AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında, "206 civarında aile bunların içerisinden 24 aile evlatlarına kavuştu. İnşallah hepsinin evlatlarına kavuşmalarını arzu ediyoruz. Tabii bu aileler içerisinde Gara'daki şehitlerimizin bazılarının aileleri de vardı. Bir kere daha Gara'da şehit verdiğimiz kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.'' dedi.

Çelik, Adana'da 79 mezarın tahrip edilmesine ilişkin, "Bu alçaklığı yapanların bir an evvel ortaya çıkarılması için gerekli soruşturma sürüyor. Şehitlerimizin makamını cenab'ıallah tayin ediyor, kimsenin onlara bir zarar vermesi mümkün değil. Bu vesileyle bütün şehitlerimize bir kere daha Cenabıallah'tan rahmet diliyoruz, mekanları cennet olsun." dedi.

Partilerinin kongrelerine ilişkin Çelik, "24 Mart'ta Büyük Kongremiz hayata geçecek. Bu kongreler sürecinde yüzde 70'in üzerinde bir değişim teşkilatlarımızda gerçekleşmiştir. Her zaman değişim ve tecrübe arasındaki dengeyi kökler ve dallar arasındaki dengeyi güçlü bir şekilde kurmaya çalışıyoruz. Bir kitle partisi kendisini hem temel değerlerini temel politikalarını koruyarak yenileyebilen, yeni kesimlere ulaşabilen partidir. Bu bilinçle demokrasimizin, siyasi hayatımızın gelişmesi için bu çalışmalar titizlikle sürdürülmeye devam ediliyor." dedi.

CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun TBMM Grup Toplantısı'ndaki konuşmasına ilişkin,"Sayın Kılıçdaroğlu'nu daha önce uyarmıştık, esnafa, öğretmene ve diğer toplum kesimlerine karşı dışlayıcı bir dil kullanmaması konusunda. Maalesef yine esnafımıza hitap ederek, esnafımızın AK Parti ile arasındaki güçlü bağı hedef alarak, 'Oy verirseniz AK Parti'ye iki elim yakanızda.' gibisinden bir ifade kullanıyor. Zaten, Türkiye'nin demokrasi mücadelesi esnafın yakasına yapışanların, esnafın yakasına vesayet elleriyle yapışanların, esnafın yakasından düşürülme hikayesidir bir bakıma da bir boyutuyla da. Bu şekilde tabii ifadelerin yani öğretmenleri hedef gösteren esnafı hedef gösteren, 'İki elim yakanızda' gibi ifadelerin bu kadar kolaylıkla kullanılabilmesi doğrusu çok son derece şaşırtıcı. Maalesef bu bütün uyarılara rağmen devam ediyor, demek ki bilinçli bir politika, ısrarlı bir politika. Esnafımız, Türkiye'deki demokrasinin orta sınıfın belkemiğidir. Türkiye'nin çeşitli vesayet dönemlerinde demokrasisinin tehdit edildiği dönemlerde esnafımız sadece bir ticaret kesimi ya da bir ekonomik blok olarak değil aynı zamanda bir siyasi bilinç unsuru bir siyasi duruş unsuru olarak da Türk demokrasisinin gelişmesine ve bugünlere gelmesine büyük katkı sağlamıştır." dedi.

Çelik, "Kuşkusuz her meselesiyle yakından ilgileniyoruz, pandemi döneminde de bütün şikayetleri sitemleri ciddi bir şekilde değerlendiriyoruz, verdiğimiz destekleri de sürdürmeye devam ediyoruz ama kuşkusuz AK Parti ile esnafımız arasında güçlü bir bağ vardır. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu şekilde hedef alması sadece kendisini ilgilendiren bir mesele oluyor." dedi.

