Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:

"Milletvekilleri grupları komisyonları ve genel kurulu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışıyor üretiyor. Ülkemize hizmet ediyor meclis çalışmalarına katkıda bulunan milletvekillerimizin her birine şükranlarımı sunuyorum.

Milli iradenin tecelligahı bu gazi meclisine kadar iyi ve verimli çalıştırırsak milletimizin umutlarını o derece güçlü tutarız.

2053 vizyonumuzun rehberi ve taşıyıcısı haline dönüştürmek öncelikli sorumluluğumuzdur. Bu konuda en önemli görevinde sizlere grubumuza Cumhur İttifakı'nın meclisteki samimi ve sağlam işbirliğine düştüğünü asla unutmamalıyız.

Seçime artık 15 ay gibi kısa sayılabilecek bir sürenin kaldığını da dikkate alarak her anımızı her günümüzü çok iyi değerlendirmeliyiz.

Hem meclis çalışmaları hem genel merkez faaliyetleri hem illerimizdeki teşkilat programları ile partimizi sandıktaki 16. zaferine hep birlikte hazırlayacak hep birlikte taşıyacağız. Emeğiniz gayretiniz fedakarlığınız mücadeleniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Sadece demokraside değil hayatın tabii akışı içinde de iktidarın olduğu yerde elbette muhalefet de bulunacaktır.

Bizler kendi şahsi tarihimiz de uzunca bir süre muhalefette verdiğimiz mücadelenin ardından iktidara gelmiş bir kadroyuz. Bunun için de siyasi muhalefeti önemli gerekli saygıdeğer bir vakıa olarak kabul ediyoruz.

Türkiye'nin talihsizliği uzunca bir süredir bu sıfatları hak edecek bir muhalefet liderliğinden üslubundan organizasyonundan faaliyetinden mahrum bulunmasıdır.

Karşımızda bırakın milleti kendine bile hayrı olmayan bir CHP vardır. Girdiği 16 seçimin istisnasız tamamında hezimete uğrayan CHP kendini geliştirmek için en küçük bir gayret göstermemiş tam tersine sürekli geriye gitmiştir.

Şimdi bu CHP güya peşine taktığı ve hepsinin ismini açıkça zikretmeye cesaret dahi edemediği bir 28 Şubat ittifakı kurdu. Güya bu ittifakla seçimi kazanarak ülkenin yönetim sistemini değiştirecek dünyayı güzelleştirecek bölgemizi krizlerden kurtarıp çiçek böcek diyarı haline getireceklermiş.

Biz iddialı bir insan olarak karşımızdaki muhalefetin de iddialı olmasını severiz isteriz. Ama en azından şu ana kadar karşımızdaki ittifakın ortaya koyduğu fotoğraf bizi bu yönde motive etmek yerine kah güldürüyor kah hüzünlendiriyor  kah hayrete düşürüyor.

Daha masada hangi sırayla oturacakları koridorda hangi sıra ile yürüyeceklerine karar veremeyenlerin ülkemizin bölgemizin ve dünyanın içinden geçtiği şu kritik dönemde gereken hızlı etkin dirayetli cesaretli adımları nasıl atacaklarını doğrusu merak ediyoruz.

Henüz yolun başında birbirlerine bu derece güvensizlik içinde olanlara milleti itimad edecek onu da bilemiyoruz. 28 Şubat İttifakı'nın bugüne kadar karşı çıktıkları hususlara baktığımızda bunların Türkiye'nin bölgesel ve küresel kazanımlarından vazgeçeceklerini sınır ötesi harekatları ve terörle mücadeleyi bitireceklerini Akdeniz Ege ve Kuzey Afrika başta olmak üzere bulunduğumuz her yerden çekileceklerini ekonomiyi  IMF teslim ederek çalışanları işsiz de insanları sefalete mahkum edeceklerini savunma sanayinin kritik projelerini nükleer güç santralinin şehir hastanelerinin ve benzeri tüm büyük yatırımların kapısına kilit vurulacaklarını S400'leri geri verip SİHA'ları silahsızlandıracaklarını dünyanın gıpta ile seyrettiği yap-işlet-devret projelerini yerle yeksan ve ülkeye bu hizmetleri verenleri doğduklarına pişman edecektir.

