Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Davutoğlu, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

"Evine helal rızık götürmek için çabalayan onurlu esnaf, işçi, çiftçi kardeşlerim,

Aldığı maaşı her gün eriyen emeklilerimiz,

Her türlü zorluğa karşı ümitlerini diri tutmaya çalışan kadınlarımız, gençlerimiz

Bugün sabahtan beri hepimizin gözü ekranlarda, bilgisayarlarda, cep telefonlarında döviz kurunu izliyoruz.

An itibariyle dolar 10 Türk Lirasına yaklaştı. Avro 11 Türk lirasını geçti. Dakika dakika varlığımız ve geleceğimiz göz göre göre eriyor.

Ülke gücünün ve onurunun sembolü olan TL karşılaştırmalı olarak diğer ülke paralarına karşı doksanlı yılların da gerisinde tarihin en düşük değerine sahip.

Dolar her an TL karşısında yeni bir tarihi rekor kırıyor.

Şimdi soruyorum sizlere son bir haftadır yaşadıklarımız reva mı?

Bir haftadır zaten durmuş olan ekonomi yine frene bastı.

Yine satıcısı alıcısı herkes kurun nerede duracağını beklemeye başladı.

Esnaf yine elindeki malı sattığında aynı paraya tekrar yerine koyabilir miyim derdine düştü.

Akşam benzine zam bekleniyor, yine aracımızın deposunu kaça doldururuz diye düşünmeye başladık.

İktidar sözcüleri seçmeni ikna etmek için ‘siz eskiyi hatırlamıyorsunuz’ diye özellikle gençleri neredeyse azarlıyorlar.

Hiç merak etmesinler, sadece genç seçmene değil yetişkin bireylere de bundan 20 sene önce yaşadığımızı aynı ile yaşatıyor iktidar.

Bir de javu yaşıyoruz sanki.

Aynen 2001 ekonomik krizinde yine Bahçeli’nin koalisyon ortağı olduğu hükümette kuru ve borsayı izlediğimiz gibi…

O zaman da bir kriz olduğunda haber kanalları ‘liderler zirvesi’ diye son dakika geçer

Sorunların o liderler zirvelerinde çözülmesi beklenirdi.

O günlerde üç koalisyon ortağının liderinin Bakanlar Kurulu öncesinde bir araya gelmesi gibi bugün de Bakanlar Kurulu öncesinde Sayın Erdoğan ile Sayın Bahçeli biraraya geldi.

Sayın Bahçeli sabit; Sayın Ecevit ve Sayın Mesut Yılmazın yerinde de Sayın Erdoğan var.

Sanki devlet aklı yok, sanki devlet yönetmenin rasyonel kuralları yok, sanki ekonominin dış politikanın hiç bilinmeyen sırlarını keşfedeceklermiş gibi 20 yıl önce bu zirvelerden neyi bekliyorsak şimdi de aynısını bekliyoruz.

Ne mi bekliyoruz?

Azıcık feraset, azıcık basiret bekliyoruz.

Türkiye bir daha o günleri tekrar görmez derken şimdi mevcut iktidar koalisyonu sayesinde aynısını tekrar birebir yaşıyoruz.

Bu tabloya bütün milletimin ama öncelikle de o günlere tepki olarak AK Parti’ye gönül ve destek vermiş olan geniş kitlelerin dikkatini çekmek isterim.

O günlerin bir daha yaşanmaması için yıllarca verdiğimiz onca emekten, çektiğimiz çileden sonra milletimize aynı tablonun yaşatılması dolayısıyla yüreğimiz yanıyor; nefesimiz daralıyor.

Dünyadan dışlanmış bir Türkiye, yabancı liderlerin talimatı ile iş yapan bir Türkiye ve üzülerek söylüyorum, günün sonunda IMF’ye muhtaç bir Türkiye.

Bu akıldan başak hiçbir sonuç çıkmayacak.

Unutmayalım demokrasi, hukuk, ekonomi ve dış itibar birlikte seyrederler; birlikte yükselir birlikte düşerler.

