Semra Polat, DSP Genel Başkanı Önder Aksakal'a Türkiye ve dünya gündemine dair sorular yöneltti. Aksakal, Türkiye siyasetinin dünü ve bugününe dair önemli değerlendirmelerde bulundu.

Ekonomiden siyasete, Demirtaş'ın tutukluluğundan başörtüsü tartışmalarına, Boğaziçi eylemlerine kadar tüm konularda görüşlerini aldık.

Birinci bölümünü haberleştirdiğimiz röportaj içeriğini 3 bölüm halinde yayımlanacağız. 

Birinci Kısım Röportaj:

 

-30 Aralık 2020’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret ettiğinizde çantanızda neler vardı, neler konuştunuz?

Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere TBMM Başkanı, parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin sayın genel başkanlarından eş zamanlı randevu talebinde bulunduk. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz süreçte sayın Erdoğan ekonomide ve hukukta bir reform ihtiyacının gündeme geldiğini kamuoyu ile paylaşmıştı. Bu paylaşım üzerine Demokratik Sol Parti olarak da biz çalışmalarımızı derleyip toparladık. Bilim kurulumuz ve başkanlık kurulumuzda bu konuyu değerlendirerek bir doküman hazırladık. DSP’nin ekonomik, hukuk, demokrasi, insan hakları reform çalışmaları için öneriler çalışmasıydı. Bu çalışmayı paylaşmak üzere isimlerini zikrettiğim yerlerden randevu talep ettik. İlk randevuyu CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu vermişti. Ardından, İYİ Parti, Demokrat Parti, BBP ve Saadet Partisi’ne 30 aralık itibariyle de Sayın Cumhurbaşkanı randevumuza olumlu dönüş yaptılar. Gidip düşüncelerimizi paylaşma olanağı bulduk.En çarpıcı gelişme olarak başlamak istersek Türkiye’de sistem değişti. DSP olarak 2002 yılı 3 Kasım’da yapılan seçimle biz, devleti, AK Parti iktidarına teslim ederken parlamenter demokrasi sistemi ve başbakanlık sistemi vardı. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar kurulu ve o dönemdeki parlamentoda seçilmiş milletvekillerinden oluşan bir kuruldu. Parlamentonun işleyişi; cumhurbaşkanı mekanizmasının çalışması, hükümet oluşturma sistemi, anayasanın birçok sosyal hayata ilişkin ya da devlet hayatına ilişkin hükümleri daha farklıydı, bugün çok daha farklı noktalarda. Kısacası o dönemle bu dönem arasında köklü bir sistem değişikliği yaşandı. Bunun dışındaki alt unsurlara girecek olursak; ekonomi çok ciddi anlamda dejenarosyona uğradı.

''Özellikle üretim ve tarımda büyük gerilemeler yaşandı. Avrupa’nın tarımın kısıtlamasına yönelik politikalarına uygun politika üreten AK Parti iktidarı 13 buçuk milyon hektar tarım arazisinin tarım dışı olmasını sağlamıştır. Dolayısıyla Türkiye tarımsal üretimden koparıldı. Bunun sonucu olarak kentlere göç zorunluğu ortaya çıktı ve büyük kentlerdeki o sosyal dokunun bozulması, iş hayatının alabildiğine kısıtlı noktalara taşınması ve dolayısı ile o bölgelerdeki çalışan arz-talep dengesindeki bozulmadan dolayı ücretlerde de çok ciddi aşınmalar gündeme geldi. Biz ak parti’ye bu devleti teslim ettiğimizde devletin toplam borcu 150 milyar dolar civarında iken bugün trilyon dolarlara yaklaşan borç var. 1.25 kuruş olan motorin bugün 7 lira düzeylerine geldi.’’

-DSP iktidarında da Türkiye çok ciddi ekonomik sıkıntılar yaşamıştı. Hatta Kemal Derviş ekonominin başına getirilmişti fakat O bile ekonomiyi düzeltememişti. Bugüne bakacak olursak pandemi nedeniyle tüm dünyada ekonomik sıkıntılar var ve Türkiye de de ekonomik sıkıntılar kendini göstermeye başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a reform paketi içerisinde ekonomi ile ilgili öngörülerinizi sunduğunuzda nasıl bir öneride bulundunuz?

Bir konuyu düzelterek sorunuza cevap vermek istiyorum; Türkiye’de ekonomi DSP iktidarda olduğu dönemde bozulduğu için Kemal Derviş getirilmedi. Türkiye’de ekonomi bozuk olduğu için DSP iktidara geldi. Dışarıdan tek kuruş kredi alamaz hale getirilmiş devletin yeniden uluslararası finans kuruluşlarından kredi limititesi sağlaması adına uluslararası camiada tanınan ve Ecevit’in yakından tanıdığı ekonomist kemal dervişi Merkez Bankası başkanlığına getirilmesi stratejisi ile yürüyen bir süreç. Buraya geldikten sonra ekonomiden sorumlu devlet bakanı yapıldı ve Türkiye ekonomisi o dönem Kemal Derviş’in uyguladığı politikalarla toparlanmaya başladı.

