Semra Polat yazısında, Hizbullah'ın bölgede İsrail'in saldırıları için zemin hazırladığına dikkat çekti.

Polat, yazısında şunları ifade etti:

"İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye yönelik sürdürdüğü saldırılar artık lokal  olmaktan çıkarak bölgesel yayılmacılığa doğru ilerliyor. İsrail, Gazze’deki saldırılarını sürdürürken aynı zamanda Suriye, İran ve Lübnan’da da Hizbullah bahanesiyle askeri operasyonlara başladı.

Netanyahu, açıklamasında, “Varlığımız için bir savaştayız." diyerek İsrail'in içinde bulunduğu durumu özetliyor. Hizbullah'ın Hamas'ı da etkisi altına alarak yönettiği göz önüne alındığında, Gazze'de 7 Ekim'den bu yana yaşanan insani krizin aslında kime hizmet ettiği de belli oluyor.

İsrail, Hizbullah bahanesiyle yayılmacı politika izliyor

İran'a bağlı, Şii hilalinin temsilcisi bir örgüt olan Hizbullah'ın bölgedeki var oluşunun tek gayesi ise, İsrail'in bölgedeki yayılmacılığını genişletecek alan açmak ve Sünni Müslümanların Orta Doğu'dan silinmesini sağlamak. Bu kirli ittifakla hem İran güdümlü Şii hilali etkin olacak hem de İsrail bölgeden istediğini alacak. Hizbullah'ın neredeyse tüm hücrelerine sızmış olan MOSSAD, Hizbullah'ı ve İran'ı dilediği gibi koordine ediyor.

İran ve Lübnan'da yaşanan gelişmeler, bölgedeki güç dengelerini derinden sarsacak potansiyele sahip. İsrail'in Lübnan'a yönelik hava harekâtının ardından bu gece itibariyle gerçekleştirdiği kara harekâtı, sadece askeri bir müdahale değil; aynı zamanda İran- Hizbullah ve bölgedeki diğer aktörlerin stratejik hesaplaşmalarını da gözler önüne seriyor. İsrail'in Lübnan'a düzenlediği kara harekâtı aynı zamanda siyasi ve sosyal bir yeniden yapılanma sürecini de tetikliyor. Lübnan'dan Suriye'ye 100 binin üzerinde sivilin akın etmesi, bölgedeki insani durumu daha da zorlaştırıyor.

İsrail ve Hizbullah Gerilimi

İsrail ve Hizbullah arasındaki gerilim, yıllardır süregelen bir çatışma dinamiği üzerine inşa edildi. Hizbullah, 1980'lerde İran'ın desteklediği bir grup olarak ortaya çıkmış, zamanla Lübnan'daki en güçlü siyasi ve askeri aktörlerden biri haline geldi. Ancak son dönemde, Nasrallah'ın yönetimindeki Hizbullah’ın stratejik konumu ciddi bir tehdit altına girdi. Arap İslam Konseyi Genel Sekreteri Muhammed Ali el-Hüseyni'nin Nasrallah'a yönelik eleştirileri, var olan gerçeklerin suya yansımasıdır. Hüseyin’in Nsrallah’a yönelik “Vasiyetini yaz! Seni satın alan, bugün seni sattı!” şeklindeki ifadesi, Hizbullah’ın içsel zayıflığını, İsrail ile İran’ın kurdukları masada Hizbullah’ın ana kadrosunu pazarlık konusu yapmasıdır. Hemen hemen her gün gelen haberlerle, üst düzey komutanların öldürülmesi, Hizbullah’ın askeri ve siyasi gücünün ciddi bir tehdit altında olduğunu gösteriyor.

İran’ın Stratejik Hesapları

İran, Hizbullah üzerinden bölgedeki etkisini sürdürmeye çalışırken, kendi içindeki siyasi ve sosyal çatışmalarla da yüzleşiyor. 2022'de başlayan sivil protestolar, İran halkının devrim sonrası yaşadığı hayal kırıklığını ortaya koyuyor. Özellikle kadınların öncülüğünde gerçekleşen bu protestolar, İran hükümetinin meşruiyetine ciddi bir tehdit oluşturuyor. İran, bu iç karışıklıklar içinde dış tehditlere yönelerek, halkı bir araya getirme stratejisi izlemeyi hedefliyor. Ancak, dış savaş riskleri, ekonomik kriz, ABD’nin ambargosu, iç istikrarsızlıkla birleştiğinde, İran için yeni bir devrim olasılığını da beraberinde getiriyor.

