4 Ekim 1961 doğumlu Ahmet Suat Arı 1987 yılından beri Hollanda'da ikamet etmekte.
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili Kürsüsü ve Enschede Pedagoji Akademisini bitirdikten sonra eğitimci olarak Hollanda da hayatına devam etmektedir.
Bir dönem UETD Hollanda genel sekreterliği görevini de yürüten Arı, aynı zamanda birçok gazete ve dergide de Türk ve Hollanda siyasetine dair izlenimlerini yazmaktadır.
Liberal Düşünce Topluluğu kongrelerinin daimi moderatörlüğünü de yapan Ahmet Suat Arı'nın "Benim gözümden Hollanda Gündemi" adı altında bir de kitabı vardır.
Keyifle okuyacağınız bu söyleşi için Ahmet Beye teşekkür ederiz.
 
Ocak 2014 yılına kadar UETD Hollanda genel sekreterliği yaptınız. Avrupalı devletler böyle bir siyasi teşkilatlanmaya nasıl bakmaktalar?
Avrupalılar ezelden beri göçmenlerinin geldikleri ülkeler ile ilişkilerine şüpheyle bakarlar. Bunun iki sebebi var. Birincisi devletin daha çok yakın zamana kadar bir takım saiklerle yurt dışında yaşayan vatandaşlarını kontrol altına almak istemesi, ikincisi de Batılıların genlerine işlemiş olan müstemlekeci tavırdır. Buna rağmen UETD kurulduğunda tepkiler olumluydu. Tabii ki bunda UETD’nin açılımı “Union of European Turkish Democrats” etkili olmuştu. Algı, kuruluşun tabandan oluştuğu yönündeydi ve Türkiye ile ilişkiler de o zamanki siyasi atmosfer göz önüne alındığında pek sorun teşkil etmiyordu. Ancak zaman içinde, özellikle de Gezi sürecinden sonra Avrupa’da Türkiye algısı olumsuz anlamda önemli ölçüde değişti ve UETD gibi kuruluşlar tehdit olarak algılanmaya başlandı.
Sizin görev yaptığınız dönem ile bugünkü Türkiye arasında bir fark var mı? Avrupalı siyasiler bugünkü Türkiye'ye nasıl bakmakta?
UETD 2004 yılında kuruldu. Hollanda teşkilatı ise 2005 Martında. O zamanlar Türkiye AB üyeliğine ciddi anlamda asılmaya başladı ve aday üyelik statüsünü çetin pazarlıklar sonucu elde etti. Bunun yanı sıra demokratikleşme alanında da kimsenin tahayyül bile edemediği açılımlar yapıldı ve bu durum Avrupalılarda iyi bir intiba bıraktı. Ama daha sonra ekonomik krizin de etkisiyle oluşan olumlu algı olumsuza dönüşmeye başladı. Tabii bu süreçte Türkiye’nin geleneksel hakim sınıfı da önemli bir rol oynadı. Her fırsatta eskiden beri ellerinde olan kanallardan AK Parti hükümetinin baskıcı ve takiyyeci olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı. Gezi olayları ve hükümetin bunlara müdahalesi, Erdoğan’ın günden güne şiddetlenen Batı karşıtı söylemlerine ilaveten zaman zaman Avrupa’ya gelip onbinleri toplaması bunun tuzu biberi oldu. Maalesef bugün hem Türkiye’ye hem de Erdoğan’a karşı bir antipatinin olduğu çok açık bir şekilde gözlemlenebilmektedir.  
UETD özerk mi çalışıyor yoksa Ankara'da genel merkeze mi bağlı?
Ne kadar özerk hareket ederse etsin genel algı Ankara’nın güdümünde olduğudur. Biz, UETD Hollanda olarak görev yaptığımız 8 yıllık dönemde bu algının oluşmaması için elimizden gelen çabayı gösterdik, ancak UETD’nin gerek o zamanki Başbakan Erdoğan’ın himayesinde ortaya çıkması gerekse hükümetle olan sıkı ilişkileri tabii olarak öyle bir algının oluşmasını sağladı. Şimdilerde ise kamuoyuna bağımsız bir kurum olmaktan ziyade AK Parti Avrupa teşkilatı gibi bir resim vermektedir.  
