28 Şubat postmodern darbeyi, kimlerin, neden ve nasıl hayata geçirdiklerini hepimiz gayet iyi biliyoruz. Önce bir ayyaş bulunmuş ve hapse atılmış, hapiste İslami esaslar öğretilmiş ve ‘’şeyh’’ haline getirilmiş, ardından iyi niyetli Müslümanlar kandırılarak bu ‘’ayyaş Şeyh’’in etrafında toplanması sağlanarak zikir ayinleri gerçekleştirilerek cemaat tamamlanmış idi. Bu kadarla da kalınmadı tabii. Bu cemaat ve sözde şeyh her gün medyanın ve basının manşetinde yer aldı. Ali Kalkancı adı ülkenin önde gelen bütün akilleri, siyasileri ve entelektüellerini bile ardında bırakarak ilk sıraya yerleşmeyi başarmıştı. O zamanlar Türkiye’nin laik olduğu ve laik kalması gerektiği şöyle dursun, zamanın gözde yayın organları sözde şeyhin kurduğu cemaatin gerçekleştirdiği ayinleri neredeyse naklen yayınla halka arz edecekti.
Derken açık bırakılan ve önceden titizlikle tasarlandığı şüphe götürmeyen demir bir kapıdan içeri kameralar girdi. Üstünü örtmeye çalışan genç ve güzel bir kadını, beyaz entarili ve saçı sakalı birbirine karışmış yaşlıca bir adamı gözlerimiz fal taşı gibi açıla açıla seyrettik. Tecavüze uğradığını iddia eden bu güzel ve ‘’mazlum’’ kadının adının Fadime Şahin olduğunu ve daha sonra mahkemede salya sümük ifade verişini yine aynı ekranlardan izledik. Bir başka cemaat ‘’şeyhi’’ olan Müslüm Gündüz, bu güzel kadına tecavüz ederken her ne hikmettir bilinmez, sihirli bir el tarafından medyayı haberdar etmiş, kapıyı açık bırakmış ve yaşlı adamın elinden kadını kurtarmış idi. Daha sonra söz konusu kadının masumane göz yaşlarının yerini medyadaki linç girişimleri aldı zira pavyonda çalışan bir kadın olduğu çok geçmeden yine aynı medya tarafından servis edildi…
Artık iktidarı devirmek, Türkiye’yi yeni bir sürece sürükleyecek bütün mekanizmalar yerine oturtulmuş ve düğmeye basmanın zamanı gelmiş idi.
Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra açıklanan kararla ‘’irticai faaliyetlere’’ yönelik başlatılan süreç; ordu, bürokrasi, hukuk, siyasi ve idari bütün mekanizmaları etkisi altına alan Türkiye’nin tarihine nakşedilen kirli hadiselerden biridir.
Ekonomik kriz, borsanın dibe vurması, Refah-Yol Hükumetinin devrilmesi ve dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş’ın ‘‘Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini’’ söyleyerek, Refah Partisi hakkında kapatılma davası açması…vb gibi Türkiye’nin dibine dinamit konmuş gibi bir bir patlatıldı.
‘’Bin yıl sürecek’’ denilen 28 Şubat postmodern darbe tam bitti denirken bugün de ‘’dostmodern’’ darbenin amiyane tabirle ipliği pazara çıktı. Hem de 28 Şubat Postmodern darbesini yapanlar tarafından değil, bizzat Ak Parti Hükümetinin bütün nimetlerinden ‘analarının ak sütü’ gibi istifade ederek palazlandıkça palazlanan ‘’Hizmet Cemaati’’ el birliği ile. Dün Ulusalcıların yayın ve yayım organları tarafından iktidardan indirilen hükumetler bu kez bizatihi İslami kisve adı altında palazlanan ve ülkenin tüm stratejik noktalarına yerleşen ‘’Hizmet Cemaati’’ kadroları, yayın ve yayım organları tarafından gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Dün 28 Şubat postmodern darbeci ‘’sözde şeyhler ve cemaatleri’’ ile bugün aynı yapının bir başka versiyonu olan cemaatin resmine bakarak aralarındaki yedi farkı bulmaya çalışalım. Ak Parti hükumetini yıkmaya, o kadarla da kalmayıp kapatmaya kadar varan süreci başlatacak yetiyi kendinde görenler, Türkiye’nin temeline dinamit yerleştirip patlatmakta da geri durmayacağa benziyor. Fethullah Gülen’in ‘’din adamı’’ misyonunu bir tarafa bırakarak tıpkı bir siyasetçi gibi demeçler vermesi yadırgansa da, bu demeçlerin arkasında yatan asıl gerçeğin yeni bir siyasi oluşuma hazırlık yapılması olarak yorumlamalıyız. Kaldı ki Mehmet Baransu’nun attığı bir Twit’te ‘’Fethullah Gülen’in ülkeyi yönetmeye talip olmayı düşündüğü’’nü hesaba katacak olursak, yakın gelecekte bunun mümkün olabileceğini düşünebiliriz.
