunun dışında bir eşitlik insanı tek bir kalıba sokmak, tek cinsiyete, davranış ve algılayışa hapsetmek değil mi? Sonra; eşitlik dedikleri yer ne; o merkez-çizgi-nokta herneyse nedir o. Ki, ona yaklaştıkça eşit olacağım?
Bakıldığında o merkezin erkek olduğunu görüyorsunuz ve aynı onun gibi olunca da eşitleniyorsunuz.. Bu mümkün değil
Bir erkekle eşit olmak istemiyorum ya da erkek bana eşit olmasın... (yasalar hariç)
Kadın gibi yaşamak istiyorum, yaradılış özelliklerime uygun olarak ve tercihlerimi kadın algımla, düş/düşünce dünyamla yapmak istiyorum..
Neden ısrarla bana bir erkek gibi yaşamayı, eşitlik olarak dayatıyorlar... Farklıyız; hatta karşılıklı üstünlüklerimiz bile var. Evet; eski kafalıyım (feministlere göre) ama Batı'nın tüm değer ve kalıplarını doğru kabul etmek zorunda da değilim; Doğu'nun yanlış uygulamaları kadın kimliğimi harcamamı gerektirmez.
Ayrıca erkeği merkez kabul edip, buna göre "eşit olup olmamayı" belirlemek, baştan eşitsizliği kabul etmek değil mi? Neye, kime eşit olmak? ( Yasalar hariç )

 Bir anne, ağırlıklı olarak siyaseti kalemine almış bir yazar olarak, gündemi nasıl değerlendiriyorsun.?
 

Muhtemelen yarın, gündem değişmiş olacaktır. Hoş; yaşananlar , ciddi siyasi polemiklerden ziyade, ergenlerin atışması, çocukların kıskançlıktan doğan sürtüşmeleri ve kayıkçı kavgasından ibaret..Tarafları, taraftar olmaya zorlayan, sinir bozucu işler.
İmparatorluk bakiyesi bir ülkeyiz. Şu veya bu sebepten o dönem sona ermiş ve kalandan bir şeyler kurtarılıp yeniden başlanmak istenirken, yapılan çok ciddi hataların sonucunu yaşıyoruz.
Geçmişi küllüyen yok saymak ve köksüz nesiller yaratıp, insana bitki muamelesi eder gibi budamanın, beğenmediğini yok etmenin elbet bir gün karşılığı olacaktı. Bu kavganın güçlü tarafı, hala sanılanın aksine kurucu unsurun tarafıdır.  Kavgada şiddetin artma nedeni ise, son kale olan kültürel egemenliğin kaybedilme riski. Bu yüzden canhıraş ve her şeyin mübâh olduğu bir savaş var..
Benim bu kavgada tarafım net! Bulunduğum tarafın temsilcileri bugün AK Parti olur, yarın yeni bir taşıyıcı gelir, fark etmez. Durduğum yer değişmez.. 2002 ile başlayan enerji, bugün zayıflamış olabilir ki, 80 yılın ikamesini 10 küsur yıla sığdırmak, öyle hafife alınacak bir şey değildi. Yıpranmak, hata yapmak, büyüdükçe hantallaşmak kaçınılmazdı. Üstelik, bu sistemin ürünüydüler. O kadar çok şey değişti ki, bunu bir süre sonra daha net okuyabileceğiz. Ve artık eski sistemin artıklarının şansı yok, yine yeni taşıyıcıyı da bu son 13 yıllık kazanımları sağlayan yaklaşımın kodlarından çıkaracağımızdan şüphem yok.
Halk iktidarı aldı nihayet, muktedir olma savaşı sürüyor..


Samimi sohbetin ve içten cevapların için teşekkür ederim Güldalı.

Ben teşekkür ederim…