Ülkemizi yeniden 1990'lı yılların sefaletine at da tek parti devrinin karanlığına döndüreceklerini alıyoruz. Kalkıp işte bu dev yatırımları yapan müteahhitleri onları tehdit etmek suretiyle sakın ha diyen bir muhalefet mantığının dünyanın hiçbir yerinde bugüne kadar görmedik işitmedik duymadık bilmiyoruz.

Bu nasıl bir anlayıştır? Bu nasıl bir yaklaşımdır? Bütün bunlara karşı enflasyonu nasıl indirecekleri PKK ve FETÖ ile nasıl mücadele edecekleri başta olmak üzere milletin gerçek gündemi ile ilgili herhangi bir program ortaya koyduklarını görmedik göremedik. Tek işleri koalisyon güzellemesi yapmak bunu da öyle bir hararetle yapıyorlar ki sanırsınız Türkiye hükümetlerin ömürlerinin bir yılı bulmadığı hiçbir programın bırakınız orta ve uzun vadede kısa vadeye bile göremediği dönemlerden geçerek bugünlere gelmedi.

Bu değişiklik için meclis ve halk oylaması süreci gerektiren aşamaları atlayıp doğrudan Başbakanlık pazarlığına giriştiler. Sizin yaptığınız bu çalışmanın parlamentoda şu anda bir defa yeter sayınız var mı? Böyle bir şey şu anda bu parlamentodan çıkarmanız mümkün  mü?

Bu orta oyunu ile milletimizi nasıl kandırmaya çalıştıkları ortadadır.

Türkiye'nin bölgemizde ve dünyada yaşanan krizler karşısında sergilediği güçlü yönetim iradesinin gerisinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin bulunduğunu dost düşman herkes kabul ediyor teslim ediyor.

Deseler ki  imkanı ülkemizi her alanda daha ileriye taşımak için kullanacağız. Anlaşılabilir bir tutum diye bakar politikalarımızı yarışırız. Gerçi bunlar eskiden beri karşı çıktıkları ne varsa hayata geçtiğinde ondan en çok istifade etmeyi alışkanlık haline getirmiş.

Şimdi söyledikleri kadar geçmişte sergiledikleri çarpıp tutmadır. Dün Gezi Olaylarında ekonomiyi batırın çağrısı yapanlar bunlardır. Vesayetçilerin ve darbecilerin yanında saf tutup demokrasimizin sırtından hançerleyenlere destek verenler bunlardır. Dün ülkemiz terör saldırılarıyla ekonomik tuzaklarla siyasi kelimelerle boğuşurken ellerini oluşturarak emperyalistlerin sözcülüğüne  savunanlar yine bunlar.

Türkiye bugüne kadar olduğu gibi halihazırda yaşadığı sıkıntıları da kısa sürede geride bırakacaktır.

28 Şubat ittifakına milletin gerçek gündemi ile ilgili herhangi bir programı ortaya koyduklarını görmedik.

Ama emin olun bunların yerli ve milli duruş sergilemek bütün bunlar yerine ısrarla peşinden gittikleri müptezellik baki kalacaktır.

Biz eser ve hizmet siyasetinde yarışacak muhalefet arıyoruz. Biz ülkemizi ve milletimizi demokraside ve kalkınmada dünyanın en üst ligine çıkartacak politikalarda yarışacağımız bir muhalefet istiyoruz.

Biz, yıkmanın değil yapmanın, çökertmenin değil inşanın, gerilemenin değil ilerlemenin, düşmenin değil yükselmenin, sefaletin değil refahın zayıflığın değil güçlü olmanın hedefi ile yapılacak bir siyaset mücadelesinin peşindeyiz.

Muhalefetteyken yani elleri rahatken bile ülkenin hiçbir meselesi konusunda somut akılcı hesaba kitaba dayalı emek ürünü bir teklif ortaya koyamayanlar herhalde iş başına gelince birden aydınlanma yaşayacak değildir.

Ortada hiçbir şey yokken kendi kendilerini gaza getirip sergiledikleri ki bir şımarıklık hezeyan bunların asıl niyetlerini ortaya koymaya yetiyor.

