Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısı'nda gündeme dair açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

"Sağlayacağız, sağlayacağız, sağlayacağız; adaleti sağlayacağız... Yürüyüşü düşünürken hep duygulanırım. Nasıl yürüdüm ben? Demek ki adalet duygusu bu kadar güçlü bu toplumun vicdanında. Bizler beraber yürüdük, 83 milyon adına yürüdük. Kainat adına yürüdük aslında, kurdu, kuşu için yürüdük, karıncası için yürüdük. Çocuklarımız daha güzel bir ülkede yaşasınlar diye yürüdük. Boşuna söylemiyor Sadi: "Dünyanın bütün nehirleri, adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez" diyor. Bu toplum adalete susadı, adalet istiyoruz. Eğer bir ülkenin hapishaneleri tıka basa doluysa, 10 kişilik koğuşlarda 25-30 kişi kalıyorsa, bir sorun var demektir. Eğer devleti yönetenler adaletten uzaklaşmışlarsa, bırakın adaleti getirmeyi, adaletsizliği perçinliyorlarsa, bu ülkede bir sorun var demektir.
Adaleti en iyi anlatan nedir biliyor musunuz? Buraya iki su getirdim değerli arkadaşlarım. Doğanın da adaleti var değil mi? Bu Rize-Çakıllı'dan alınan su, Allah'ın bize verdiği su. Bu, Ergene Havzası’ndan kirlettiğimiz su, bizim kirlettiğimiz su. Adaleti burada görüyorsunuz, doğanın adaletini burada görüyorsunuz. Nasıl olur da bu su, bu hale gelir? Bu suyu, bu halden bu hale kim getirdi, kimler getirdi ve bunun sorumlusu kim? Kim bu ülkeyi yönetiyor? Bu ülkeyi yönetenler nerede? Meydanlarda toplantı yapıyorlar, "Ergene'nin suyu içilecek hale geldi" diye. Buyurun beyler, için, buyurun içebiliyorsanız. Hiçbir canlının yaşamadığı bir su parçası bu, hiçbir canlının yaşamadığı. Doğanın adaleti yok mu? Dün çekilen fotoğraf arkadaşlar bu, dün çekilen fotoğraf... Bugün konumuz adalet. Doğanın da bir adaleti var. Eskiden bu suda balıklar vardı. Eskiden kuşlar gelir, bu suyun kenarında su içenlerdi. Eskiden bu suda insanlar, çocuklar yüzerdi. Ne oldu da bu hale geldi?
Değerli arkadaşlarım; adalet dedik; hak, hukuk, adalet dedik değerli arkadaşlarım. Bunu sağlayacak olanlar, bizim vicdanımızdır aslında, toplumun vicdanıdır. Adalet demek, haksızlığa karşı isyan etmek demektir, "bu yanlıştır" demektir. Toplumsal bir tepki göstermek demektir. Haksızlık karşısında susmamaktır. "İnançlıyız" diyorlar. İnançlıysanız neden Sevgili Peygamberimizin söylediği, "haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır" demiyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, adalet soylu bir kavramdır. Eğer bir ülkede adalet varsa, can ve mal güvenliği var demektir. Eğer bir ülkede adalet varsa, insanlar düşüncelerini özgürce açıklarlar. Kimse düşüncesinden ötürü hapse atılmaz. Kimse farklı bir şey söyledi diye üniversiteden atılmaz. O zaman biz aklımızı kullanmayacağız da ne yapacağız biz? Değerli arkadaşlarım, devleti yönetenlerin adalet konusunda sorumluluğu vardır. Hz. Ali ne diyor? "Devletin dini adalettir" diyor. Doğru mu? Doğru. Hz. Ömer ne diyor? "Dicle'nin kenarında eğer bir koyun kaybolursa, sorumlusu benim" diyor. Hangi gerekçeyle bunu söylüyor? Adalet gerekçesiyle söylüyor bunu. "O koyununu bulamaz, çalındı ama o koyunu ben bulmak zorundayım” diyor. "O koyunu bulacağım ve ona teslim edeceğim" diyor. O zaman devletin yönetiminde adaletin olduğu çıkar ortaya. 2002' de değerli arkadaşlarım, Ergene Nehri'ndeki kirlilik için araştırma komisyonu kuruldu, oybirliğiyle kuruldu. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri önergeyi verdiler, AK Parti milletvekilleri katıldı ve bir araştırma komisyonu kuruldu. 2003'te rapor bitti. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda raporu okundu ve "gereği yapılsın" dendi. 2003... Hangi yıldayız? 2021... 2003'te bu kadar kirli değildi, şimdi daha kirli. Bakın 53 belediyenin alanını kapsıyor. Ergene Havzası, 53 belediye. Değerli arkadaşlarım, fotoğraflar acı. Caydırıcı cezalar getirilmelidir diye Türkiye Büyük Millet Meclisi yürütme organına öneride bulunuyor. Cezalar yetersiz, ağır cezalar getirin ki nehir kirlenmesin. Geldi mi? Gelmedi. Niçin? Yürütme organı Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni dinlemiyor ki.