2001’de Türkiye 28 Şubat otoriter ikliminin yok ettiği demokrasi, çifte standartlı hukuk, hortumlama olarak tanımlanan kara deliklerin tükettiği ekonomik kaynaklar ve dünyaya kapalı bir dış politika ile büyük bir kriz sarmalı ve itibar çöküşü yaşıyordu.

Halkın hissiyatından kopmuş yöneticiler halkın yaşadığı derin sıkıntıyı anlamıyor; kendi yakınlarının çıkarlarını tahkim etmekle meşguldüler.

İktidarlarını sürdürebilmek için “dış odak, iç tehdit, ulusal onur” gibi sloganlarla süslenmiş hamaset diliyle halkı yanlarında tutmaya çalışıyorlardı.

Bugün yaşadıklarımız o günlerin tekrarı gibi maalesef; artık “kral çıplak” demenin vaktidir.

Bir aldatmacaya son vermek lazım!

Ne küresel ekonomide ne de zaten kötü olan Türkiye ekonomisinde son bir haftada durumu daha da kötüleştirecek yeni bir unsur yok.

Bu yaşadıklarımızın tek sebebi iktidarın “enflasyon-faiz-kur” ilişkisini kavrayamamış olan cahil bir yönetimin aldığı faiz kararı ve 10 büyükelçi kavgası.

Şimdi sormak lazım değil mi?

Enflasyon ve kuru yok sayarak alınan faiz indirim kararlarının sonrasında niye hala dünyada en yüksek faiz ödeyen ülkeler arasındayız ve niye 2016’da 50 milyar civarında olan ve düşme trendine giren faiz ödemeleri 2022 yılında beş katına ulaşacak ve 240 milyar TL sını aşacaktır?

Merkez Bankası'nın enflasyon düşmeden "erken doğum" olarak nitelenebilen faiz indirimleri 2 ayda %3'e ulaşmasına rağmen neden Türkiye hazinesinin 10 yıllık borçlanma faizi aynı dönemde yüzde %17.5 dan %20.5'e tam tam 3 puan yükseldi?

Neden hazine ve bankalar artık daha yüksek faizden borçlanmak zorunda kaldılar ve neden Türkiye'nin risk primi de 430'dan 460 seviyesine yükseldi?

Yani sadece ve sadece basiretsiz yönetim, anlamsız inat, içi boş özgüven ve sizi değil kendini düşünen bir iktidar yüzünden aklımız fikrimiz döviz kurunda.

Artık aldatmaca bitsin! Erdoğan’ın talimatıyla zahiren faiz indirimi yaptığını söyleyen TCMB aslında halkımızı faiz ve enflasyon altında ezerken faiz ve kur baronlarını zengin ediyor!

10 Büyükelçi meselesine gelince!

On büyükelçi sanki Osmanlı’nın son dönemindeki İstanbul sefirleri gibi Ankara’ya talimat vermeye kalkıyor.

Evet bunların yaptığı hadsizlik ve hepimizin 21. Yüzyıl Cumhuriyetinin 19. Yüzyıl Osmanlısı olmadığını göstermemiz lazım!

Ama yine açık ve net bir şekilde konuşalım ve soralım!

Peki bu büyükelçilere siyasi baskı ile yargının karar alacağını kim öğretti?

Amerikan başkanı ülkemizin cumhurbaşkanına aptal olma dedi bunlardan bir tek cevap gelmedi.

Amerikan başkanı emri verdi, rahip Brunson’u ertesi gün serbest bıraktılar.

Kavala’dan çok daha ağır ithamlarla suçlanan ve “bu can bu tendeyken vermeyiz” denilen rahip Brunson hangi bağımsız yargı kararıyla serbest bırakıldı?

Yine Cumhurbaşkanı düzeyinde en ağır ithamlarla suçlanan Deniz Yücel bağımsız yargının hangi kararıyla Almanya’ya dönebildi?

Merkel talimatı verdi, Deniz Yücel’i serbest bıraktılar.

Yabancılar yargının Cumhurbaşkanına ve iktidara dönük baskılara göre işlediği sonucuna nasıl vardılar?

