Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
“Grup toplantımızın ülkemize, milletimize, demokrasimize ve AK Partimize hayırlı olmasını diliyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisimize, siyasi partilere, bütün milletvekili arkadaşlarımıza, tüm Meclis çalışanlarına yeni yasama yılında tekrar başarıla temenni ediyorum.
Sözlerimin hemen başında geçtiğimiz günlerde büyük bir sel felaketiyle sarsılan Bosna-Hersek halkına buradan geçmiş olsun temennilerimizi iletiyorum. Su baskınları sonucu vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar niyaz ediyorum.
Felaket haberini alır almaz AFAD’ımızı, Kızılayımızı, TİKA’mızı hemen harekete geçirdik. Evleri yıkılan, yakınlarını kaybeden, maddi zarara uğrayan kardeşlerimizin yaralarını sarmak için elimizden geleni yaptık ve yapıyoruz.
"Yasin Börü'yü unutmayacağız"
Dün malumunuz 6-8 Ekim olaylarının 10’uncu yıl dönümüydü. Kobani bahanesiyle kışkırtılan bu menfur olaylarda 2 emniyet görevlimiz şehit oldu. 35 kişi hayatını kaybetti. 435’i sivil, 326’sı güvenlik görevlisi 761 insanımız da yaralandı.
Bugün malum çevreler tarafından hala demokratik bir eylem gibi lanse edilen olaylar sonucunda çok sayıda ev, işyeri, okul, Kuran Kursu, kütüphane, kültür merkezi, müze ve yurt binası zarar gördü. Bilhassa ihtiyaç sahiplerine kurban eti dağıtırken katledilen 16 yaşındaki Yasin Börü ve arkadaşlarına yapılan canilikleri değil üzerinden 10 yıl, 100 yıl geçse bile unutamayız.
6-8 Ekim olaylarında rolü olanlar, bağımsız Türk mahkemeleri önünde işledikleri suçların hesabını vermiş, hak ettikleri cezalara çarptırılmıştır. Tabi burada şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Gerek Suriye’de daha sonra yaşananlar, gerekse mahkeme süreci 6-8 Ekim olaylarının nasıl bir tertip olduğunu ortaya çıkartmıştır. Fakat o dönem emperyalistlerin bölgesel planlarına alet olanlar, bu olaylarla yüzleşme cesaretini halen gösteremedi. Keza 6-8 Ekim olaylarına sırf oy uğruna şaşı bakan devrin CHP yönetimi de bundan dolayı henüz nedamet getirmedi.
Demokratik siyasette şiddete ve teröre asla yer olmadığını herkesin anlaması gerekiyor. Bir elinde silah tutarak siyaset yapılmaz. Şiddeti bir hak arama yolu olarak görerek siyaset yapılmaz. Türkiye Yüzyılı’nda şiddetle arasına mesafe koyan anlayışa elbette yer vardır. Ama sırtını dağa yaslayan, terör siyasetine asla ve asla yer yoktur.
"Devlet Bahçeli'nin açıklamalarını takdirle kaşılıyorum"
Biz yeni yasama yılında siyasette artık farklı bir üslup ve söylem görmeyi istiyoruz. Bölgemizin de içinde bulunduğu atmosferi düşünerek, daha fazla konuşmaya, daha fazla uzlaşıya, diyalog zeminini daha fazla genişletmeye ihtiyacımız olduğu kanaatindeyiz. Milletin faydasına olacak hiçbir konuda diyalogdan kaçınmayız.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin gerek Meclisin ilk günü, gerekse dün yaptığı açıklamaları takdirle karşılıyor, Türk demokrasisi ve 85 milyonun kardeşliği adına çok kıymetli buluyoruz.
Cumhur İttifakı’nın uzattığı elin değerinin muhatapları tarafından da layıkıyla anlaşılmasını ümit ediyoruz. Beklentimiz, hiçbir ayrım yapmadan, Meclisteki tüm siyasi partilerin de bu anlayış ve bu yaklaşım içinde hareket etmeleridir.
"Bölgesel çatışma riski hiç olmadığı kadar yükseldi"
7 Ekim’de İsrail’in Gazze’ye başlattığı saldırıların birinci yıl dönümünü geride bıraktık. İsrail’in 7 Ekim’den beri Gazze, Batı Şeria ve son olarak Lübnan’da gerçekleştirdiği katliamlarda 50 bin kardeşimiz şehit edildi. Gazze’de 1,9 milyon kişi, Lübnan’da da 1,3 milyon insan yerlerinden edildi. Evini, ocağını terk etmek zorunda kaldı. Gün geçtikçe katliamın maddi ve manevi faturası kabarıyor.
