İnme veya serebrovasküler olay, beyin damarlarının daralması veya tamamen tıkanmasına bağlı ortaya çıkan belirti ve bulgular bütünüdür. Belirtileri genellikle ani gelişen yüz, kol, bacak veya sıklıkla vücudun bir yarısında kuvvet kaybı şeklinde olur. Bunların dışında aynı bölgelerde uyuşma, bayılma, bilinç bulanıklığı, konuşmada veya konuşulanları anlamada güçlük, sebebi bilinmeyen şiddetli baş ağrısı, baş dönmesi, dengeyi sağlayamamak, bir gözde veya her iki gözde görme kaybı, bilincin tamamen kaybı görülebilir. İnme bulguları olayın beynin hangi bölgesini etkilediğine ve şiddetine bağlıdır. Belirtiler çok şiddetli olmasa dahi inmeyi akla getirmek ve tedavisinin yapılabileceği merkeze hızlı bir şekilde gitmek çok önemlidir. 

Hastalığa yakalanma riski yaş ilerledikçe artar. Genetik ve ailesel özelliklerin yanı sıra hipertansiyon, şeker ve kalp hastalıkları, kan yağlarındaki yükseklikler, uyku bozuklukları gibi sorunlar inme geçirme riskini artırır.

Erkeklerin inme geçirme olasılığı kadınlardan daha yüksek

İnmede risk faktörleri, kalp ve damar hastalıkları risk faktörleriyle hemen hemen aynıdır. Kontrol edemediğimiz risk faktörleri; yaş, aile öyküsü ve cinsiyettir diye belirten Sağlık Bilimleri Üniversitesi Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi (SBÜAEAH) Nöroloji Kliniği Uzmanı Dr. Elif Sarıönder Gencer şunları söyledi: “Erkeklerin inme geçirme olasılığı kadınlardan biraz daha yüksektir. Bir diğer grup; yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, diyabet ve kalp hastalıkları gibi kronik hastalıkların varlığıdır. Bu grup gerekli tedaviler düzenlenerek kontrol altına alınabilir. Son olarak sağlıksız yaşam alışkanlıkları inmede önemli risk faktörlerindendir. Özellikle beslenme, sigara ve alkol kullanımı ile fiziksel aktivitede atılacak doğru adımlarla inme riskinin ciddi oranda azaltılabileceğini biliyoruz.”

Atriyal fibrilasyonlu hastaların geçirdiği inmeler daha şiddetli

Uzm. Dr. Elif Sarıönder Gencer: “Ciddi bir toplum sağlığı sorunu olan inmenin kalp hastalıkları ile önemli bir ilişkisi bulunmaktadır. Her 5 inmeli hastadan birinde beyin damarlarını tıkayan pıhtı, kalpten gelmektedir. Atryial fibrilasyon olarak adlandırılan ritim bozukluğu kalpte pıhtı oluşmasının en önemli nedenidir. Ritim bozukluğu toplumda yaklaşık yüzde 1-2 sıklıkta görülmektedir. Yaş ilerledikçe bu oranın görülme sıklığı belirgin bir şekilde artmaktadır. Ritim bozukluğuna sahip her 100 hastadan 5’i bir yıl içerisinde inme geçirmektedir.  Atriyal fibrilasyonlu hastaların geçirdiği inmeler daha şiddetli ve ölümcüldür ve tekrar etme riskleri de daha yüksektir.

Öncelikle atriyal fibrilasyonlu hastalarının belirlenmesi, inmeden korunma için oldukça önemlidir. İnme geçirmiş bir kişide ritim bozukluğunun varlığı ve kalpteki etkileri mutlaka incelenmelidir. İnme geçiren hastalarda sıklıkla basit bir kalp elektrokardiografisi (EKG) ile bu ritim bozukluğu saptanabilir ancak bazen bu ritim bozuklukları aralıklı olarak görülebilmektedir. EKG’nin normal olması ritim bozukluğunun olmadığını göstermez. Bu nedenle inme geçirmiş hastalarda EKG normal olsa bile sıklıkla 24 saatlik ve bazı şüpheli durumlarda daha uzun süreli kalp ritmi, ritim holter denilen cihazla takip edilmelidir” dedi.

İnme halen dünyada en çok sakat bırakan hastalık

İnme halen dünyada en çok sakat bırakan hastalıktır. İnme bulgularının şiddeti etkilenen bölgenin yerine ve büyüklüğüne bağlıdır vurgusu yapan Uzm. Dr. Elif Sarıönder Gencer, sözlerine şunları ekledi: “Kol ve bacaklarda ortaya çıkan güçsüzlük, konuşma ve anlama becerisinde değişik derecelerde ortaya çıkan bozulmalar hastayı günlük yaşamında birçok aktivite için başkasına bağımlı hale getirebilir. İnmelerin yüzde 20-25’inden sorumlu olan büyük damar tıkanıklıkları tedavi edilmediğinde neredeyse tüm hastalar ağır engelli duruma düşebilir. Fiziksel aktivitede kısıtlılık, bilinç ve beslenme bozuklukları ortaya çıktığında inmeye neden olan hipertansiyon, diyabet, kan yağları ve kolesterol yüksekliği gibi hastalıkların yönetimi zorlaşabilir. Özellikle şiddetli inme geçiren hastalarda inmenin erken dönemlerinde ortaya çıkabilecek zatürre, idrar yolu enfeksiyonu, yatak yarası, toplardamar tıkanıklığı, inme tedavisinde kullanılan ilaçlara bağlı oluşabilecek kanamalar ilk aylarda hayati tehlike oluşturacak kadar ciddi sorunlara neden olabilir. İnme ortaya çıktıktan sonra erken ve geç dönemde ortaya çıkabilecek tüm sorunları en aza indirmek öncelikle erken müdahale, ikinci olarak da inmeye özel bakım ve rehabilitasyon stratejilerini en üst seviyede kullanmak ile mümkün olabilir.”

