Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Karamollaoğlu açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

"Değerli basın mensupları, muhterem arkadaşlar ve ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız; basın toplantımıza gösterdiğiniz ilgi ve alaka için hepinize teşekkür ediyorum.

Dün 2 Kasım önemli bir gündü Siyonizmin etkili olma sürecinde Balfour Deklarasyonu neşredilmiştir. Bu kararda İngiltere savaştan sonra Suriye topraklarını işgal edileceğini ve bölgede bir Yahudi devleti kurulacağını duyuruyordu.

Dışarıdan baktığımızda bu akıl almaz bir karar, savaş bitmemiş ve yeterli Yahudi nüfusun olmadığı bir bölgede bunu planlamak içinde bulunduğumuz dünyanın nasıl şekillendiğini anlamamız yönünden önem arz ediyor.

Ortadoğu böyle şekillendi, şimdi ABD Büyük İsrail Projesini BOP adıyla, tarihe imza atmaya hazırlanıyor. Afganistan’dan çekilmesi, Doğu Akdeniz’e yığınaklar yapması, Girit ve Yunanistan’da yeni üsler kurup Türkiye’yi tehdit etmesi bunun en bariz delili.

Bu sebeple biz BOP’u hafife alamayız.

Bugün 3 Kasım Çarşamba…

Bundan tam 19 yıl önce Ak Parti iktidarı iş başına gelmişti.

19 yıldır Ak Parti, ülkeyi tek başına yönetmektedir.

Peki, bu 19 yılın ardından nasıl bir tablo ile karşı karşıyayız?

Hemen her alanda 2002-2021 kıyası yapılıyor; bir taraftan iktidar rakamlara takla attırarak çok başarılı bir 19 yıl önümüze koymakta, diğer taraftan verilere baktığımızda çok vahim bir tablo önümüzde durmaktadır.

Fakat ben tüm bunların ötesinde, vatandaşlarımız ne hissediyor, bu 19 yıllık süreci bugün nasıl okumaktadır; bunun çok daha önemli olduğunu düşünüyorum.

19 Yıllık Karneyi İktidar Kendisine Yakıştırıyor Mu?

3 Kasım 2002’yi hatırlayalım; milletimiz Ak Parti’ye temelde şu 5 şeyi gerçekleştirmesi karşılığında oy vermişti:

1- Müreffeh bir Türkiye

2- Güçlü bir Türkiye

3- Özgür bir Türkiye

4- Öncü bir Türkiye

5-Adaletin hakim olduğu bir Türkiye

Ve bunlara ek olarak, Ak Parti yöneticileri o zamanlar en çok "3Y" ile mücadele edeceklerinin sözünü vererek milletimizin teveccühünü kazanmıştı.

19 yılın ardından bugün soruyorum; müreffeh, güçlü, özgür, öncü ve adaletin hakim olduğu bir Türkiye'de mi yaşıyoruz?

Bugün 3Y ile etkin mücadele edilen bir Türkiye ile mi yoksa yasakların, yolsuzlukların ve de yoksulluğun zirve yaptığı bir Türkiye’de mi yaşıyoruz?

Sadece soruyorum. Bu soruları sorarken de muhatap olarak iktidar yöneticilerinden ziyade vatandaşlarımızı, özellikle de Ak Parti'ye bugüne kadar samimiyetle hep destek vermiş vatandaşlarımızı alıyorum.

Ve görüyoruz ki bugüne kadar Ak Parti'ye büyük krediler açan sizler de bugünkü tablodan rahatsızsınız, biliyoruz.

Bizler gibi siz de 19 yılın ardından Türkiye'nin bugünkü durumunu ne ülkemize ne de 19 yıllık bir iktidara yakıştıramıyorsunuz!

Ve şimdi de Ak Parti yöneticilerine soruyorum; peki siz, bu 19 yıllık karneyi kendinize yakıştırabiliyor musunuz?

Erdoğan Bugünkü Türkiye Tablosu Karşısında Ne Hissediyor?

Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girecektik. 17. Sıradan 22. Sıraya düştük.

İhracatta yüksek ve ileri teknolojili ürünlerin payını %20’ye çıkaracaktık. %2.7’de kaldık.