Yabancıları ‘biz talimat verelim daha önce yaptığı gibi yine yapar’ sözüne kim inandırdı?

Her gün yaşanan itibar kaybının derin yürek acısıyla soruyorum.

Al Bayrağı gördüğünde yüreği titreyen her vatandaş adına soruyorum!

Bu yolu kim açtı arkadaşlar? Kim?

“Türk Milleti adına” diyerek hükmünü veren onurlu Türk yargısı mensupları adına feryat ederek soruyorum!

Yargımızı başka milletlerin liderlerinin baskısı karşısında kırılgan yapanlar kim?

Sorun tam da bu.

Sonra çıkıp yargı bağımsızlığı, Türk hukuku…

Allah rızası için bu adamlar eğer suçsuz idiyse niye hapisteydiler, yok suçlu idiyseler nasıl olurda bağımsız Türk yargısının kararıyla değil de Trump’ın ve Merkel’in talimatlarıyla serbest kalırlar.

Emret Erdoğan bıraksın mekanizmasını gören büyükelçiler durur mu?

Eğer siz kendi ülkenizin yargısını, hukuk sistemini takmazsanız elin oğlu hiç takmaz.

Hem bu yolu kendi ellerinizle açacaksınız sonra da 7 NATO ülkesinin, 6 Avrupa Birliği ülkesinin, Türkiye’nin dışardaki vatandaşlarının en kalabalık grubunun yaşadığı, Türkiye’deki sanayicinin esnafın en fazla mal sattığı, Türkiye’ye en çok yatırım yapan 10 ülkenin büyükelçisini istenmeyen kişi ilan etmeye kalacaksınız.

10 Büyükelçi de kalkıp hiçbir diplomatik teamüle uymayan, sömürge valisi edasıyla Türk yargısına ve Türkiye’ye ültimatom veriyorlar.

Böyle bir rezillik olabilir mi?

Siz büyükelçi misiniz aktivist misiniz?

Siz büyükelçi misiniz yoksa sivil toplum kuruluşu mu?

10 Büyükelçi bir araya gelip bir açıklama yapamaz.

Yaparsa bunun ismi diplomatik çağrı değil diplomatik rezalet olur.

Bu rezalete gereken cevap verilir.

Ama bu cevap en fazla ticaret yaptığımız ülkelerle diplomatik ilişkileri kesmek olmaz.

Okkalı bir cevap vermenin bizim ülke olarak çıkarlarımıza zarar vermeyecek çok daha etkin yol ve yöntemleri bulunabilir.

Peki az önce ne yaşandı?

Erdoğan’ın en üst perdeden neredeyse 10 ülke ile tüm ilişkileri kesmeye kadar varan bir tonda başlattığı kriz tek cümle ile yumuşadı. 

Büyükelçilikler zaten uymakta oldukları bir anlaşmaya uymaya devam edeceklerini söylediler.

Ne oldu şimdi? 

Kavala açıklamasından pişmanız mı dediler?

Bir daha böyle açıklama yapmayacağız mı dediler?

Hayır!

10 ülke de dahil herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaten atacağı geri adıma zemin oluşturdu. 

Madem istenmeyen adam ilan edeceğiz diye hamaset yapıp kendini meydanda alkışlatıyorsun; sonra da 24 saat geçince geri adım atıp ülkeyi ikinci kez rezil etmeyeceksin. 

Ya yapmayacağın şeyi söylemeyeceksin ya da söylüyorsan yapacaksın. 

Böyle bir liderin böyle bir ülkenin sözünü artık kim ciddiye alır. 

Bu milletin onuru bu kadar ayaklar altına alınır mı? 

Değişen tek şey, Türkiye’nin, en önemli müttefikleri tarafından güvenilmez, yarın ne yapacağı belli olmayan, sözlerinden geri adım atmaya hazır bir ülke olarak algılanmasıdır. 

Yarın aynı tehdidi savursanız herkes diyecek ki “geri adım atmaları bir satırlık, hiçbir maliyeti olmayan açıklamaya bakar”. 

