semra @ sivildusunce.com
Batı tarihine baktığımızda kadınlar değer verilmeyen, aşağılanan, işkence uygulanarak yakılan, toplumun alt sınıfında yer alan değersiz yaratıklar olarak görülmüştür. Neden ve nasıl olduğunu kısaca anlatmaya çalışayım:

Engizisyon mahkemeleri Ortaçağ, Roma, İspanya, Hırvat olarak dört kısma ayrılır.
 Engizisyon Mahkemeleri ilk olarak 1184'te İtalya'nın Verona şehrinde papazlar meclisi tarafından dini işlerle uğraşacak bir mahkeme kurulmasına karar verdi. Bu, Roma’daki papalık tarafından kontrol ediliyordu. Papa 3. İnnoceutius, Engizisyonun mahkemelerinin öncülerindendir. Haçlı seferlerinin başlaması, matbaanın kurulmasıyla birlikte yazılanların çoğaltılarak elden ele dağıtılması neticesinde gözü açılan halk, gücünü ve yetkinliğini kaybeden Katolik kilisesini endişeye düşürdüğü için din adamlarının engizisyon mahkemelerine olan ilgisini arttırdı.
Katolik Kilisesi tarafından sözde tarikatları bitirmeyi amaçlayan bu mahkeme, halkı işkenceden, yakmaya kadar her türlü zulüm uygulanarak öldürmeye programlanmıştır. Kızgın kerpetenler, çivili sandalyeler, büyük huniler, parmakları sıkıştıran mengeneler, ölüm askıları... vd. Engizisyon Mahkemesinin prosedürü gizli, söylentilerin suç delili olarak kabul edildiği, çocukların dahi mahkemeye delil sunabildiği, sanık lehinde konuşanların dahi suç ortağı kabul edildiği, günlerce yalnız tutuldukları ve gün ışığı girmeye hücrelerinde uzun süre devam eden işkence sonunda yakılarak öldürülen ‘’cadı ve büyücüleri’’ cezalandırma sistemidir.

Engizisyon mahkemelerinin ilki Fransa'nın Touluose şehrinde kurulmuştur. Bu acımasız işkencelerle dolu mahkeme daha sonra Avrupa’nın çeşitli yerlerinde de kurulmaya başlanmıştır. Saraylarda ve görkemli binalarda yapılan zindanlar, güneş ışığının geçmediği, işkence sırasında mahkumların seslerinin dışarıya çıkmaması için özel yalıtımlı olan yerlerdi. Kadınlara atfedilen büyücü-cadı gibi ithamlarla, sözde muhbirlerin itiraflarıyla cazalandırılır, akıl almaz işkencelerden sonra diri diri yakılırlardı.

İşkence yapılan mahkumlara zorla cadı ve büyücü olduklarını itiraf etmeleri konusunda telkinler yapılırdı. İtiraf etmesi halinde kurtulacağı salık verilen mahkumların önüne konulan belgeye imza atması ve itirafını onaylaması için baskı yapılırdı. Günler süren insanlık dışı işkencenin acısından kurtulabilmek için hiçbir günahı olmayan bu mahkumlar belgeyi imzalayarak kurtulacaklarını sansalar da bu kez de kimlerle işbirliği yaptığını itiraf etmesi için işkenceye yeniden başlanırdı.
Fen ve ilimin ortaya çıkardığı yenilikler de günah sayılıyor ve sorumluları da Engizisyon Mahkelemerine gönderiliyordu. Bunlardan biri de Galileo idi. Dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü Müslümanlardan öğrenerek kendi buluşu gibi nakleden Galileo da  bu mahkemeden kurtulamadı. İşkencede gözleri kör olan Galileo bu şekilde kurtulabilmişti. Büyüteci ilk bulan Roger Bacon da Fransisken öğretisini eleştirdiği için 15 yıl hapse mahkum edildi. Ockhamlı William, yalınlık ve tutumluluk ilkesini ortaya atan "Nesneler zorunlu olanlar dışında çoğaltılmamalıdır" sözü, "Ockham'ın usturası" ile anılan kişidir. İngiltere’de papalığa karşı imparatorluğu savunmanın İncil’e daha uygun olduğunu söylediği için kaçarak canını kurtarmak zorunda kalmıştır. Giordano Bruno, güneşi merkez kabul eden görüşü savunduğu için diri diri yakılarak cezalandırılmıştır. Zamanın ünlü müzisyeni Paganini, ölmeden önce günah çıkarmayı kabul etmediği için öldükten sonra gömülmesine izin verilmemiş, neredeyse yarım asır sonra oğlu, papayı ikna ederek babasına önce geçici en sonunda da kalıcı bir mezar verilmesini sağlayabilmiştir.

Engisizyon mahkemesince suçlu bulunan kişi ölmüş ise, mezardan çıkarılarak cesedi yakılır, mirasına da el konurdu. 19. yüzyılın başına kadar devam eden, Avrupa’nın ve Hristiyanlığın yüz karası olan bu mahkeme,  Napolyon tarafından 1808'de ortadan kaldırdı.