Bir yazınızda, ‘’Yarının huzuru için bugün şuurlu oy kullanmak’’ cümlesini kurdunuz. Buradan yola çıkarak önümüzdeki seçimler için neler söylemek istersiniz?
Biz Avrupa Türkleri için mevcut hükümetin 12 yıllık sürede yaptığı icraatlar ondan önceki 40 yılda yapılanın en az on katı mahiyetindedir. Bu sadece verilen hizmet babında değil, Avrupalı Türklere bakış açısından da böyle. Seçimlerde yaşadığımız ülkelerde oy kullanabilmiş olmak bile başlı başına önemli bir kazanım. Tabii ki yurt dışının bir seçim bölgesi olmasını ve kendi temsilcilerimizi doğrudan seçmek isterdik, ama şimdilik seçme hakkımızdan faydalanabilmek de önemli bir gelişme. Ayrıca seçimler dolayısıyla da olsa siyasi partiler bizim düşünce ve taleplerimizi duymak için çaba sarf etmekte, hatta yurt dışı Türklerini seçim programlarına almaktadırlar. Şu an görünen tablo AK Partinin ezici bir çoğunlukla sandıktan çıkacağını gösteriyor. HDP’nin de hatırı sayılır bir oranda oy alacağı kesin. Hatta CHP ve MHP’yi bile geride bırakabilir.
 
Birazda Gurbet hayatından bahsedelim. Gurbette kaçıncı yılınızı doldurunuz?
Bu yaz 28. Yılımı dolduracağım. Bu da demektir ki ömrümün yarıdan fazlasını Hollanda’da geçirmişim. Her ne kadar benim gibi yetişkin olarak gelmiş kişiler için ‘gurbet’ kavramı bir şey ifade etse de artık yarım asır sonra bu kavramın geneli ihtiva etmediğini kabul etmeliyiz. Artık buralarda doğan ve Türkiye’yi tatil ve akraba ziyareti yapılan ülke olarak gören nesiller söz konusudur. Onlar için ‘gurbet’ yaşadıkları ülke dışındaki yerler. Nitekim yapılan araştırmalar Avrupa Türklerinin kendilerini, son yıllardaki her türlü olumsuzluğa rağmen, evlerinde hissetmektedirler, ama vatan deyince de Türkiye demektedirler. Vatan yurt dışı Türkleri için bir çeşit sığınaktır. “Olur ya bir gün buralar çekilemez hale gelirse gideceğimiz bir vatanımız vardır.”
Rahmetli Neşet Ertaş'ın bir sözü var: 31 yıl gurbette yaşadım, bir tek mutlu insana rastlamadım. Bu ne kadar doğru? Gurbette insanlar mutlu değil mi?
Gurbet ve mutluluk kavramları yan yana anılamaz, ama az önceki soruya verdiğim cevapta da belirttiğim gibi, artık nerenin gurbet olduğu tartışmalıdır. Bunu Türkiye’ye iş için giden genç nesilde çok açık bir şekilde gözlemlemekteyiz. Birçoğu bir müddet sonra bıraktıkları ülkeyi özlemekte ve geri dönmektedirler. Ben kendi adıma mutsuzum diyemem, en azından Hollanda’da yaşadığım için mutsuzum diyemem, ama emekli olunca da birçok Hollandalı emeklinin yaptığı gibi Türkiye’ye dönmek isterim.
Bir ara gündemde Türk çocuklarının ailelerinden alınıp koruyucu ailelere verildiği vardı. Bunun arkasında ne yatıyor?
Bu konunun, özellikle medya tarafından alabildiğince istismar edildiğini düşünüyorum. Çocuk esirgeme kurumları ve bakımevlerinin kusursuz işlediğini söylemek imkânsız, ama onların medyada söylendiği gibi Türk çocuklarının ailelerinden koparılması gibi bir misyonu olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Üstelik korunmaya muhtaç Türk çocuklarına sahip çıkacak Türk koruyucu aileler vardı da göz ardı mı edildi? Popülist bir yaklaşımla milleti galeyana getirdiler, ama şimdilerde herkes yine olağan hayatına döndü ve kimsenin koruyucu ailelik gündeminde değil. Biraz ikiyüzlü bir tavır dersek abartmış olmayız. 
