Hükümet tarafından hazırlanan Merkezi Yönetim Bütçe tasarısı TBMM’ne sunulmuş, bütçe müzakere prosedürü gereğince önce Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş, sonra da Genel Kurul’a sunulmuştur. Bu hafta müzakeresi tamamlanması beklenen 2021 yılı bütçesinin ülkemize, halkımıza ve insanlığa hayırlı olmasını temenni ediyorum.

 

Bütçeler, hükümetlerin bir yıllık dönem içinde gerçekleştirecekleri faaliyetlerin programıdır. Öncelikle tespit edilen giderler kısmı ile bu giderler için gerekli finansman kaynaklarını içeren gelirler kısmı olmak üzere bütçenin iki önemli boyutu vardır. Bütçeler halkın iradesine dayanılarak hazırlanmalıdır. “Bütçe Hakkı” millete aittir. Bütçe hakkı devlet yönetiminde milli iradenin egemen olduğunun göstergesidir. Demokrasi ve demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi “Bütçe Hakkı”nı elde etme mücadelesi ile başlamıştır. Bu nedenle, bütçeler demokratik sistemin, milli irade egemenliğinin en önemli yansıma noktalarından biridir. Dolayısıyla, hükümetlerin iradesiyle hazırlanan kamu bütçelerinin gerek Parlamentolar, gerekse milli iradenin temsilcisi konumundaki siyasi partiler, diğer mesleki ve sivil toplum kuruluşları tarafından enine boyuna tartışılması gerekir ki, milletimiz hükümetin bir yıllık icraat programından haberdar olsun.

 

2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin Temel Hedefleri

Hükümet tarafından hazırlanan bu bütçenin özet olarak şu ana hedeflere yönelik olduğu belirtilmektedir:

 

Ekonomide yüzde 5 büyüme sağlanacak,

2021 yılında enflasyon yüzde 8’e düşürülecek,

Eğitim sisteminde reformlar yapılacak,

Bozulan iç ve dış makro ekonomik dengeler yeniden kurulacak,

Refahın tüm kesimlere yaygınlaştırılması sağlanacak,

Para ve maliye politikalarında güçlü bir eşgüdüm sağlanacak,

“Sürekli ve Kalıcı” gelir kaynakları oluşturulacak, mali disipline önem verilecek,

Kamu kaynaklarının kullanımındaki israf kaldırılacak,

Kamu kaynaklarının kullanımında verimlilik sağlanacak, 

Tarımda üretim ve verimliliğin artırılması sağlanacak, vb.

 

 

Değerli Basın mensupları, bütçe kanunu tasarısında yer alan bu hedefler, bize çok farklı şeyler çağrıştırdı. Bunlardan birkaçı şunlar:

 

Bu hükümet sanki bir başka hükümetten görevi devralıp hükümet etmeye yeni başlamış gibi, bütçe hedeflerini tespit etmiş görünmektedir.

İçinde bulunduğumuz şartlarda, ekonominin yüzde 5 nispetinde büyümeyeceği, büyüse bile dış merkezli ve borçlanma bazlı büyüyeceği, 2020 yılı gerçekleşmelerinin de böyle olduğu bilinmektedir. Enflasyonun yüzde 8’lerde kalmayacağı, hatta bu oranın şimdiden aşılmış olduğu görülmektedir.

18 yılı aşkın iktidarda bulunan bir siyasi parti, eğitimde reform yapılmasının henüz yeni farkına varmaktadır.

Ekonomik konularda ise, kendi iktidarları döneminde uygulanan yanlış politikalar sonucu iç ve dış makro ekonomik dengelerin bozulduğunu, bu dengelerin yeniden kurulması gerektiğini; ülkede refahın tüm sosyal kesimlere yaygınlaştırılması konusunda başarısız olduklarını, gelir dağılımında derin farklılıkların ve dengesizliklerin meydana geldiğini, şimdiye kadar uygulanan refah ve gelir dağılımı politikalarını değiştirmek zorunda olduklarını adeta itiraf etmektedirler.

Para ve maliye politikalarında bulunması gereken güçlü ve birbirinden ayrılmaz eşgüdüm konusunu terk ettiklerini, bunun sonucunda parasal ve mali dengelerin bozulduğunu, mali disiplini sağlayamadıklarını, bu konularda başarısız olduklarını, bu eşgüdümü yeniden kuracaklarını söylemektedirler. (Bunlara hayırlı sabahlar demek gerekiyor).

En önemlisi, sağır sultanın bile duyduğu kamu kaynaklarının kullanımındaki israfı kaldıracaklarını, kamu kaynaklarının kullanımında verimliliğin sağlanacağını ifade etmektedirler. “İtibarda tasarruf olmaz” diyerek “israfa açık kapı bırakan” bir anlayışın, kamu yönetiminin en alt kademelerine kadar varan israf anlayış ve alışkanlığının önüne nasıl geçeceği gerçekten merak konusu. Bu arada Ak Parti iktidarının en çok kamu kaynaklarının israfı konusunda kamuoyunda eleştiriye maruz kaldığı gerçeği de unutulmamalıdır.