İşsizliği %5’e indirecektik… Sadece resmi rakamlar %12’nin üzerinde…

Yoksulluk sınırının altındaki nüfusu azaltacaktık. Bugün 60 milyondan fazla insan yoksulluk sınırının altında.

Bilişim hacmini 160 milyar dolara çıkaracaktık. 27 milyar dolar civarında kaldık.

Yapılan son araştırmaya göre, milletimizin %25'i hiç et alamadığını, %8'i hiç meyve alamadığını, %10'u da hiç süt alamadığını ifade ediyor.

Makroekonomik verilerden mikroekonomik göstergelere her alanda büyük problemlerle karşı karşıyayız.

Ekonomiden eğitime, tarımdan dış politikaya, adaletten sağlığa 19 yılın sonunda ülkemizin bugün geldiği noktaya biz üzüntü ile bakmak durumunda kalıyoruz.

19 yıl gibi uzunca bir sürenin, bunca imkan ve kaynakların heba edilmiş olmasına üzülüyoruz.

Milletimizin teveccühünün böylesine hoyratça tüketilmesi karşısında biz üzülüyorken; merak ediyorum Ak Parti yöneticileri ne hissediyor?

Özellikle, her zaman partisinden de öte bir teveccühe mazhar olan Sn. Erdoğan bugünkü tablo karşısında ne hissediyor?

"Anayasa Mahkemesi Kapatılsın" Çıkışı

Muhterem arkadaşlar; mesela merak ediyorum, adalet konusunda bunca sıkıntı yaşanırken; ittifak ortağının “Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır” çıkışı karşısında Sn. Cumhurbaşkanı ne düşünüyor?

Adeta hukukun adaletin teminatı olan bir kurumdan bahsediyoruz herhangi bir kurum değil. Böylesine akıl almaz bir önerinin yapılabilmesini aklımız da vicdanımız da kabul etmiyor?

Hepimiz bugün artık daha iyi anlıyoruz ki bugün ekonomide yaşadığımız krizin sebebi yalnızca ekonomi yönetimindeki aksaklıklar değildir; bu kriz başlı başına bir yönetim daha doğrusu "yönetememe" krizidir.

Bir devlet, geleneğiyle ve sürekliliğiyle ayakta durur. Devlet dediğimiz şey kurumlardır, kurumsallıktır…

-İşinize gelmeyen her kuruma “vesayetçi”, her karara “veyaset odaklarının oyunu” diyerek kurumların, itibarını düşüremez içini boşaltamazsınız.

-Emrinize, isteklerinize, planlarınıza uymayan herkesi ve her kurumu “demokrasiye karşı” olmakla suçlayamazsınız,

-Devletin yapı taşı kurumlarının iflas etmesine sebep olup, bununla da yetinmeyip Anayasa Mahkemesi’ni dahi hedef alamazsınız,

-Krizlere çözüm üretmek yerine yeni krizler üreterek; daha da vahimi tüm bunları devlet adına, millet adına yaptığınızı ifade ederek, aslında hem devletimize hem de milletimize en büyük kötülüğü yapmış olursunuz.

Bu yanlış söylemlerden artık vazgeçilmeli; iktidar partisi ve Sn. Cumhurbaşkanı da ittifakının devamı adına, ülkemize zarar veren bu çıkışlara artık daha fazla müsamaha göstermemeli, bu yanlışlara alet olmamalıdır.

"Hangi düğüm çözülür nazla, sitemle, kinle..."

Değerli arkadaşlar; Sn. Cumhurbaşkanı alet olmamalı diyoruz fakat bazen kendisi de öyle çıkışlar yapmakta, öylesine adımlar atıyor ki, hepimizi şaşkınlığa düşürmektedir.

İşte son olarak, geçtiğimiz hafta partisinin grup toplantısında seyrettiği video...

Nasıl olur da, Bir Cumhurbaşkanı ana muhalefet partisi genel başkanının uğradığı saldırıyı “oh olsun” dermiş gibi canlı yayınlarda izletebilir?

Nasıl olur da herkesi temsil etmesi gereken, herkesi kucaklaması gereken bir Cumhurbaşkanı, bir başka siyasi partinin liderinin uğradığı saldırıyla ilgili “Dersini aldı, daha neler olacak” diyebilir?

