Orta Doğu toplumunun en belirgin özelliklerinden biri de sadece misafirlerin girebildiği tertemiz bir solonun olmasıdır.
Yeni ütülenmiş gibi duran perdeler, içinde renk renk türlü türlü fincan ve bibloların itinayla yerleştirildiği vitrinler, üstünde hiç oturulmamış hissi veren koltuklar, toz parçasının dahi bulunmadığı yemek masası ve daha birçok eşya…
Safiye her bahar geldiğinde Arap sabunu ile halıları yıkar da yıkar… Evler çamaşır suyu ile o kadar silinir ki etrafa yayılan koku daha bahçe avlusundan ya da apartman girişinden itibaren burnunuzu yakmaya başlar.
Gülben küçücük bedeninden daha ağır baskılara dayanamayıp altına kaçırdığında, ''kız sidikli, yine mi ıslattın altını?'' diye bağıran annesi Hasibe. Han, televizyon izlerken ya da bilgisayar başında abur cubur yemeye görsün, annesinin ‘’bak yine etrafı pisleteceksin! Eve biri gelse, senin bu kirini pasağını görse ne der?’’ bağırtıları ile boğazında düğümlenir yedikleri.
Annenin tüm dünyası; konu komşu ne der, el alem ne düşünür, babanıza söylerim…vd girdabında döner durur.
Bayramlarda çocuklara alınan kıyafetler de asla kirlenmemeli; ne de olsa Hikmet para verdi de aldı. Bayram bir gün de değil ki, daha birkaç gün giyilecek… Hele o eller asla çikolata olmamalı ve etrafa değmemeli. Banyona gidene ve o kirli (!) eller dörder kez yıkanıp temizlenene kadar yukarıda tutulmalı… Eve gelen misafire giyeceği terlik mutlaka verilmeli zira giydiği açık renk çoraba, halının kiri geçmemeli…
Anne ve babalarının kendi aralarında yaşadıkları bitmez tükenmez sorunlar nedeniyle İnci ve Ege hep sevgisiz kalır. Çocukların neler yaşadığı, döktükleri gözyaşlarının, iç çekişlerinin hiçbir değeri harbiyesi yoktur büyüklerin gözünde.
Tüm bu saydıklarım yaşadığımız topluma ait gerçekler. İşte bu nedenle Masumlar Apartmanı tam da bizim hikayemiz.
TRT 1’in uzun soluklu ‘’Bizimkiler’’ dizisinden sonra belki de en çok izlenen aile filmi olan Masumlar Apartmanı ekrandaki yerini aldı. Her salı akşamı büyük bir merakla ekran karşısına geçiliyor ve geçen haftaki tekrar bölümüyle birlikte soluksuz izleniyor.
Filmi izleyenler her bölümde ucundan köşesinden kendine düşen payı alıyor. Zira izleyiciler, film karakterlerini kendilerine uyarlayarak izliyorlar.
Tıpkı Brecht’in epik tiyatrosunda olduğu gibi Masumlar Apartmanı da filmde hangi mesajı vermeye çalıştığını sorgulatmaya yönelik bir tavır ortaya koyuyor. Brecht’in tiyatro oyunlarında olduğu gibi Masumlar Apartmanı da izleyicilerinden filmde olup bitenlere kapılmamasını, olan biteni objektif ve eleştirel bir gözle izlemesini talep ediyor. Fragmanını izlediğim 14. Bölümde Safiye’nin, annesini ölüm döşeğinde nasıl öldürmek istediğini izlediğinizde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
İstanbullu Gelin ve daha birçok projede kitabından esinlenen Gülseren Budayıcıoğlu’nun ‘’Madalyonun İçi’’ kitabından uyarlanarak senaryolaştırılan filmin yönetmeni ise Çağrı Vila Lostuvalı. İddialı ve beklentileri yükselten film ekibinde ise güçlü bir kadro var; sekiz yıl aradan sonra ekrana dönen Ezgi Mola, Merve Dizdar, Birkan Sokullu, Farah Zeynep Abdullah, Alper Saldıran ve Uğur Uzunel.
Masumlar Apartmanı her ne kadar ‘’Gerçek Bir Hayat Hikayesi’’ olarak senaryosu yazıldıysa da filmin meraklıları tarafından kitabın okunup sosyal paylaşım mecralarında yorumlanmaya başlamasıyla değişikliğe uğramış görünüyor. Filmde mantık hataları (Naci’nin siyah gözlü olduğu halde yeşil gözlü olarak geri dönmesi) dışında her şeyin iyi gittiğini söyleyebilirim.
2012 yılında ön jüri üyeliğini yaptığım Mardin Film Festivali’ne de gerçek hayat hikayelerinden esinlenerek çekilmiş birbirinden iyi filmler gönderilmişti ancak Masumlar Apartmanı’nı izleyince gerçek bir hayat hikayesinin senaryosu nasıl yazılır, filmi nasıl çekilirin tadına doyamıyor insan.
Semra Polat