Hizbullah kan kaybediyor

Hizbullah, içsel çatışmalar ve liderlerinin kayıplarıyla zayıflarken, İsrail’in saldırıları karşısında nasıl bir duruş sergileyeceği belirsizliğini koruyor. İran’ın desteklediği Hizbullah, son yıllarda bölgedeki gücünü kaybederken, Nasrallah’ın liderliğini sorgulayan seslerin artmasına neden oldu. Özellikle Beşar Esed yönetimindeki ordunun Suriye’de Sünni Müslümanlara yönelik vahşetine destek veren Hizbullah, binlerce Sünni Müslüman’ın ölümüne, kadınlara tecavüze ve çocukların ateşe verilerek öldürülmesine kadar büyük bir vahşete imza attı. Nasrallah liderliğindeki Hizbullah ilk başlarda her ne kadar kurtuluş reçetesi olarak görülse de Esad’ın ordusuyla Sünnilere yönelik gerçekleştirdiği katliamlar bölgede nefret figürü haline gelmesine neden oldu.

Bölgedeki çatışmaların Türkiye'ye etkisi

Türkiye, bu çatışmanın potansiyel etkilerinden fazlasıyla etkilenebilir. Lübnan'daki karışıklıkların, Türkiye üzerinden Avrupa’ya açılan göç yollarını yeniden hareketlendirme riski bulunuyor. AB ülkeleri, bu tür bir göç dalgasının önlenmesi için Türkiye ile olan ilişkilerini gözden geçirmek durumundadır. Dolayısıyla, bölgedeki herhangi bir çatışmanın, doğrudan Türkiye'nin güvenliğine ve istikrarına etkisi olabileceği unutulmamalıdır.

Yakın gelecekte bölgeyi neler bekliyor?

Gelecekte, İran’ın iç karışıklıkları ve dış tehditler arasındaki denge, bölgedeki diğer aktörler için de belirleyici olacaktır. İran, ya iç savaşla ya da dış müdahalelerle yeni bir döneme girebilir. Hamaney’in liderliği altında, mevcut durumu sürdürebilmek için İsrail ile bir çatışmaya girmek zorunda kalabilir. İran kaynakları, Hamaney’in güvenli bir yere nakledildiğini açıkladı. Hamaney de ya Hizbullah’ın anakadrosuyla aynı kaderi yaşayacak ya da öldü denilerek ortadan kaldırılacak. Bu, aynı zamanda İran için büyük bir risk taşıyor; zira içerideki huzursuzluk, dış müdahale ile daha da büyüyebilir.

Bölgedeki dinamikler oldukça karmaşık ve öngörülemez bir durumda. Hem İran hem de İsrail, kendi varoluşsal mücadelelerini çatışmalarla sürdürürken, bunun sonuçları yalnızca bölgeyi değil, global dengeleri de etkileyecek potansiyele sahip. Bu bağlamda, uluslararası toplumun da dikkatle izlemesi gereken bir süreç baş gösteriyor.

İran, İsrail ile doğrudan bir çatışma içine girmek istemese de bu durum iç sorunları daha da derinleştirebilir. Aynı zamanda İran’ın Azerbaycan ile yaşadığı gerilim, İran'ın bölgesel etkisini zayıflatacak ve Azerbaycan’ın yanında yer alacak olan Türkiye'nin de bu denkleme dahil olmasına sebebiyet verecektir. Azerbaycan ve Ermenistan arasında çıkan savaşta İran, Ermenistan'ın safında yer almış, Türkiye ise Azerbaycan'ı desteklemişti. Olası yeni bir çatışma durumunda hangi ülkenin nasıl bir tavır takınacağı ise salt bu nedenlerle ortadadır. 

Orta Doğu bir ateş çemberine dönüşme riski taşıyor

İran'ın bir diğer anlaşmazlık yaşadığı ülke ise Afganistan. İran ile Taliban ile yaşanan su hakları krizi nedeniyle ortaya çıkan gerilim, iki ülke arasında askeri çatışmalara yol açabilecek bir durumda. 2023 yılında iki ülke arasında çıkan anlaşmalıkta güvenlik görevlileri çatışmış ve ölümler yaşanmıştı. Bu tür bir gerginlik, İran'ın iç dengesini daha da sarsabilir ve bölgedeki çatışmaların kapsamını genişletebilir.

Tüm bu faktörler göz önüne alındığında, Orta Doğu'daki çatışmaların ve gerilimlerin dinamiklerini anlamak, gelecekteki gelişmeleri tahmin etmek açısından kritik bir öneme sahip. İran ve İsrail'in beka mücadelesinden çıkış yolu, bölgesel bir çatışmadan geçiyor."

Yazının tamamını okumak için tıklayın.

 

Sivil Düşünce