Bakın, "halihazırdaki atık su arıtma tesisleri kimyasal arıtma ünitesi eklenerek bu arıtmayı sağlamalıdır" diyor. Evsel atıklar için biyolojik arıtma, güzel. Peki kimyasal atıklar için, sanayi atıkları için? Kimyasal arıtma yapılması lazım, yapılıyor mu? Yapılmıyor. Yapılmasını kim istiyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi istiyor. Yapacak olan kim? Yürütme organı, yani Erdoğan hükümeti. Yapıyor mu? Yapmıyor. Yapmıyor ama Tekirdağ'a gittiği zaman da Tekirdağlılara tarihin en büyük yalanını söylüyor. "İçilecek hale geldi" diyor bu su. Buyurun arkadaşlar, dün alınan su, dün, dün... Yine öneri geliyor: Bu havza çok büyük, 53 belediyeyi kapsıyor. Devlet Su İşleri'ne bağlı, “Trakya Su Kanalizasyon ve Katı Atık Genel Müdürlüğü kurulsun” deniyor. Ne zaman? 2003'te. Hangi yıldayız? 2021... Kuruldu mu? Kurulmadı. Niye kurulmadı? Hangi gerekçeyle kurulmadı? Her yere para buluyorsunuz, şatafata para buluyorsunuz. Bir eliniz yağda, bir eliniz balda. Peki, bu suyu kurtarmak için, bu doğayı kurtarmak için neden bu genel müdürlüğü kurmadınız Devlet Su İşleri'ne bağlı olarak? Aradan bu kadar yıl geçti, kurmadılar. Doğaya yapılan en büyük adaletsizlik, en büyük adaletsizlik... Bu suda yüzen balıkların hakkı var, balıkların... Bu sudan içen kuşların hakkı var, kuşların... Bunun etrafındaki yeşilliklerin hakkı var, o çayır çimenin hakkı var. Nerede peki bunları? Adalet diyoruz güzel de, gereğini yapıyor muyuz? Gereğini yapmıyoruz değerli arkadaşlarım. O kadar ki, önce toplu balık ölümleri oldu efendim Marmara'da. 2 gün gazeteler yazdı ve unuttuk. Arkasından deniz kırmızıya dönüştü. Televizyonlarda, gazetelerde seyrettik, do da kapatıldı. Arkasından Marmara yeşile döndü, onun da gördük hep beraber fotoğraflarını televizyonlarda, gazetelerde, o da bitti. Arkasından Marmara'yı denizanası bastı, her tarafta denizanaları, onu da çabuk unuttuk. Marmara Denizi'nde 124 tür balık vardı. Ticari anlamda söylüyorum avlanıp, satılan 124 tür balık vardı. Çoğu bitti, kalmadı ve Marmara Denizi'ni bir çökertme havuzu gibi kullandılar, bütün kirlilikler buraya aktı. Bütün kirlilikler, bütün kimyasal atıklar buraya aktı. Deşarjın süratle, ivedilikle durdurulması lazım doğayı seviyorlarsa. Çevre hakkı, evet çevre hakkı; bizim 2. Yüzyıla Çağrı Beyannamemizin 10’uncu maddesinde bu vardır. Bir 100 yıllık hedef belirlenirken, o 100 yıllık hedefin içerisinde çevre hakkını yazmışız ve korunması gerektiğini söylemişiz değerli arkadaşlarım. Gelecek nesillere güzel bir Türkiye, güzel bir dünya bırakmak zorundayız biz. Bize oy versin veya vermesin, hangi kimlikten, hangi inançtan olursa olsun ama bu topraklarda ve şanlı bayrağımızın altında yaşıyorsak, çocuklarımız güzel bir doğada yaşamalı. Onların da ağacı görme, kuşu görme hakları var, bizim dışımızdaki canlılarla içli-dışlı olma hakları var. Sadece kitaplarda onların fotoğraflarını görmemeliler.
