HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Katıldığı özel bir TV programında gündemi değerlendirdi. Yapıcıoğlu konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

"HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, konuk olduğu Mercan TV’de Beykan Sarıkaya’nın iç ve dış gündeme dair sorularını cevapladı.

Yapıcıoğlu, İngiltere’nin HAMAS kararı, asgari ücret, ekonomi politikası, aile politikası ve eğitim sistemindeki çarpıklıklara altı çizilecek değerlendirmelerde bulundu, çözüm önerileri sundu.

HAMAS Filistin halkı tarafından seçilmiş meşru bir hükümettir

İngiltere’nin HAMAS’ı “terör örgütü” olarak ilan etmesinin kabul edilemez olduğunu belirten Yapıcıoğlu, “Adına ‘israil’ dedikleri terör şebekesi orada işgalci konumundadır.  Bu şebeke ‘7 yaşındaki çocukları gözaltına aldım’ diyerek götürüyor ve sorgusuz sualsiz cezaevine atıyor; kadın, çocuk ya da yaşlı ayırt etmeden öldürüyor. Özellikle Ramazan ayında insanların üzerine bomba yağdırıyor. Birleşmiş Milletlere rağmen Filistinlilerin zeytin ağaçlarını söküp oralara bina dikiyor ve oralara siyonistleri yerleştiriyor. Tüm bu olanlara dünya seyirci kalırken İngiltere de kalkıp, siyonistlerin zulümlerine karşı direnen ve kendi halkının desteğiyle hükümet olmuş meşru idaresi HAMAS’ı ‘terör örgütü’ ilan ediyor.” ifadelerini kullandı.

“İngiltere’nin HAMAS’ı ‘terör örgütü’ ilan etmesi ikinci Balfour Deklarasyonu’dur”

HAMAS’ı “terör örgütü” olarak lanse edip Filistin’e yapılan yardımların önünün kesilmek istendiğini hatırlatan Yapıcıoğlu, “Türkiye her ne kadar NATO’ya üye olan devletlere ‘dostum’ ya da ‘müttefikim’ dese de onlar sadece kendi menfaatlerinin ve siyonizmin dostudurlar. Haçlı Seferleri ile siyonizm birleşmiştir. Bu ikinci bir Balfour Deklarasyonu’dur. Nasıl ki Balfour Deklarasyonu ile Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulmak istendiyse aynı şekilde onlara karşı direnen HAMAS’ı ‘terör örgütü’ ilan ederek dış dünyanın Filistin’e destek vermesinin önünü kesmek istiyorlar.” dedi.  

Kitle İmha Silahlarının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun’unun Türkiye’yi zora sokacağını daha önceden uyardıklarını söyleyen Yapıcıoğlu, “Türkiye geçtiğimiz yıl ‘Kitle İmha Silahlarının Finansmanının Önlenmesine’ dair bir karar çıkartarak kendi eliyle, kendi el ve ayaklarını bağladı. İngiltere’nin bu adımına yeni halkalarda belki ilave edilecek ve Türkiye’deki STK’ların Filistin’e yardım gönderdiği için bu derneklerin mal varlıklarına el konulmasını da Türkiye’den isteyebilecekler. Belki bu yüzden Türkiye’yi sıkıştıracaklar. HAMAS’ı ‘terör örgütü’ gördükleri için HAMAS yetkililerini ağırlayıp onlarla görüşen Türkiye’yi de ‘terör örgütü’ne yardım ve yataklıktan dolayı sıkıştıracaklardır. Biz o kanun çıkartılırken uyarıda bulunmuştuk. Fakat maalesef sesimizi duyan olmadı. Umarım İngiltere’nin bu adımından sonra Türkiye uyanır ve böyle kanunları çıkartmada bu kadar cesur olmaz, mevcut bu kanunu da yürürlükten kaldırır.” diye konuştu.

“İslam ümmeti bu kadar dağınık oldukça siyonistler de pervasız oluyor”

Birçok İslam ülkesi liderinin siyonistlerle normalleşmek için yarışa girmesinin tefrikadan kaynaklı olduğunu vurgulayan Yapıcıoğlu “Uluslararası alanda da mutlaka İslam dünyası bu karara karşı bir araya gelip seslerini yükseltmeliler. Maalesef bugün İslam ülkelerinin pek çoğunda öyle yöneticiler var ki siyonist şebeke ile ilişki kurmak için adına ‘normalleşme’ dedikleri adımlar atmak için bir birleriyle yarış içerisindedirler. İslam ümmeti bu kadar dağınık oldukça siyonistler de pervasız oluyor. Oradaki kardeşlerimize zulmediyorlar, biz de nutuk atmaktan başka bir şey yapamıyoruz. Ya da sokaklara çıkıp ‘Kahrolsun israil!’ diyoruz, israil de bize uzaktan bakıp gülüyor.” ifadelerini kullandı. 