Hristiyan tarihinin yüz karası olan Engizisyon Mahkemeleri yalnız Hristiyanlara değil Müslüman ve Yahudilere de aynı zulmü yaptı. 1483’te Castilla Kraliçesi 1. İsabella tarafından papaya onaylatılan Engizisyon Mahkemesi, İslam’ın son kalesi olan İspanya’da üç dinin barış içerisinde yaşadığı bir dönemde Hristiyanlaştırma gayesi ile Müslüman ve Yahudilere insanlık dışı işkenceler uygulandı. 200 bine yakın Yahudi Osmanlı’nın himayesinde Anadolu’ya getirildi. Geri kalan Müslümanlar ve Yahudiler Engizisyon mahkemelerinde katledildiler. Sağ kalan Müslümanlar ve Yahudiler ise sözde Hristiyanlığı kabul etmiş olarak görünerek morisko adı verilen grupları oluşturdular. Hristiyanlığı ve dolayısı ile asimilasyonu kabul etmeyenler ise Afrika başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafına dağıldılar.
****
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 1857’de ABD’nin New York şehrinde bir fabrikada çalışan 40.000 dokuma işçisi kadının, daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlaması, polisin grevi bastırmak için kadınları fabrikaya kilitlemesi ve ardından fabrikada çıkan yangında 128 işçi kadının yanmasıyla vuku bulan hadisedir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 1910’da Danimarka’nın Kopenhag  şehrinde Almanya Sosyal Demokratlar Partisi liderlerinden Clara Zetkin’in 8 Mart’ın Kadınlar Günü olmasını talep etmesiyle oylanması sonucu kabul edilen bir gündür.
***
İslam Coğrafyasında yukarıdaki örneklerini verdiğim Batı'nın insanlık dışı hadiselerin hiçbiri yaşanmamıştır. 
İnsanı önceleyen bir geçmişimiz var. Kadına verilen değer ve hassasiyet kutsal kitabımız Kur’an’da yer almaktadır. Peygamberimiz Muhammed Mustafa da veda hutbesinde, kadınların Allah’ın emaneti olduğu, onlara iyi davranılması gerektiği ve günlük hayatın gereksinimlerinden mahrum bırakılmamasını salık vermiştir. Bulunduğumuz bu kadim coğrafyada, kadınlar hiçbir zaman değersiz olmamıştır. İslam Coğrafyasında, kadınların değersiz olduğu, başörtüsünün yasakçı ve baskıcı ‘’erkek egemen’’ kültürün bir dayatması olduğu saçmalığı yine Batı tarafından bu coğrafyaya atfedilen deli saçması bir iftiradır. Batı’nın dayatmasıyla ortaya çıkan ‘’Modern dünyada’’ kadınların özgürlüğünün çıplaklıktan geçtiği, erkeklere benzeyerek inceliğini ve zarafetini kaybetmesi amaçlanarak hem iç dünyasında ve hem de toplum içerisinde buhrana sürüklenerek benliğini kaybetmesi tasarlanmıştır. İslam’ın mukaddesiyatı olan aile birliğinin yok edilmesi, İslam anlayışının yozlaştırılması ve kültürünün, geleneğinin bozulmasını amaçlayan Batı, Müslüman kadınların baskıcı bir zihniyetle yaşadığını bilinçli olarak empoze ederek kimliksiz, benliksiz, şuursuz nesilleri ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Zira bu düşüncenin altında yatan temel neden, özgürlük ve batılılaşma adı altında cinsel bir obje haline getirilen kadın, erkeklerin kolaylıkla ulaşabilecekleri, değersiz varlıklar haline gelmesi tasarlanıyordu.
Oysa ki İslam medeniyetinde Batı’da olduğu gibi hiçbir dönemde kadınlar cadı-büyücü ilan edilerek Engizisyon gibi ölüm mahkemeleri kurulmamış, ABD’de olduğu gibi hakkını arayan kadınlar bir fabrikaya toplanarak yakılmamıştır.

İslam Peygamberi Muhammed Mustafa’nın zevceleri Hatice ve Aişe validelerimiz, biz Müslüman kadınlar için önder birer akıl ve feraset mimarı olmuşlardır. Peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın kızı, zarafet ve inceliğin temsilcisi olan Fatıma validemiz de, kadınların erkeklerden ayrı bir mizaçta yaratıldığını, kırılgan, merhametli ve ince bir ruha sahip olduğunu anlatmıştır.
Batı’nın İslam kadınının aklını, bilimini, ferasetini, inceliğini ve dolayısı ile toplumun yapı taşı ve birleştirici harcı olan Müslüman kadınları kıskanarak içimize fitnesini servis etmesi de onların tarafından bakılınca gayet doğaldır.
Batı’nın icadı olan ve acı hatırası bulunan  8 Mart Dünya Kadınlar günü Batılı kadınlara kutlu olsun.

Selam ve Selametle...