Değerli arkadaşlarım; doğa haklarını korumak, adaleti korumaktır. Adalet sadece bizim için değil, insanlar için değil. Kainatın da hakkı vardır, dünyanın da hakkı vardır, onların da korunması lazım. Kentlere ihanet edildi; 3 büyük imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul'a ihanet edildi. Yeşillikler yok edildi. Devasa bir kent beton ormanına döndü. Şimdi mücadele ediyoruz "daha çok yeşil alan nasıl yaparız?" diye, "nasıl yaratırız?" diye, "nasıl oluştururuz?" diye. Önlerine engeller çıkarılıyor ama dedik, engelleri aşacaksınız.
Dün Didim Belediye Başkanımıza 5 kişi sopalarla saldırdı. Niçin biliyor musunuz? Didim'de yapılan 2 tane kule var. Didim’e ihanet edilmesini istemiyor bizim belediye başkanımız. "Yıkacağım" diyor bunları, "yasadışı yapılan yerlerin tamamına yıkacağım" diyor. Sen misin yıkmak isteyen? Önce havuz medyasının gazetesi yani Sabah Gazetesi yazdı. Nasıl sabahsa? Bir Sabah, bir Akşam var değil mi onlarda? Tabii, bir de Takvim var. Başka neler var? CNN Türk var, Kanal 24 var, bir sürü yayını var. Hepsi devletten besleniyor. Hepsi devletten besleniyor. Önce belediye başkanımıza iftira attılar. Ya sen gazetecisin kardeşim. "Didim Belediye Başkanı tutuklandı" diye manşet attı. Yok halbuki, tutuklama falan yok ama savcıyı tahrik ediyorlar tutuklasın diye. Sonra araştırma, tahkikat yapıldı, hiçbir şey yok. Peki gazete özür diledi mi? Dilemez, çünkü özür dilemesi için ahlak sahibi olması lazım. Yöneticinin ahlaklı olması lazım. Ahlaksız bir adam özür diler mi? Hayır, dilemez zaten. Bunu söylüyorum ki, bakalım yarın ne yazacaklar? Bir şey yazacakları yok, onu da ben gayet iyi biliyorum. Bu belediye başkanımız direndi ve "ben bunları yıkacağım" dedi. İhale açtı yıkım ihalesini, kimse korkudan girmedi. Sonra da bir cesur adamı buldular, "gel yık kardeşim, parasını vereceğiz" ve dün akşam saldırıya uğradı. Belediye Başkanımızın sağlığı yerinde, kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Mücadelesini yapsın, Didimliler için yapsın. Didim çok güzel bir yer. Eskiden bazı sorunları vardı, o sorunları çözme konusunda da belediye başkanımız bütün iradesini ortaya koydu. O nedenle kendisine yürekten teşekkür ederiz ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Onlar bizim üzerimize bize mafyalarıyla gelebilirler, çeteleriyle gelebilirler, yeraltı dünyasının beslemeleriyle gelebilirler. Sanıyorlar ki biz CHP'lilere geri adım attırırız. Ya siz CHP'yi bilmiyor musunuz kardeşim? Kuvayı Milliye'nin ruhunun bu topraklarda olduğunu bilmiyor musunuz?
Sizin feriştahınız gelse bize geri adım attıramaz, kimsiniz siz? Birilerinden para alıyorsunuz, saldırıyorsunuz ondan sonra. Parayla tutulan adamlarda insanlık yoktur arkadaşlar. Onlar kendi vicdanlarını ve beyinlerini paraya teslim etmiş adamlardır ve onların yüreklerinde insan sevgisi de yoktur, adalet duygusu da yoktur. Değerli arkadaşlarım, adaleti gerçekleştireceğiz. O binaları, ruhsatı olmayan binaların katlarını yıkacağız. Gerekirse bütün milletvekilleri olarak ellerimizde birer balyozla gidip onların tamamını yıkacağız.