İnme hızlı tedavi gerektiriyor

Uzm. Dr. Elif Sarıönder Gencer: “İnme beyin damar hastalıklarının ani olarak ortaya çıkan ve çok hızlı tedavi gerektiren bir tablosudur. İnme tedavisinde en önemli faktör tedaviye çabuk ulaşabilmektir ki biz bunu “zaman beyindir” şeklinde ifade ederiz. Bu nedenle inme geçirdiği düşünülen hasta mümkünse ambulans ile ve en hızlı şekilde nöroloji uzmanının çalıştığı ve inme ünitesi, ideali inme merkezi olan bir hastaneye götürülmesi ve etkin tedaviye bir an önce ulaşmasını sağlanmalıdır. Pıhtının neden olduğu bir tıkanmaya bağlı inmelerde ilk saatlerde pıhtılaşma önleyici ilaçlar kullanılarak damarın açılması sağlanabilir. İlk 4,5 saatte yapılan toplardamardan verilen pıhtı eritici tedavi ile başarı oranı oldukça yüksektir. Uygun hastalarda tıkanmış olan damara atardamar yolu ile girilerek pıhtının mekanik olarak çıkartılması veya damarda darlık varsa kateterin ucundaki balon şişirilerek darlığın genişletilmesi sağlanabilir. Gereken durumlarda atardamardaki darlık alanına stent uygulanarak damar açılabilir.

Erken dönemde doğru tedavi edilmiş olsa bile inme hastalarında belirtilerin veya felcin düzelmesi 3 ay sürebilir. Bu uzun süren tedavi, bakım ve rehabilitasyon gerektiren durumda ortaya çıkabilecek her türlü aksama (zatürre ve idrar yolu enfeksiyonları, düzensiz kan şekeri, beslenme yetersizlikleri, bilinç ve uyku sorunları, yatak yarası) iyileşme sürecini geciktirir ve iyileşme miktarını azaltır” dedi.

 

İnme sonucu felç yaşayan pek çok kişi rehabilitasyon planına uyduklarında kendilerine bakma becerisini kazanırlar diyen Uzm. Dr. Elif Sarıönder Gencer sözlerini şöyle sürdürdü: “İnme geçiren hastaların yüzde 3-4’ünün daha sonra ikinci bir inme yaşama riski yüksek olduğundan tedavilerine bağlı kalmalı ve tekrar böyle bir durumla karşılaşmamak için dengeli beslenme, fiziksel aktivite, alkol alımını kısıtlama ve sigara içmeme gibi yaşam tarzı değişikliklerine ek olarak, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, diyabet veya kalp hastalığı gibi kronik hastalıkların kontrolleri yapılıp tedavileri düzenlenmelidir. Özellikle atrial fibrilasyona bağlı inme geçiren hastalarda hekim tarafından önerilen ilaçlar uygun doz ve sıklıkta kullanılmalı herhangi bir nedenle doz atlanılmasından kaçınılmalıdır.”

Yaşam tarzı değişikliğiyle inme riski yüzde 60 azalıyor

Uzman Dr. Elif Sarıönder Gencer: “Toplum sağlığı açısından günümüz koşullarında salgın hastalıklara yaklaşımda olduğu gibi, beyin damar hastalığı olan hastaların yanı sıra sağlıklı ve risk altındaki toplumu da korumaya yönelik, ileriye dönük güçlü stratejileri de gerektirmektedir.  İnme hastalarının risk faktörlerini azaltacak yaşam tarzı değişiklikleri konusunda aydınlatılmaları ve bu konuda toplumun bütün organlarının uygun ortamı hazırlaması ve sürdürmesinin ilaç tedavileri kadar etkili olduğu kanıtlanmıştır. Beyin damar hastalıklarından korunmak için:

Tütün ve alkol kullanımından uzak durulmalı
Günde en az 30 dakika fiziksel aktivite yapılmalı
Diyette yağ, şeker ve tuz azaltılmalı
Günde 5 öğün sebze ve meyve tüketilmeli
Ayrıca doktora danışılarak kan basıncı, kan yağları, kan şekeri ve kilo öğrenilmeli, doktor önerilerine uyulmalıdır.
Yapılan çalışmalar gösteriyor ki; eğer sadece yaşam tarzı değişikliği yapılırsa inme riski yüzde 60 azalıyor. 100 kişi inme geçirecekse 60 kişiyi kurtarmış oluyoruz” dedi.