Erdoğan’a soruyorum ve gerçekten de merak ediyorum; sürekli kavga ederek, ayrıştırarak, ötekileştirerek, yok sayarak, hedef göstererek, bir başka fikri küçümseyerek, o fikre sahip olanlara düşmanca yaklaşarak hangi sorun çözülebilmiş?

Ak Parti Genel Başkanı kimliğinizi, Cumhurbaşkanı kimliğinizin önüne geçirmesini hayretle karşılıyor, esefle görüyorum.

Bu soru üzerinde biraz da Sn. Cumhurbaşkanı'nın bir öz eleştiriye ihtiyacı olduğu kanaatini izhar etmekten de kendimi alıkoyamıyorum. Eğer kendinizi sorgulamaz hatalarınızın farkına varmazsanız problemler gidere büyür.

Hele bir de sizin hukuki muhatabınız olan, siyasi partileri ve onların yöneticilerini aşağılayacak bir tavır sergilerseniz artık iflah olmaz bir noktaya gelmiş olursunuz kanaatini taşıyorum.

Son Günlerde En Çok Duyduğumuz Kelime "Zam" Oldu

Muhterem arkadaşlar, ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız;

Sert bir kış bizi bekliyor. Henüz kış başlamadan doğalgaz ve elektriğe gelen zamlar da bu kışın zorlu geçeceğinin habercisi gibi…

Artık günlük hayatta en çok duyduğumuz kelime "zam" oldu.

Sadece Ekim ayı içerisinde doğalgaz ve akaryakıt ürünlerine 10'dan fazla zam geldi.. 29 kuruş, 44 kuruş, 35 kuruş... Hepsi de peş peşe...

-Son 2 yılda Avrupa ülkeleri içinde Doğalgaz fiyatına en fazla zam yapan ülke açık ara Türkiye olmuş. En yakın rakibimize bile zam konusunda 3,5 kat fark atmışız.

-Son 2 yılda Avrupa ülkeleri içinde Elektrik fiyatına en fazla zam yapan ülke açık ara yine Türkiye olmuş. En yakın rakibimize burada da iki kat fark atmışız.

Her ne kadar TÜİK rakamları güzelleştirmeye çalışsa da; milletin çarşı-pazarda, mutfağında, cebinde hissettiği enflasyon %50'leri, %100'leri aşmış durumdadır.

En öncelikli konumuz; bu zam yağmuruna bir son vermek, hayat pahalılığına çözüm üretmek olmalıdır.

Yersiz ve gereksiz tartışmaların, insanımızın öncelikli taleplerinin önüne geçmesine müsaade edemeyiz ve etmeyeceğiz.

Yasal İşlemlere Başlama Süresi Uzatılmalıdır

Biz her fırsatta ve zeminde insanımızın problemlerini gündeme getirmeyi, talep ve beklentilerine çözüm üretmeyi önceliyoruz.

Bu çerçevede, önümüzdeki aylarda ekonomik daralmanın daha da derinleşeceği mevcut şartlarda önemli bir konuya daha temas etmek isterim.

Eminim ki bu konuda pek çok insan bir umutla yeni bir düzenleme bekliyor.

Vatandaşlarımızın ve ticaret erbabının ödemeler konusunda sıkıntılar çektiğini biliyoruz, pandemi döneminde ticaret yavaşladı hatta bazı yerlerde durdu devlet kendi borçlarını bile tahsil edemez duruma düştü. Dundan dolayı ödeme ve cezalarda 90 gün olan yasal işlemlere başlama süresi pandemi nedeniyle 180 güne çıkarılmıştı.

Ancak 30 Eylül itibariyle bu uygulama sona erdi ve tekrar 90 gün olarak uygulanmaya başlandı.

Şu anda ülkemizde 30 milyona yakın kredi ve kredi kartı borçlusu var.

Bu vatandaşlarımız pandeminin devam eden etkileri ve ekonomik kriz nedeniyle bu borçlarını ödemekte zorlanıyorlar.

Yasal sürenin 180 gün olması da borcu olan vatandaşlarımız için bir avantaj sağlıyordu.

İşte bu sürenin uzatılmaması nedeniyle yalnızca bu hafta içinde 2 milyon kişiye icra takibi gönderildi.

