semra @ sivildusunce.com

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2 Şubat'taki kabine toplantısının ardından ifade ettiği, ''Şimdi Türkiye'nin tekrar yeni bir anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir." açıklamasından sonra, 1921 Anayasasına ihtiyacımızın olduğunu ilk dile getiren de ben oldum.

Yeni Anayasa ile ilgili kaleme aldığım yazımın üzerinden bir ayı aşkın bir zaman geçti. 4 Şubat’ta yeni Anayasa ile yazdığım köşe yazımdan tam 4 gün sonra yani 8 Şubat’ta Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Gaziantep’e ‘’Gazi’’ ünvanının verilişinin 100. Yılında yaptığı konuşmada, ‘’Cumhuriyeti 1921 Anayasası ruhuyla taçlandıracağız.‘’ diyerek aslında bir anlamda köşe yazımı destekler bir açıklamada bulundu.

Türkiye’nin tüm kesimleri kuşatıcı, kapsayıcı bir anayasaya, yani 1921 Anayasası’na ihtiyacı var.

Bugüne kadar deyim yerindeyse yamalı bohçaya dönen Türkiye anayasal süreci, ya askeri cuntanın vesayetinde ya da siyasi krizlerin eşiğinde değiştirildi. Bugüne kadar değiştirilen hiçbir anayasa ise tam manasıyla yürürlüğe konulmadı.

Anayasa değişikliği ile ilgili kaleme aldığım bir önceki yazımın devamına geçecek olursam, Türkiye’nin Anayasa tarihinin büyük badirelerden geçtiğini şu şekilde ifade edebilirim:

Türkiye’de ikinci Anayasa değişikliği 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ardından yapıldı. Adnan Menderes’in başında olduğu Demokrat Partisi iktidarına yönelik gerçekleştirilen, üst düzey komutanların yer almadığı ve subayların gerçekleştirdiği askeri darbede muhtırayı TRT’de Alparslan Türkeş okudu. Yönetime el koyan Milli Birlik Komitesi’nin darbeden sonraki ilk adımı ise Meclis’i ve Anayasayı feshetmek oldu. Askeri cunta, başta Cumhurbaşkanı Celal Bayar olmak üzere Başbakan Adnan Menderes ile birlikte 400 Demokrat Partiliyi Yassıada’ya gönderdi. Menderes ile birlikte diğer yetkilileri, anayasayı ihlâl, örtülü ödenek ve 6-7 Ekim gibi olaylar ile itham ederek yargıladı. Cunta rejiminin demokrasiye aykırı bir yöntemle iktidardan indirerek yargıladığı Bayar, Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamına karar verildi.

Darbenin ardından Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel olurken Milli Birlik Komitesi de ülkeyi yönetimini eline aldı. Askeri cunta rejimi, Sıddık Sami Onar başkanlığında yeni bir anayasa oluşturulması için bir komisyon kurdu. Bu komisyonda üniversitelerdeki bazı kişiler bulunuyordu ve 1961 Anayasası bu şekilde oluşturuldu. Hazırlanan anayasa, TBMM’de iki çekimser oya karşılık 261 oyla kabul edilerek referanduma gidildi. Cuntacıların hazırladığı anayasaya, dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CKMP lideri Osman Bölükbaşı ile AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala destek verdi.

9 Temmuz’da kabul edilen anayasa referandumunda sandığa gitmeyenlerin oranı yüzde 19 olurken, iki ay sonra 16 Eylül’de Polatkan, 17 Eylül’de ise Menderes hastalığına aldırış edilemeden yataktan çıkarılarak Yassıada’da idam edildi. Bayar ise yaş haddi gerekçe gösterilerek idam edilmedi. 

