İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM'deki grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Akşener açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

"İktidardakilerin becerikli ellerinde paramızın iyice pul olduğu, emeklerimizin zayi edildiği bir haftayı daha geride bıraktık.

Geçtiğimiz hafta bir kez daha gördük ki sayın Erdoğan’ın millî güvenlik tanımı kendi koltuğunun güvenliğinden başka bir şey değil.

Koltuğunu sallayan her şey ve herkes kendisi için bir millî güvenlik tehdidi.

Geçinemiyor musun?

O zaman teröristsin.

İflasın eşiğinde misin?

O zaman hainsin.

Sosyal medyada eleştiri mi yazdın?

O zaman millî güvenliğimiz için bir tehditsin.

Bu ucube sistemin memleketimizi getirdiği şu ucube duruma bakar mısınız?

Yazıktır, günahtır.

Oysa ülkemizdeki esas millî güvenlik tehditleri aslında nedir biliyor musunuz?

Mesela evine ekmek götüremeyen babalar, tenceresini kaynatamayan anneler bir millî güvenlik tehdididir.

Mesela mülakatlarda gelecekleri çalınan; huzuru, mutluluğu yurt dışında aramak zorunda kalan gençler bir millî güvenlik tehdididir.

Mesela toprağını ekemeyen çiftçiler, hayvanını besleyemeyen besiciler, üretemeyen sanayiciler bir millî güvenlik tehdididir.

Mesela; “Ak Parti’nin kaderiyle devletin kaderi birdir.” diyen milletine yabancılaşmış siyasetçiler bir millî güvenlik tehdididir.

Mesela 5-10 maaşlı danışmanlar sarayda sefa sürerken asgari ücretin altında maaş alan emekliler bir millî güvenlik tehdididir.

Mesela saray korkusundan yolsuzluk soruşturması açamayan savcılar bir millî güvenlik tehdididir.

Ezcümle tüm bunların gerçek sebebi olan Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ülkemiz için başlı başına bir millî güvenlik tehdididir.

Bu ucube sistemin pençesinde Türkiye her hafta yeni bir krizle karşı karşıya kalıyor ve ülkemiz bu kriz sarmalında hırpalanırken olan her zamanki gibi milletimize oluyor.

Nitekim; “2023’te dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına gireceğiz.” diyenler bugün ülkemizi ilk 20 ekonominin bile dışına çıkarttılar.

Bu vizyoner yönetim anlayışının sonucunda gire gire Gri Liste’ye girdik.

Bu Gri listede dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasından hiçbir ülke yok.

İlk 20 ekonomisi arasından da yine hiçbir ülke yok.

İlk 30 ekonomisi arasından ise sadece Türkiye var.

Peki bu listede başka kimler var?

Mesela bu listede Burkina Faso var.

Zimbabwe var, Uganda var.

Mesela Filipinler var, Kamboçya var, Suriye var.

Gördüğünüz gibi listedeki her ülke başlı başına bir başarı hikâyesi.

Peki bu listeye neye göre giriliyor biliyor musunuz?

Eğer ülkenizde yoğun miktarda para aklanıyorsa, terörist gruplar ülkenizden finansman sağlıyorsa ve siz bu sorunlara karşı hiçbir mücadele sergilemiyorsanız işte o zaman Gri Liste’ye giriyorsunuz.

Şu rezilliğe bakar mısınız?

Türkiye’nin düşürüldüğü duruma bakar mısınız?

Yazıklar olsun.

Peki bu rezillik karşısında iktidar ne yaptı dersiniz?

Bu tip durumlar karşısında her zaman yaptıkları gibi hep bir ağızdan; “dış güçler” demeye başladılar.

Biz elbette ülkemizin itibarının yerle bir olmasını istemeyiz.

Biz elbette Türkiye’ye yapılan her haksızlığın her zaman karşısında oluruz.

Biz elbette burada da bir haksızlık olduğunu biliyoruz.

Amma ülkemizi bu haksızlığa uğratanın da bizzat iktidarın kendisi olduğunu açıkça görüyoruz.

Gri Liste’ye neden girdiğimizi daha iyi anlamak için öncelikle şu sorunun cevabını vermeliyiz.

Nedir o soru?

Türkiye’de gerçekten para aklanıyor mu?

Evet, maalesef aklanıyor.

Hem de bizzat devlet eliyle aklanıyor.

Mesela eğer yurt dışında paranız varsa veya yurt içinde kanunsuz yollardan kazandığınız parayı yurt dışına çıkardıysanız bu parayı aklamak için uğraşmanıza hiç gerek yok.

Nasıl mı?

Hemen varlık barışı için müracaat edip %1 komisyonla bu parayı kolayca aklayabiliyorsunuz.

Yani %1 komisyon ödeyince kimse size; “O parayı nereden buldun?” diye hesap soramıyor.

Yani bu ucube sistemde, iktidar diyor ki; ‘’Uyuşturucu mu satıyorsun? Getir paranı.

Kaçakçılık mı yapıyorsun?

Getir paranı.

