“Her şeye rağmen, bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize, hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin. (…) Milletimiz meşrebi ne olursa olsun Allah diyen peygamber diyen, en azından böyle gözüken herkesi desteklemiştir. Rahmetli Özal, Demirel, Ecevit, hatta biz bu yapıya destek olduk. Ben de katılmadığım pek çok yönleri olmasına rağmen bunlara yardımcı oldum.” ( R.Tayyip Erdoğan)
Her şeye karşıtlık siperi alan tayfa, bununla da alay etmeye başladı. Erdoğan ne derse tersini söyle, gül eğlen! Ne olmuş, ne bitmiş, post modern bir savaş yaşıyormuşuz, hiç umurlarında bile değil.
Güne, Erdoğan nefretiyle uyanıp yazılarını bile buna ayıran, iyi edebiyat yaparak kafaları güzel karıştıran bu insancıklara şifa dilemekten başka ne yapılabilir.
Yazdıklarına bakıyoruz da, ilkokulda bunlara ne öğretilmişse orada kalmışlar. Batı değerleri dedikleri demokrasi, özgürlük ve çağdaşlık kavramları bile, ilkokulda öğrendikleri ideolojik ezberin sınırında takılıp kalıyor.
Yaşları kemâle erdi, kendileri eremedi. Hâla ergen, hâla akılları bir karış havada. Romancısı da aynı, köşe yazarı da, aydını da akademisyeni de. Haâla kendi halkına yabancı ve hâla, onları ötekileştiren, küçümseyen, gerici ve yobaz gören ama kendilerini üstün görmekten alamayan, kibirli ve kendini beğenmiş hallerinden gına geldi.
Hani farklı fikirlere saygı duyulur ya; yazdıkları fikir değil ki; saygı duyasın! Dedikodu ve hastalıklı kafalarının ürettikleri, kendilerinin de inanarak gerçek kabul ettikleri paranoyalarından ibaret harf çöplüğü.
Birkaç örnek verelim zat-ı şahanelerden:
“…Demokrasi'yi korumak üzere meydanlara çıktığımda, siz Cumhurbaşkanım olarak beni bazı seçmenlerinizin hışmından koruyabilecek misiniz? (…) Malumunuz, zatınızın sadık taraftarları, tesettürsüz kadın görmekten hoşlanmıyor. (…) Ama ortada bir sorun var. Laik eğitimden geçmemiş kitleler, kendileri gibi giyinmeyen, davranmayan, düşünmeyenlere hayat hakkı tanımak istemiyor. Ben meydanlarda Demokrasiyi korurken, beni ortaçağ karanlığından koruyacak polis veya askerimiz, şu anda ülkemizde mevcut mudur? (...) Bana bu teminatı verirseniz, silahım yok, hiç olmadı, kullanmayı da beceremem ama bedenimle meydanlarda, kalemimle köşelerde Demokrasiyi koruma görevini, bana lütfettiğiniz “Türk Milletinin Değerli Evladı” sıfatıyla, seve seve üstleneceğimi bilginize arz ederim.”
Millet, terliğini ayağına takmış çıkmış, bunlar kafasındaki kılların derdinde. Aydınların demokrasi anlayışı işte bu. Hep edebiyat, hep vıdı vıdı! Tam da dediği gibi, meydanlardaki “gerici halk”, sen başörtüsüzsün gelme dediler bendenize! Bacağı kopan bir hanım, bacağı kopunca çıkartmış başörtüyü, yoksa “demokrasi mücadelesi” için başörtülü olmak şarttı! Bu kafayla dalga geçilmez de ne yapılır, bilemedim. Koyun can derdinde bu hanım da kıl! Sinirlerimizi yaktılar, sussalar bari; başka ihsan istemez!
Ama biri daha var ki; tüm bilinçaltını dökmüş satırlara: “…hiç mi dostunuz yok, diye soruyorum Sayın Erdoğan. Çünkü gerçek dostlar yanlış adımlar atmanızı engellemek için çabalarlar.” Eyyy kadın! Sen ne diyorsun? Sokaklara, meydanlara bak, toplumun yarısı beni destekliyor diyecek olursanız, hemen söyleyeyim: Sokaklar fırdöndüdür, rüzgâra göre döner. Sokaklar kişi kültünün esiridir, reislerin/önderlerin yanlışlarını vecd içinde alkışlar. Korku oluşturarak ya da kof hamasetle diri tutulan coşku ve heyecan, gün gelir size döner. Aslında bunu siz de için için biliyorsunuz..
‘Elitizmden vazgeçme, halka yüz verme, onlar koyundur gel sen beni dinle' demenin Baydarcası. “Baştan söyleyeyim: Kişilik olarak da siyaseten de “tipim” değilsiniz.” Cümlesinin izahını uzmanlara bırakalım, devam edelim:
“Mesela Fethullahçı cemaatle ittifakınızı, ‘Bilmiyorduk, yanılmışız. Allah bizi affetsin' diye geçiştiremezsiniz. Biz bilmeyebiliriz, ben bilmeyebilirim, cemaatin yayın organlarında yazdığı için şu anda tutuklu olan yazarlar mesela, işin içyüzünü bilmeyebilirler, ama siz bilme mevkiindesiniz (üstelik 17-25 Aralık'ta ucu doğrudan kendinize dokunana kadar, her şeyi biliyordunuz ve ittifakınızı bozmuyordunuz)” diye yazan biri, 17-25 Aralık'ın da, Gezi'nin de bu darbenin öncü girişimleri olduğunu hâla anlamamışsa, Erdoğan takıntısından, sarhoş olmuşsa neyi nasıl anlatacağız ki!
Kırk yıldır sinsice devlete giren bu bukalemun örgütün, artık maskesini çıkarma nedeni, Erdoğan'ın gerçek yüzlerini diğer siyasetçilerden farklı olarak anlamasıydı. Şunu bir netleştirelim: Hangi, STK, siyasi görüş, ırk, din ve mezhepten olursa olsun, devlete girmesinden, bürokrat ya da yönetici olmasından daha doğal ne var. Yanlışı yapan, Özal, Demirel, Ecevit ve diğer siyasetçiler değildi. Kendisini çok iyi kamufle eden bu FETÖ örgütüydü. Din karşıtı bir sistemi inşa edersen, dini böyle kullanan simsarlar da çıkabilir. Bizler de bu ayrımcılığa karşı, savunduysak bu ve benzer cemaatçileri, doğru olanı yaptık. Demokrasi budur, insanlık budur.
Yanlışı yapan, kendi hiyerarşik düzenini kurup, devleti ele geçirmek isteyenlerdir. Bu kadar basit!
Her konuda dönüp dolaşıp, kürkçü dükkanına girmeseniz ya aydınlar!
Hoş; artık sizi gülmek için okuyoruz; halleriniz pek trajikomik!
guldalicoskun@hotmail.com