Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi Sena Düzgün, 26 Mayıs tarihinde yine üniversite yerleşkesinde ağaca asılı halde bulundu. Bulunduğu ana ilişkin çekilen fotoğraf ve video kayıtlarında ayakları yerden oldukça yüksekte, giysisi temiz ve ip de hemen çene altından yukarı doğru çıkmış halde idi. Yüzü bembeyaz kesilmiş. Sanki intihar etmemiş de bir başka yerde öldükten oraya getirilerek ipe asılmış gibi bir hali var. İp, oldukça yüksek bir ağaca birçok kez, üstelik aralıklarla dolanarak bağlanmış. Sena o ağaca, hem de üstündeki çarşafı ile nasıl çıktı? Boynunu ipe geçirmek için neyin üstüne çıktı? O ipi nereden satın aldı? Kaldığı kurstan ne zaman çıktı ve ölüm anı saat kaçta idi? Kurs hocasına konum bilgisi gönderdiği ancak cesedinin farklı yerde çıktığı belirtiliyor. Attığı konum neresiydi? Kampüs içindeki kamera kayıtlarına bakıldı mı?...
Sena’nın ölümüne dair o kadar büyük bir sır perdesi var ki anlat anlat bitmiyor... Başka yerde öldürülerek oraya getirilmiş de olabilir zira intihar eden birinin görüntüsü Sena’da yok. Öncelikle ip, çenenin hemen altından yukarı çıkıyor. Başı dik. Elleri her iki yanına doğru uzanıyor. Sanki uyutulmuş da oraya öyle getirilip ipe geçirilmiş gibi duruyor.
Sena öldü mü, öldürüldü mü?
Arkasında bıraktığı iddia edilen not defterinde yazı uyumsuzluğu, cümle ve harf uyumsuzluğu hemen dikkat çekiyor. Söz konusu defter birkaç kişinin elinden çıkmış gibi... Ölümü şüpheli olduğu halde otopsi yapılmadığı da iddialar arasında. Oysa hemen her ölüme adli tıp tarafından otopsi yapıldığı halde nasıl olur da Sena’ya yapılmaz?
Sena’nın sır dolu ölümü ile birlikte gözler hem öğrencisi hem de asılı halde bulunduğu Dicle Üniversitesi’ne çevrildi. Tepkilerin odağındaki isim, araştırma görevlisi Ahmet Pekaydın idi. Ailesi ile sorun yaşayan Sena’nın ders hocası olan Pekaydın ile gönül ilişkisi yaşadığı belirtiliyor. Pekaydın’ın Sena’nın ailesi ile arasının bozuk olmasını fırsat bilerek duygusal manipülasyon yaptığı, Sena’yı aracıyla alarak tenha yerlere götürerek zaman geçirdiği, çoğu zaman arkadaşlarının evine götürdüğü de iddia ediliyor. Pekaydın’ın aldığı hediyeler ve çiçekler, Sena’nın intagram hesabında duruyor.
Sena’nın ölümüne ilişkin Dicle Üniversitesi öğrencilerinden, Diyarbakırlılardan, mezun olanlardan ve farklı kesimlerden çok sayıda mesaj aldım. Öğrenciler, ilahiyat fakültesindeki hocaların Sena’ya “yenge” diyerek hitap ettiğini ve okul yönetimini durumu bildiği halde göz yumduğu iddia ediliyor. Hatta fakülte dekanının oğlunun avukat olduğunu, Sena ile ilgili konuşacak olan öğrencilere dava açılacağı yönünde baskı yapıldığı da iddialar arasında.
Kızlarının şüpheli ölümüne ilişkin ailesinin sessiz kalmayı tercih etmesi, kamuoyunda tepkiyle karşılandı zira bir aile, kızları ile arası ne kadar açık olursa olsun, onu sahiplenmeli ve arkasında durmalı idi. Bu da “Sena, töre cinayetine mi kurban gitti?” sorusunu akıllara getirdi.