Son olarak, tarımsal ekim alanlarının %10 daraltıldığı, hayvan ithalatı, yüksek yem ve diğer girdi fiyatları, düşük tarımsal ürün fiyatları ve yetersiz ve hedefsiz alım politikaları ile tarımın ve hayvancılığın caydırıldığı bir ortamda bu hedefe nasıl varacakları gerçekten merak konusu. Ziya Paşa’nın meşhur mısralarını burada tekrar hatırlamak yerinde ve isabetli olacaktır: “ Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz, Görünür şahsın rütbe-i aklı eserinde”. 20 yıla yakın iktidarları döneminde bu ana hedeflerde yeterli düzeyde başarı sağlayamayanların bunları başarabilecekleri su götürür.

Bu konuda başarılı olamayacaklarının en büyük delili de 2021 yılı Merkezi Yönetim Bütçesinde sanayi sektörüne yönelik yeterli ve gerekli taahhütlerin yer almamasıdır. Çünkü, 2021 yılında Faiz giderleri için ayrılan ödeneğin, yatırımlar için ayrılan ödenekten çok daha fazla olması bunun açık ve net göstergesidir.

 

 

 

 

 

 

      2. 2021 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİNİN GELİR BOYUTU

 

2021 Yılı bütçesinin gelir boyutuna bakıldığında, toplam bütçe gelirlerinin 1.101,1 milyar lira olduğu, ancak bunun sadece 922.7 milyar lirasının vergi gelirleri ile karşılanacağı, geri kalanının borçlanma yoluyla karşılanabileceği, bütçenin 245 milyar lira açık verdiği, bu açığın bir önceki yıla göre (yani içinde bulunduğumuz 2020 yılı) %76 daha fazla olduğu görülecektir.

 

Bununla birlikte, gerçek usulde vergiye tabi olup ödeme gücü yüksek Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerince ödenen vergi miktarı, toplam vergi gelirlerinin sadece %30’unu oluşturmaktadır. Buna mukabil, ÖTV, İthalde ve Dahilde Alınan KDV’leri gibi dolaylı vergiler ve diğer vergilerle (ÖTV+İthalde ve Dahilde Alınan KDV’leri= 479.2 milyar TL) toplam 622 milyar lirayı tutan gelirler, geniş halk yığınlarının ve sabit gelirli vatandaşlarımızın sırtında kalmaktadır.

 

2020 yılı Ocak – Kasım dönemi bütçe gerçekleşmelerine göre, Gelir Vergisi hariç (- 4.9) tüm vergilerde bir önceki yıla göre (KV %41.0; Dahilde Al. KDV %19; ÖTV %38.9; BSMV %%20.7; İthalde Al. KDV %22.0; Harçlar %34.9; ve Diğer Vergiler %33.9 ) ortalama yüzde 30 oranında artış kaydedilmiştir. Halbuki, aynı yılda kamu çalışanlarının ve diğer çalışanların ücretlerine yapılan zam yüzde 14’lerde kalmıştır. Kamu çalışanlarımız aradaki fark kadar (yüzde 50 den fazla) gelir kaybına uğramışlardır.

 

Bütçe marifetiyle ödenen faiz giderlerinin asgari düzeye düşürülmesi halinde, geniş kitleler ve sabit gelirli vatandaşlarımızın vergi yükü de buna paralel olarak azaltılmış olacaktır. Yine, sadece bütçe yoluyla ödenen faiz giderleri GSYH’mızın yani bir yılda toplam mal ve hizmet üretimimizin %5.7’sine tekabül etmektedir. İşin ilginç olanı da, bunun sadece bütçe yoluyla ödenen faiz giderlerinden oluşmasıdır.

 

Bunun dışında, vergi sistemimizin ıslah edilerek, vergi gelirlerinin bütçe gelirlerini karşılaması sağlanmalı, böylece Denk Bütçe uygulaması prensip haline getirilmelidir. Vergi gelirlerinin kalitesini iyileştirip, vergiden sağlanan gelirlerin kademe kademe artırılıp BSMV (Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi) gibi gereksiz ve işletme ve yatırım kredileri kullananlar için caydırıcı vergiler kaldırılmalıdır.