CHP dün neyse bugün de odur. Yarın da aynısı olacaktır. 28 Şubat İttifakı'nın ortakları bugün hangi kavganın gerilimin pazarlığın ihtirasların kıskacındaysalar yarın da aynı şekilde davranacaklardır.

Milletimize bu gerçekleri bugüne kadar yaptığımız eser ve hizmetleri mevcut küresel krizler karşısında izlediğimiz dengeli ve yapıcı politikaları ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokma kararlılığımızı anlatarak sürekli hatırlatmamız gerekiyor Bu konuda en büyük görev teşkilatlarımız ve milletvekillerimize düşüyor.

Kimi zaman ciddiye almadığımız, kimi zaman seviyemizi düşürmek istemediğimiz, kimi zaman çeşitli sebeplerle ihmal ettiğimiz her konunun dönüp dolaşıp ayağımıza dolandığını unutmamalıyız. Her yalanı anında doğruyla boğmalı her iftirayı anında muhatabının yüzüne vurmalı her spekülasyonu anında boşa çıkarmalı her çarpıtmayı anında düzeltmeliyiz.

Bu konuda merkezimizle teşkilatımız da grubumuz da milletvekillerimizden bakanlıklarımız da kurumlarımızda bu konuda teyakkuz halinde bulunmalı hızla gereğini yapmalıyız.

Doğru yerinden kalkana kadar yalan dünyayı dolaşırmış sözünü haklı çıkarmamak için hep birlikte daha çok çalışmalıyız.

Hedeflerimize ulaşmak sorumluluklarımızı yerine getirmek milletimize layık olmak için durmayacağız dinlemeyeceğiz gece gündüz sahada olacağız bu konuda sizlere güveniyorum.

Küresel ve bölgesel gelişmeleri takip ederken milletimizin işini aşını ekmeğini hayatının her alanını etkileyen sıkıntılarını da ihmal etmiyoruz. Hiç şüphesiz kurdaki yükselişten enerji ve gıda başta olmak üzere küresel emtia fiyatlarındaki aşırı artışların ülkemize yansımalarından kaynaklanan bir hayat pahalılığı ile karşı karşıyayız.

Ancak enflasyonun sadece ülkemize mahsus bir durum olmadı gelişmiş ülkelerinde aynı sıkıntılarla boğuştuğu bir gerçektir.

Elle gelen düğün bayram demiyoruz. Ama bu hakikat dikkate alınmadan yapılan her değerlendirmenin de eksik ve hatalı olduğunu söylüyoruz. Bu süreçte Türkiye üretim ve istihdam gücüyle şoklara karşı dayanıklılığını bir kez daha ispatlamıştır.

Sağlam ekonomik temellerimiz ve uyguladığımız etkin politikalar sayesinde salgın döneminde en hızlı toparlanma kabiliyeti ekonomilerden biri olmuştur. Küresel ekonominin % 3,1 oranında daraldığı 2020 yılında Türkiye ekonomisi % 1,8 oranında büyüyerek Çin ile birlikte pozitif büyüme kaydeden 2 ülkeden 1 olmuştur.

Küresel tedarik zincirinde görülen aksamalar salgın kaynaklı belirsizlikler ve hızla artan bir de fiyatlarına rağmen Türkiye ekonomisi 2021 yılında da %11 ile son 10 yılın en yüksek büyüme oranına ulaşmıştır.

Geçtiğimiz yıl elde ettiğimiz büyüme yurtiçi talebin etkisi 6,1 puan net dış talebin katkısı ise 4,9 puan olmuştur. Kişi başına düşen milli gelirimizin buraya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Kişi başına düşen milli gelirimizin döviz kurundaki yükselişe rağmen bir önceki yıla göre 900 doların üzerinde artarak 9539 dolar olarak gerçekleşmesi de önemli bir veridir.

İmalat sanayi kapasite kullanım oranı satın alma yöneticileri endeksi ve elektrik tüketimi gibi öncü göstergeler ekonomik büyümenin 2022 yılında da süreceğine işaret ediyor. Bilindiği gibi geçen yıl ihracatımız %33 artışla 225 milyar doların üzerine çıkarak rekor kırmıştır.

Dış ticaret açığımız ise % 7,5 azalarak 46,2 milyar dolara gerilemiştir. İhracatımızdaki güçlü artış 2022 yılında da devam ediyor. Şubat ayı itibarıyla yıllık ihracatımız 232 milyar dolara ulaşmıştır. Ekonomimiz büyürken istihdamda da önemli artış sağlanmıştır.

