Semra Polat, Erdoğan'ın BM kürsüsünde dile getirdiği, "Cinsiyetsizleştirme meselesi tercihten ziyade küresel dayatmaya, kutsala ve fırsata karşı savaşa dönüşüyor. Bu yıkım projesi karşısında ses çıkaran, tepki gösteren herkes susturulmakta, linç kampanyalarının hedefi olmaktadır. Ne pahasına olursa olsun Türkiye bu kuşatmayı yarmakta, yıpratmakta kararlıdır..." sözlerine yönelik kaleme aldığı yazısında, cinsiyetsizleştirmeyi destekleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 40. maddesinin birinci fıkrasının ''Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir.” ifadesinin SGK tarafından da desteklenerek ameliyat masraflarının karşılandığını kaleme aldı.

Polat, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın devletin en üst merci olduğunu, söz konusu kanun maddesini kaldırabilme yatkisine ve gücüne sahip olduğunu, cinsiyet değiştirme ameliyatlarının SGK tarafından karşılanmasını yürürlükten kaldırabileceğini, bunun için Erdoğan'ın önünde hiçbir engel olmadığını savundu.

Polat'ın yazısı şöyle:

"Birçok ülke tarafından eşcinsellik ve cinsiyetsizleştime faaliyetlerine yönelik yaptırımlar söz konusu iken ülkemizde tam tersi uygulamalar mevcut. Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle son yıllarda “cinsiyetsizleştirme” konusuna sık sık vurgu yapıyor. Son olarak dün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) çatısı altında yaptığı konuşma ile bu konuda ne kadar kararlı olduğunu ortaya koydu.

Erdoğan, konuşmasında, “Toplumun temel direği olan aile kurumuna yönelik saldırılar giderek yoğunlaşıyor. 2024 Olimpiyat Oyunları'nın açılışında sahnelenen rezalet insanlık olarak karşı karşıya olduğumuz tehdidin boyutlarını gözler önüne sermiştir. Masum çocukların her yaştan ve inançtan yüz milyonlarca insanın izlediği spor etkinliği çok çirkin şekilde cinsiyetsiz hale getirilmiş, propagandasına alet edilmiştir. Cinsiyetsizleştirme meselesi tercihten ziyade küresel dayatmaya, kutsala ve fırsata karşı savaşa dönüşüyor. Bu yıkım projesi karşısında ses çıkaran, tepki gösteren herkes susturulmakta, linç kampanyalarının hedefi olmaktadır. Ne pahasına olursa olsun Türkiye bu kuşatmayı yarmakta, yıpratmakta kararlıdır. Diğer üye ülkelerle dayanışma içinde aileyi, insanı, fıtratı savunmaktan geri duymayacağız. Bizimle aynı endişeleri paylaşan ülkeleri de bu mücadeleye omuz vermeye davet ediyorum.” dedi.

Erdoğan’ın “cinsiyetsizleştirme” endişesini BM çatısı altında tüm dünyanın gözleri önünde dile getirmesi önem arz ediyor lakin devletin kanunları ve sağlık sistemi ise tam aksini uyguluyor. Özellikle kendi iktidarı döneminde, LGBT’nin resmi statü kazanarak dernekleşmelerinin sağlanması ve teminat altına alınmaları, toplumda tepkiyle karşılanmıştı.

Bu konu, yalnızca bireysel tercihlerden öte, toplumsal normlar ve değerlerle doğrudan bağlantılı bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 40. maddesi, cinsiyet değişikliğine yönelik yasal düzenlemelerle bu tartışmanın zıt bir boyutunu da beraberinde getiriyor. 20. 4721 sayılı Kanun'un 40. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: ''Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir.”

Bu madde, cinsiyet değişikliği talebinin kabulünü ve ilgili ameliyatların gerçekleştirilmesini öngörerek, bireylerin cinsiyet kimliklerini tanıma yönünde adımlar atarken, devletin sosyal güvenlik (SGK) sistemi de bu süreçte önemli bir rol oynayarak cinsiyet değiştirme ameliyatlarının masraflarını karşılıyor ve bu uygulamanın yaygınlaşmasına katkıda bulunuyor.

