Karamollaoğlu konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
Bir basın toplantısında daha sizlerle buluşmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Öncelikle geçtiğimiz cumartesi akşamı merhum Erbakan Hocamızın vefatının sene-i Devriyesi sebebiyle gerçekleştirmiş olduğumuz anma programımıza iştirak eden tüm misafirlere teşekkür etmeyi bir vazife biliyorum.
Bu programın birçok açıdan önemi olmakla beraber, şüphesiz en büyük önemi siyasette uzun zamandır görülemeyen bir tablonun ortaya çıkmasına vesile olmasıdır.
Tüm siyasi partilerin bir araya gelebildiği böyle bir atmosferin oluşması, ülkemizin geleceği adına çok önemli görüyorum.
Saadet Partisi Türkiye’nin Harcıdır
Bu vesile programa katılan siyasi parti genel başkanlarına, parti temsilcilerine tekrar teşekkür ederim. Onların da bu programa iştirak etmeleri ülkemizde huzur ortamının tesisi için çok büyük bir önem arz etmektedir.
Siyasi anlayış belirlerken; çatışmayı değil diyalogu, husumeti değil kardeşliği, hakareti değil müzakere edebilmeyi esas aldığımızda bir araya gelebiliyoruz.
Bu anma programı ile görüldü ki; bu ülkenin insanlarının bir arada kardeşçe yaşayabileceği bir Türkiye’nin inşası hepimizin arzusudur.
Düşmanlığın, kutuplaşmanın, kamplaşmanın ve kavganın bu denli arttığı bir süreçte bunun başarılması tarih ve insanlık vicdanında muhakkak karşılık bulacaktır.
28 Şubat Geride Kaldı Ama Mağduriyetler Devam Ediyor
Kıymetli arkadaşlar…
Geçtiğimiz hafta 28 Şubat’ın yıl dönümünü geride bıraktık fakat 28 Şubat’ın mağduriyetlerinin bütünü ile ortadan kaldırılmış olduğunu söylememiz mümkün gözükmüyor.
Bu mağduriyetler tamamen ortadan kaldırılmadan 28 Şubat ile hesaplaşmak mümkün değildir.
Peki, nedir hala devam eden mağduriyetler?
28 Şubat süreci sebebiyle okullarını geç bitiren 35 000 hanım kardeşimiz, KPSS’ye giremiyor. A kadrosu memuriyete atanamıyor.
Bu hususun adalet çerçevesinde çözülmesini önemli görüyor, 28 Şubat sürecinin siyasi partiler için kendi meşruiyet zemini kurmak adına kullandıkları bir vesile olmaktan çıkartılıp, 28 Şubatla gerçekten hesaplaşıldığı bir süreç olarak tarihe geçmesini temenni ediyorum.
28 Şubatların tekrar etmemesi, o dönemim aktörlerinin veya varislerinin yapılan hataları görüp kabullenmeleri ve bunu itiraf etmeleri ile mümkün. Siyasetçiler, medya mensupları, STK temsilcileri başta olmak üzere herkes üzerine düşeni almalı. Bir daha böyle bir kalkışmanın olması akla bile gelmemeli.
Normalleşme Adımları
Yaklaşık bir yılı aşkın bir süredir tüm insanlık olarak karşı karşıya kaldığımız koronavirüs salgını süreci ile ilgili bu hafta başında alınan normalleşme kararlarına temas etmekte fayda görüyorum.
İnşallah alınan kademeli normalleşme kararları ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olur.
Yaşadığımız pandemi sürecinin getirmiş olduğu ekonomik ve sosyal bunalım bir nebze azalır.
Özellikle pandemi tedbirleri kapsamında çok ciddi zarar gören sektörlerimiz olan; servis şoförlerimiz, kırtasiyelerimiz, lokanta ve cafelerimiz gibi işletme sahibi kardeşlerimiz bu süreçte nefes alabilirler.
Temennimiz; süreç içerisinde desteksiz kalan ve ne yapacağını bilemez durumda adeta entübe olan esnaflarımız kendilerini toplarlar.
Bu meselede bir başka önemli husus ise eğitimle ilgili alınan kararlardır. Bu kararlar tatmin edici gözüküyor dememiz şu an da tam olarak mümkün değildir. Bir şaşkınlık hali yaşanıyor, tıpkı geçmişte yaşandığı gibi. Uzaktan eğitim kararı alındığı zaman bir alt yapının olup olmadığına bakılmadı bile.
Bakınız; bütün dünyada her yeri kapatalım ama okullar açık kalsın anlayışı hakimken bu süreçte Türkiye, dünyada okulları en uzun süre kapalı tutan ülke olmuştur.