Geçtiğimiz aralık ayı sonu itibarıyla toplam istihdam 30 milyonu açarak tarihi bir seviyeye çıkmıştır. Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan gerilimin emtia fiyatlarını aşırı yükseltmesi ülkemizde de enflasyonu olumsuz yönde etkiliyor. Birlikte vatandaşımızın alım gücünü iyileştirmek için çok sayıda adım attık atıyoruz ve atacağız. Geçtiğimiz sene sadece enerji sübvansiyonları için arkadaşlar 165 milyar liralık bir kaynak kullandık.

Bu yılda elektrikte ve doğalgazda çok daha yüksek sübvansiyonlarla vatandaşımızı korumayı sürdürüyor. Petrol fiyatlarındaki hızlı yükselişin akaryakıt tarifelerinde yol açtığı artışları yakından takip ediyoruz inşallah sondaj gemilerimizi şimdi 5'e çıkarıyoruz.

Sıfır kilometre inşallah 4. sondaj gemimizi alıyoruz ve böylece sondaj çalışmalarında çok daha güçlü bir hale gelmiş olacağız.

Gıda fiyatlarındaki dalgalanmalar da aynı şekilde mercek altına aldık ve gereken müdahaleleri yapıyoruz. Her konuda vatandaşlarımız de yine yapılabilecek ne varsa hayata geçireceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın. Diğer yandan finansal istikrarı sağlamaya yönelik tedbirler aldık. Kur korumalı mevduat ve katılma hesabı uygulamasına vatandaşımız büyük ilgi gösterdi.

Bu sayede döviz kurlarındaki oynaklığı önemli ölçüde giderdik. Bu hesaplarda biriken tutar yaklaşık 550 milyar lirayı buldu.

KDV sadeleştirilmesi kapsamında başlatılan çalışmanın ilk adımını attık. Bu çerçevede tüm bakliyat ürünleri temel gıda maddeleri sebze ile meyve kuruyemiş baharat bebek maması gibi ürünlerde KDV oranını %1'e indirdik.

Meskenlerde ve tarımsal sulamada kullanılan elektriğin KDV sini de % 18'den % 8 düşürdük. Ticarethanelerde kullanılan elektrik için kademe uygulaması başlattık ve aylık 900 kilovatsaate kadar olan kullanıma %25 indirim yaptık.

Arz güvenliği ve fiyat istikrarı için her türlü tedbiri almayı sürdüreceğiz. Tabii tüm bunları yaparken mali disiplinden günlük sorunları çözerken geleceğimizi de koruyoruz. Geçtiğimiz yıl merkezi yönetim bütçe açığının milli gelire oranını program hedefi olan %3,5 altında bir seviye olan %2,7 de tutmayı başardık. Avrupa Birliği tanımlı genel yönetim borç stokunun milli gelire oranı ise 2021in 3. çeyreği itibarıyla %37,6 ile oldu.

İnşallah her geçen ay daha iyi bir görünümle 2023 hedeflerimize doğru yolumuza devam edeceğiz.

Ülkemizin de içinde yer aldığı bölge son 11 yıldır gerçekten sancılı ve meşakkatli günler geçiriyor. Komşumuz Suriye'de 1 milyon insanın hayatına mal olan 12 milyon insanın evini terk etmesine yol açan kriz halen devam ediyor ve burada da kimlerin aktör olarak yer aldığını gayet iyi biliyorsunuz.

Acımasızca devam eden bu süreçte de bizler elimizden geldiğince bu işi nasıl bir barış hafızasına dönüştürürüz hep bunun mücadelesini verdik. Yemen'deki savaş başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere savunmasız insanları etkilemeyi sürdürüyor.

Afganistan'dan Libya kadar gönül coğrafyamızın dört bir yanında maalesef kan gözyaşı çatışma ve istikrarsızlık hâkimdir. Nereye baksak yüzümüzü ne yöne çevirirsek orada bir avuç azınlığın hırsı uğrunda masumların can verdiği acı çektiğini görüyoruz.

