Sağlam açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

104 EMEKLİ AMİRALİN AÇIKLAMALARI

2021’in Türkiye’sinde amiral veya generallerin emekli olanlarının dahi hala siyaseti dizayn etmeye kalkışabilmeleri ibret alınacak bir durumdur. Yasama, yürütme ve yargı mensuplarının neyi eksik ya da yanlış yaptıkları üzerinde ciddiyetle düşünmeleri ve bunu bir an evvel düzeltmeleri gerekir. Yayınlanan 104 imzalı bildirinin siyaseti dizayn etmeye matuf bir “muhtıracılık” alışkanlığının sonucu olduğu aşikardır. Yapılan açıklamayı kınıyoruz. Siyasete, siyaset kurumunun meşru yolları ve sandıklar dışındaki yöntemlerle, darbe imalı gece yarısı bildirileri ile ayar verme girişimleri asla kabul edilemez. Ancak suçlunun sadece emekli amiraller olmadığı bilinmelidir. 104 Emekli Amiralin rastlantı sonucu bir araya gelip bu metni hazırladıkları söylenemeyeceğine göre bu işin arkasındaki muharrik gücün de mutlaka tespit edilmesi gerekir.

Şimdiye kadar Türkiye’de yapılan darbe ve darbe girişimlerinden ibret olacak şekilde hesap sorulmuş olsaydı, darbecilik kültürü bir gelenek haline gelmeyecekti. Halkın hayatına ve huzuruna kast eden darbecilerin apoletleri zamanında sökülmeli ve verilen hükümler icra edilmeliydi. Başta mevcut cunta anayasasının değiştirilmesi olmak üzere gerekli adımlar ivedilikle atılmalıdır. Zira bundan önceki darbecilerde olduğu gibi son bildiriyi yayınlayan zevat da gücünü ve yetkisini mevcut cunta anayasasından aldığına işaret etmektedir.  Yayınlanan bildiriye imza atanlar hakkında yasal işlemler hemen yapılmalı ve kamu vicdanını rahatlatacak bir yargı süreci işletilmelidir. 

İNANDIRICI BULUNMAYAN EKONOMİK REFORM PAKETİ

Üretim, yatırım, istihdam ve ihracat artışını hedefleyen ekonomik reform paketine rağmen yüksek kur, yüksek faiz, yüksek enflasyon ve yüksek işsizlikle karşı karşıyayız. Bu durum, büyük ekonomik sıkıntılar doğurmaktadır. Ekonomik reform paketinin piyasalarda inandırıcı bulunmaması nedeniyle kur ve faiz artışlarının önü alınamadı. Mevcut durum dengeleri alt üst etti.  Üretim, yatırım, istihdam ve ihracatta arzu edilen sonuçlara ulaşmak için piyasaya yansıyacak pratik adımlara ihtiyaç vardır. Enflasyon, faiz ve işsizlikteki mevcut seviye ülke refahının önündeki en büyük engeldir.

İşsizliğin kriz boyutuna vardığı, üretim ile yatırım alt yapısının çökmeye doğru yol aldığı bir süreçte çok yüksek meblağlarda ve birden çok maaş alan bürokratların varlığının hala bir realite olarak önümüzde durması, kamu vicdanını yaralamaktadır. Sayıları milyonları bulan üniversiteli işsizlerin, birkaç kişilik kadro için müracaat kuyruğuna giren on binlerin ülkenin rutini haline geldiği bir zeminde kamu kaynaklarının daha adil ve daha verimli kullanılması gerektiği gerçeği bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Hak ve hukuk kavramları bir de bu boyut ile değerlendirilmelidir. İmtiyazlara son verilmediği müddetçe sosyal adaletin ikamesi mümkün olmayacaktır. İmtiyazların önüne geçmek ve kamu kaynaklarının yerinde ve verimli kullanılması için de gerekli reformlara gidilmelidir.