Sena’nın sır ölümüne ilişkin aldığım mesaj ve telefonlar arasında; ilahiyat fakültesi yönetimi tarafından kız öğrencilere yönelik “siz kadınsınız, aklınız ermez, kadın kuyruk sallamazsa erkek gelmez...” minvalinden aşağılayıcı üsluplar kullanıldığı ve kızlara duygusal manipülasyon yapılarak çirkin ve gayri ahlaki tekliflerde bulunulduğu iddia ediliyor. Adının bende saklı kalmasını isteyen ve geçmiş yıllarda mezun olduklarını ifade eden bir grup genç kadın, hemcinslerinin, hocaları tarafından duygusal istismara maruz kaldığını, öğrenciliği döneminde Mehmet Çavdar adlı bir başka araştırma görevlisinin kız öğrencilere çirkin tekliflerde bulunduğunu iddia ettiler. Kız öğrencilerin konuya ilişkin şikayetlerini okul idaresine yaptıkları halde hiçbir sonuç alamadıklarını, CİMER’e yazdıkları şikayetlerin sonuçsuz kaldığını ifade ediyorlar.
Gerçek isminin paylaşılmamasını isteyen, Dicle İlahiyat Fakültesi mezunu bir genç kadın şu mesajı gönderdi. Mesajın tamamını olduğu gibi paylaşıyorum:
”Ben de Dicle ilahiyat mezunuyum. Necmi Derin, İslam felsefesi hocası. O zamanlar Doç Dr idi. Derslere giriyordu. Ve çok üstten bakan biri. Yeri gelir hakaret ederdi. Hatta 'siz kadınlar akıl olarak eksiksiniz felsefe mantık neyinize. Siz çocuk yapıp doğurun ancak bu size yeter' diyordu.
Sonra bir iki hayır işi yaptırıyordu öğrencilere, bir iki okuma grubu yaptırıyordu diye bazı öğrenciler hocayı yere göğe sığdıramıyordu.
Mesela bakın, Sena yardım gönderiyordu ailelere. Büyük ihtimalle Necmi’nin kurduğu o yardım ekibinde yer alıyordu.
Sonra Necmi, Diyarbakır’da Galeria denilen bir plaza yerde tam teşkilat bir daire açıp (depremde yıkıldı orası) orada felsefe Arapça dersleri verdi. Ben de bizzat o derslere gittim. Aristo okumaları yaptırıyordu. O derslere Katılanların % 90’ı kızdı.
O dairede her şey vardı; mutfak, yatak, her şey...
O dairede Mehmet Çavdar kalıyordu. Mehmet o zamanlar yüksek lisans öğrencisiydi. Felsefe okuma derslerine Mehmet de geliyordu. Düşünün bir sürü yaşı küçük ilahiyat okuyan kızlar. Necmi metinleri okuyor, sonra yorumluyor. Ve her soru sorduğunda biz cevap verdiğimizde bizim cevapları beğenmeyip Mehmet cevap verdiğinde “işte bu aradığım cevap bu, işte bu yüzden Mehmet benim manevi oğlum” diyordu. Ve yaşı küçük olan kızların gözünde Mehmet en az Aristo kadar zeki konuma geliyordu. Sonra Necmiye sorularımız olduğunda “gidin Mehmet’e sorun, Mehmet cevap versin sorularınıza” diyordu. Böylelikle bu yaşı küçük kızlar Mehmet’le diyaloğa girip bir muhabbet başlıyordu. Bunlardan ikisi benim arkadaşlarım.
Necmi, bazı kız öğrencilerle sözde okul hakkında gece 12’lere 1-2’lere kadar mesajlaşırdı.
Bu kzılardan biri Mehmet’le konuşunca bir yerden sonra gönül bağı kuruyor. Mehmet de konuşuyor. Sonra Mehmet kısa ilişki teklif ediyor. Kız hayır diyor ve “neden dışarıda bu işi yapan başka kızlar varken bizim gibi kızlara bu teklifte bulunuyorsun” diye soruyor. Mehmet de “ben daha çok zevk alıyorum böyle” diyor.