Bu tablo karşısında görevi küresel güvenlik ve istikrarı sağlamak olan kuruluşlar maalesef kıllarını dahi kıpırdatmıyor.

Nerede bu dünyada gücü elinde bulundurduğunu söyleyen ülkeler hani geldiler mi? Gerekli desteği verdiler mi? Hayır sadece bol bol nasihat. Ne yapıyorsun dediğinde şey yok .Herhangi bir insani destek yok ve kurtarma adına attıkları bir adım yok.

Kendi çıkarları söz konusu olduğunda dünyayı ayağa kaldıranlar tam 11 yıldır bölgemizdeki katliamları uzaktan seyrediyorlar.

Ne açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocukların dramı ne sahile vuran masum çocuk bedenlerinin utancı ne iffetiyle oynanan kadınların feryadı ne gözyaşlarını işlerini aktan babaların mahcubiyeti nede enkaz yığınına dönen kadim şehirlerin içler acısı hali Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası kuruluşları bugüne kadar harekete geçirmeye yetmedi. Katliamları engelleyecek çatışmaların önüne geçecek zulümü durduracak coğrafyamıza istikrar ve huzur getirecek hiçbir adım atılmadı.

Bizim gibi çatışma bölgelerine komşu ülkeler insani ve ekonomik bakımdan çok ağır yükleri omuzlarken güya gelişmiş zengin devletler adet yerini bulsun kınama mesajları dışında zulme ses çıkarmadılar. Hatta bunun da ötesine geçerek ülkemizin bölgeye istikrar ve güven getirmeyi amaçlayan operasyonlarını engellemeye çalıştılar bu süreçte sadece yalnız bırakıldık.

Aynı zamanda gizli açık pek çok tehdide şantaja ambargoya da maruz kaldık.

DEAŞ'la mücadele kılıfı altında terör örgütlerinin meşrulaştırıldığını teröristlerin on binlerce tır dolusu silahlar desteklendiğini gördük. Buna Amerika dahil Avrupa dahil.

Bu teröristlere her türlü araç gereç silah yardımlarını yaptılar.

Ukrayna krizi ile beraber batılı medya organlarında yapılan açıklamalar bu tepkisizliğin insani trajedilere yönelik bu kayıtsızın terör örgütlerine karşı sergilenen bu çifte standardın gerisindeki sebepleri de ortaya çıkarmıştır.

Mazlumları dinine kökenine derisinin rengine göre ayıran bir zihniyetin ne insaniyetle ne de medeniyetler hiçbir bağı yoktur. Irkçılığın daniskasıdır.

Batı dünyasının toplumların bünyesini kanser hücresi gibi saran bu ırkçılık hastalığıyla artık yüzleşmesi şarttır. Ukrayna'nın sahipsiz bırakılması gibi Rus halkına Rus edebiyatına öğrencilerine sanatçılara yönelik cadı avına andıran uygulamaları da kabul etmiyoruz.

Almanya'da bakıyorsunuz Filarmoni Orkestrası'nın şefi Putin'in arkadaşı diye görevine son veriyorlar. Böyle saçmalık olur mu? Böyle saçmalık olur mu? Öbür tarafta bakıyorsunuz Dostoyevski'nin eserleri İtalya'nın Avrupa'nın değişik ülkelerinde bu eserlere yasak getiriliyor.

Bunları görmek bunları yaşamak gerçekten biz siyasetçileri kahrediyor. Bu faşist uygulamalar sapla samanı karıştırarak kin ve nefret ettiği minik örgütleyerek yeni mağduriyetler oluşturarak Ukrayna halkının meşru mücadelesine de gölge düşürmektedir.

Türkiye olarak bölgemizdeki krizler karşısında ilk günden itibaren soğukkanlılığı elden bırakmadık. İlkeli ve vicdanlı bir duruş sergiledik ülkesindeki savaştan ve zulmünden kaçarak kapımıza gelen insanların hiçbirini diline dinine ten rengine bakmadık gözlerinin rengine bakmadık bu ne saçmalıktır.

Türkiye duruşuyla aynı cevaplarıyla samimiyeti ile merhametiyle tüm insanlığın yüz akı olmuştur. Ağızlarını açtıklarında insan hak ve hürriyetlerinden bahsedenler sınıfta kalırken milletimiz insanlık sınavını bir kez daha başarıyla vermiştir.