Savaşın bölgemizdeki diğer ülkelere yayılma tehlikesi büyüyor. İsrail’in artan saldırılarına komşumuz İran’ın geçen hafta mukabelede bulunması, bölgesel çatışma riskini hiç olmadığı kadar yükseltmiştir. Hemen her gün yeni bir eşiğin aşıldığı bu gerilimi çok yakından takip ediyor, devletimizin ve milletimizin güvenliği için tüm tedbirleri alıyoruz.
Ülkemizi şimdiye kadar bölgesel gerilimlerden hep uzak tuttuk. Yangına benzin dökenlerden değil, söndürmeye çalışanlardan olduk. Aynı tutumumuzu bugün de muhafaza ediyoruz. Netanyahu ve cinayet şebekesi ham hayaller görmekte ve çok tehlikeli bir maceraya atılmaktadır.
Türkiye, ne yapılmak istendiğinin gayet farkındadır. Nihai hedefin neresi olduğunu da çok net görebiliyoruz. Dün Dışişleri ve Savunma Bakanlarımız, Meclisimizin kapalı oturumunda bu konuyla ilgili milletvekillerimize detaylı bilgi verdi. Her iki bakanımız da idrak kapıları açık olanlar için fotoğrafı tüm netliğiyle ortaya koydu.
Toplantı sonrası CHP Genel Başkanının, yaptığı açıklamaları esefle karşıladım. Tüm bölgemiz, bir ateş çemberinden geçiyor. Ama bakıyorsunuz CHP Genel Başkanı, ucuz polemik peşinde koşuyor. Açıkçası Sayın Özel’den ülke güvenliğine dair meselelerde daha olgun bir tavır beklerdim. Bununla birlikte daha düne kadar bölücü örgütün Suriye uzantısı ile ilgili çok iyimser cümleler kuranlara ne yaparsak yapalım bazı gerçekleri anlatamayacağımızın bilincindeyiz. Varsın onlar kendi hayal dünyalarında yaşamaya devam etsin. Biz Türkiye’nin güvenliğinden kesinlikle taviz vermeyeceğiz.
Vadedilmiş topraklar hezeyanının varacağı yer, büyük bir hüsran ve hezimet olacaktır.
İsrail, bir Siyonist terör örgütüdür. Gazze soykırımında faili İsrail’dir. Ama bu vahşet, Batılı ülke yönetimlerinin güçlü desteğiyle işlenmektedir. Sahne önünde ateşkesten, itidalden bahsedenler, sahne arkasında İsrail’e her türlü silah, mühimmat ve istihbarat desteğini vermeye devam ediyor.
Tarih, elinde on binlerce çocuğun, kadının, sivilin kanı olan bir canavarı ayakta alkışlayanları asla ve asla affetmeyecektir. Biz de her fırsatta ve platformda bu ikiyüzlülüğü deşifre edeceğiz.
Hamas’ın Gazze’de verdiği destansı mücadelenin, aynı zamanda Türkiye için de olduğunu çok iyi biliyoruz.
İlk gün nerede duruyorsak, bir yıldır aynı yerde yalpalamadan, korkmadan, ürkmeden sapasağlam duruyoruz.
Allah’ın izniyle tek başımıza kalsak dahi atalarımızdan tevarüs ettiğimiz asil duruşumuzu asla bozmayacağız.
Biz her zaman kendi iç muhasebemizi, cesaretle yapan, nerede eksiğimiz varsa üzerine kararlılıkla giden bir kadroyuz. Toplumun nabzını tutma, millete kulak verme noktasında da rakiplerimize göre daima birkaç adım öndeyiz.
Milletimizin beklentilerine cevap üretme irademiz halen çok güçlüdür. Siyaset kurumunun asli görevi de zamanla ortaya çıkan yeni meselelere çözüm bulmaktır.
Son dönemde yaşanan kimi cinayetler ve müessif hadiseler üzülerek görüyoruz ki milletimizin kendini güvende hissetme ve adaletin tecellisi konusunda tereddüde düşmesine sebebiyet vermiştir.
Ülkemizin 2018 yılından beri küresel siyasi gerilimlerin, Kovid salgının yol açtığı çok boyutlu krizlerin ve bölgemizde süregelen çatışmaların etkisiyle yaşadığı ekonomik sıkıntılar da bu tablonun bir parçasıdır. Milletin ülkeyi yönetme sorumluluğu yüklediği Cumhurbaşkanı olarak, kabinesiyle, Meclis grubuyla, parti yönetimiyle karşımızdaki bu fotoğrafı doğru okumak ve gereken tedbirleri almak en başta gelen vazifemizdir.
Uyguladığımız ekonomi programıyla 6 yılın birikimi olan sıkıntıları çözme yolunda önemli mesafe katettik. İnşallah sene başından itibaren rahatlama, insanımızın günlük hayatına da net bir şekilde yansımaya başlayacaktır.