Sonra Mehmet, kzın reddinden sonra başka bir kızla sevgili olunca bu kız gidip o kızla konuşuyor Mehmet şöyle biri diye. O kız, Mehmet’le tartışıp ayrılıyor. Mehmet ilahiyatta kızın ismini çıkarıyor, “bana takıntısı var peşimi bırakmıyor” diye. Kız bu iftiralar yüzünden doktorayı bıraktı, Dicle’den gitti.
Necmi’ye Mehmet’in ahlaksız tekliflerinden bahsetti; Necmi, kızı suçladı;
“Sen kuyruk sallamışsın” manasında.
Ahmet meselesine de gelince. Ahmet, benim dönem arkadaşım. Kibar biri, yardımsever biri.
Mehmet başka kızlarda emeline ulaşmış. Mehmet benim başka bir arkadaşıma daha gönül ilişkisi kurup kızı kendine aşık etti. O kıza da ilişki teklifinde bulundu. Kız reddetti.
Biz yüksek lisansa alınırken yazılı sözlü mülakat vardı. Ve binlerce kişi başvurmuştu. Başvuranlardan bazılarının puanı çok çok yüksekti. Ahmet’in ALES’i çok düşük, dil puanı yok ve mezuniyet notu berbattı. Necmi Derin, Ahmet’in notunu 100 - 100 verdi. Ve başvuranların da puanların cetvel hesabı o kadar sistemli düşük verdi ki şüphelenilmesin ya da şikayet olmasın diye. Bunu sonra kendi ağzıyla dedi, “Ben cetvel hesabı yaptım Ahmeti almak için.”
Düşük puan verilen kızlardan biri şikayet etti de maalesef bu şikayeti sonuçlanmadı. Sonradan kız Mardin’de yüksek lisansa alınınca vazgeçti şikayetinden.
Necmi YL (yüksek lisans) derslerinde hakaret ediyordu sürekli. YL alınan 7 öğrenciden sadece ikisi YL devam etti; biri Ahmet, diğeri Mehmet’le olay yaşayan kız. O kız da doktorlarda bıraktı Necmi’nin derslerini.
Necmi “Siz Kürtlerde Stolkhom sendromu var, sizi kim aşağılarsa onu seviyorsunuz. Kürtler hakkınızı savunmayı bilmiyorsunuz. Ezik psikolojisi var sizde” diyordu.
Necmi şu an Yalova ilahiyata gidecek. Orada yeni bir sayfa açacak ama o, bütün kötülüklerin başı. Başka kızların başı yansın istemiyorum. Lütfen Ahmet ve Mehmet’in yüksek lisans tezlerine bakılsın. Çöp tezler. Naylon tez denir akademik jargon ile.
Biri Ahmet veya Mehmet ile problem yaşarsa Necmi’nin yanına giderdi. Çünkü Necmi kendi ağzıyla söylüyordu: “Ahmet ve Mehmet benim manevi oğlum.”
Sena, Ahmet ile yaşadığı her şeyi Necmi’ye anlatmaması imkansız.
Mesela Sena bir instagram fotosunda diyor ki “profesörün dediği gibi kendi parantezlerimizin içinde boğuluyoruz”. O söz Necmi’nin. O Prof, Necmi Derin.”
Gelen mesajlar arasında, ailesel nedenlerinden dolayı adını vermemi istemeyen bir başka genç kadın, CİMER’e yaptığı şikayetleri, dönemin ilahiyat fakültesi doçenti Necmi Derin’e şikayetlerini bildirdiği halde hiçbir olumlu sonuç almadığı gibi mobinge maruz kaldığını da söyledi. İddiasına göre ilahiyat fakültesindeki kız öğrenciler önce aşk kurbanı oluyor, ardından çirkin tekliflerle onurları kırılıyordu. Bana gönderdiği ve duyurmamı istediği yazısını, geçmiş yıllarda CİMER'e yaptığı şikayetleri ve Necmi Derin'e gönderdiği mesajları olduğu gibi paylaşıyorum:
“Bu yazıyı yazmamın sebebi, Sena'nın sessizce aramızdan alınmasına neden olan zemini görünür kılmaktır. Çünkü yaşananlar, “intihar”dan ibaret değil. Bir öğrencinin yaşamına son vermesine sebep olan adaletsizlikleri, baskıları ve görmezden gelmeleri anlatmak istiyorum. Bu sessizlik, başka Senaların da kaybına yol açabilir.
