“Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” Şems-i Tebrizi
Korkarak yaşamak her gün ölmektir…
Tercihlerimiz kader çizgimizi belirlese de yolumuzu değiştirmek her zaman bizim elimizde. Yeter ki; değişimden korkmayalım, yeni başlangıçlara “evet” derken “hayır” demek için cesur olalım.
Çocukluk, ergenlik derken gençlik ve sonrasını bilinçli yaşlar olarak kabul edebiliriz. Yirmili yaşlara geldiğimizde ise artık gelenekçi toplum yapımızın da etkisiyle hayat arkadaşımızı seçme konusunda işe koyuluruz. Evet “işe koyuluruz!”. Kendimize eş seçmeyi ve evlenip çoluk çocuğa karışmayı görev ediniriz resmen. Bu döngü daha çocukluğumuzda beynimize kazınır. Evcilik oyunlarında bebeklerimiz olur, çay partileri yaparız, mutlaka minik tencerelerimiz vardır yemek pişirdiğimiz. Oynadığımız oyunlarla kız ve erkek çocukları olarak görev dağılımımız hazırdır. Evcilik oyunları bizi evliliğe hazırlar adeta. Otuzlu yaşlara geldiğinizde ve hala bekarsanız toplumun insafsız baskısı sizi “evde kalmış” lık hissiyle acil çözümler üretmeye iter. Doğada her zaman dişi eşini seçer. Hayvanlarda da insanlarda da bu böyledir. İşte seçtiğiniz adamlar da sizin kaderiniz olur. O andan itibaren seçiminiz, ya büyük bir armağan ya da büyük bir imtihandır sizin için.
Tercihlerimizin bizi nerelere götüreceğine dair birkaç örnek hayal edelim.
İyi bir eğitim almış ve seçkin bir meslek sahibi bir genç kadın düşünelim. Seçtiği eşinin maddi durumu sayesinde çalışmaya hiç ihtiyaç duymamış. Çoğundan şunu duyarsınız.
-“Çalışmaya ihtiyacın mı var çocuklarımıza anne ol yeter” dedi. Bu konuda anlaşmıştık ve ben mesleğim olmasına rağmen hiç çalışmadım. Bugün kendimi yetersiz ve işe yaramaz hissediyorum. Bütün güç onda. Bana sesini yükselttiğinde ve aşağılandığımı hissettiğimde karşılık veremeyecek kadar kendimi zayıf hissediyorum.
Hatta daha ileri gidelim bu hikayede..
-Flört ettiğimiz zamanlarda bana çok aşıktı ve beni çok kıskanırdı. Dekolteme karışır, tanıdık tanımadık erkeklerden beni sakınırdı. Hatta bir kere yan masada oturan bir erkekle bana baktı diye kavga etmişti. Seven erkek kıskanır diye bilirdim. Bugün bana çok aşık olduğunu düşündüğüm o adamdan şiddet görüyorum. Bunu en yakınlarımla bile paylaşamıyorum. Bu benim ayıbımmış gibi utanıyorum. Beni kimse zorlamadı, bu adamı ben seçtim. Mutsuzum,
korkuyorum ve çaresiz hissediyorum.
Başka bir hikaye..
-Annem hep bana “Aman kızım edepli ol, namus şereftir. Erkeğin elinin kiri olur, ama senin namusundur” dedi. Ben namusumu bacaklarım arasında koruyarak ilk flört ettiğim adamla evlendim. Birbirimizi her anlamda mutlu eder miyiz diye hiç düşünmedim. Son derece bencil, beni hiçe sayan, yatakta arkasını dönüp yatan bir eşim var. Bana karşı bu kadar ilgisizken başka kadınlara gözümün önünde kur yaptığında içim acıyor. Bir süredir beni aldatıyor biliyorum. Kendimi çirkin ve değersiz hissediyorum. Mahremimi kimseye anlatamam ki. Utanıyorum ve kınanmaktan korkuyorum.
Başka bir hikaye..