Sınır güvenliğimiz konusunda hem terör örgütleriyle mücadele, hem komşu ülkelerle ilişkiler hususunda gayet iyi bir seviyeye geldik. Toplumda güvenlik ve asayişin temini noktasında geçmişe ve birçok Avrupa ülkesine kıyasla çok iyi bir yerdeyiz. Ancak son dönemde ardı ardına gelen bir polis memurumuzun şehit edilmesinden, genç kızlarımızın vahşice katledilmelerine kadar bir dizi hadise milletimizde haklı bir tepkiye yol açmıştır.
Onlarca suç kaydı olan kriminal tiplerin ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşması herkes gibi bizi de rahatsız ediyor. Pazartesi günü yaptığımız Merkez Yürütme Kurulu toplantımızda bu olayları enine boyuna değerlendirdik.
Milletimizin sesine kulak vererek bu çerçevede bazı önemli adımlar atma kararı aldık. İnsanlarımızın sokakta, evinde, işyerinde hiçbir endişe duymadan hayatını güvenle sürdürebilmesini sağlamak için ne gerekiyorsa yapacağız.
Emniyet Teşkilatımız içinde bir zafiyet varsa neşteri vurup bunu gidereceğiz. Adalet sistemimizde tıkanıklık varsa, yanlışlık varsa neşteri vurup Allah’ın izniyle onu da çözüme kavuşturacağız. Medyada ve sosyal medyada suça özendirme, suçu teşvik etmede sorun varsa gerekli müdahalede bulunacağız.
Suçu önlemeden, suçla ve suçlularla mücadeleye, yargılamalarsan infaz ve ıslah sistemimizde nerede boşluk varsa mutlaka hal yoluna koyacağız.
Tabii bu sorunların çözümü için bir dizi düzenlemeye ihtiyaç bulunuyor. Öncelikle çok sayıda suç kaydı olan kişilerin bu eğilimlerin yargılama safhasında görülebilmesini ve dikkate alınmasını sağlayacağız.
Bilindiği gibi mevcut durumda seri suç işleyen kişilerle ilgili açılan onlarca dava olmasına rağmen bunlar sonuçlanmadan kayıtlarda gözükmüyor. İlk derece mahkemesi, istinaf, Yargıtay derken bir cezanın kesinleşmesi 5 yıla hatta 7 yıla kadar uzayabiliyor. Bu süreçte suçlu kişi yeni işlediği cürümlerde herhangi bir sabıka kaydı olmadığı için tutuklama olmadan yargılanabiliyor.
Özellikle suçu geçim kaynağı haline getirenler ile suçta kibirlenenlerin sistemin bu yönünü istismar ettiklerini görüyoruz. Kanunların suçlu lehine işlemesi anlamına gelen bu çarpıklığı düzeltmek için iki önemli adım atmayı planlıyoruz. Bunlardan ilki, kurumsal düzenlemeye, ikincisi seri suç işleyenlerin tutuklanabilmesi uygulamasının kolaylaştırılmasına yöneliktir.
Yargı erkini güçlendirmek amacıyla Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir birim, farklı mahkemelerde görülen davaları düzenlenen iddianameleri, hatta emniyet kayıtlarını toparlayarak bunlarla ilgili gerekli incelemeleri yaptıktan sonra savcılarımızın ve hakimlerimizin dikkatine sunacaktır.
Gereken kanuni düzenlemeleri yaparak mesela 5 suç kaydı olan birinin, diğer davalarının bitip sabıka kaydına işlenmesi beklenmeden yeni suçlar işleme eğilimi dikkate alınarak, tutuklu yargılanabilmesinin önü açılacak.
Tutukluluk süresi, kişinin işlediği suçlar ve alacağı cezalarla orantılı bir şekilde belirlenecektir. Elbette bu husus toplum vicdanını yaralayan belirli suçlar için geçerli olacaktır. Toplumda infale neden olan bir diğer husus ise pratikte 5 yıldan hatta 6 yıldan az ceza alanların maalesef hiç cezaevine girmeden hayatını sürdürebilmesidir. Bu durumun önüne geçmek için yine belirli suçlarda infaz hükümlerinin ancak mesela alınan cezanın yüzde 10’u cezaevinde geçirildikten sonra işlemeye başlaması sağlanacaktır.
Örneğin 3 yıl ceza almış bir kişi, yaklaşık 3,5 ay cezaevinde kalmadan serbest kalmasıyla neticelenecek hükümlerden yararlanamayacaktır. Böylece suç işlemeye teşebbüs edecek kişilerin her halükarda cezaevine gireceğini bilerek kendini kontrol etmesi sağlanacak ve pervasızca etrafa saldırmasının önüne geçilecektir.