Herkes bu olayı “trajik bir intihar” olarak anlatırken, ben başka bir şey biliyorum: Bu intihar bir tesadüf değildi. Onu bu kararı almaya iten adımlar, ihmaller ve insanlar vardı. Şimdi olan biteni kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Çünkü Sena’nın ardından susmak, bu sistemin bir parçası olmak demektir.
Bu olayın sorumlusu yalnızca bir kişi değil. Bu, bireysel bir suç olmanın ötesinde, yıllardır sistematik şekilde sürdürülen bir ekip zihniyetinin sonucudur. Bu ekip, özellikle genç kadınlara yönelik baskı, yıldırma ve psikolojik manipülasyon yöntemleriyle hareket ediyor. Sena da bu çarkın içinde yalnız bırakıldı, ezildi, susturuldu. Bu yapı ve eylemleri araştırılmalı, sorumlular hesap vermelidir.
Olayla ilgili ismi geçen A.P. (Ahmet Pekaydın), bulunduğu mevkiye hukuka aykırı yollarla getirilmiş bir kişidir. Yüksek lisans başvurusunda ALES ve yabancı dil puanı oldukça düşük olmasına rağmen, mülakatta felsefe hocası N.D.(Necmi Derin) tarafından (halihazırda Yalova Üniversitesi’ne geçti) diğer öğrencilerin puanları düşürülerek yerleştirilmiştir. Aynı yöntemle araştırma görevlisi kadrosuna da alınmıştır. A.P.’yi bu konuma taşıyan N.D., benzer bir usulsüzlükle Bingöl Üniversitesi’nde M.Ç.’ye (Mehmet Çavdar) de kadro sağlamıştır. Yine bu ekiple sıkı ilişkileri olan fakat ünv’de akademik bir ünvanı olmayan diğer bir isim de F.M. (Ferhat Menekşe)’dir. Bu kişiler, yalnızca görevlerini kötüye kullanmakla kalmamış, aynı zamanda gözlerine kestirdikleri öğrencilerin hayatını karartacak düzeyde psikolojik baskı ortamı da oluşturmuşlardır.
N.D.’nin bu kişilere sağladığı sınırsız ayrıcalıklar sürecin en karanlık boyutunu oluşturuyor. Yıllarca herhangi bir akademik vasıfları yokken dahi bu kişilere kendi odasını tahsis ettiği, yüksek lisans ve öğretim elemanı alımlarında başka öğrencilerin puanlarını kırarak bu şahısları kadroya yerleştirmeye çalıştığı, onlara fakülteden kız baktığı (?) bilinmektedir. Kendi ifadesi ile bu kişilere abilik, babalık yapmıştır. N.D.’nin sağladığı bu sınırsız haklar ve sistematik hukuksuzluk, adı geçen kişilere ilahiyat camiasında bir tür dokunulmazlık ve denetimsizlik hissi kazandırmış; bu da onları öğrenciler üzerinde sınırsız bir güç vehmine sürüklemiştir. Özellikle kadın öğrenciler üzerinde tahakküm kurma cüreti, doğrudan bu destekten beslenmektedir.
Benzer hikâyelerin yalnızca Sena’ya ait olmadığını biliyorum. Sessiz kalan, susturulan ya da yaşadıkları baskı yüzünden konuşamayan pek çok genç kadın var. Bu kişiler, ismi geçen yapının bireyleri tarafından psikolojik baskıya maruz bırakılmış ve çoğu zaman çaresizlik içinde susmaya zorlanmıştır. 2020 yılında bu sistemin mağdurlarından biri de bendim. O dönem yaşadıklarımı dile getiremedim, kamuoyuna açmaya cesaret edemedim. Ama şimdi, Sena’nın ardından susmak çok daha ağır geliyor.
