Toplumsal bir buhran yaşadığımız bu dönemde birçok sorunun çözümünün namaz ile olacağı aşikârdır. “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahiy olunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı biliyor.” (Ankebût-45) 

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlar namaz hususunda büyük bir sorumluluk altındadırlar. Bu konu üzerinde hassasiyetle durulmalı, okullarda ve camilerde namazla ilgili teorik ve pratik programlar yapılmalıdır. %99’u Müslüman olan ülkemizde namazla ilgili istatistikler endişe vericidir. Tüm okullarda değerler eğitimi kapsamında namaz bilinci oluşturulmaya gayret edilmelidir.

Yeni neslin namaz ile bağlarının güçlü olması gerekir. Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Sivil Toplum Kuruluşlarının bu yönde projeler hayata geçirmeleri; geleceğimizin sağlam temeller üzerine inşa edilebilmesi için zorunluluk haline gelmiştir. Kur'an Nesli Platformu ve diğer gönüllü sivil toplum kuruluşlarının düzenledikleri "Hayat namazla güzeldir" ve benzeri etkinlikleri bu anlamda çok değerli buluyor ve destekliyoruz. Bu çalışmalar sayesinde her yıl binlerce çocuk namaz ile tanışıyor. Bu gayretlerinden dolayı emeği geçenleri tebrik ediyor, Millî Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığını bu tür faydalı etkinlikleri desteklemeye davet ediyoruz.

YARDIMCI KİTAP UYGULAMASI BÜYÜK KÜLFETTİR

Millî Eğitim Bakanlığı yıllardan beri öğrencilerin ders kitaplarını ücretsiz olarak dağıtmaktadır. Bu uygulama, özellikle dar gelirli vatandaşlarımızın yüklerini hafifletme açısından önemlidir. Ancak bu kitapların yetersizliğinden şikâyet eden öğretmenler, bunlara ek olarak dışarıdan yardımcı kitaplar talep etmektedirler. Bu durum,  velilere fazladan bir ekonomik yük getirmenin yanı sıra öğrencileri iki kaynak kitap arasında bırakarak ciddi bir kafa karışıklığına da neden olmaktadır.  Yardımcı kaynak ihtiyacı, Türkiye’de büyük bir sektöre dönüşmüş, veliler için ağır bir külfet haline gelmiştir. Bu durum sürdürülebilir değildir. Öğretmenlerin pedagojik anlamdaki önerileri de dikkate alınarak bakanlığın dağıttığı kitapların yeterli hale getirilmesi sağlanmalı ve yardımcı kaynak ihtiyacı ortadan kaldırılmalıdır.

AFRİN’DE KÜRTÇE MÜFREDATTAN ÇIKARILDI

Özgür Suriye Ordusu'nun 2018 yılında kontrolü ele geçirdiği Afrin'de Kürtçe’ye yönelik baskılar her geçen gün daha da artmaktadır. Daha önce eğitim ve öğretimin tamamen Kürtçe yapıldığı şehirde eğitim dili geçici hükümet tarafından önce Türkçe’ye çevrildi, ardından Kürtçe haftada iki derse, sonra bire düşürüldü. Şimdi de müfredattan tamamen çıkarılarak seçmeli hale getirildi. Bölgedeki okul müdürleri ile bazı öğretmenlerin basına verdikleri bilgiler de bunu teyit etmektedir. Nüfusun büyük çoğunluğunun Kürt olduğu Afrin’de Kürtçe’nin müfredattan çıkarılması ötekileştirme ve asimilasyondan başka bir şey değildir. Kürtçeyi yok sayma anlamına gelen ve temel insan haklarına aykırı olan bu dayatmadan vazgeçilmelidir.

Bölgeye insani anlamda bir hizmet yapılacak ve istikrarına katkı sunulacaksa bu; oranın kültürü, inancı, değerleri ve demografik yapısına uygun bir şekilde olmalıdır. İnkâr ve yok sayma ile barış ve istikrarın tesis edilmesi mümkün değildir.    

HUBUBAT VE BAKLİYATTA GÜMRÜK VERGİSİNİN SIFIRLANMASI

Hububat ve bakliyat ithalatında gümrük vergisi sıfırlandı. Başta buğday, arpa ve mısır olmak üzere tarımsal üretimde yaşanan düşüş, iç piyasadaki ihtiyacın ithalat yoluyla karşılanması sonucunu doğurdu. İlk etapta gümrük vergileri sıfırlanarak alınan ithalat kararı, iç piyasada fiyat dengesi açısından olumlu sonuç doğuracak olsa da bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin tarımsal ürünlerde ithalata mecbur kalması, bu alandaki politikaların yanlışlığının bir sonucudur.

Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de kırsal nüfusun yarıya yakınının artık tarım ve hayvancılıkla ilgilenmediğini ortaya koymuştur. Tarımsal faaliyetlerde girdi maliyetlerini oluşturan tohumdan gübreye, üretim araçlarından akaryakıta ve ilaçlamaya kadar neredeyse her kademedeki ihtiyaçlar büyük oranda dışarıdan temin edilmektedir. Döviz kurunun yükselmesi ile bütün bu maliyetlerde aşırı derecede artışlar meydana geldi. Öte taraftan bazı ürünler tarlada kalırken bazı ürünler de piyasada astronomik rakamlarla satışa sunulmaktadır. Bu durum, tarım politikasının yanlışlığından kaynaklanmaktadır. Tarımda dışa bağımlılığın acilen bitmesi, büyük oranda GAP projesinin bitirilmesine bağlıdır. İklim değişikliği nedeniyle tarımsal üretimde yaşanan genel düşüş, maliyetlerdeki artışlar ve piyasada yaşanacak arz-talep dengesinin öncelikli olarak gözetileceği bütüncül bir tarım politikası yürürlüğe konulmalı ve GAP projesi ivedilikle bitirilmelidir.