Adalet Bakanlığımızdan ve Meclis grubumuzdan çerçevesini ifade ettiğim bu düzenlemelerin teknik çalışmalarını, Cumhur İttifakı’ndaki ortaklarımızla da istişare ederek süratle tamamlamalarını bekliyorum.
Burada artık iyice kontrolden çıkan bir riske de dikkat çekmek istiyorum. Son dönemde medya organlarımız, özellikle reyting kaygısıyla basın ilkelerini umursamayan son derece sorunlu bir yayın politikası izlemeye başladı. İfade tutanaklarından polis kayıtlarına kaynağı belirsiz iddialardan, önü sonu belli olmayan videolara kadar her türlü bilgi, belge ekranlarda çarşaf çarşaf yayınlanıyor, haber ve tartışma programlarının saatlerce konusu oluyor.
Habercilik adına üzülerek söylüyorum, mağdurlar tekrar mağdur ediliyor. Cinayet vakaları insanımızın ailecek televizyon izlediği saatlerde en ince detayına kadar anlatılıyor. Bu tür olaylarda meselenin sosyal öğrenme boyutu ne yazık ki gözardı ediliyor. Bunu kabul etmemiz, buna rıza göstermemiz söz konusu olamaz.
Radyo, Televizyon Üst Kurulumuz, bu konuları daha hassas takip etmelidir. Burada şunun bilinmesinde fayda görüyorum. Yargı organlarımızın bağımsız, tarafız ve objektif faaliyet yürütmesinin yanı sıra toplumda adalet duygusunun güçlendirilmesi için bugüne kadar hiçbir fedakarlıktan kaçmadık, hatta her türlü desteği sağladık.
Her ne sebeple ortaya çıkarsa çıksın, cezasızlık algısını ortadan kaldırmak, toplumun güvenlik ve adalet konusundaki kaygılarını süratle gidermek boynumuzun borcudur. Aksi takdirde hep birlikte milletimize karşı sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmemiş oluruz. Böyle bir vebalin altına da giremeyiz.
Yapacağımız bu düzenlemelere muhalefetin de destek vereceğini ümit ediyorum.
Biz kadınlara haklarının teslim edilmesi konusuna siyaset üstü baktık. Kadın politikalarında her zaman en ideali, en iyiyi, ülkemiz, milletimiz ve kadınlarımız için en hayırlı olanı hayata geçirmeye çalıştık.
Destek mekanizmalarından reform paketlerine ve yenilikçi uygulamalarla kadının ekonomik ve sosyal statüsünü güçlendirmenin gayretinde olduk. Kadın hakları konusunda bize ders verecek hiçbir muhalefet partisi yoktur. Kadının statüsünün güçlendirilmesinde elimize su dökecek kimse de yoktur.
Kadına şiddetle mücadele noktasında ülkemize çağ atlatan kadro, yine biziz. Ülkemizdeki imtiyazlı azınlık bilmese de başörtüsünden dolayı üniversite kapılarından geri çevrilen kızlarımız, bizim mücadelemizi gayet iyi biliyor.
AK Parti’ye kadınları eşit görmüyor iftirası atmak CHP Genel Başkanının hakkı da haddi de değildir.
Sayın Özel, bir taraftan kadına şiddetin engellenmesinden bahsederken, diğer taraftan da alkol ve içki tüketimini teşvik edecek vaatlerde bulunuyor. Ne demişler, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Sayın Özel, belki bilmiyor olabilir. Fakat bir aşağılama ifadesi olarak kullandığı kahvedeki vatandaşlarımız, şu hakikati çok iyi bilir: Tüm dünyada kadına ve çocuğa şiddetin en önemli sebeplerinden biri içki tüketimi, alkol bağımlılığıdır.
Ülkemizde de geçen sene kadına şiddet uygulayan müptezellerin üçte biri ya alkol ya da madde bağımlısıydı. Kadını, çocuğu, aileyi mahveden, evdeki şiddetin sebeplerinin en başında yine alkol geliyor. Yani alkol kullanımıyla mücadele, kadına yönelik şiddetle mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.
Daha önce de söyledim, bugün tekrar vurguluyorum. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemizin kadın hakları ve kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye en ufak bir menfi etkisi olmamıştır. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin çelikten kalkanı, içerisinde sıkıntılı ifadeler bulunan söz konusu sözleşme değil, 6284 sayılı kanundur. Bu konuda yürütülen propagandanın en küçük bir temeli, en küçük bir dayanağı ve haklılık payı yoktur.
Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Bu düşüncelerle bir kez daha yeni yasama yılının ülkemize, milletimize, demokrasimize hayırlı olmasını diliyorum.”
Hibya Haber Ajansı