guldalicoskun @ hotmail.com
 

Akıl tutulmasıydı okuduğum. İnsan, inanamıyor ve Alzheimer vuruşlu bir klavyeden mi çıkmış; yoksa bilinçli bir “kötülük” arzusu mu diye düşünüyor! Ancak böyle jilet vurulurdu gerçeklere, bu derece halüsinasyondan nemalanır ve ancak böyle ustalıkla raks ederdi sözcükler, faraziyelerin melodisinde.

Belki vakit kaybı, bu denli yitik bir göze; ancak insan üzülüyor, bir dönemin “cesur yürek” dediği kahramanının haline. En az 10 kitabını, yüzlerce yazısını okudum. Aynı kıvrak dil, aynı şiirsel coşku, aynı edebiyat kuşatması ve fakat bir farkla; kalp gözü kapalı, idrak akmıyor beyne, feraset yerlerde, düşler migrene bulaşmış, kelimeler isyanda ve “bırak artık yakamızı, bırak Ahmet Altan, bizi istismar etme!” diyor, boyunları bükük.

Öyle bir dönem ki; maskeler bir bir düşüyor, aydın bildiklerimiz meğer, sulu boya portrelermiş, ilk çiselemede aktılar. İyi eğitim almışlar, ezberleri kuvvetli, demokrasiyi yazmak, konuşmak pek bir havalıydı. Nasılsa ‘bizde olacak işler değildi’ varsayımıyla talep etmek de “aydın cakasıydı”. Sahi neydi ki, aydın? Yerel olmaktan utanıp, evrensel taklidi mi yapmaktı? Dedik ya nasılsa bir ihtimaldi demokrasi burada ve nasılsa kale gibiydi Kemalizm, yıkılması değil, eleştirilmesiydi zevkli olan!

Bilinçaltınız buydu işte ve kibriniz buhar yaptı aynalarınıza, göremiyordunuz asla! Öte yandan; olur muydu göbeğini kaşıyanla aynı bakmak, farklı olmak da lazımdı ya!

Bu nasıl bir kin ve nefrettir ki, gerçekleri çarpıtarak, yalanlardan mantık zinciri kurarak, illizyonistleri bile istifa ettirecek maharette, her tuş bir mermi, her sözcük bir silah ve her cümle bir mayına dönüşüyor beyaz sayfalarda. Şöyle diyor muhterem:

“Adında bile anlaşamadığımız, Türklerin Güneydoğu, Kürtlerin Kürdistan dediği topraklarda, “Kürtlerin yaşadığı mahallelerde” panzerlerin, zırhlı kariyerlerin, tankların, topların geldiğini gören çocuklar, “çabuk ol anne” diye bağırıyorlar, “kaç, seni vuracaklar.(…)

Daha üç ay önce doğan bebeğin alnında “Kürt” yazdığı için onun ölümü sizin için önemsiz, o bebeğin bir Türk nişancının hedefi olmasının hiçbir önemi yok, o “öldürülebilir” yaftasını göğsünde taşıyor değil mi daha doğduğu anda? Vurun öldürün, bir de sitem edin, bir de o çocuklara sahip çıkan adama “hain” diye saldırın. (Demirtaş’ı kast ediyor)

HDP’yi “Türkiyelileşemiyor” diye siyasetten silerek, barış için en önemli imkanı ortadan kaldırıyorsunuz… HDP, bütün bu ülke için barışa giden yolu siyaseten açabilecek tek ve en önemli aktördü, AKP “ikinci seçimi” kazanabilsin diye HDP’yi makasa aldınız, gücünü kırdınız ama kırdığınız aslında barış ihtimaliydi.”

Cumhuriyet kuruluncaya kadar, sadece o bölgenin adı Kürdistan değil, Arabistan ve bir de Lazistan vardı. Bilirsiniz de, ortama uymadığından yazmak olmazdı. Kimlik dahi tanınmazken, bırakın eğitimi, türküleri yasaklıyken, Kürtçe seçmeli ders olur, enstütiler açılır, tıp fakültesinde Kürtçe öğretilir, inkâr ve red politikalarına son verilir, özeleştiri yapılıp bir irade ortaya konurken; adı bile doğru konmayan sorunun çözümü için çaba sarfedenler de yazılmaz. Fakat; şiddeti öven ve buna “devrimci halk savaşı” diyenler “barışçı”; silahları bırakın diyenler “katil” diye yazılırdı. Deşifre edilen Oslo, PKK ile derinlerin ortak operasyonu Uludere, çözüm sürecinde, silahları bırakmak yerine yığınak yapan ve kendi mahkemelerini kuran cici YDG-H’lılar da yazılmamalıydı. Hem onlar, çocuktu üstelik!

Vurulan bebeği de PKK değil, kesin AKP’li Türk nişancılar vurmuştur(!); çünkü CHP’nin başlattığı çözüm sürecinden hoşlanmayan bir Hükümet var iktidarda! Üstelik, “Türkiyelileşme” sözünü, saz eşliğinde verip, oy isteyen de Demirtaş değildi! Hem hendekler de kanalizasyonları temizlemek için HDP’li belediyelerin izniyle, halka hizmet amaçlı açılmıştı!

Devlet, sadece 3-5 mahallede Kürt yaşadığını tespit etmiş; elinde su tabancası olan “14-15-16 yaşındaki masum çocukları” hedef alıyor, ekmek almaya giderken, oyuncak mayınların patlamasıyla, Fırat’ın ölmesini sorun ediyordu. Daha önce de oyuncak roketlerle bağırsakları caddeye saçılan Siirtli genç kızlara da nanik yapmıştı PKK! Alışıldıkdı zira!

Çorbacıdaki genç de, Diyarbakırlı doktor da, rol gereği(!) vuruldular. Tahir Elçi, bir cümbüş yerinde kutlama yaparken kurşun yedi! Oyunda; okul, cami, tarihi eser yakma, kepenk indirtme, haraç toplama ve 70 yaşında kendilerine kapıyı açmayan amcaları öldürme de yer alırken, sivilleri hedef yapmak, tam puandı.

Yine de iyi bir yazı denilebilir, Demirtaş ve Yüksekdağ gibi hendek siyasetçileri için. Koskoca Altan bu! Usta kalemiyle, şiddeti kınarken “devam çocuklar” demek, küçük bir manevra. Yalnız Moda’dan olmaz bu kışkırtma; varın Sur’a iki hendek de siz kazın; “çocuklar” biraz moral alsınlar!

Duygusal bir adamdır; şunu duyunca canı yanmıştır zannımca:

Ne diyordu acılı Kürt baba: “Selahaddin Demirtaş, tarih seni unutsa da Amed’in Müslümanları seni unutmayacak!”



guldalicoskun@hotmail.com