KİRALIK EV SORUNU ACİLEN ÇÖZÜLMELİDİR

Kiralık ev fiyatlarındaki aşırı yüksek artışlar tüm Türkiye’de milyonlarca kişiyi etkileyen önemli bir soruna dönüştü. Kentsel dönüşüm, üniversitelerin yüz yüze eğitime başlayacak olması ve düğün sezonuyla birlikte kiralık daire bulmak daha da zorlaştı. Kiralardaki %100’e, yer yer %200’e varan artışlara rağmen kiralık ev bulunamıyor. Talepteki patlama nedeniyle sorunu fırsata çevirenler de piyasada fiyatları oldukça yükseltti. Büyük talep patlamasının yanında hem küresel ekonomik kriz hem de salgın nedeniyle inşaat maliyetlerinde yaşanan büyük artışlardan dolayı taleplere karşılık verilemiyor.

Piyasada denge sağlanması yeni konutların yapımına bağlıdır. Özellikle kentsel dönüşüm projeleri hızlı bir şekilde tamamlanmalıdır. Aralık 2019’da 100 bin Sosyal Konut projesine 1 milyon 219 bin müracaat olmasına rağmen hükümet hem yapılacak konut sayısını yükseltmemiş hem de bu konutlar halen teslim edilmemiştir. TOKİ, mevcut sıkıntıları ve talebi göz önünde bulundurarak hızlı bir şekilde 81 ilde yeni konut yapımına başlamalıdır. Böyle bir adım hem konut fiyatlarını dengeleyecek hem ilgili sektörlere hareketlilik kazandıracak hem de vatandaşın mağduriyetini giderecektir. Öte taraftan işi fırsatçılık ile karaborsacılığa dönüştüren ev sahipleri ve emlakçıların önüne geçilmeli, emlak piyasasını denetleyecek bir mekanizma hayata geçirilmelidir.

İDLİB’TE 3 AYDA 61 SİVİL KATLEDİLDİ!

 

2017'de gerçekleşen Astana toplantısında ‘Gerginliği Azaltma Bölgesi’ ilan edilen İdlib, Baas rejimi ve ‘garantör’ ülkelerden olan Rusya tarafından hedef alınmaktadır. Baas rejimi ve destekçisi Rusya'nın, İdlib'in güneyindeki Cebel Zeviye bölgesine 3 ay içinde gerçekleştirdiği saldırılarda 33'ü çocuk, 12'si kadın toplam 61 sivil katledildi. 11. yılına giren Suriye iç savaşında yarım milyona varan can kaybı yaşandı. Sayıları 6 milyonu bulan Suriyeli yerini yurdunu terk ederek mülteci konumuna düştü.

 

Askeri saldırı ve silahlı mücadelenin iç savaşı sonlandırmanın aksine kaosu daha da derinleştirdiği ortadadır. Bu açıdan saldırılar ivedilikle sonlandırılarak ateşkes ilan edilmeli, siyasi çözüm yolunda müzakereler başlatılmalıdır. Bölge ülkeleri; Suriye halkının refah ve güvenliğini kendi siyasi çıkarlarının önünde tutmalı ve verdikleri askeri desteği sonlandırarak tarafları müzakereye zorlamalıdırlar.

FRANSA’DA LAFARGE SKANDALI!

 

Dünyanın en büyük çimento üreticisi Fransız Lafarge’ın DEAŞ ile ilişkisinin olduğu ve Fransız devletinin bilgisi dâhilinde bu ilişkiyi yürüttüğüne ilişkin belgeler kamuoyu ile paylaşıldı. DEAŞ ile ‘mücadele’ bahanesiyle İslam beldelerini kana bulayan, batıda faşizmi güçlendiren ve Müslümanlara yönelik devlet terörü uygulayan Avrupa’nın gerçek yüzü bu belgelerle bir kez daha ortaya çıkmıştır.  DEAŞ ile ilişkileri ifşa olan Batı, kendi topraklarında işgalcilere karşı meşru müdafaada bulunan direniş hareketlerini ‘terör örgütü’ ilan etmektedir. Bununla birlikte çeşitli ‘uluslararası sözleşmelerle’ meşru direniş hareketlerine yönelik desteği sona erdirmeyi amaçlamakta, dayatmayı kabul etmeyen devletleri ‘terör destekçisi’ olarak yaftalamakla ve yaptırımlarla tehdit etmektedir.

 

Kendilerinin taraf oldukları uluslararası sözleşmeleri dahi çekinmeden çiğneyen, gayrimeşru faaliyetlerde bulunan Fransa ve diğer emperyalist güçlere karşı İslam dünyasının ve sömürdükleri halkların ayağa kalkma vakti gelmiştir. Fransa’nın ifşa olan DEAŞ ilişkisi, Batının İslam dünyasındaki kirli oyunlarını deşifre etmiştir. Bu kirli ilişkiler yumağına karşı İslam dünyası ihtilafları kenara bırakarak bir araya gelmeli, ‘demokrasi ve medeniyet ihracı’ adı altında yapılan işgal ve talanlara karşı birlikte mücadele etmelidir.

 

HÜDA PAR GENEL MERKEZİ

Sivil Düşünce Haber Merkezi