M.Ç., o dönemde N.D.’nin öğrencisi olarak fakültedeki odasını sık sık kullanıyordu. Bu odada yaşananlara şahsen tanıklık ettim. M.Ç., kız öğrencileri özel olarak odaya çağırıyor; bazılarına tacize varan söz ve davranışlarda bulunuyor, kimi zaman da duygusal bağ kurmaya çalışarak öğrencileri psikolojik etkisi altına alıyordu. Kadın öğrencileri açık biçimde rahatsız eden bu kişi, taciz edemediği ya da sert tepki ile karşılaşacağını hissettiği durumlarda duygusal yakınlık kurmaya çalışıyor; sonunda da gayrı-meşru ve öğretim üyesi - öğrenci ilişkisine tamamen aykırı tekliflerde bulunuyordu.
Hocası N.D.’ye defalarca şikayet edilmesine rağmen sınır ihlallerini sürdürdü. Bu duruma şahitlik eden birkaç kişi olarak N.D.yi uyardık. Hem üniversite hem dernek bünyesi altında bu yapılanların iki kuruma da zarar vereceğinin altını çizdik. N.D., şikayetleri dikkate almak yerine ve M.Ç’yi uzaklaştırmak yerine, “M.Ç. zor günlerden geçiyor, sağlıklı karar veremiyor” diyerek geçiştirdi, N.D.’nin hatalarına karşı tepki oluşmasının önüne geçmeye çalıştı. Bunları hiçkimseyle, kendi aranızda dahi konuşmayın diye uyarıda bulundu. Ancak bir taraftan N.D.nin suçunu hafifletmeye çalışırken diğer taraftan kadın öğrenciler için “duygusal davranıyorlar, psikolojik takıntıları var, vehmi karar veriyorlar” algısını oluşturmaktan da geri durmadı. Derslerinde dahi kadınları/kadınlığı tehdit unsuru olarak gösteren espri adı altında yapılmış bir çok ifadesi olduğu ve bu yönde algı oluşturduğu öğrenciler tarafından bilinmektedir.
Bu amaçlar için kullandıkları başka bir mekân ise Galeria’daki AKA-DER idi. Bu derneği kişisel konaklama ve barınma yeri gibi kullanıyor, gözüne kestirdikleri kız öğrencileri ders dışı saatlerde oraya çağırıyorlardı. Tüm bu yaşananları ve M.Ç’nin şahsıma yaptığı çirkin teklifi bir kez daha N.D.’ye anlatmak istedim. Ancak bana kendimi ifade etme fırsatı dahi vermeden suçlayıcı bir dille psikolojik baskı uyguladı. Onun felsefi imasıyla “kadın edilgin olmasa, erkek etkin olmazmış.” Ne kadar çürük bir zihniyete sahip olduğunu o an tam anlamıyla kavradım. ‘Onları siz şımarttınız. Bunun en büyük sorumlusu sizsiniz.’ diyerek konuşmayı sonlandırdım. Bu ahlaksızlığa daha fazla tahammül edemediğim için aynı gün içinde üniversiteden kaydımı sildirdim.
Üniversiteden, daha sonra da şehirden ayrıldım. İletişimi tamamen kestim. Fakat yaklaşık 2 yıl aradan sonra M.Ç. ve A.P ile gönül bağı kurduğum yönünde çirkin bir iftiraya maruz kaldığımı, bunların fakültede konuşulduğunu öğrendim. Bunun üzerine N.D.’ye bir mesaj atarak asıl sorumlunun kendisi olduğunu ve bu dedikodulara bir son vermesi gerektiğini yazdım. Ancak tahmin edersiniz hiçbir cevap yazmadı ve söz konusu kişilerin sırtını sıvazlamaya devam etti. Ayrıca yaşadıklarımla ilgili CİMER’e şikayette bulundum, ancak herhangi bir yaptırım uygulanmadı.