Okullar Açılmalı
Okulların açılması ne kadar çok aksarsa, öğrenme kaybı da o kadar büyük olur. Bu nedenle önümüzdeki süreçte acil olarak yapılması gerekenler;
1. Okulların güvenle açılabilmesi için gerekli koşulları en kısa sürede sağlanmalıdır.
2. Önceliğimiz çocuklar ve öğretmenler dâhil, herkesin sadece sağlığını korumak için yaşantısını kısıtlamak değil; sağlık ve günlük yaşam arasında en uygun dengeyi kurmak olmalıdır!
3. Okulları güvenli bir şekilde açtıktan sonra, okulların kapalı olduğu dönemin öğrenme kayıplarını tespit etmek, çocukların bu süreçte kaybettikleri sosyal ve duygusal sağlığı yeniden temin etmek, ek eğitim yaklaşımlarıyla eşitsizlikleri gidermek için gerekli tedbirleri alarak kaybı telafi etme çabasına odaklanmak, öncelikli amaç olmalıdır.
4. Okulları yeniden açmak, normale dönmek olarak düşünülmemelidir! Zira ortada tam bir yılını kaybetmiş milyonlarca çocuk var. Bu nedenle; önümüzdeki süreçte eğitim öğretim alanında sadece öncekinden farklı değil, eğitimi bütünü ile alarak bir acil eylem planı hayata geçirilmelidir.
AK Parti iktidara geldiğinden bu yana tablet ve akıllı tahtanın dışında eğitimi bir bütünü ile rayına oturtacak çalışma yapamadı.
En fazla değişiklik Milli Eğitim Bakanları’nda oldu.
Siz sürekli bakanları değiştirerek eğitimi düzeltemezsiniz.
Bugün belli bir problemle karşı karşıya kaldığımızı ve bu problemin büyüdüğünü vurgulamak için bu misali verdim.
Adalet Reformu
Meclis’te iktidar partisi adalet reformu diye bir takım teklifler getirecek. Çoğunluğu olduğu için de bunlar geçecek. Soruyorum ne değişecek?
Zihniyet değişmeden, sadece kanunları nizamları tüzükleri değiştirmek bir mana ifade etmiyor.
Esas mesele yaklaşımda zihniyette iş tutuşta…
Eğer bunlar sağlanmazsa sadece kağıt üzerinde bir takım ifadeleri dile getirerek hiçbir konuyu düzeltemezsiniz adalet bunun başında gelir.
Adalet fikri ve düşünce hürriyetini korumaya matuf olmalıdır.
Adalet haksızlıklar karşısında mazlumun yanında olmalıdır, İktidarın değil.
Aslında demokrasilerde adalet iktidarı elinde bulunduranlara karşı mazlumları koruyacak bir mekanizma olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yoksa tahakküm edeni koruyan bir adalet anlayışı huzuru ve barışı tesis edemez.
Millet Lebaleb Geçim Sıkıntısı İle Boğuşmakta
Muhterem arkadaşlar…
Biz, ekonomi denildiği zaman ısrarla içinde bulunduğumuz sıkıntının reçetesi olarak üretim, üretim, üretim demekten vazgeçmiyoruz.
Hiçbir ülke üretmeden zenginleşemez. Hiçbir ülke kendi insanının tamamına iş bulmadan o ülkede sağlıklı bir ekonomi alt yapısı vardır denemez.
Yaşadığımız tabloyo tek bir somut örnekle izah etmek istiyorum.
Trabzon’da işletmesi iflas eden bir kardeşimiz; “namuslu bir şekilde battık, lebaleb batırıldık” diyerek derdini iktidara anlatmaya çalıştı.
Bugün milletimiz lebaleb borç batağının içerisinde.
Bugün milletimiz lebaleb geçim sıkıntısı ile boğuşmakta.
Bugün milletimiz lebaleb gelecek kaygısı ile yaşamakta.
Ama yönetenler sadece lebaleb dolan kongre salonlarına odaklanmış milletin derdinden, sıkıntısından kopmuş durumda.
Gerçekler Can Yaktıkça Hayallere Sarılıyorlar
Gerçekler can yaktıkça, iktidar hayallere sarılıyor.
Bir hafta bakıyorsunuz uzaya çıkıyoruz bir hafta bakıyorsunuz, “Dünya GAFAM'dan (Google, Amazon, Facebook, Apple, Microsoft) büyüktür. Bu GAFAM’ın muadillerini yapacağız” diyorlar.