E-TİCARET PLATFORMLARI VE ARTAN ŞİKÂYETLER

Pandemi sürecinde baş gösteren kapanma ve kısıtlamalar, e-ticaret sektörüne büyük bir ivme kazandırdı. On binlerce yeni e-ticaret portalı açıldı. E-ticaret platformlarındaki genişleme ve büyüyen ticaret hacmi,  tüketici şikâyetlerinde de patlamaya yol açtı. 2020 yılı içerisinde Ticaret Bakanlığı’na yapılan şikayetlerde e-ticaret konusu ilk sırada yer aldı. Ticaret Kanunu ve sözleşmelere rağmen halkı mağdur eden kimi sanal mağazalar yaptırımlara maruz kalsalar bile bir süre sonra isim ve unvan değişikliği yaparak farklı platformlarda vatandaşın karşısına çıkabilmektedir.

Ürünün görseldeki gibi gelmemesi, boyutlarının farklı olması, kargo teslim edilmemesine rağmen teslim edilmiş gibi işlem yapılması, aynı ürünün sahtesinin gönderilmesi, kargonun kaybolması, para iadesinin uzun süre gerçekleşmemesi ya da hiç iade edilmemesi, en sık karşılaşılan şikayetlerdir. Sektörde bu kadar sorun yaşanması, E-Ticaret mevzuatının ihtiyacı karşılamaktan uzak kaldığını göstermektedir. Bu konuda daha fazla denetime ve daha caydırıcı tedbirlere ihtiyaç vardır. Bununla beraber e-ticaret portallarından alış veriş yapan vatandaşların da daha bilinçli davranarak güvenilir platformları tercih etmesinin yanı sıra mağduriyetler karşısında daha hızlı harekete geçmelidir.

GÜVENLİK SORUŞTURMASI YASA TASLAĞI

Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması ile ilgili kanun teklifi, kamuoyunun ve muhalefetin büyük tepkisi ve aleyhteki yargı kararlarına rağmen ısrarla TBMM gündemine getirildi. Söz konusu düzenlemenin görüşülmesine ilişkin teklif reddedildiği halde meclis iç tüzüğündeki boşluklar zorlanarak teklifin yeniden oylanması kararı alındı.

Memlekete hiçbir yarar getirmeyecek, aksine birçok vatandaşı mağdur edecek ve kamuoyu nezdinde mimli hale getirecek söz konusu düzenleme bir an önce meclis gündeminden çıkarılmalıdır. Hukuk reformu ile birlikte temel hak ve hürriyetler noktasında daha güçlü bir tavır beklenirken vatandaşları sistem karşısında savunmasız bırakacak bu tür uygulamalar başta cezaların şahsiliği ve masumiyet karinesi olmak üzere pek çok evrensel hukuk ilkesini de ihlal etmektedir. Bu anlamda söz konusu yanlıştan dönülmeli ve şahsın kendisi hakkında bir mahkûmiyet kararı olmadığı sürece bu uygulamalara tabi tutulmasının önüne geçilmelidir. Vatandaşların soyut iddialar veya yakınlarının sabıkasıyla değerlendirilmeye tabi tutulması ancak ilkel toplumlarda görülebilen uygulamalardır. Başta hükümet olmak üzere meclisteki tüm siyasi partilere çağrımız, bu yanlıştan bir an önce dönülmesidir.

ANAYASA MAHKEMESİNİN KAPATILMASI TALEBİ ÜZERİNE

Geçtiğimiz günlerde, bir siyasi parti liderinin Anayasa Mahkemesinin kapatılmasına yönelik sözleri, hukuk devleti ilkesinin varlığı ve sürdürülebilirliği açısından endişeye neden olmuştur. Temel hak ve hürriyetlerin yerel mahkemelerce yeterince korunmadığı ve pek çok hukuk ihlalinin yaşandığı bir ortamda, anayasa ile koruma altına alınan temel ilkeleri uygulamak ve ihlalleri ortadan kaldırmakla görevli bir merciin hedefe konması, hukuka olan güveni sarsmaktadır.