Bana yapılan iğrenç teklifleri sindirememem, anlatacak kimsem olmaması, anlattığımda N.D.’den gördüğüm türde tepkilerle karşılaşmaktan korkmam beni psikolojik olarak intiharın eşiğine getirdi. Bu durumu tek başıma aşamayacağımı bildiğim için o dönemde psikiyatriye başvurdum. Psikiyatri ilacı kullanmak durumunda kaldım. Psikiyatriye başvurma gerekçem tıbbi kayıtlarda mevcuttur.
CİMER şikayetim, şahsıma yöneltilen iftiralar sonrasında N.D.’ye gönderdiğim mesajlar ve diğer belgeler elimdedir. Bu yaşananların tamamının araştırılmasını, diğer mağdurların ve şahitlerin de koruma altına alınarak dinlenmesini istiyorum.
N.D. bu ekibe tabiri caizse katalog bakar gibi hangi kızları kurban olarak seçti? N.D. bu olayın patlayacağını bildiği için mi apar topar Yalova Üniversitesine gitti? A.P. ile N.D. arasında son dönemde ne yaşandı?
(mesaj, 2020 tarihli)
Buradan, bu ekibin kurban olarak seçtiği tüm kadın öğrencilere sesleniyorum: Lütfen bildiklerinizi gizlemeyin. Çünkü ben gece yarıları sözüm ona dernek çalışmaları için saatlerce sizinle konuşmaya çalıştıklarını, derneğe ders saatleri dışında sizi davet ettiklerini, odalarına çağırıp duygusal bağ kurup daha sonra gayr-ı meşru ilişki teklif ettiklerini biliyorum.
(Sena'nın ölümünün ardından)
Başka kadınların zarar görmemesi için sizin delillerinize ihtiyacımız var. Bu olayın üzeri örtülmemeli. Sena’yı bu sona iten sistemsel ve bireysel sorumlular ortaya çıkarılmalı ve hesap vermelidir. Bu sadece Sena’nın değil; onun gibi susturulan, baskı gören, yok sayılan hepimizin meselesidir. Bu yüzden çağrım hem yetkililere hem topluma: Sessiz kalmayın. Bu düzen böyle devam edemez."
Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde çok kıymetli hocalarımız da var. İşini hakkıyla yaparak öğrencileri koruyup kollayan hocalarımız da var. Amacımız tüm bir üniversiteyi ya da fakülteyi töhmet altında bırakmak değil. Tüm gerçeklerin ortaya çıkarılması için çaba gösteriyoruz.
okuyan kız öğrencilere yönelik yıllardır baskı, zorbalık, duygusal manipülasyon ve mobing uygulandığı ve tüm bunların sonucunda Sena örneğinde olduğu gibi ölüme varabilen sonuçla karşı karşıya kalındığı gün gibi ortada. Yapılan tüm şikayetler sonuçsuz kaldığı gibi büyük travmalara yol açmış. Kızları istismar eden bir çeteleşmenin söz konusu olduğu iddia ediliyor. Yukarıdaki mesajı gönderen genç kadın, Sena’nın ölümüne ilişkin şunu da ifade etti: “F.M. (Ferhat Menekşe), akademisyen değil, öğretmen. Bi ara yüksek lisans yapıyordu bitirdi mi bilmiyorum. Sena ilk intihar teşebbüsünde de Ahmet ile onu almaya giden kişi olarak anlattı ilahiyattaki arkadaşlar. Bu olaylardan sonra instagram hesabını kapattı bu arada.”
Yukarıdaki iddialar ivedilikle araştırılmalı. Sena’yı ölüme götüren süreçte sorumlu her kim ve/veya kimler ise ortaya çıkarılarak adalet önünde hesap vermesi sağlanmalı. Aksi takdirde özellikle ilahiyat fakültelerindeki bu çürümüşlük başka kızların da canına mâl olacak.
Selam ve selametle...