Niçin yıkacağız biliyor musunuz? Adalet nasıl gerçekleşirmiş onun için, göstereceğiz onlara. Yeraltı dünyasına teslim olmak ayrı, yasanın yanında, vatandaşın yanında olup mücadele etmek ayrıdır. Haram parayla karnını doyurmak ayrı, kul hakkı yememek ayrı; ikisi farklı dünyalardır, siyahla beyaz gibi farklı dünyalardır. 19 yıldır iktidardalar, Ergene'yi bu hale getirdiler. 19 yıldır iktidardalar. 19 yıldır istedikleri gibi devletin yönetiyorlar mı? Yönetiyorlar. 19 yıldır önlerine bir engel çıktı mı? Hiçbir engel çıkmadı. 19 yıldır parlamentoda çoğunluktalar mı? Evet, parlamentoda çoğunluktalar. 19 yılda devlette adaleti bitirdiler mi? Bitirdiler. Liyakati bitirdiler mi? Bitirdiler. O kadar açlar ki, açı doyurmak çok zordur. Ama namuslu açı doyurmak kolaydır, karnı doyduğu zaman dua eder, teşekkür eder ve ayrılır. Ama hırsız olan açı doyurmak mümkün değildir. Milyonlar işsizken, milyonlar işsizken, milyonlar asgari ücretle çalışırken, saray beslemeleri 4 yerden, 5 yerden maaş alıyorlarsa, ben AK Parti'ye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim: Sizin vicdanınız bunu kabul ediyor mu? Sizin adalet anlayışınız bunu kabul ediyor mu? Madem adaletten söz edeceğiz... Birisi aç, konteynırlardan çöp topluyor, yiyecek topluyor geçinmek için, pazar artıklarından bir şey topluyor; saray ve beslemeleri 4 yerden 5 yerden, bazen avro, bazen dolar üzerinden aylık alıyorlar. Bu adalet midir? Bu ahlak mıdır? Bu hak mıdır, bu hukuk mudur yoksa bu soygun düzeninin bir adımı mıdır? Ha diyorsanız ki bu adaletli değildir, o zaman kardeşim sandığa gidince "ben adaletten yana oy kullanacağım" diyeceksin. Kimse kusura bakmasın. Ya ortağı olacaksın, yolsuzlukların ortağı ya da sandığa gidince adaletten yana oy kullanacaksın. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum.
Ve açık net bir şey daha söylüyorum: Sakın ola ki kul hakkı yiyen kimse Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy vermesin. Bir daha söylüyorum, kul hakkı yiyen bir kimse Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy vermesin.
Haram oya ihtiyacımız yok, helale ihtiyacımız var. Değerli arkadaşlarım, milli iradeye ihanet ettiler. Diyeceksiniz ki, milli iradeye nasıl ihanet edilir? Seçimle gelenler belli makamlarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni temsil ederler. Örneğin Cumhurbaşkanlığı makamı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ve milletini temsil eder. Eskiden neydi? Cumhurbaşkanı bir yere gittiği zaman devletin ikinci adamı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, o da iki seçimle; hem halkın seçimi, hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin seçimi ile gelir; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve cumhurbaşkanını temsil eder. Şimdi atamayla gelen birisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni temsil ediyor. Atamayla gelen... Nedir bu? Milli iradeye ihanettir. Bunu da herkes kulağının bir tarafında tutsun. Ne oldu da milli iradeye ihanet eder noktaya gelindi? Ne oldu da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Türkiye'yi temsil etmekten alıkonuldu? Değerli arkadaşlarım, kibirli davranmayı devlet politikası haline getirdiler. İnsanları aşağılamayı, kibirli davranmayı, insanları küçük görmeyi devlet politikası haline getirdiler 19 yılda. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kabul ettiği kanunları, yeri zamanı gelince hiç uygulamadılar, Anayasa'yı da uygulamadılar. Kibre bakın. 