Hukukun üstünlüğü, her türlü siyasi menfaat ve beklentinin üzerinde tutulmalıdır. Devlet mekanizması içerisinde politik çıkar ve ihtirasları kontrol altında tutabilecek güç, yargıdır. Anayasa Mahkemesi, bu anlamda en önemli rolü üstlenmektedir. Siyasetin üstünlüğü ile üstünlerin hukuku anlayışı terk edilmeli, hukukun üstünlüğünün önündeki bütün engel ve tehditler kaldırılmalıdır.

DİŞ TEDAVİ SEKTÖRÜ, RANT SAHASINA DÖNÜŞTÜ

Covid-19 salgınının başlangıcından itibaren birçok alanda alınan önlemlerle beraber, kamuya ait ağız ve diş hastaneleri reçete yazma dışındaki tüm işlemlere kapatıldı. Salgının seyri uzadıkça farklı alanlardaki kısıtlamalar gevşetilerek yeni normallere dönüldü.  Ancak hala kamuya ait ağız ve diş hastaneleri normal seyrine dönmedi.  Bu nedenle vatandaşlarımız özel kliniklerde yüksek meblağlarla yapılan işlemlere mahkûm kaldı. Kamudaki ağız ve diş hastanelerinin hizmetleri pandemi gerekçesi ile asgari düzeye indirgenerek göstermelik olarak açık tutulurken; gün geçtikçe büyüyen pasta sebebiyle her tarafta mantar gibi özel diş poliklinikleri türedi.

Geçen bir yıllık süre boyunca devletten maaş aldığı halde hizmet üretmeyen diş hekimleri boşta kalan mesailerini özel kliniklerde harcamaya ya da kamu hastanelerinden istifa ederek özel sektörde çalışmaya başladı.  Bu durum Sağlık Bakanlığı’nın kötü planlamasının bir eseridir. Bu nasıl bir virüstür ki; kamu hastanelerinde varlığı kabul edildiği halde özel kliniklerde yok sayılmaktadır? Sağlık Bakanlığı diğer kamu hastaneleriyle beraber ağız ve diş hastanelerinin muayene ve tedavi planlamalarını acilen gözden geçirmelidir. Bununla birlikte özel sektördeki yüksek tedavi bedellerine bir norm getirilmelidir. Mevcut durum, ekonomik kriz ile boğuşan vatandaşlara çok ağır külfetler yüklemektedir. 

 

SURİYE KONFERANSI

AB ve BM gözetiminde “Suriye ve bölgenin geleceğini desteklemek” konulu çevrim içi bağışçılar konferansı düzenlendi. Ancak konferansta 13 milyondan fazla Suriyelinin acil yardım ihtiyacının karşılanması için gerekli olan 10 milyar dolarlık yardım yerine 6 milyar 400 milyon dolar yardım taahhüt edildi. Suriye iç savaşının başlangıcından bu yana savaşa fiili olarak dâhil olanlar ile birlikte siyasi çözümden yana irade ortaya koymayan uluslararası aktörler, insani yardım konusunda da sınıfta kalmıştır. Suriye topraklarını vekalet savaşının sahası olarak kullanan ABD Dışişleri Bakanı’nin sarf ettiği “sorumluluğumuzu yerine getirmezsek bize yazıklar olsun” ifadesi timsah gözyaşından başka bir şey değildir. Evet,  yüz binlerce sivilin hayatını kaybetmesine, milyonlarca insanın mülteci konumuna düşmesine sebebiyet veren, Suriye’yi kan gölüne çeviren emperyal güçlere gerçekten de “yazıklar olsun”.

Suriyeli kardeşlerini kan emici güçlerin insafına terk eden, hayatta kalmaya çalışan 13 milyon Suriyeli için adım atmaktan çekinen İslam dünyası da bugün yaşanan insani dramdan sorumludur. Acil insani yardıma ihtiyaç duyan siviller için gerekli olan yardım ivedilikle sağlanmalıdır. Suriye’de siyasi çözüm sağlanmadığı müddetçe mağduriyetler katlanarak artacaktır. İslam dünyası elini taşın altına koyarak bu drama son vermek zorundadır.

 

Sivil Düşücne Haber portalı

sivildusunce.com