Kılıçdaroğlu'nun TBMM Grup Toplantısı'ndaki "Suriyeliler için harcadığınız parayı, şu toplum kesimlerine harcasaydınız" sözlerine yönelik, 

"Bu insanları hedef gösteren bir yaklaşım içerisine giriyor. Biz bu sözleri genelde Avrupa'nın aşırı sağından duyuyoruz. Halbuki bir zamanlar CHP içerisinde pek çok isim CHP'yi bir Sosyal Demokrat Parti olarak konumlandırıyordu ve o zamanki politikalarında CHP'nin katılmadığımız pek çok şey olsa da yine de bu Sosyal Demokrat olma arayışlarını bir şekilde iyi arayışlar olarak düşünüyorduk. Sanki bu tarih yaşanmamış bu Sosyal Demokrat olma arayışı hiç olmamış, tüm bu insanlar CHP'de hiç siyaset yapmamış gibi bugün Avrupa aşırı sağının dili ile aynı dili konuşan bir tutum içerisine giriyor Sayın Kılıçdaroğlu.

Yani şimdi bu insanlara harcananlar, bu insanları ölümden kurtarmak ve ölümden kurtarılan bu insanları geçmişte olduğu gibi insan haysiyetine, insan şerefine uygun olmayan yaşam koşullarından kurtarmak için yapılmıştır. Ne yapılsaydı? Şimdi görüyorsunuz Fransa'da, Fransa'nın kuzeyinde bir göçmen kampında insanlar o halde bırakılıyor ki bu insanlar kışın bu soğuğunda donmamak için elbiselerini yakarak yaşamaya çalışıyorlar. Bu onları bu halde bırakan devletlerin ayıbıdır. Bizim devletimize yakışmaz, bizim milletimize yakışmaz böyle bir şey asla tarihimizde olmamıştır. Biz o insanların bu duruma düşmesini asla müsaade etmedik." dedi.

Çelik, Yunan Sahil Güvenlik birimlerinin göçmenlerin botlarını şişleyerek onları ölüme terk etmesine ilişkin,  "Bizim tarihimizde böyle bir suç, böyle bir utanç yok. Bugünkü politikamızda da böyle bir şey yok. Bu insanlara yardım edilmeseydi, kucak açılmasaydı Yunan Sahil Güvenliği ya da Avrupa Sınır Birliği Frontex'in yaptığı gibi bir zulümle mi karşılaşsaydılar? Bütün dünyanın vicdanını tek başına Türkiye yüklenmiştir. Bunun hedef alınması, yani 'bunlara sahip çıkacak yerde şunları yapsaydınız', 'camilerimizde şu kadar Suriyeli namaz kılıyor', 'bunları harcanan parayı şu kesimleri harcasaydınız' diye. Türkiye'nin büyüklüğü, çeşit toplum kesimlerine, onların gelişmesine katkı sağlayacak politikaların yürütülmesi ile gerçekleşiyor." diye konuştu.

Esnafın, sanayicinin yanında durduklarını belirten Ömer Çelik, şöyle devam etti:

"Bu birbiriyle mukayese edilmesi söz konusu olmaması gereken şeyleri maalesef Avrupa'daki aşırı sağ mukayese eder ki bu insanlara karşı birtakım kışkırtmalarda bulunmak için göçmenlere, yabancılara karşı. Aynı dilin bu şekilde kullanılması ilk defa oluyor. Tek tük kişiler kullandı ama bir genel başkan tarafından ölümden kaçan insanların ve bu insanlara Türkiye'nin sahip çıkmasını bu şekilde eleştirilmesi ilk defa oluyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse sağlıklı bir yaklaşım değil. Bunun sonu ırkçılığa, çeşitli şekillerde nefret politikaları üretmeye varır. O yüzden herkesin dilini çok dikkatli kullanması gerekir. Bu, dilin zehirleyici, bu şekilde insanları hedef gösterici etkisinin Avrupa demokrasilerini nasıl istikrarsızlaştırdığını çok yakın bir şekilde görüyoruz."

Çelik, "Bazı kişiler birtakım aykırı konuşmalar yaptılar ama onun bir önemi yok, o kayboldu gitti. Bu hassasiyetin korunması gerekiyor çünkü nihayetinde hepimiz bu konuda el ele verirsek, bu politikalar konusunu dünyayı anlatmakta daha güçlü hale geliriz ama bunun yerine bunların hedef haline koyulması maalesef yanlış bir sonuç doğuracaktır ve bu birtakım ırkçı yaklaşımların kışkırtılmasına yol açacaktır." dedi.

Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, partisinin bugünkü grup konuşmasına ilişkin, 

"Sürekli söylüyoruz 'siyasi eleştiri getirin, siyasi tartışma yapalım, siyaseten birbirimize gerekirse sert eleştirelim' ama onlar maalesef aile değerleri üzerinden siyaset yapmaya devam ediyorlar. Biz diyoruz ki Cumhurbaşkanımızdan, eski Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Albayrak'tan bahsederken sürekli aile ilişkilerini hedef alan bir yaklaşım içerisinde girmeniz ahlaki değil. Diyorlar ki 'Peki bu insanlar görev yaptılar, görev yapıyorlar. Biz bunları eleştirmeyecek miyiz?' Siyasi pozisyonları, siyasi sorumlulukları gereği muhalefet bunu tabii ki eleştirecek biz de gereken cevabı vereceğiz.

Söyledikleri siyasi şeylere zaten cevap veriyoruz ama siz bunu aile ilişkileri sürdürmeye devam ettiğiniz zaman gayri ahlaki bir iş yapıyorsunuz. Merkez Bankası rezervleri ile ilgili soracağın soru varsa cevabımız var. Ekonomi politikaları ile ilgili söyleyeceğiniz varsa cevabımız var. Fakat ne zaman 'CHP'deki taciz iddiaları ne yaptınız? Bunlarla ilgili bir önlem aldınız mı?' diye sorsak hemen çıkıyorlar aile değerlerine saldıran bir siyasi tutum geliştiriyorlar. Demokratik değerlere saygı konusunda çok parlak bir sicile sahip olmadıklarını biliyoruz ama şimdi siyasi hayatta hiç olmayan bir şeyi yapıyorlar. Politik sorumluluk, politik tartışma yerine meselenin içine aileyi karıştırıyorlar, bu son derece saygısız, ahlaki olmayan bir yaklaşım. Ne zaman sorsanız, 'terör meselesiyle ilgili bu yaşadığınız savrulma doğru değil daha düzgün, daha net bir dil kullanmalısınız' diye bir eleştiri getirilse hemen aile değerlerine saldıran bir siyaset geliştiriyorlar. Bu hiç sağlıklı bir şey değil Allah'tan bir tek bunlar yapıyorlar. Yoksa bu kötü örnek Türk siyasi hayatına bulaşsa, Türk siyasi hayatı için son derece vahim ve içinden çıkılmaz bir yol açar." dedi.

Aile değerlerine saldırmanın yanlış olduğunu vurgulayan Ömer Çelik, şunları kaydetti:

"Üstelikte bunu en çok dinlendiren kişiler, çeşitli partiler içerisinde oligarşik bir şekilde 2-3 nesildir aynı koltukları koruyan kişiler. Bunlar doğru yaklaşımlar değil ama biz diyorduk ki 'aile değerlerini hedef almayın.' Daha önce 'demokratik değerleri hedef almayın' dediğimizde olduğu gibi ama gördüğüm kadarıyla bunda ısrar edecekler, dolayısıyla da temiz siyaset, temiz bir dil kullanarak bu konuları konuşma çağımızın herhangi bir şekilde karşılık bulmayacağını net bir şekilde görmüş oluyoruz. O zaman aile değerlerine karşı saldırgan tutum, iftara siyaseti, kendileriyle anılan bir mesele haline gelir. Biz de bundan sonrasında gereken cevabı üslubunca vermeye devam ederiz.