1961 Anayasası çok sayıda tartışmaya neden olurken, kabul edilen bu anayasa ile cuntacılar meşruiyet kazandı.

*1961 Anayasası ile; Parlamento ve Senato olmak üzere ikili meclis sistemine geçildi, yasama yetkisi TBMM ve Senato’ya verildi, kuvvetler ayrılığı ilkesi kabul edildi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile Anayasa Mahkemesi kuruldu, sendikalara toplu sözleşme ve grev hakkı tanındı, Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu, sosyal devlet ilkesi kabul edildi, Yargıtay-Danıştay-Askeri Yargıtay ve Uyuşmazlık Mahkemesi gibi mahkemeler düzenlendi.

1961 Haziran’ında seçimlere gidildi ve sivil iradeye geçildi ancak askeri vesayet etkisini korudu. Birçok siyasi krizle karşılaşılan bu dönemde başarısız koalisyon hükümetleri iktidar ve muhalefet anlaşmazlığı daha da derinleşerek kronik bir hal aldı.

1965’e kadar üç koalisyonlu istikrarsız hükümet devam etti. Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi iktidara gelerek 1971’e kadar ülkeyi yönetti ancak sorunlar bitmiyordu.

İki kutuplu dünya düzeninin hüküm sürdüğü Soğuk Savaş döneminde, Türkiye’deki siyasi krizlere bir de NATO karşıtlığı eylemler eklenmişti. NATO ile birlikte Amerikan karşıtlığının karşılık bulduğu Türkiye’de 6. Filo’nun ülkeye gelmesi bardağı taşıran son damla oldu. Taksim’de 6. Filo’yu protesto eden gruplar, Beyazıt Meydanı’nda ise destekleyen gruplar toplanarak karşı karşıya geldiler. Çıkan olaylarda iki kişi yaşamını yitirirken, ülkede yeni bir kutuplaşma baş göstermişti: Sağcılar ve Solcular!

Ülkede yaşanan kriz her alanda kendini hissettiriyordu. Özellikle basında cuntanın sözcülüğünü yapan yeni oluşumlar kuruldu. 1969’da Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Mümtaz Soysal gibi kişilerin Yön Dergisinde cuntayı destekleyen yazı ve yayımlar olduğu gibi ayrıca 27 Mayıs darbesine duyulan özlem ile bu darbenin beklentileri karşılamadığı yönünde yazılar yazılmıştı.

Yön ve Devrim gibi dergiler ülkedeki kutuplaşmayı daha da derinleştirirken 27 Mayıs darbesinin ardından siyasi yasak getirilen isimlere af getirilmesi ordunun siyasi alanı tekrar hedef tahtasına koymasına neden oldu.

Yön Dergisinde yazan Doğan Avcıoğlu ile birlikte hareket eden bir grup asker 9 Mart 1971’de darbe girişiminde bulunmuş ancak planlarının ortaya çıkmasıyla ellerinde patlamıştı. Fakat Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ile üç kuvvet komutanının gerçekleşen toplantının ardından siyasal arenaya tekrar müdahalede bulunulmuş ve ‘’Cumhuriyet değerlerini koruyucu’’ tanımlamasıyla bir kez daha darbe yapılmıştı. Bu darbenin öncekilerden farkı, önceki darbe muhtıraları TRT’den okunurken bu kez hem TRT’de hem de 12 Mart’ta TBMM’de okunarak bir ilke imza atıldı.

Demirel hükümeti istifa ederken Nihat Erim başbakanlığa getirildi. Kurulan teknokrat hükümeti, İsrail Başkonsolosu’nun kaçırılarak öldürülmesiyle ülkedeki krizi daha derinleştirerek uluslararası arenaya taşıdı.  26 Nisan’da askeri cuntanın yönetimindeki Erim hükümeti sıkıyönetim ilan ederek Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı 6 Mayıs’ta idam etti.

*1971 ila 1973 yılları arasında anayasada yapılan değişikliklerle; Bakanlar Kurulu’na Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi, Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusu yapacak mercilere sınırlandırma, Askeri Yüksek İdari Mahkemesi kurulmuş, TRT’nin özerkliği kaldırılmış, üniversitelerin özerkliği sınırlandırılmış, memurlara sendika kurma hakkı getirilmiş ve askeri vesayetin siyaset üzerindeki etkisi artırılmıştır.