Hollanda'da yaşayan işsiz Ahmet ile Yozgat'ta ki işsiz Mehmet arasında ne gibi fark var?
Her ikisinin de durumu zor. Hollanda’daki Ahmet belki kimseye muhtaç olmadan hayatını devam ettirebilir, ama bu hayat çok sınırlı bir hayat olur. Tabii bu Ahmet ‘gerçek işsiz’ ise durum böyledir. Yozgatlı Mehmet’in ailesi belki bir müddet destek olabilir, ama onun iş bulma motivasyonu daha yüksektir. Nitekim o kimseye yük olmak istemeyecektir, ama Hollandalı Ahmet sırtını devlete dayadığı için iş konusunda seçici olabilir. Sonuç itibariyle de Mehmet Ahmet’ten daha üretkendir.
Batı'nın refah seviyesi düştü mü gerçekten. Batı kaçınılmaz sona mı yaklaşıyor?
Kesinlikle. Batı artık gelişmeden ziyade mevcut konumu muhafaza edebilmeyi hedeflemektedir. Avrupa ülkelerinde göreceli de olsa fakirlik görülmektedir ve birçok şehirde dar gelirlilere yönelik gıda ve kıyafet bankaları oluşturulmuştur. Durumun tekrar eski haline geleceği konusunda da pek iyimser olmak mümkün değil. Hem yaşlɪ nüfusun artmasɪ ve onlarɪn yerini dolduracak genç nüfusun yetersizliği hem de Türkiye gibi Batɪ ekonomileriyle rekabet edebilecek yeni ülkelerin de büyük pastadan pay almaya başlamalarɪ Batɪ için kaygɪ verici olgulardɪr.
Geçen bir haber okudum, artık Türkiye'den Avrupa'da yaşayan akrabalarına para gönderenler varmış. Göç dalgası da tersine dönmüş durumda. Şartlar değişti mi?
Doğrudur. Özellikle evlilik yoluyla Avrupa’ya gelmiş gençlerin büyük sɪkɪntɪlar çektiklerini biliyoruz. Bunlarɪn iş pazarɪndaki şanslarɪ dil ve ona dayalɪ eğitim eksikliği sebebiyle çok zayɪf. Eşlerden birisi çalɪşmɪyorsa ya da vasɪfsɪz bir işte çalɪşɪyorsa tek gelirle geçinmek çok zordur. Tatil gibi lüks telakki edilen harcamalar aile bütçesini zorladɪğɪ için de Türkiye’de ailelerin destek çɪktɪğɪna şahit oluyoruz.
Buna ilaveten gençleri8n Türkiye’de çalɪşɪp orada hayatlarɪnɪ devam etme arzularɪnɪn olduğu gözlemlenmekte. Bu durum son yɪllarda biraz zayɪflasa da hala çekim merkezi olmaya devam ediyor. Ama Türkiye’nin bu konuda bir politikasɪ olmadɪğɪ için gidenlerin birçoğu hayal kɪrɪklɪğɪ ile geri dönüyorlar.  
Edindiğim izlenime göre Avrupa'da yaşayan Türkiyelilerin yarısı geri dönmek istiyor ama cesaret edemiyorlar. Nedir korkuları?
Gençler için çalɪşma şartlarɪ önemli bir faktör. Avrupa’daki gibi sɪnɪrlarɪ belirlenmiş bir çalɪşma hayatɪ yok. Sosyal güvenlik de buna dahil. Emekli olanlar içinse geride kalan çocuklar ve sağlɪk en önemli faktörler.
Gelenek haline gelen sorumuzu size de soralım: Hayat kime güzel?
Hayat, elindekiyle mutlu olmasɪnɪ bilip, hayatɪ göreceleyene güzel. Farklɪlɪklarɪ bir zenginlik olarak değil de tehdit olarak görenlere ise işkence... 


Röportaj: Oğuz Ağca