Kan sulandırıcı ilaçlar hekim yönlendirmesiyle titizlikle kullanılmalı

İnmeli hastalarda beyne gelen pıhtının kaynağı belirlendikten sonra ikincil bir pıhtı oluşmasın diye koruma amaçlı kan sulandırıcı ilaçlar kullanılır. Ritim bozukluğu olan hastalarda kullanılan, kan sulandırıcı oral antikoagulan denilen ilaçların kullanılması kişiye özel olarak planlanmalıdır uyarısında bulunan Uzm. Dr. Elif Sarıönder Gencer sözlerine şunları ekledi: “Mutlaka bu hastalarda yeni bir pıhtı oluşma riski belirlenmelidir. Bu ilaçların beyinde veya vücutta bir kanama oluşturma riski de mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. İnme riskli hastada kan sulandırıcılara bağlı kanama riski ile yetersiz ilaç kullanımı ile ortaya çıkabilecek yeni damar tıkanıklığı olasılığı hastaları en çok endişelendiren iki önemli durumdur. Bazı cerrahi işlemler veya diş tedavisi öncesi kanamayı azaltmak için doktora danışmadan kesilen kan sulandırıcı ilaçların koruyuculuğu ortadan kalkar kalkmaz inme geçiren hasta sayısı küçümsenmeyecek düzeydedir. Bilinçsiz şekilde kullanılan kan sulandırıcı ilaç kombinasyonları veya bunların yüksek dozları da ciddi kanamalara yol açarak hasta için tehlike oluşturabilir. Sonuç olarak inme riskli her hastaya hekimi tarafından titizlikle seçilen kan sulandırıcı ilaçlar önerildiği şekilde uygulanmalı ilaç doz ayarlaması için gereken kontroller ihmal edilmemelidir.”

Bu öneriler hem COVID-19'a hem inmeye karşı risk faktörlerini düşürüyor

Uzman Dr. Elif Sarıönder Gencer: “Son aylarda bütün dünyada ciddi sağlık problem durumunda olan ve pandemi olarak kabul edilen COVID-19 salgını sırasında bildirilen raporlar, hastalığın sadece solunum yollarını değil, nörolojik sistemleri de etkilediğini ortaya koymaktadır. Hastaların yaklaşık üçte birinde nörolojik bulgular rapor edilmiştir. Mevcut durumda bildirilen en yaygın belirtiler koku ve tat alma bozukluğudur fakat yoğun bakım ihtiyacını arttıran ve yoğun bakımda hastanın akıbetini belirleyen en önemli faktörlerin hastanın sahip olduğu beyin-damar hastalığı risk faktörleridir. Ayrıca COVID-19 enfeksiyonu hem virüsün direkt nörolojik yapıları hem kan pıhtılaşma özelliklerini hem de damar yapısını etkileyerek inmeye neden olabilmektedir.  Yaş, hipertansiyon, diyabet, obezite, kalp hastalıklarının varlığı bu durumlarda sadece inme oranlarını artırmakla kalmayıp, hastaların enfeksiyonla daha başarılı mücadele edip edememesini belirleyebilmektedir. Sigara da mevcut kronik hastalıklar gibi hem inme risk faktörünün artırmakta hem de COVID-19 enfeksiyonu durumunda iyileşmeyi zorlaştırmaktadır.”

Pandemi sürecinde öncelikle sağlıklı kalmalıyız. Risk faktörlerimizi iyi yönetebilmiş, risk faktörlerini ortadan kaldırmış, tedavi ettirmiş olmalıyız, risk faktörlerinden koruyacak bir yaşam tarzı benimsemiş ve sürdürüyor olmalıyız tavsiyesinde bulunan Uzm. Dr. Elif Sarıönder Gencer: “Bu bir pandemi sonuçta ve COVID-19 bulaşma olasılığı var ve son derece yüksek; ancak COVID-19'un bulaştığı herkesi kaybetmiyoruz ya da herkes hastalığı ağır bir şekilde geçirmiyor. Virüs bulaşabilir ama bunu çok hafif bir şekilde atlatabiliriz. Bu son aylarda anlaşıldı ki kişilerin yaşı ileri olsa da hipertansiyonu kontrol altındaysa, tuz tüketimini azaltmışsa, kilosu kontrol altındaysa, günde 30 dakika orta şiddetli aktivite (yürüyüş) ya da haftada 5 gün egzersiz yapıyorsa, günde 5 öğün sebze ve meyve tüketiyorsa, yağlardan fakir bir diyet benimsemişse, kalpte ritim bozukluğu için tedavi alıyor ve düzenli olarak kontrolünü yaptırıyorsa, diyabeti kontrollü bir şekilde gidiyorsa ve diyetine uyuyorsa, sigarayı ve alkolü bırakmışsa o zaman COVID-19'a karşı çok daha güçlü olabilir. O zaman COVID-19 bulaşsa bile biz bu mücadeleden daha başarılı çıkarız. Bu öneriler hem COVID-19'a karşı hem inmeye karşı risk faktörlerini düşürmüş oluyor” dedi.