Merkez Bankası rezervleri ve diğer konularda sordukları sorulara arkadaşlarımızın verdiği cevaplar açık. Şimdiye kadar yapılmış gizli saklı bir işlem yok. Her şey, kanunlara ve piyasa kurallarını uygun bir şekilde yapılmış. Ülkemizde ekonomik saldırının olduğu dönemlerde, arkasından neredeyse küresel tedarik zincirinin kapanacak kadar güçlü negatif etkileri olan bu pandemi döneminde ortaya çıkan tabloda, Türkiye bu dönemdeki finansal istikrarı en başarılı şekilde yönetmiş ülkelerden bir tanesi. Bunun için yapılan döviz işlemlerini sanki gizli saklı, kanun dışı, birilerinden saklanan bir işlem gibisinden sunmak en azından siyasi ciddiyete yakışmıyor. Defalarca cevaplar verildi, kayıtlar orada duruyor. Saat saat, isim isim, nasıl işlemler yapılmış, bunlar nasıl gerçekleşmiş, hangi koşullarda gerçekleşmiş herkesin buna ulaşması gayet mümkündür. Aile değerleri üzerinden siyaset yapan, siyasi eleştiri getiren kim varsa bunun kınanacak bir durum olduğunu, bundan kaçınılması gerektiğini bir kere daha ifade etmek istiyoruz." 

Çelik, Avrupa'daki dostlarının Türkiye'ye sürekli olarak "Bu istikşafi görüşmelerin oluşturduğu sağlıklı zemini koruyun." dediklerini belirten Çelik, kendilerinin de buna ilişkin olarak, "İstikşafi görüşmelerin oluşturduğu sağlıklı zemin ve diyaloğu korumaya kararlıyız fakat bunu sadece tek taraflı olarak bize söylüyorsunuz. Bakın Yunanistan'ın beyanlarındaki saldırganlık, kışkırtıcılık devam ediyor. Bunu Yunanistan'a da söyleyin." dediğini belirterek şöyle devam etti: "Biz komşuyuz şimdiye kadar beraber yaşadık, bundan sonra da bu coğrafyada beraber yaşayacağız. Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı Türkiye Cumhuriyeti'ni köşeye sıkıştırmak ya da zarar vermek için başkalarıyla kurduğunuz ittifakların hiçbir işe yaramayacağını biz biliyoruz, siz de biliyoruz. Sonuçta yapacağınız en sağlıklı şey, oturup Türkiye Cumhuriyeti ile kazan kazan temelinde bir anlaşmaya varmaktır, bütün bu bahsettiğimiz konulardan. Ama bunun yerine kışkırtıcı beyanlara devam ederseniz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatlerini zedeleyen birtakım açıklamalar yapmaya devam ederseniz, Ege'deki ve Akdeniz'deki haklarımızı hedef alan birtakım açıklamalar yapmaya devam ederseniz, bu bahsettiğimiz sağlıklı yürümesini istediğimiz diplomatik süreçlerin maalesef istikrarsızlaşmasından biz sorumlu olmayız. O yüzden Yunanistan'daki bütün siyasetçileri, başbakanı ve özellikle Dışişleri Bakanını daha sağlıklı ve temiz bir dil kullanmaya davet ediyoruz.'' dedi ve ekledi: Türkiye sınırına 20 kilometre uzaklıktaki Dedeağaç'a kadar uzandığını belirterek, "Bu tip eylemlerin hiçbir şekilde Yunanistan'a bir faydası olmayacak, bölgedeki barışa bir faydası olmayacak, aramızdaki sorunların çözülmesine bir faydası olmayacak. Türkiye de ne kara vatanı konusunda ne mavi vatanı konusunda herhangi bir taviz vermeyecek. Hukuk, diplomasi temelinde bir çözüm istiyorlarsa biz buna hazırız ama sürekli olarak bize 'Türkiye hukuk, diplomasi temelinde yaklaşsın' diyenlerin Yunanistan'ın bu açıklamalarını, bu adımlarını da görmezden gelmemesi gerekiyor." 

Çelik, Yunanistan'a, "Akdeniz'de Ege'de sorunları diplomatik olarak çözecek deneyime ve kapasiteye sahibiz ama 'diplomasi' diye masaya davet ettiğinizde bu, Türkiye'nin adımlarını tek taraflı durdurması, sizin ise atmaya devam ettiğiniz adımları daha hırslı, daha maksimalist bir şekilde atmaya devam etmeniz anlamına gelmiyor. Çözümü masada bulacaksak, masada bulacağız ama bizi masaya davet edip, masayı bir oyalama taktiği, sahayı ise kendinizin maksimalist taleplerini ilerleteceğiniz bir alan olarak görürseniz bu işlemez."  dedi.