-Baba evinde o kadar mutsuzdum ki. Baskı ve yasaklarla büyüdüm. Liseden sonra okumak istemedim. Şimdi düşünüyorum da evden kaçmanın meşrulaşmış haliydi evlilik. Aslında ne sevmişim ne sevilmişim. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşum. İşin ilginci şimdi bakıyorum da, babam gibi bir adamla evlenmişim. Kızlarımızı da aynı baskı ve yasaklarla büyütüyoruz. Ben aşk, sevgi nedir bu yaşıma geldim yaşamadım. Evimizde eksiğimiz yok evet. Ama mutsuzum. Şu filmlerdeki gibi tutkuyla sevişmek nasıl bir şey acaba? Bunu düşünürken utanıyorum.
-Bir üniversitede akademisyenim. Doçentlik kadromun gelmesini bekliyorum. “Çocuk da yaparım kariyer de.” dedim. Evet ikisini de yaptım. Çevremde herkesin saygı duyduğu, öğrencilerimin gördüğünde hazır ola geçtiği hocalarıyken ticaretle uğraşan hatta defalarca batıp benim sayemde yeniden iş kuran eşimin gözünde bir şey olamadım. Çalıştığım için nedense anneliğim sorgulandı, evdeki yardımcımın pişirdiği bir kap yemek takdir görürken bana hep o suçlayıcı gözlerle baktı. Oysa, akşam yorgun argın eve geldiğimde bile ilk işim çocuklarımla ilgilenmekti o maç izlerken. En çok da zekana , güçlü duruşuna hayranım diyen adam şimdi bana düşman gibi bakıyor. Kariyerimde geldiğim noktada adeta suçlu hissediyorum. İşim sayesinde satın aldığım evimizde kendimi suçlu, anneliği ve kadınlığı yetersiz biri gibi hissediyorum. Mutsuzum.
Bu hikayelerdeki kadınlar; hepsi içimizden biri. En yakın dostun, belki annen, komşun, mesai arkadaşın, eğitimlisi, eğitimsizi, ünlüsü, ünsüzü, doktoru, avukatı, öğretmeni, sen, ben. Bunlar hepimizin hikayesi.
İş yerindeki o patronun var ya “demir lady” işte o, akşamları alkolün dozunu kaçıran kocasından şiddet görüyor. Geceleri ağlarken çocukları duymasın diye ağzını yastıkla kapatıyor. O sosyal hesaplarından mutlu aile fotoğrafları paylaşan arkadaşın var ya hayranlıkla takip ettiğin, kadınlığını unutmuş, yalnızlığa terkedilmiş olan. Sana anlatmaya utanıyor. Birçoğu kendini yalnız ve tek zannediyor.
Tercihlerimiz kader yolumuzu çizer ancak yolumuzu değiştirmek her zaman bizim elimizde.
Şiddetin her türlüsüne dur demediğimiz sürece her gün yavaş yavaş ölür insan. Kimi zaman çocuklarını bahane eder kadın kimi zaman geçim sıkıntısını. Ancak dur demediğiniz şiddetin her türü yaşadığınızı unutturur size. Vücudundaki yaralar iyileşir de ruhun acısı geçmez bir türlü. Şiddetin her türlüsüne cesaretle yüksek sesle “hayır” deyin! Şiddetin suçlusu siz değilsiniz unutmayın! Fiziksel, ruhsal, sözel ya da cinsel şiddete maruz kalmak sizin ayıbınız değil utanmayın! Şiddetin bahanesi yoktur susmayın! Paylaşın, harekete geçin, yardım isteyin! Yalnız olmadığınızı göreceksiniz!
Ve siz tercihlerini bir armağan olarak yaşayan kadınlar; bana uğramaz demeyin! Gözünüzü kulağınızı dört açın, sessiz çığlıkları duymak ve elinizi uzatmak için!
Korkarak yaşamak her gün ölmektir unutmayın!#kadınaşiddetehayır #şiddetinbahanesiyoktur #6284sayılıkanun #istanbulsözleşmesi #alo183 #yalnızdeğilsin
Av. Ebru ERDEM
ebruerdem@erdemhukuk.net
instagram /@erdemlawoffice
@birakıllıdelininkaleminden
Hibya Haber Ajansı