Son günlerde dillere pelesenk olan ve sesleri gittikçe yükselen bir kesime kulak kabartmak gerekiyor; ‘’Fethullah Gülen ya Türkiye’ye dönsün yahut vatandaşlıktan çıkarılsın!’’
Hülasa, paradigması iflas etmiş yargı ve erkleri ülkeyi 28 Şubat’tan daha vahim bir sürece sokmak için ellerinden geleni artlarına koymuyor. Ve bütün bu hezimeti İslam adı altında, İslam’a yakışmayan bir üslupla Cemaat ehli gerçekleştirmek için azami gayret sarf ediyor –İyi niyetli ve samimi cemaat üyelerini tenzih ederim!
Derken açık bırakılan ve önceden titizlikle tasarlandığı şüphe götürmeyen demir bir kapıdan içeri kameralar girdi. Üstünü örtmeye çalışan genç ve güzel bir kadını, beyaz entarili ve saçı sakalı birbirine karışmış yaşlıca bir adamı gözlerimiz fal taşı gibi açıla açıla seyrettik. Tecavüze uğradığını iddia eden bu güzel ve ‘’mazlum’’ kadının adının Fadime Şahin olduğunu ve daha sonra mahkemede salya sümük ifade verişini yine aynı ekranlardan izledik. Bir başka cemaat ‘’şeyhi’’ olan Müslüm Gündüz, bu güzel kadına tecavüz ederken her ne hikmettir bilinmez, sihirli bir el tarafından medyayı haberdar etmiş, kapıyı açık bırakmış ve yaşlı adamın elinden kadını kurtarmış idi. Daha sonra söz konusu kadının masumane göz yaşlarının yerini medyadaki linç girişimleri aldı zira pavyonda çalışan bir kadın olduğu çok geçmeden yine aynı medya tarafından servis edildi…
Artık iktidarı devirmek, Türkiye’yi yeni bir sürece sürükleyecek bütün mekanizmalar yerine oturtulmuş ve düğmeye basmanın zamanı gelmiş idi.
Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra açıklanan kararla ‘’irticai faaliyetlere’’ yönelik başlatılan süreç; ordu, bürokrasi, hukuk, siyasi ve idari bütün mekanizmaları etkisi altına alan Türkiye’nin tarihine nakşedilen kirli hadiselerden biridir.
Ekonomik kriz, borsanın dibe vurması, Refah-Yol Hükumetinin devrilmesi ve dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş’ın ‘‘Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini’’ söyleyerek, Refah Partisi hakkında kapatılma davası açması…vb gibi Türkiye’nin dibine dinamit konmuş gibi bir bir patlatıldı.
‘’Bin yıl sürecek’’ denilen 28 Şubat postmodern darbe tam bitti denirken bugün de ‘’dostmodern’’ darbenin amiyane tabirle ipliği pazara çıktı. Hem de 28 Şubat Postmodern darbesini yapanlar tarafından değil, bizzat Ak Parti Hükümetinin bütün nimetlerinden ‘analarının ak sütü’ gibi istifade ederek palazlandıkça palazlanan ‘’Hizmet Cemaati’’ el birliği ile. Dün Ulusalcıların yayın ve yayım organları tarafından iktidardan indirilen hükumetler bu kez bizatihi İslami kisve adı altında palazlanan ve ülkenin tüm stratejik noktalarına yerleşen ‘’Hizmet Cemaati’’ kadroları, yayın ve yayım organları tarafından gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Dün 28 Şubat postmodern darbeci ‘’sözde şeyhler ve cemaatleri’’ ile bugün aynı yapının bir başka versiyonu olan cemaatin resmine bakarak aralarındaki yedi farkı bulmaya çalışalım. Ak Parti hükumetini yıkmaya, o kadarla da kalmayıp kapatmaya kadar varan süreci başlatacak yetiyi kendinde görenler, Türkiye’nin temeline dinamit yerleştirip patlatmakta da geri durmayacağa benziyor. Fethullah Gülen’in ‘’din adamı’’ misyonunu bir tarafa bırakarak tıpkı bir siyasetçi gibi demeçler vermesi yadırgansa da, bu demeçlerin arkasında yatan asıl gerçeğin yeni bir siyasi oluşuma hazırlık yapılması olarak yorumlamalıyız. Kaldı ki Mehmet Baransu’nun attığı bir Twit’te ‘’Fethullah Gülen’in ülkeyi yönetmeye talip olmayı düşündüğü’’nü hesaba katacak olursak, yakın gelecekte bunun mümkün olabileceğini düşünebiliriz.
Son günlerde dillere pelesenk olan ve sesleri gittikçe yükselen bir kesime kulak kabartmak gerekiyor; ‘’Fethullah Gülen ya Türkiye’ye dönsün yahut vatandaşlıktan çıkarılsın!’’
Hülasa, paradigması iflas etmiş yargı ve erkleri ülkeyi 28 Şubat’tan daha vahim bir sürece sokmak için ellerinden geleni artlarına koymuyor. Ve bütün bu hezimeti İslam adı altında, İslam’a yakışmayan bir üslupla Cemaat ehli gerçekleştirmek için azami gayret sarf ediyor –İyi niyetli ve samimi cemaat üyelerini tenzih ederim!