 “Hedefimiz 81 ilin tamamında teşkilatlanmaktır”

Her bölgede yaşayan insanların sorunlarıyla ilgilendiklerini belirten Yapıcıoğlu, “Türkiye’nin 7 bölgesinde 50’yi aşkın vilayette teşkilatlarımız var. Hatta İstanbul’un bazı ilçelerinde ki bütün mahallelerinde mahalle teşkilatlanmalarının tamamlandığını memnuniyetle gördüm. Hedefimiz 81 ilin tamamında teşkilatlanmaktır. Biz her bölgeye her insana her kavme mensup insanımıza hitap etmeye çalışıyoruz ve inşallah hepsinin sorunlarıyla da ilgileniyoruz.” dedi.

 “Memleket genelinde hemen herkesin üzerinde ortaklaştığı sorunlar; enflasyon, geçim sıkıntısı ve işsizlik”

Her bölgeye has sorunların olduğunu fakat ülkenin ortak sorununun ekonomi olduğunu dile getiren Yapıcıoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye’nin en doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine giderek insanlarla temas kurmaya çalıştık. Hemen hemen her bölgedeki insanlarımızın ortaklaştığı sorun ekonomidir. Tabi bazı bölgelere has sorunlar da var. Bugün Adıyaman esnafını ziyaret ettik. Burada tütün ile ilgili sorunlar iletildi bize. Önümüzdeki yılbaşından itibaren başlayacak olan dönemde tütün yasaklanacak mı? Tütün satabilecek miyiz? diye vatandaş bekliyor. Mesela Ağrı ve Van ziyaretlerimizde hayvancılık ile ilgili problemler vardı. Orada artan yem fiyatları ve kuraklık sebebiyle hayvanların yemlenecek ot bulamadıklarını, besledikleri hayvanların yün ya da derilerini değerlendiremediklerini dile getirdiler. Mardin Bölgesi’ne gittiğimizde elektrik ile ilgili ciddi sıkıntılar yaşadıklarını ve elektrik faturalarının çok yüksek geldiğini söylediler. Biz orada kullanılan elektrik tüketiminden yüksek faturalar geldiği iddialarını araştırmak için bir komisyon kurduk. İnşallah bu komisyon bölgede yaptığı çalışmaları raporlaştıracak ve bunu da kamuoyuyla paylaşacağız. Yani bölgeden bölgeye değişen sorunlar var. Ama enflasyon, geçim sıkıntısı ve işsizlik gibi konular Türkiye’nin sorunlarıdır.”

 “Çiftçinin dışarıdan aldığı malzemelerle yapılan üretim, döviz fiyatlarının artmasıyla sofraya yansıyor”

Gıda fiyatlarının dövizin hareketleriyle doğrudan bağlantılı olduğunu ifade eden Yapıcıoğlu “Gıdaları üretirken çiftçinin kullandığı; gübre, mazot, tarımsal ilaç ve aletler gibi birçok ürün dışarıdan alınıyor. Dolar yüzde 50 artıyorsa gübre fiyatı yüzde 100 artıyor. Bazı gübre çeşitlerinde bu oran 3 katı artmış. Tarımsal girdilerin fiyatının bu kadar yüksek oranda artmış olması maliyeti de artırıyor. Daha önceden 50 kuruşa mal edilen bir gıda ürünü bugün bir lira ya da daha fazla bir fiyata mal ediliyor. Bir ürün tezgâha ya da sofraya gelene kadar çiftçinin sattığı fiyatın 3-4 katına kadar çıkabiliyor. Navlun denilen uzak bölgelerden gemi ile yapılan taşımanın maliyetleri önceki döneme göre 5 kattan fazla artmış durumda. Hammadde tedarikinde bazı sorunlar var. Pandemi ile birlikte sadece üreticiler değil bazen tüketiciler de stok yapmaya başladı. Tüm bunlar fiyatların yükselmesinde etkili oluyor.” dedi.