Dolayısıyla, Erdoğan’ın BM kürsüsünden dile getirdiği “cinsiyetsizleştirme” tepkisi ile devletin kanunları ve sağlık sistemi çelişkili bir duruma düşüyor. Devletin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 40 maddesi ile toplumda cinsiyet kimliğine dair farklılıkların kabulü ve desteklenmesi bir yandan bireysel haklar olarak öne çıkarken, diğer yandan devletin en yetkili ağzı olan cumhurbaşkanının söylemleri, küresel ölçekteki cinsiyetsizleşme eğilimleriyle de çatışmaktadır Bu çelişki, toplumda derin tartışmalara yol açmakta; cinsiyetin doğası ve toplumsal cinsiyet rolleri hakkında yeniden düşünmeyi zorunlu kılmaktadır.

Öte yandan, 1983 yılında yürürlüğe giren 2908 sayılı eski dernekler kanunu, LGBT derneklerinin kurulmasını zorlaştıran bir çerçeveye sahipti. Ancak, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde, 2005 yılında Türkiye’de ilk LGBTİ+ derneği resmi tüzel kişilik kazandı. Bu durum, cinsiyet ve cinsel yönelim konusundaki tartışmaların yeniden şekillenmesine olanak tanıdı.

Tüm bunlarla birlikte, 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu’nun zina suçunu düzenleyen maddelerinin kaldırılması ve İstanbul Sözleşmesi’nin onaylanması, “toplumsal cinsiyet eşitliği” açısından milat oldu zira İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi ve cinsiyet temelli ayrımcılığın ortadan kaldırılması amacıyla imzalanmış olsa da, içeriğinde yer alan "cinsel yönelim" ve "toplumsal cinsiyet eşitliği" ifadeleri, LGBT haklarının teminat altına alınması açısından kritik bir önem taşımaktadır.

6251 sayılı yasa ile LGBT bireylerin iç hukukta güçlenmesi, bu süreçteki diğer bir önemli adımdır. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmış gibi görünse de, sağladığı hakların hâlâ yürürlükte olduğu göz ardı edilmemelidir. Ayrıca, Avrupa Birliği fonlarından yararlanma imkânı, LGBT örgütlerinin etkinliğini artırmış ve 2005-2023 yılları arasında 17 yeni derneğin kurulmasına zemin hazırlamıştır.

LGBT propagandasının yasak olduğu 24 ülke arasında sınır komşumuz olan Rusya da var ancak Türkiye yok. Birçok ülkede hapis ve para cezası uygulanırken, ülkemizde ise eşcinselliğe çokça yetki verilmiş durumda. Cinsiyetsizleşme tartışmaları ve LGBT hakları arasındaki dinamikler, Türkiye’nin toplumsal yapısında derin etkiler oluşturuyor..

Erdoğan isterse 4721 sayılı kanunun 40. Maddesini kaldırabilme yetkisine sahip iken neden yapmıyor?

Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 40 maddesini kaldırma ve SGK’nın ameliyat masraflarını karşılaması olanağına son verme yetkisine sahip iken BM kürsüsünden “cinsiyetsizleştirme” tehdidine vurgu yapması mevcut koşullarda hiçbir katkı sağlamaz. Erdoğan, söz konusu kanun maddesini değiştirme yetkisine sahiptir ve bunu yapabilir. Bunu yapması için hiçbir engel yok. 

Devletin yasal düzenlemeleri ve sağlık sisteminin cinsiyet kimliğini tanıma yönündeki adımları, bu konudaki tartışmaları daha da derinleştirirken, toplumsal normların yeniden şekillenmesi gerekliliğini ortaya koyuyor.

Sonuç olarak, cinsiyetsizleşme meselesi, yalnızca bireysel bir tercih değil, aynı zamanda toplumsal, kültürel ve siyasi bir tartışma alanıdır."

 

Yazının devamını okumak için lütfen tıklayın.