Türkiye’den para mı kaçırdın?

Getir paranı.

%1 komisyonla paranı da aklıyorum, seni de aklıyorum.’’

Bu kadar basit.

Çamaşır suyu reklamı değil, Ak Parti iktidarı…

İşte size kabile reisi yetkileriyle devlet yönetmeye kalkan sayın Erdoğan’ın kabile devletleriyle bizi aynı listeye sokan güçlü Türkiye vizyonu.

İşte size Türkiye’yi uçuracağını söylenen Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi.

Ülkemizin itibarını yerle bir eden bu tablo karşısında bizim üzerimize düşen görev bir an önce milletimizden yetkiyi alıp bu utancı temizlemek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne hak ettiği itibarı kazandırmaktır.

Nitekim Artagan projemizin temelinde de işte tam olarak bu mücadele yer alıyor.

Para aklamanın dayanağı nakit paradır.

Üstelik sadece para aklamanın değil; naylon faturanın da, kaçakçılığın da, uyuşturucunun da, yolsuzluğun da, rüşvetin de ortak noktası nakit para ile yapılmalarıdır.

Artagan’ın vadettiği nakitsiz ekosistem bütün bu suçları temelinden yok edecek çözümler sunuyor.

Varsın onlar beceriksiz yönetimlerine kılıf arasınlar.

Varsın onlar ucube sistemleriyle kendi sonlarını getirsinler.

Varsın onlar iktidarlarının son günlerinde çırpınmaya devam etsinler.

Bizim onlarla kaybedecek vaktimiz yok.

Çünkü biz İYİ Partiyiz!

Yetkiyi aldığımızda Artagan ile blok zinciri temelinde dünyanın en şeffaf devletini ve dünyanın en ileri demokrasisini inşa edeceğiz.

Ülkemizi Gri Liste’den çıkartıp önüne bembeyaz bir sayfa açacağız.

Milletimizi hak ettiği yarınlara ülkemizi de hak ettiği itibara kavuşturacağız.

Kimse merak etmesin.

Aziz Milletim, değerli milletvekilleri;

Ak Parti iktidarı milletimizin dertlerini umursamayı bırakalı çok oldu.

Attıkları adımlarda, aldıkları kararlarda milletimizin gerçeklerine dair bir empati kırıntısı bile göremiyoruz.

Eğer aşırı zenginleşirseniz, eğer bambaşka paralele bir hayata evrilirseniz; dünyadan da koparsınız, vatandaştan da koparsınız, gerçekten de koparsınız.

Bugün karşı karşıya kaldığımız durum aynen budur.

Biliyorsunuz 2022 bütçesi Milletin Meclisi’ne geldi.

Normal şartlarda bir sonraki yılın bütçeleri toplumu heyecanlandırır.

Çünkü millet yeni bütçenin sorunlarına çözüm getirmesini ümit eder.

Hayatını kolaylaştırmasını, gelirinin artmasını, menfaatinin korunmasını bekler.

Bu yüzden heyecanlanır.

Ancak maalesef Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçildiğinden beri milletimiz bu heyecandan yoksun.

Çünkü herkes biliyor ki Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm imkânları, bereketli topraklarımızın tüm zenginliği yine o 5 müteahhidin ve bir grup saray şımarığının hizmetine sunulacak.

Nitekim aynı 2021’de olduğu gibi sayın Erdoğan’ın 2022 bütçesinde; yine heyecan yok, yine umut yok.

Çünkü bu bütçede yoksulluğa çare yok.

Enflasyona çare yok.

İşsizliğe çare yok.

Gelir dağılımındaki adaletsizliğe çözüm yok.

Bu bütçede çitçilerimize yeterli destek yok.

Milletin borçlarına çare yok.

İşçinin, işverenin, emeklinin hayatını kolaylaştıracak adımlar yok.

EYT’liler yok, 4/B’liler yok.

Hatta söz verilmesine rağmen 3600 ek gösterge bile yok.

Ezcümle bu bütçede millet yok, millet.

Peki ne var?

Millet yok ama mesela 5’li müşteri garantisi çetesi var.

Bütçeye onlar için 2022 yılında 42 buçuk milyar lira daha ödenek konulmuş.

Bu ne demek biliyor musunuz?

Milyonlarca çiftçiye verilen desteğin 2 katı para demek.

Vicdansızlığa bakar mısınız?

Dahası var.

2021 yılında 31 milyar lira olan bu ödenek önümüzdeki yıl için %37 artırılmış, 42 buçuk milyar liraya yükseltilmiş.

Saray müteahhidine gelince artış gerçek enflasyon kadar.

Ya demek ki enflasyon %37.

Millete gelinceyse TÜİK’in makyajlı enflasyonu kadar bile değil.

Utanmazlığa bakar mısınız?

Vicdansızlığa bakar mısınız?

Son dört yılda garantili işlere ayrılan ödenek 69 milyar lira.

Önümüzdeki 3 yılda yapılacak ödemeler ise tahminen 143 milyar lira olacak.