“Raf fiyatları resmi kayıtlardaki enflasyon oranının çok üzerinde”

Enflasyonun resmi kayıtlarla örtüşmediğini ve en az yüzde 50 olduğunu belirten Yapıcıoğlu, “Tüm bu sıkıntılarla birlikte bazı yerlerde kuraklık dolayısıyla verim elde edilemedi. Bazı yerlerde de tarımsal alanları sel vurdu. Tüm bunlar bir arada olunca ve talep artınca, arz da talebi karşılayamayınca fiyatlar yükseldi. Daha önceden enflasyon nedir bilmeyen ülkelerde bile enflasyon oranları yüzde 20’lere kadar çıktı. Ülkemizde de enflasyon yüzde 19 olarak açıklandı. Gıda enflasyonu ise yüzde 30’un üzerinde olarak resmi açıklamalarda yer aldı. Raf fiyatlarına baktığınızda ise bu rakamın aslında yüzde 50’nin altında değil. Bazı ürünlerde bu zam oranı yüzde 100’ü aşmış durumda. Dar gelirli vatandaş eğer kirada kalıyorsa gelirinin kira haricindeki kısmını ancak karnını doyurmak için harcıyor. Dar gelirli için güzel bir elbise almak bile artık hayal olmuş durumda. Dar gelirli bir ailenin enflasyonu yüzde 20 ya da 30 değil. Sadece gıda değil kiralarda artmış durumda. Hepsini üst ütse bıraktığınızda dar gelirlinin zor durumda olduğunu görürsünüz.” ifadelerini kullandı.

“Asgari ücret tanımına işçinin ailesi de eklenmeli, asgari ücret 4 bin TL’nin üstünde olmalı”

1 Aralık’ta ilk görüşmesi yapılacak olan asgari ücret ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, Asgari ücretliler ve emeklilerin enflasyona ezdirilmemesi gerektiğine dikkati çekerek şunları söyledi:

“Bu aralar asgari ücret görüşmeleri gündemde. Bu vesileyle önceki çağrımızı bir kez daha yineliyoruz. Diyoruz ki işe asgari ücretin tanımından başlayalım. Asgari ücretin mevcut tanımında sadece işçinin ailesini hesaba katmadan sadece kendisinin birim fiyatları üzerinden zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak ücret olarak tarif ediliyor. Eğer sadece işçi hesaba katılırsa asgari ücret hep böyle açlık sınırı dolaylarında kalacak. Asgari ücrete yapılacak zam, kesinlikle dar gelirlinin enflasyonunun altında olmamalı ve biraz da refahtan pay verilmeli. Geçmiş dönemde de gıda enflasyonu ortalama enflasyonun üzerindeydi. Ama maaşlara ortalama enflasyona göre zam yapılması kurtarmaz. Bana sorarsanız asgari ücrete yüzde 50’den aşağı bir zam olmamalı. Asgari ücret 4 bin TL’nin üstünde olmalı ve bu ücretin de işverene bindirilmemesi için asgari ücretten vergi alınmamalı. Hatta gerekirse asgari ücret çalışanı olan küçük esnafa da destek verilmesi gerekiyor. Bu da gerekirse sigortanın devlet tarafından karşılanmasıyla olabilir. Asgari ücretliler ve emekliler enflasyona ezdirilmemeli. Yoksa bir sosyal patlama yaşanabilir.” 

“İşverenin çalışan, işsizin de iş bulamaması eğitimin plansızlığından kaynaklanıyor”

Eğitim sisteminde yaşanan sorunların plansızlıktan kaynaklandığını söyleyen Yapıcıoğlu, “Eğitim sistemiyle ile ilgili büyük sorunlar var. Bunlar eğitimin ve sistemin olmamasıdır. 19 yıllık iktidarın her Milli Eğitim Bakanı değiştiğinde eğitim politikaları da değişiyor. Eğitimde her bakan ile birlikte birçok değişiklikler oluyor fakat herkesin itiraz ettiği konularda herhangi bir değişiklik olmuyor. Bu bir sistemsizlik problemi ya da birilerinin bir şeyleri dayatmasıdır. Adıyaman, Gaziantep ve birçok yerde dinlediğim üniversiteli gençler, mezun olduktan sonra iş bulamamaktan endişe duyuyorlar. Eğer eğitim planlı olsaydı bu kadar sorun yaşanmayacaktı. Yine dolaştığımız esnaf da işsizliğin olmadığını ancak çalışan işçi bulamadıklarını söylüyorlar. Bazı alanlarda çalıştırılacak eleman yok, öte yandan da gençler iş bulamamaktan şikâyet ediyor. Çünkü iş bulamayanlar kendi branşında çalışmak istiyor ama o branşta iş bulamıyor. Bu eğitimin plansızlığından kaynaklanıyor.” diye konuştu.