 

Hükümet vergi gelirlerini artırmak istiyorsa, kentsel rantlara yönelmelidir. Nedense, Türkiye’de siyasi tercih olarak “kentsel rantların vergilendirmesinden kaçınma” bir gelenek haline gelmiştir. Siyasetin en önemli finansman kaynağı haline gelmiş bu gelenek, ülkemizdeki çarpık kentleşmenin de en önemli nedenidir. Bundan dolayıdır ki, kentsel rant kovalayıcıları siyasetin her kademesine yerleşmişler ve siyaset ahlakının dejenerasyonunda önemli rol oynamaktadırlar.

 

3. BÜTÇE DENGESİ

 

Biraz önce vurguladığımız gibi, 2021 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 245 milyar lira gibi bütçe büyüklüğünün yüzde 20’sine tekabül edecek kadar açık vermektedir. Bir önceki bütçe yılının bütçe açığı ile mukayese edildiğinde bütçe açığında yüzde 76 düzeyinde bir artış görülmektedir. Yıl içi bütçe gerçekleşmelerinin genelde çok daha fazla olduğu göz önünde bulundurulduğunda bütçe açığının toplamda yüzde 25’i bulacağı, yani bütçenin ¼’ünün açık olacağı söylenebilir.

 

Bütçeler, kamu harcamaları konusunda duyarlı olunması gereği GELİR =GİDER dengesine sahip yani DENK BÜTÇE prensibine göre düzenlenmelidir. Olağanüstü dönemlerde fazla harcama yapılması gereği ortaya çıktığında, Meclis’ten ek bütçe talebinde bulunulmalıdır. Bu uygulama, hem hükümetlerin kamu harcamalarında daha duyarlı ve daha sorumlu davranmalarını sağlayacak, hem bütçe uygulamalarının parlamentolar tarafından daha etkin denetimine imkan verecektir. Bu da BÜTÇE HAKKININ MİLLETE AİT OLMASI’ının tabii gereğidir. Nitekim, pandemi nedeniyle Güney Kore Hükümeti parlamentodan üç defa ek bütçe talebinde bulunmuş, dördüncü defa da talepte bulunabileceği gelen haberler arasındadır.

 

Bütçe açıklarının en önemli nedeni faiz ödemeleridir. Nitekim, 2020 yılı Ocak – Kasım döneminde toplam 117.024 milyon lira faiz ödemesi yapılmış, yıl sonu itibariyle bunun 125 milyar liraya ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu miktarda bir faiz ödemesi ile 2020 yılı Ocak – Kasım döneminde -135.069 milyon lira olan bütçe açığının da 145 milyar liraya yükseleceği tahmin edilebilir.

 

Görülmektedir ki, bütçe açığının en önemli nedeni faiz giderleridir. Başka bir deyişle, 19. Yüzyıl Osmanlı Devleti döneminden beri mali sistemimizin en önemli sorunu olan bütçe açıkları ve faiz yükü, hala milletimizin sırtında kronik hale gelmiş bir yüktür, bir kamburdur.

 

4. SEMAYE GİDERLERİ (Yatırım Harcamaları)

 

Hükümet, bütçe kaynakları ile yatırım yapmamayı politik bir tercih ve gelenek haline getirmiştir. İktidara geldiklerinden itibaren, 2013 yılına kadar yatırım harcamaları hiçbir zaman toplam bütçe harcamalarının yüzde 10’unu geçmemiştir. 2013 yılından itibaren bir politika değişikliğine gidilerek sermaye giderlerini toplam yüzde 10’un biraz üstünde tutmaya başlamıştır. Ancak, 18 yıllık iktidarları döneminde yatırım giderleri için ayrılan pay toplam bütçe giderleri içinde yıllık ortalama yüzde 8.48 dolayında kalmıştır. 2020 yılı tahmini gerçekleşmesi ise yüzde 7.1 dolayında olacaktır.

 

Bundan daha ilginç olanı da şudur: Merkezi Yönetim Bütçe sistemi içinde gerçekleştirilen sermaye (yatırım) giderlerinin GSYH’a oranı yıllık ortalama yüzde 2.01 oranında kalmıştır. Sanayileşmenin, üretim artışının son derece önemli olduğu Türkiye için bu oran oldukça düşüktür. Bu durumu yüce milletimizin takdirine sunuyoruz. Söz konusu dönemde faiz giderlerinin GSYH’ya oranı ise yıllık ortalama yüzde 5.7 dolayında olmuştur. Ülkemizin gerçek sorunlarından biri işte budur.

 

5. TARIMSAL DESTEKLEME GİDERLERİ

 

Türkiye, kadim zamanlardan beri Mezopotamya ile dünyanın tarım yapılan verimli, bereketli toprakların bulunduğu bir ülkedir. Daha bundan bir on yıl öncesine kadar gıda maddesi itibariyle kendi kendine yeterli dünyanın sayılı birkaç ülkesinden biriydi. Şimdilerde tarımın zamanla ihmal edilmesi sonucu buğday dahil taneli tarım ürünlerinde dışarıdan ithalat yapan ülke konumuna getirilmiştir.

