Bir yıldan daha fazladır virgülüne kadar tanığıyız, darbeci “güruh” ne haltlar yiyor.
Bu güruh, Demirtaş'ın tarif ettiği gibi gerici bir güruh değil ve son derece ilerici, çağdaş, demokrasi güçlerinden oluşuyor. Ne diyordu Karayılan, Hozat, Kalkan, Yüksekdağ ve Demirtaş: “Bizim devletle sorunumuz yok; AK Parti ve Erdoğan ile savaşıyoruz!”. Ayrıca “Başta CHP olmak üzere, tüm demokrasi güçleri, AK Parti'ye karşı birleşin!” de denilmişti.
Siyaset bu! Kime ne, birleşebilirler elbette. Nitekim; Haziran'da “iyi de salladılar” birleşerek. Fakat, yine işe yaramayınca, tüm “demokrasi güçleri” başladılar B planına.
Sıraya koydular, ayaklı bombaları. Bir DAEŞ, bir PKK, arada renk olsun diye DHKP-C... Hep birlikte yarışa girdiler. Bu arada Kürt halkını da manipüle etmek için, şehrin içine çekilmeliydi çatışma. Barzani'nin de “gerici güruh” tanımına girmesinden dolayı, uyarıları da hiç dikkate alınmadı.
Bazı fotolar yansımıştı; tanktan silah verilirken PKK'lılara. “Hadi canım “ dedik, TSK eski TSK değil. Bir bakıyorduk, yaşlı teyzeyi sırtında taşıyan asker; ertesinde kim vurduya gitmiş bir genç kız. Sonra; sivil kaybı olmasın diye dikkat eden bir TSK, ertesinde sürüklenen cesetler. Açılan soruşturmalar, münferit dediğimiz vakalar, onca mühimmat yığılırken şehirlere, “bu nasıl olmuş” sorusunun, beyni yoran tekrarı…
Derken; bir TSK varmış, TSK'dan içeru! Meğer; hiç bitmemiş PKK ile 40 yıllık derin aşk! Az bölüşmediler hem rantı, hem faili meçhulleri. Bunlar aynı ideolojinin Kürt ve Türk versiyonlu, tek yumurta ikiziydi ve kopmaları zordu.
Onları tek ayıracak şey, “çözüm süreci ve barış” gibi lüzumsuz(!) işlerdi. Bu “gerici güruh” başka derdi yokmuş gibi Oslo ile bismillah dedi! “Demokrasi güçlerinden” The Cemaat, en son şüphe edilecek konumunu iyi değerlendirdi.
Nasılsa, hücrelere işlemiş bir darbe kâbusumuz, laik Kemalist alerjimiz, “kullanışlı aptal” olmamızda bir numaralı faktördü. Diğerleri, rahatça at oynatabilirdi devletin dehlizlerinde.
Artık; yargıda, emniyette, TSK ve okullarda mevzilenmiş ve daha önce defalarca bu köşede yazıldığı gibi Gladyo'nun kostüm değiştirmiş yeni uşaklarıyla karşı karşıyaydık.
Yeni düzene geçiş, Arap Baharıyla start verdi. Türkiye'de ise Gezi; o da olmadı 17-25 Aralık yargı darbesi. Kürt–Türk iç savaşı da çıkmayınca, eski bildik yöntemle, büyük patronun desteğiyle 15 Temmuz darbe girişimini yaşadık.
Görüldüğü gibi, tankın önüne yatan, canını dişine takıp gecelerce nöbet tutan, yaşlı–genç, örtülü-örtüsüz birçok siyasi görüşten ancak ağırlıklı olarak “makarnacı” tayfasının oluşturduğu farklı kimliklerde, dil bilmeyen, eğitimsiz(!) ve bir türlü “üst sınıfa” beğendiremediğimiz bir halk da “darbeye hayır” dedi.
15 Temmuz gecesi dünya tarihine geçecek bir sivil direnişe imza atıldı. Çaldıkları sloganlarla ve gardrop çağdaşlığıyla devrim hayali kuran solculara, “halkın devrimi” nasıl olurmuş gösterildiyse de Demirtaş'ın gözüne asla giremediler.
Diyarbakır, Siirt, Muş, Ağrı, Urfa ve daha birçok ilde Kürtler, “sokağa çıkmayın” diyen Demirtaş'a aldırış etmeden tankların üstüne çıktılar. Aylarca iç savaş provasında tuzağa düşmeyen halk, dengesini bozmuş olmalı ki, Demirtaş'ın ağzıyla kulağı arasındaki iletişim hepten kopunca bakın neler dedi:
“IŞİD'çi bir kafa, bir güruh, Hüda-Parlısıyla, AKP'lisiyle bütün dinci, gerici gruplar, meydanlarda güç gösterisi yapıyor ve demokrasiden ne anladıklarını da gösteriyorlar. Hiç kimseyi bu ülkede yurttaş olarak bile görmek istemiyorlar. Özellikle darbe girişimi sırasında suçu günahı olmayan zavallı erlere bile neler yaptıklarını görüyorsunuz. Daha düne kadar o erler savaşta öldüğünde, cenaze törenlerinde ‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez' diyenler, şimdi o erleri linç ediyorlar, işkence yapıyorlar, boğazlarını kesiyorlar.
Dolayısıyla bu gerici grup, bırakın demokrasi için umut vaat etmeyi, büyük bir tehdittir. Bunlara karşı da bir mücadele göze alınmak zorundadır. Çünkü her alanda bunlar daha da pervasızlaşacaktır. Her alanda daha da cüretkâr davranmaya çalışacaklar. Kürtlere, Alevilere, solculara, ilerici güçlere karşı linç kampanyaları, hatta katliam girişimleri olabilir. Çünkü bu güruh artık kendini daha da güçlü hissedecektir. Bu bir yanılgıdır ama yanılgılarını anlayabilecek kapasiteleri yoktur bunların. Bu gerici kafa, tarihsel analizden yoksundur, reel politik tespitleri doğru yapmaktan yoksundur, toplumun iç dengelerini anlamaktan yoksundur. Bütün bunları anlamayan bir zihniyet, kaba güce dayanarak her şeyi değiştirebileceğini düşünüyor.”
Nasıl da tanıdık bir dil değil mi? Bu “ilerici güçlerde” 80-90 yıldır halkı hor gören, aşağılayan, saygısız ve utanç verici bir zihniyet var. Demirtaş, darbecilerle muhabbetten fırsat bulursa, bir göz atsın hele; "gerici Kürtler" meydanlarda ne yapıyormuş!
Ne demişti Yasin Börü'nün babası; “ Sılho, tarih seni affetse de Amed'in Müslümanları affetmeyecek!”
guldalicoskun@hotmail.com