600 milletvekilinin kabul ettiği yasaları "ben uygulamıyorum" diyor. "Referandumda milletin kabul ettiği Anayasa'yı ben uygulamıyorum" diyor. Çiftçi kardeşlerim bunu gayet iyi bilirler. Tarım Kanunu 21’inci maddesine ne diyordu? "Çiftçiye her yıl bütçeden en az milli gelirin yüzde 1'i oranında pay verilir" diyor. Yüzde 1'i verildi mi? Hiç verilmedi. Kim vermedi? Yürütme organı... Yasama hakkını verdi, “yüzde 1 pay vereceksin.” Bakın şu anda engelli kadroları boş devletin. Kanun var; engelli kadrolarını dışarıda engelli varsa alacaksın kardeşim, çalıştıracaksın. 10 bin engelli kadrosu boş. Bu ne demektir? "Yasama organı ne derse desin, ben dilediğim okurum." Bu adalet midir? Bütün engelli kardeşlerime sesleniyorum: Bu adalet midir? Kadro boş, engelli dışarıda işsiz ve onu almıyorsun, ne adına almıyorsun, kimin adına almıyorsun? O kadroları doldurmak zorundasın, insanlar çalışmak zorunda. Kadrolar engelliye tanınmış, engelli raporu var mı? Var. İşsiz mi? İşsiz. Aç sınavı kardeşim, gelsinler. Adaletin tükendiğini görüyoruz değerli arkadaşlarım. Devlete liyakati bozduğunuz andan itibaren, bürokrasiyi yapacağınız yolsuzluklara hazır hale getirirsiniz. Bürokrasiye talimat verirsiniz, "ihaleyi şuna ver." Efendim kanun? "O zaman seni görevden alıyorum, ihaleyi ona vereni getiriyorum" diyor. Oluyor mu? Evet, oluyor. Peki, devletin tepe noktasındaki kişiler yolsuzluk konusunda bürokrasiyi yönlendirip, yolsuzluğu gerçekleştirirlerse Allah aşkına söyler misiniz bu adalet midir? Vicdan bunu kabul eder mi? Ahlak bunu kabul eder mi? Nerede bu adalet? Nasıl ulaşacağız adalete? Adaletsizliğin daniskasını yazıyorlar. Yolsuzluğu daniskasını yazıyorlar. Şeytanın aklına gelmeyecek yolsuzluk yöntemlerini vallahi billahi hayata geçiriyorlar.
Değerli arkadaşlarım, liyakati yok ettiler dedim. Bakın bir kişi düşünün, karısı Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, arkeolog ama Merkez Bankası Banka Meclis üyeliğine seçiliyor. Ne işi var arkeoloğun Merkez Bankası'nda, ne işi var? Paranın tarihini mi araştıracak? Sümerler’de para neydi? Etiler’de para neydi? Bunu mu araştıracak? Kazı mı yapacak Merkez Bankası'nda? 128 milyar doları mı arayacak orada? Kimsin sen ve sen nasıl oraya gidiyorsun? Kim seni oraya atıyor?
Değerli arkadaşlarım; dedim ya, "işi ehline verin" diyor. İşi ehline vermiyorsunuz. Para yetmiyor değil mi? Bir yönetim kurulu üyeliği... "Efendim geçinemiyorum", bir yönetim kurulu üyeliği daha veriliyor. "Efendim geçinemiyorum", açıktan paralar... Hiç aklınıza gelir miydi? Ben AK Parti'ye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime seslenmek isterim ve bütün ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim: Bayrak konusunda hepimizin hassasiyeti var, biliyorum. Vatan konusunda da hassasiyetiniz var, onu da biliyorum, en az bizim kadar, en az bizim kadar... Peki kardeşim, rüşvet alan bir kişi nasıl olur da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni temsil edecek bir makama atanır? Sen bunu adalet diyor musun? Hak diyor musun? Hukuk diyor musun? Nerede yazılı böyle bir hukuk? Nerede var böyle bir adalet? Haramzadeler eğer devleti ele geçirmişse, devleti soyulacak bir organ gibi görüyorlarsa, onlar için vatan ve bayrağın hiçbir önemi yoktur. Hırsızlık mı yaptı? Tayin edersin büyükelçiliğe, gitsin, az para kazanıyor, biraz daha alsın. Ülkücü kardeşim, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşim, AK Parti'ye oy veren kardeşim, sana sesleniyorum: Rüşvetçinin büyükelçi tayin edildiği dünyada bana bir devlet göster, bir devlet göster ya. Tek örneği var: Türkiye Cumhuriyeti ve o bizim bayrağımızı temsil ediyor. Hırsızın bayrak temsil ettiği bir ortam olur mu ya? Hırsız bayrağımızı temsil edecek; böyle bir mantık olur mu Allah aşkına ya? Böyle bir devlet olur mu? Böyle bir adalet olur mu?
