Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Çiğdem Yektaş, erken ergenlik dönemine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Genetik faktörler erken ergenlikte önemli etken
Ergenliğin (adolesans) fiziksel, hormonal, sosyal ve ruhsal değişikliklerin iç içe ve birlikte yaşandığı uzun bir sürece yayılan gelişimsel periyot olarak tanımlandığını belirten Doç. Dr. Çiğdem Yektaş, sözlerine şöyle devam etti:
“Seksüel gelişimin ve üreme fonksiyonlarının kazanıldığı dönem olarak tanımlanan Puberte ise bu durumun daha çok fiziksel maturasyonla, nöroendokrin değişikliklerle ve bunlara eşlik eden sekonder cinsiyet karakterlerinin gelişimi ile giden ve daha kısa bir süreye tekabül eden bir gelişim dönemidir. Pübertal gelişim her çocukta aynı hızda ilerlemiyor. Gelişimi etkileyen pek çok etkenden bahsedebiliriz. Bunlardan en önemlisi genetik faktörler olabiliyor ama bunun dışında bazı çevresel koşullar, içinde yaşanan sosyal ve kültürel düzey, sosyo-ekonomik durum, kültürel uyarımlar, beslenme, düşük doğum ağırlığı, obezite, kronik rahatsızlıkların varlığı, bazı nöroendokrin bozucular ve kimyasallarla sık temas etme erken ergenliğin başlangıcında önemli çevresel koşullar olarak karşımıza çıkıyor.”
Erken ya da geç olması cinsiyete göre değişiyor
Erkeklerde ve kızlarda cinsiyet farklılıkları nedeniyle gelişimin erken ya da geç evrelerde olabildiğini ifade eden Yektaş, “Ancak erken ergenlik durumu özellikle kızlarda 8 yaşından önce göğüs gelişiminin başlaması, erkeklerde ise 9 yaşından önce testis hacminin büyümesi ile kendini gösteren ve olağan fiziksel gelişimsel sürecin daha erken bir döneme çekildiği bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Bu değişimler özetle aslında fiziksel büyüme ve gelişimin hızlanması anlamına geliyor. Boy ve ekstremitelerin uzaması, kemik yaşının daha ileri bir seviyeye taşınması ve iskelet gelişimi karşımıza erken ergenlik belirtileri olarak çıkıyor” dedi.
Kız çocuklarında daha sık rastlanıyor
Erken ergenlik durumunun çocukluk döneminde 5-10 binde 1 görüldüğüne dikkat çeken Doç. Dr. Çiğdem Yektaş, “Aslında kız çocuklarında erkeklere kıyasla daha sık görülüyor. Kızlardaki nedensel durumlar, pek fazla tespit edilemiyor. Bu nedenle de idiopatik olarak değerlendiriliyor. Erkek çocuklarında görüldüğünde ise etiyolojide kafa içi yer kaplayan tümörler ya da cinsiyet hormonlarını salgılayan batın içi yerleşimli tümörler sorunlara yol açabiliyor” dedi.
Erken dönemdeki ilk farklılıkta uzmana başvurulmalı
Doç. Dr. Çiğdem Yektaş, erken dönemde başlayan fiziksel değişikliklerin ebeveynler ya da çevre tarafından fark edildiği anda uzmana başvurulması gerektiğini belirterek “Çocuğun bu konuyla ilgili endokrinoloji uzmanına ya da bu konuda çalışan bir kliniğe yönlendirilmesi gerekiyor. Çocukla ilgili yapılması gereken aslında ilk ve en önemli eylem bu olacaktır. Süreç içerisinde çocukla ilgili yapılacak ayrıntılı değerlendirmeler, multidisipliner bir yaklaşım gerektiriyor. Çocuğun sadece hormon profilinin çıkarılması ya da bedensel değişimlerinin takibi değil, buna eşlik eden güçlükler ya da zorlukların da değerlendirilmesi, çocuğun bu değişimleri nasıl anlamlandırdığının da mutlaka gözden geçirilmesi çok önemli. Ayrıca ebeveynin de konuyla ilgili açık bir şekilde bilgilendirilmesi ve kaygılarının giderilmesi aynı şekilde büyük önem taşıyor” diye konuştu.
Hibya Haber Ajansı