Daha çok değil bir sene önce bugünlerde ücretsiz maske dağıtacağız dedikten sonra bunu organize edemeyen, milletin fakirlikten pazarlarda akşamları atılanları topladığı,
İnsanlarının geçim sıkıntısı sebebiyle canına kıydığı,
İşsizliğin zirve yaptığı, gençlerin gelecekten ümidini kestiği, her dört gençten üçünün yurt dışında yaşamayı hayal ettiği, her geçen gün beyin göçü verdiğimiz Türkiyemizde gerçekler can yaktıkça, millete hayal satmaya çalışıyorlar.
Hayal kurmak elbette çok güzel bir şey, biz hayal kurmayalım geleceğe dönük projelerimiz olmasın demiyoruz.
Ama gerçeklerden koparak, hayal satmaya kalkarsanız orada durun bir dakika deriz!
Asıl meselelerimizi ıskalayarak günü kurtarmaya matuf söylemler kimsenin karnını doyurmuyor, milletin derdine derman olmuyor.
Kişi Başı Gelirde Başa Döndük
TÜİK önemli bir kurum hükümeti de vatandaşı da bilgilendiren bir kurum. Bilgi üretmeyen bilgileri toplayan bir arada takdim bir kurum.
Ama son beş sene içinde belki 5 kere TUİK başkanı değişti son değişiklikten birkaç hafta sonra yeni gelen de değişti.
Neden? Merak ediyorum ben, demek ki bunlar iktidarın bekledikleri performansı sağlayamıyorlar. Yani rakamlarla gereği gibi oynayamıyorlar. Biz batarken su yüzüne çıkıyormuşuz intibaını veremiyorlar vatandaşa.
Ama bazı gerçekler var, çarpıklıkları da dile getirerek söylemek istiyorum; TÜİK rakamlarına göre; Türkiye ekonomisi 2020 yılında yüzde 1.8 büyüdü. 2020'nin son çeyreğinde yüzde 5.9 ile büyümüş. 2019 yılında 9 bin 127 dolar olan kişi başı milli gelir 2020 yılında 8 bin 599'a gerilemiş.
Türkiye'de kişi başı milli gelir geldiği nokta itibariyle. 2004'deki kişi başı dolar değerine yaklaşmış oldu.
İktidar sosyal ve siyasi atmosfer olarak 1940’ların tek parti dönemine dönüş yaparken, iktisadi olarak ise 2002 şartlarına hızla dönüş yapmakta.
Tarım En Önemli Meselemiz
Huzurlarınızda bir meseleye daha temas ederek basın toplantımızı bitirmek istiyorum.
2020 yılında pamuk ekim alanları %40 azaldı bu son 30 yılın en düşük değeri, 353 bin hektar gerileme oldu.
Bunun neticesinde ise 962 bin ton pamuk ithalatı için 1.5 milyar dolar döviz ödemek zorunda kaldık.
Sormak istiyorum tarımda uygulanan bu politikaları neyle izah edeceğiz?
Takdiri aziz milletimizin vicdanlarına bırakıyorum.
Adil Düzeni İnşa Edeceğiz
34 Avrupa ülkesi içinde gelir dağılımı eşitsizliği sıralamasında Türkiye ikinci sırada yer alıyor. Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik nüfus, toplam gelirin neredeyse yarısını alıyor.
Ebu Zer Gıfari’nin dediği gibi; “Servetler bütün insanlar arasında eşit olarak paylaştırılıncaya kadar, benim mücadelem son bulmayacaktır.”
Bizim mücadelemizde, hakça adil bir paylaşım oluncaya kadar sürecek. Bu çarpık düzeni ortadan kaldırıp Adil Düzeni inşa edinceye kadar bu yolda yürüyeceğiz.
Kaynakların Adil Dağıtılması İçin İsraf Önlenmeli
Peki kaynakların adil dağıtılması için ne yapılmalı?
Öncelikle israfın önlenmesi, her kademede kapsamlı bir tasarruf yapılması gerekmektedir.
Ama gelin görün ki; Türk Hava Yolları geçen sene 5.5 Milyar lira zarar etti ki bu rakam bazı kurumlara göre 17 milyar lira civarında.
Personelinin evden çalışmaya geçtiği, maaş giderlerinin yarı yarıya düştüğü THY’de bu şartlarda 347 araç kiralama ihalesine çıkılıyor.
Bu tek bir örnek böyle onlarca örnek sayılabilir.
Bu israf önlenmeden Türkiye nasıl ayağa kalksın, adil paylaşım yapılsın, fakirlik ortadan kaldırılsın?