“Üniversitelerde ihtiyaç olduğu kadar kontenjan açılmalı”

Eğitim sistemi ile ilgili önerilerde de bulunan Yapıcıoğlu, “Biz diyoruz ki örneğin memlekette yetiştirilecek mühendisler, branşlarına göre planlansın, ihtiyaç olan bu mühendislerin sayısı hesaplansın ve o sayıya göre okullarda kontenjan açılsın. Devletin elindeki istatistiklerde hangi alanda ne kadar elemana ihtiyaç olduğu vardır. Bunlara göre kontenjan açmak zor bir şey değil. Üniversitelerin her yerde açılması güzel ama bu üniversitelerde hangi bölümlerin olduğu önemlidir. Bu oradaki vatandaşın talebi üzerine karar verilecek bir durum değildir. Ziraatın yapıldığı bölgelerde ziraat fakülteleri açılsın ama ziraatın olmadığı bölgelerde bu bölümü açılırsa ihtiyaçtan fazla ziraat mühendisi mezun olmuş olur. Sonra açıkta kalan bu mühendisler gidip aşçılık, yufkacılık ya da kaynakçılık yapamayacağını söyler. Bazı yerlerde işveren yüksek maaşla kaynakçı bulamıyor. Kaynakçı olmak için üniversite mezunu olmak gerekmiyor. Meslek liselerinde hangi meslekte çalışana ihtiyaç varsa ona göre öğrenci yetiştirilmeli.” dedi.

Öğrencilere önce topluma faydalı kişiler olmaları yönünde eğitimin verilmesi gerektiğini vurgulayan Yapıcıoğlu, “Eğitimde değerler bilgisi konusunda ciddi eksiklikler var. İnsanlara sadece maddi bilgiler vererek pozitifist eğitim anlayışıyla eğitim verilirse ve manevi değerler eğitimi ıskalanırsa iyi bir kimyacı gider bomba yapar, sosyal bilimci fitne peşinde koşar, bir diğeri gider dolandırıcılık şebekesi kurar. Eğitimde önce milletine, memleketine faydalı bir insan olmayı, kendi toplumunun kültürünü ve değerlerini benimsemiş gençler yetiştirilmeli.” ifadelerini kullandı.

 “Avrupa’nın dayattığı kanunlarla aile politikaları belirlenemez!”

Evliliğin kolaylaştırılması gerekirken boşanmaların kolaylaştırıldığına dikkatleri çeken Yapıcıoğlu, bu durumun yanlış aile politikalarından kaynaklandığını söyledi.

Yapıcıoğlu, “Gençler bir yönden maddi imkânsızlıklar nedeniyle yuva kurmada zorlanıyor. Öbür taraftan kurulan yuvalar sudan sebeplerle kısa bir sürede boşanmayla yıkılıyor. Bu bizim sosyal bir yaramızdır. Bunun önüne geçmek gerekiyor. Biz gençlere ‘İş, Aş ve Eş’ diyoruz. Genç iş bulabilmeli, kendi aşını karşılayabilip yuvasını kurabilmeli. Gençlerin evlenmesini kolaylaştırmamız gerekirken maalesef boşanmaları kolaylaştırıyoruz. Boşanmaların artmasının en büyük sebebi yanlış aile politikalarıdır. Eğer değerler eğitimi ıskalanır, toplumun kerih gördüğü bazı ahlaksızlıkların önü açılır, bunlar kanunen suç olmaktan çıkartılırsa, karakol tedbiri karı-koca arasına sokulursa, en küçük bir aile tartışmasının içine adliye girerse evlilikler baltalanır. İş davalarında önce arabulucunun tarafları uzlaştırması söylenir ama aile davalarında arabuluculuk kanunen yasaktır. Hâlbuki Kur’an-ı Kerim’de eşler arası çıkan sorunlarda her iki tarafın ailesi içinde birer hakem ve ortaklaşa seçilen bir hakemle barıştırılması emredilir. Dinimizde bu böyleyken Avrupa’nın yaptığı dayatmada arabulucunun asla olmaması yasaklanır. Siz de Avrupa’yı dinleyeceksiniz, akıl bunu kabul eder mi?” dedi."


Hibya Haber Ajansı