Mazlum ve mağdurlara kucak açan tüm vatandaşlarımı 85 milyonun her bir ferdine buradan teşekkür ediyorum.

Türkiye ülkelerin toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunmasını savunan politikasını Ukrayna meselesinde de sürdürmektedir. Her ikisi de Karadeniz'den komşumuz olan Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilimin sıcak çatışmaya dönüşmesinden bir üzüntü duyuyoruz.

Zelensky ile hem  Putin ile yaptığımız görüşmelerde sorunların kaba güç yerine diyalog ve diplomasi yoluyla çözülmesi gerektiğinin altını çizdik. İstikrarsızlıkla boğuşan bölgemizin yeni krizleri özellikle de ağır maliyetleri olacak bir savaşı kaldıramayacağını açıkça ifade ettik.

Daha şimdiden insani kayıplara ve durumlara yol açıyor. Daha şimdiden 2 milyon insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Böyle gitmesi halinde rakamın herhalde bir 5-10 milyonu bulması yakındır.

En büyük acıyı masum çocuklar ve savunmasız kadınlar çekiyor. Bir bavula sığdırdıkları eşyaları ile hayata tutunmaya çalışan siviller bize ve tüm insanlığa savaşların gerçek yüzünü bir kez daha hatırlatıyor. Arkadaşlar huzurlarınızda ekranları başında bizi izleyen milletime de sesleniyorum savaşın savaşların kesinlikle kazananı olmaz.

Kalbinde zerre kadar merhamet olan birisinin çocukların yüzlerine vuran o korkuyu o dehşeti görüp de hüzün duymaması mümkün değildir. Türkiye olarak bu acıyı bir an önce indirmeyi hem insanlığımızın hem de komşuluk hukukumuzun bir gereği olarak görüyoruz. Bu amaçla şimdiye kadar insani yardımdan diplomatik temaslara pek çok adım attık. Bazı liderlerle bir kez bazılarıyla 2 kez 3 kez görüşme fırsatım oldu. Diplomatik faaliyet kapsamında görüşmelerimizi sürerek devam ediyor.

NATO  olağanüstü liderler zirvesine video konferans yoluyla iştirak ederek ittifak olarak atabileceğimiz müşterek adımları değerlendirdik. Ülkemizin bu meseledeki dengeli yaklaşımının ne kadar kıymetli ne kadar isabetli olduğu gün geçtikçe ortaya çıkıyor.

Her ne kadar içimizdeki muhalefet anlamasa da Türkiye'nin her iki tarafla konuşabilen anahtar ülke konumu tüm dünyada büyük takdir topluyor.

Diplomasi trafiği bizi 11-13 Mart tarihleri arasında düzenlenecek 2. Antalya Diplomasi Formunda da sürdüreceğiz. Yarın Ukrayna ve Rusya Dışişleri Bakanlarının ilk kez bir araya geleceği görüşmenin kalıcı ateşkese kapı aralamasını ümit ediyorum.

Türkiye bilhassa son 10 yılda kriz yönetimi becerisi sorunları çözerken fırsatları değerlendirmek kabiliyetini fevkalade geliştirmiş bir ülkedir. Terörle mücadele ederken sınırlarımızı korurken bölgesel ve küresel güçlere karşı çıkarlarımızı savunurken siyasi ve diplomatik kuşatma teşebbüslerini kırarken ekonomimizi çökertme girişimlerini boşa çıkartırken hep bu anlayışla hareket ettik.

Salgın döneminde de bu hakikati yaşadık.

Şimdi dünyanın dikkatini ülkemizin kuzeyindeki krize çevrilmişken yine aynı şekilde biz kendi hedeflerimize doğru ilerlemeyi sürdürüyoruz. Özellikle ekonomide yaşanan dalgalanmaların günlük hayatımızda yol açtığı sonuçları geçici olduğuna yarınların nice güzel müjdeler ile birlikte bizi beklediğine yürekten inanıyoruz.

Konuyla ilgili gereken her türlü adımı atıyoruz. Milletimden sabırlı olmalarını soğukkanlı davranmalarını sağduyuyu elden bırakmamalarını bize güvenmeye devam etmelerini istiyorum.​"


Hibya Haber Ajansı