Biliyorsunuz sayın Erdoğan ve arkadaşları doları çok sever.

O yüzden bir de onların diliyle ifade edeyim.

2017-2024 dönemi için hazinemizden saray garantili çeteye ödenecek para toplam 25 milyar dolar.

Buradan; “Yol yapıyoruz, tünel yapıyoruz, köprü yapıyoruz, hastane yapıyoruz. Ama milletimizin cebinden bir kuruş çıkmıyor.” diyenlere sesleniyorum.

Bu parayı nereden ödüyorsunuz?

Bu para milletin parası değil mi?

Ve siz bu kadar açık seçik yalan söylemekten hiç mi utanmıyor musunuz?

Ayıptır, günahtır.

Ezcümle bu bütçe herhangi bir bütçe değildir.

Bu bütçe bir savurganlık, bir israf bütçesidir.

Bu bütçe milletin emeğini faizcilerin kursağına akıtan bir bütçedir.

Bu bütçe sayın Erdoğan’ın giderayak milletimize attığı son kazığın bütçesidir.

Ak Parti iktidarının insanı yok sayan siyaset anlayışı maalesef ülkemizin her köşesinde tüm gerçekliğiyle hissediliyor.

Mesela milletimiz; ‘’Evim yandı.’’ diye feryat ediyor.

Sayın Erdoğan duymazdan geliyor.

Mesela; ‘’Babalar eve ekmek götüremiyorum.’’ diyor.

Sayın Erdoğan kafasına çay fırlatıyor.

Mesela emekliler, geçinemediğini söylüyor.

Sayın Erdoğan markete gidip fiyatları makul buluyor.

Mesela 740 bin sağlık çalışanı atama bekliyor.

Sayın Erdoğan oralı bile olmuyor.

Mesela vatandaş pahalılık ve zamlar yüzünden arabasını satıp ata biniyor, eşeğe de olabilirdi.

Sayın Erdoğan apartman görevlilerine sardırıyor.

İşte biz de tam olarak bu nedenle her hafta bu kürsüden milletimizin sesini o sağır kulaklara duyuruyoruz.

Milletimizin dertlerini tüm Türkiye’ye gösteriyoruz.   

Her hafta olduğu gibi bu hafta da Milletin Kürsüsü’nde Ak Parti iktidarı tarafında yok sayılan bir kardeşimizi misafir edeceğiz.

Tekirdağ’da çalıştığı iş yerinde bir büyük haksızlığa maruz kalan Pınar Demir kardeşimiz aramızda.

Buyur Pınar Kızım söz de, kürsü de senindir.

Teşekkür ediyorum Pınarcım.

Bu konunun takipçisi olacağız.

Sayın Erdoğan ve arkadaşları yine fantastik bir ekonomi teorisiyle karşımızdalar.

Ülkemiz ekonomisi için ne kadar yararlı olduğunu milletçe özellikle son 3 buçuk yıldır tüm çıplaklığıyla deneyimlediğimiz; “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” doktrininden sonra bu fevkalade yetkin arkadaşlar şimdi de faizi indirip döviz kuru yükseldikçe ihracatın artacağını iddia ediyorlar.

Bir de isim bulmuşlar; “Rekabetçi kur” diyorlar.

Bu müthiş yeni teori doğrultusunda geçtiğimiz hafta Merkez Bankası politika faizini 200 baz puan indirerek %16’ya çekti.

Havuz gazetecilerinin bile savunamadığı bu akıl dolu hamle sonucunda parantez içi belki bu yeni hamle de Nobel’e aday olabilir.

Ekonomi bağlamında.

Dolar 10 liraya dayandı.

Kur lobisi kazandı, milletimiz kaybetti.

Kararın bizzat sayın Erdoğan’ın talimatıyla alınmış olduğunu cümle âlem bildiği için de Merkez Bankası bağımsızlığının tabutuna son çivi de bu şekilde çakılmış oldu.

Peki bakalım ihracat gerçekten artıyor muymuş?

Onar yıllık dilimler hâlinde son 50 yılımızı inceledik.

1970-1980 arası 10 yılda ihracatımız 5 kat artmış.

1980-1990 arası hani korkunç günler diye tanımlanan o 10 yılda ihracatımız 4 buçuk kat artmış.

1990-2000 arası 10 yılda ihracatımız 2 kat artmış.

2000-2010 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte ihracatımız 4 kat artmış.

2002-2010 yılları arasındaki Ak Parti dönemini baz alırsak ise ihracatımız 8 senede 3 kat artmış.

Gelelim son 10 yıla.

2010-2020 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte ihracatımız sadece %50 artmış.

Yani son 50 yılın en düşük ihracat artışı geçtiğimiz 10 yılda gerçekleşmiş.

Peki bu artış döviz kuruna bağlı mı olmuş?

Hayır.

Mesela 2002-2010 yılları arasında döviz kuru sabit kalmasına rağmen ihracatımız 3 kat artmış.

2010’dan bugüne kadar ise sıkı durun.

Dolar kuru tam 6 kat artmış."

Sivil Düşünce Haber Portalı