 

Hayvancılık faaliyetleri azalmış, Türkiye canlı ve karkas et ithal eden buna rağmen dünyanın en pahalı etini yiyen ülkelerden biri haline gelmiştir. Bunda tarım sektöründe gerekli planlama çalışmalarının yapılmamasının rolü olduğu gibi, tarımsal faaliyetlere yeterli düzeyde destek sağlanmamasının da rolü vardır. Çiftçinin ağır kredi faizleri altında ezilmesi, tarımsal girdi fiyatlarının yüksek olması tarımsal faaliyetleri caydırıcı etki yapmaktadır. Ayrıca, tarımsal ürünlerin pazara gelmesinde küçük bir aracı kesim nedeniyle çiftçi hem yeterli düzeyde kazanç temin edememekte, hem vatandaşlarımız tarımsal gıda ihtiyaçlarını daha pahal tüketmek zorunda kalmaktadır.

 

Aşağıdaki tabloda Hükümetin 18 yıllık iktidar döneminde sağladığı tarımsal desteklerin bütçe içindeki büyüklükleri gösterilmektedir.

 

 

 

Ülkemizde hükümetlerin kanun gereği GSYH’nın belli bir oranını tarıma destek amaçlı olarak tahsis etmeleri gerekmektedir. Halen tarım sektörüne 2019 yılı itibariyle sağlanan desteklerin GSYH’ya oranı sadece yüzde 0,4 dolayındadır. Bu yeterli değildir. Pandemi sürecinde daha iyi anlaşılmıştır ki Tarım son derece önemli stratejik bir sektördür. İklim şartları ve toprak verimliliği bakımından ülkemizin kıymetini çok iyi bilmemiz ve değerlendirmemiz gerekmektedir.

 

Sonuç Olarak:

 

2021 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısında düzenlenen bütçe hedefleri, 18 yıllık iktidar döneminde ulaşılması mümkünken, ihmal veya önemsememe nedeniyle gerçekleştirilmeyen hedeflerdir. 18 yıl önce iktidar olunduğunda bu hedeflerin gerçekleştirilmesi yolunda samimi, ciddi ve disiplinli adımlar atılmış olsaydı bugün içinde bulunduğumuz ekonomik, siyasi ve sosyal şartlar çok daha farklı olurdu. Türkiye’nin bambaşka çehresi olurdu.

 

Bugün, Türkiye’de toplumun en zengin yüzde 10’u toplam servetin yüzde 8’ine sahiptir.

Bozulan gelir dengesi nedeniyle gelir dağılımındaki uçurum telafi edilemez hale gelmiştir.

Toplumun en zengin yüzde 20’sinin geliri, en yoksul yüzde 20’sinin gelirinden 10 kat fazladır.

Sürekli yoksulluk oranı yüzde 12.7 dolayında bulunmaktadır.

Toplumda her 100 kişiden 70’i borçlu durumdadır.

Dünyada en yüksek faiz oranı uygulayan birkaç ülkesinden birisiyiz. Bunun da nedeni 440 milyar doları bulan dış borç yükümlülüğümüzdür.

 

Türkiye son 15 yıl içinde 2 trilyon 099,8 milyar lira iç borç; 876,5 milyar dolar dış borç ödemesi gerçekleştirmiştir. Bu miktar, Türk lirası bazında 8 trilyon 211,8 milyar liralık borç ödemesi demektir. Ödenen bu miktarın 1 trilyon 743 milyar lirası ise faiz ödemesidir.

 

Bu ifadelerimle 18 yılın heba olduğunu söylediğim anlaşılmasın. Savunma, ulaşım ve haberleşme vb. alanlarda güzel işler gerçekleştirilmiş olmakla birlikte, üretim ve üretici kesimlere ve sosyal adalete yeteri kadar önem verilmemesi belirttiğimiz tabloyu ortaya çıkarmıştır. Bu tablonun neden olduğu siyasi, ekonomik ve sosyal çalkantı ve sarsıntıları daha uzun müddet hissedeceğiz gibi görünmektedir.

 

Değerler açısından ülkemizin uluslararası konumu bunun açık göstergesidir. Türkiye:

 

Hukukun üstünlüğü bakımından dünyada 109’ncu sırada,

Yolsuzlukla mücadele konusunda 57’nci,

Temel haklar konusunda 122’nci,

Hukuki ve İdari Düzenlemelerin uygulanmasında 106’ncı,

Hükümetin gücünün sınırlandırılması konusunda 123’ncü,

Kamu yönetiminde şeffaflık konusunda 94’cü,

Kişilerin can ve mal güvenliği konusunda 99’ncu,

Vatandaşların adalete erişebilmesi konusunda ise 94’ncü sırada yer almaktadır.

 

Hibya Haber Ajansı