Değerli arkadaşlarım; 128 milyar dolar gitti... Nereye gitti? "Bu soru sorulur mu?" diyor. Ne soracağız? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını nasıl soracağız yani? Nereye gitti bu para? Bilmiyoruz. Kaça satıldı, onu da bilmiyoruz. Araştıralım... Reddediyor, araştırmayın. Soralım, sormayın. Bu mudur adalet? Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime, ülkücü kardeşlerime sesleniyorum: Bu mudur adalet? Sizin hakkınızı savunmak, sizin hakkınızın gereği neyse onu yapmak bizim görevimiz, siyasetçinin görevi. Adamız üstünde, belli. Milletvekili, yani milletin vekili; ya milletin vekili soru soramıyor. Böyle bir adalet, böyle bir düzen görüldü mü dünyada? Yok böyle bir şey, yok böyle bir şey. "128 milyar dolar acaba nereye gitmiştir?" diye Merkez Bankası Başkanı bir araştırayım dedi, pat görevden aldılar. Sen misin araştıran?
Yine ben AK Parti'ye oy veren kardeşlerime ve Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime bir daha seslenmek isterim: Şehitler bizim şehidimiz, gaziler bizim gazilerimiz; şehit ve gaziler için yardım kampanyaları açıldı. Evet, güzel. Vatandaşlar gittiler, bağışta bulundular, gayet güzel. Şehit ailelerine ve gazilere bu para verilecek mi? Evet verilecek. Öyle açıkladılar. Şehitlere ve gazilere verilecek paranın üstüne çöktüler ya. Bu mudur adalet? Bir daha sesleniyorum, AK Parti'ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum, Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy veren kardeşlerime sesleniyorum: Ya şehitlerin ve gazilerin parasına çöken bir iktidar, bir hükümet, ya adaletli olur mu? Adaleti getirir mi? Hırsızlık değil de bu nedir? Nedir yani, buna bir isim bulsunlar.
Değerli arkadaşlarım; daha garip bir şey: Vatandaşın birisi gidiyor, "bir AK Parti milletvekili beni dolandırdı" diye savcıya dilekçe veriyor. Sen misin dilekçeyi veren? Hemen gözaltına alınıp, hapse atılıyor. Şu hale bakın. Dolandırılan kişi "beni dolandırdı” diye şikayet ediyor; sen misin AK Parti milletvekilini şikayet eden? Hemen alıp hapse atıyorlar. Sonra da diyorlar ki, bu ülkede adalet var. Hangi adalet? Hangi adalet?
Değerli arkadaşlarım; hepimiz vergi veririz. Devleti yönetenlerin de vergi vermesi lazım. Onların şirketleri varsa, şirketlerin de kurumlar vergisi ödemesi lazım. Vatandaş şöyle veya böyle vergiden kaçınabilir ama devleti yönetenlerin vergi kaçakçılığı yapma, vergiden kaçınma gibi bir hakları yoktur. Çünkü onlar topluma örnek olmak zorundadırlar. "Ben kazanıyorum, gidip vergimi de ödüyorum arkadaş" der. Herkese örnek olacak, herkese... Man Adası'nda Erdoğan'ın ailesi dünyanın parasını kazandırılır. Niye Man Adası'nda bir sterlinlik şirket kuruyorlar? Bir sterlin... Çünkü oradan gelecek paralarda vergi yok, sıfır. E peki kardeşim, ekmek alırken vergi veriyor vatandaş, sen Man Adası’ndan milyon dolarları getirirken vergi vermiyorsun? Bu mudur adalet? AK Partili kardeşime soruyorum, bu mudur adalet? Çocuğuna sakız alırken, çikolata alırken vergi veriyorsun, minibüse binerken vergi veriyorsun, dolmuşa binerken, otobüse binerken vergi veriyorsun ama devleti yönetenler ve ailesi Man Adası'ndan milyon dolarları getirirler, bir kuruş dahi vergi ödemezler. Bu mudur adalet? Soruyorum, bu mudur adalet? Ya devleti dolandırmak, devlete vergi vermemek için dümen çevirmek, ne zamandan beri adalet olmaya başladı? Ne zamandan beri ahlaklı devlet yönetimi olmaya başladı?

 

Hibya Haber Ajansı