İşte ekonomiye dair önceliklerimizden biri de bu sürenin uzatılması olmalıdır. Yasal işlemlere başlama süresinin Mart 2022’ye kadar uzatılması, vatandaşlarımızın kışı biraz daha kolay atlatabilmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum.

İktidarda sıkıntıda bugün parayı bulmanın tek yolu var israftan kaçınmak, bu ne demek ülkenin ayağa kalkmasını, ekonomik problemlerini çözmesi bütün kaynakların üretime dönük yatırımlara tahsis edilmesiyle mümkün. Bundan vazgeçilmedi sürece her geçen gün bataklığa saplanmış insan gibi yok olur gideriz.

En kolay iş israf etmemek, şatafattan kaçınmak, üretime katkı sağlamayan yatırımları durdurmak ama ne yazık ki insanlar bu alışkanlıklarından bir türlü kurtulamıyorlar. Kurtulmaktan düşünmüyorlar bile.

Sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen şirketlerin milyarlarca liralık vergi borçlarını öteleyen, hatta tek kalemde silip atan iktidar, milyonlarca vatandaşımızın bu talebini göz ardı etmemelidir.

Değil 19 Yılda, 19 Ayda Dahi Ülkenin Çehresini Değiştiririz

Muhterem arkadaşlar ve değerli vatandaşlarımız;

Biz Saadet Partisi olarak, yüz vatandaşımızı ilgilendiren bir konuda da, milyonlarca insanımızı ilgilendiren bir başka konuda da aynı hassasiyeti taşıyoruz.

İnsanımızın derdi, bizim derdimizdir; çözümü de bizim boynumuzun borcudur.

Milletin problemi, bizim problemimiz; milletin önceliği bizim önceliğimizdir.

Biz, daha tam kış gelmeden kara kara elektirik ve doğalgaz faturasını düşünen insanımızın sıkıntısını kendi sıkıntımız olarak görüyoruz.

Biz, milletimizin çarşı-pazardan elinin boş dönmesine razı değiliz.

Biz, Ak Parti iktidarına verilen 19 yılın böylesine heba edilmesinden memnuniyet duymuyor, bilakis üzülüyoruz.

Ama inanıyoruz ki, ilk seçimde milletimiz Saadet Partisi'ni güçlü bir şekilde yetkilendirecektir.

O zaman değil 19 yıl, 19 ayda da ülkemizin çehresi değişecek, insanımızın çehresinde uzunca bir süredir kaybettiği tebessümü de yeniden göreceğiz.

Üreterek, israfa ve borca dayalı ekonomiye son vererek, hem üreticiyi hem de tüketiciyi koruyacak modellerle hayat pahalılığına son verecek, zam furyasına dur diyecek, insanımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz.

Ülkemizin içine sürüklendiği problemler tahminlerimizin çok ötesinde bu problemlerin üstesinden gelmek kolay bir iş değil, en önemli konu bu problemler karşısındaki bizim tavrımız ve yaklaşımımızdır. Eğer bizim yaklaşımımız doğru olmazsa çözüm mümkün olmaz.

Yaklaşım değiştiğinde mağdur kitleleri hasmımız değil dostumuz görüyoruz demek bile büyük merhaledir. Hemen ardından yolsuzluğa, israfa, şatafata müsaade etmemek kaynak birikiminin ilk adımı olacaktır.

Biz böylelikle beklediğimizden büyük kaynak bulur ve bu kaynaklarla vatandaşın derdini çözeriz.

İlk işimiz üretimi arttırmak olacaktır. Üretim bizim derdimize derman olacaktır. Mesele bu kadar basit lakin sanki bu ülkede iktidarın takip ettiği yoldan başka bir şekilde ekonomi, adalet, eğitim düzelmez gibi bir anlayış var.

Çok kısa bir zamanda problemleri çözmek mümkün, bir insanın yürüyüşünden onun hedefine ne kadar zamanda varacağını tahmin etmek mümkündür.

Bu sözlerle basın toplantımıza son veriyor, toplantımıza katılımınız için sizlere teşekkür ediyorum.

Hayırlı günler diliyorum, Allah'a emanet olunuz.."

Sivil Düşünce Haber Portalı