Önemli olan bir krizi geçici bir süre için atlatmak değil, bu krize yol açan zihniyeti, yöntemi ve üslubu terk etmektir.

Sadece yazık diyorum.

Ayrıca bu büyükelçiler nasıl böyle bir açıklama yapabilmişler?

Bunun sebebi de bu iktidardır.

Bu iktidar kendi yaptığı, inşa ettiği, ayağa kaldırdığı ne kadar pozitif adım varsa hepsine savaş açmıştır.

Bugün Erdoğan AK Parti’yi AK Parti yapan ne kadar değer ve eser varsa onlara savaş açmıştır.

Büyükelçiler AİHM kararları uygulansın diyorlar.

2004 senesinde AİHM’i bizim iç hukukumuza ve anayasamıza yerleştiren AK Parti iktidarıdır.

Bugün aynı kararları “adaleti ayaklar altına alarak uygulamam” diyen de bu iktidardır.

Sayın Erdoğan gerçekten ne istiyorsun…

Türk Lirasına savaş açarak ne elde etmek istiyorsunuz?

Türkiye’nin uluslararası itibarına savaş ilan ederek ne elde etmek istiyorsun?

Kimler veriyor size bu akılları?

Belli ki bakanlarınız vermiyor.

Hatta bakanlarınız var mı yok mu onu bile bilmiyoruz.

Türk Lirası tarihinin en değersiz haline gelmiş Hazine ve Maliye Bakanı yok ortalıkta….

Nerede Hazine ve Maliye Bakanı?

Türkiye tarihinin en büyük diplomatik krizlerinden birisine doğru sürükleniyor…

Nerede Dışişleri bakanı?

Sahi Dışişleri Bakanı var mı bu ülkenin?

İnsanımız ekonomik krizin altında inim inim inliyor Erdoğan’ın kriz yok demesinden başka sorunları nasıl çözeceğine dair bir tek cümle söylerken duydunuz mu?

An itibarıyla Ankara’da akıl tatile çıkmıştır.

Türbülansa giren uçakta pilot “çarpmaya hazır olun, düşüyoruz” demiştir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, hukuk sistemimiz, adaletimiz, dış ilişkilerimiz bu iktidarın elinde oyuncağa dönmüştür.

Ne yazık ki koca ülkede hepimiz nefesimizi tuttuk, ne zaman ve kaç kilometre hızla çarpacağımızı bekliyoruz.

Ama milletimize şu teminatı veriyorum:

Biz cehaletin hamasetle örtülmeye çalışıldığı bu tabloya teslim olmayacağız.

Eğer birileri Türkiye’yi ekonomik ve siyasi olarak uçurumun eşiğine getirip halkı o aşamada içe kapanık ve otoriter bir yönetime razı etmeyi planlıyorlarsa buna asla izin vermeyeceğiz.

Bu milletin kaderini “ölümü göstererek sıtmaya razı etmeye” çalışanlara bırakmayacağız.

Geçmişte 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat senaryoları üzerinde yükselen otoriterleşmeye karşı insan hak ve özgürlüklerini, demokratik hukuk devletini, çoğulcu milli iradeyi hakim kılmaya kararlıyız.

Hiç kimse karamsarlığa kapılmasın:

Cumhuriyetimiz 100. Yüzyılına dış baskılara boyun eğen, milleti yüksek enflasyon, yüksek faiz ve yüksek döviz kuruna ezdiren baskıcı bir otokrasi ile değil, insan hak ve özgürlüklerine dayanan ve adil bir gelir dağılımı sağlayan üretim ekonomisinin temşnatı olan ve  ülkemizi dünyada her açıdan itibar sahibi kılan özgürlükçü bir demokrasi ile girecektir.

Bu kötü gidişe dur demek ve Cumhuriyetimizi 100. Yılında demokrasiyle taçlandırabilmek için   bir an önce sandık milletin önüne gelmelidir.

Artık ne ülke ne de siyaset seçimsiz bir Türkiye’yi taşıyabilir. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Allaha emanet olunuz."

Hibya Haber Ajansı