‘’Hep denir, Sayın Cumhurbaşkanı da zaman zaman ‘’bizden önceki dönemde bankalar hortumlandı’’ diye. Halbuki ondan önceki dönemde değil, Ecevit iktidara geldiğinde, 50 milyar dolarlık banka soygununu kucağında bulmuştu. O dönemde içi boşaltılan bankaların sahiplerine baktığımızda merkez sağ siyasetin Türkiye’deki en önemli temsilcisi, önceki cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e yakın iş çevrelerinin sahipleri bu bankaların sahipleriydi. 6 ay sonra ağustos depremini yaşadı bu ülke . Marmara Bölgesinde, devletin vergi gelirlerinin büyük bir çoğunluğunu sağladığı sanayi bölgesinin yerle bir olmasıyla bu gelirlerden de mahrum kalarak iktidarı yürütmeye gayret etti. Bu büyük depremin ardından Düzce depremini yaşadık. Bunların hepsi art arda gelen büyük olumsuzluklardı. Bir taraftan en üst noktalara taşınmış terör saldırıları karşısında devletin mücadelesinin sürdürülmesi, PKK elebaşının yakalanıp adalete teslim edilmesi süreci de yaşanmıştı. DSP iktidara geldikten sonra terörle mücadele konusu gündemden neredeyse kalkma noktasına gelmişti. Ak Parti’nin o dönem ilk başbakanı olarak Abdullah Gül, DSP’den iktidarı devralmıştı. Çünkü Tayyip Erdoğan AK Parti’nin genel başkanı olmasına rağmen milletvekili adayı olamamıştı. AK Parti’ye hükümeti devrettiğimiz dönemde enflasyonu yüzde 70 -75’lerden yüzde 26’lara kadar indirilmiş ve sosyal yaşamı olabildiğince rahatlamış bir Türkiye teslim etmişti. Onlar da iktidara geldikten yaklaşık 6-7 sene ülkeyi çok rahat yönettiler.’’

-O dönem akıllara getirildiğinde en çok hatırlanan ve medyada en çok konu edilen eylem yazarkasasını yere fırlatan bir esnaf vardı.

Ama o esnaf değildi. Bunu siz de  biliyorsunuz. O yazarkasayı oraya atan bir tiyatro oyuncusuydu. Planlanmış, kurgulanmış bir senaryo idi.

-Kim planlamıştı?

Dönemin ATO Başkanı (Sinan Aygün) öncülüğünde bir hareket olduğunu medya paylaştı. Yazarkasayı atan şahıs gidip Ecevit’ten özür diledi. Hatta ondan sonra biri de kamyonunu yakmıştı. O da gidip Ecevit’ten özür dilemiş ve elini öpmüştü. Medyamızın artık kendini kurgulanmış olaylardan soyutlaması gerekiyor. Bu işin temelinde yatan hadise, uluslararası emperyalizmin bölgemizde kullanmaya çalıştığı bir yapılanmaya Ecevit’in karşı durmasının sonucuydu.

-Muhalefet partileri sıklıkla, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geri dönüş yapılmasını öneriyorlar. DSP bu konuda ne düşünüyor?

Anayasayı değiştirebilecek siyasi güç elde edildiğinde ancak bu gerçekleştirilebilir. Arzulanan kısmı elbette ki parlamenter sistemin olduğu bir yöntemi hayata geçirmektir. Hükümeti başbakan, cumhurbaşkanı kurabilir ya da bir başka mekanizma oluşturabilir, tartışılabilir. Ama o hükümetin icraatlarının bir başka mekanizma tarafından ve içerisinde halkın olduğu bir yönetim olmalı. Denetimli bir yönetim biçimi, gerçek demokrasi olmalı. Bugünkü anayasal düzende parlamentonun icraatı gerçekleştiren hükümet üzerinde etkin ve etkileyici bir mekanizması yok. Bu parlamento bir bakana yanlış yaptığı konularda soru önergesi veremiyor, sözlü soru soramıyor. Yazılı soruda ise bakanın keyfine kalmış, cevap verirse verir, vermezse vermez. Bütün bunlar toplumun adalete bakışını zedeliyor.

 

Video Röportaj: https://youtu.be/uU-vM5-UswY

Kaynak: Sivil Düşünce Haber Portalı