semra @ sivildusunce.com
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Bastırılamayan tek isyan: Bediüzzaman 

Bediüzzaman Said-i Kürdi, Bitlisli sıradan bir ailenin oğlu iken Kürdistan halkının medrese eğitimi dışında ilmi bir mektepte okumaması ve bunu dert edinerek hayatını İslami ve Fen ilimlerine vakfeden ve zerre kadar korkusu olmayan büyük bir kahramandır. Öyle ki; Kürdistan’da Dar-ül Fünun talebini Sultan Abdulhamid’in huzuruna çıkarak beyan ettiğinde, yalakalığa ve sultanın makamını pohpohlamaya alışmış paşalar tarafından ‘’akli dengesi bozuk’’ iftirasında bulunularak tımarhaneye atılmış, kendisini tetkik eden doktoru ‘’Eğer Bediüzzaman’da zerre kadar mecnunluk eseri varsa, dünyada akıllı adam yoktur’’ diyerek Bediüzzaman’ın kendini ilmen nasıl müdafaa ettiğini ve büyük bir dahi olduğunu ifade ediyor. Eşref Edip bu konu hakkında ‘’Padişah başta olmak üzere hiçbir zaman, hiçkimse, onun en küçük hıyanetine kail olmamıştır. Onun fazlını, hamiyetini taktir etmiştir. O, şark vilayetinde mektep-medrese açtırmak, maarifi canlandırmak için İstanbul’a gelmişti. Çok hürriyetperver, yüksek cesaret-i medeniyet sahibi bir zattı’’ diyerek methiye ettiği bir yazı kaleme almıştı.-1
Bediüzaman’ın kimi kaynaklara göre 83 kimi kaynaklara göre ise 90 yıllık hayatı, bir insanın yaşayabileceğinden çok daha fazla içeriğe ve donanıma sahip. Büyük bir İslam alimi, Fen ilimlerini ezberleyen büyük bir deha… Bunların çok daha ötesinde, attığı her adıma dikkat eden hakiki bir Müslüman, itikatlı bir mümin ve basiretli bir kahramandır. Birinci Cihan Harbinde talebelerinden oluşan gönüllü bir alay kurarak Ruslara karşı savaşan Ermenilere merhamet ederek çocuklarını koruyan, Ruslara esir düşerek Sibirya’ya götürülmesi, firar etmesi ve Avrupa üzerinden Türkiye’ye gelmesi bu çağda dahi ‘benim’ diyen bilgili bir adamın dahi üstesinden zorlukla gelebileceği bir serüvendir…
Başından geçen onca hadiseye rağmen sadece Sibirya’daki sürgününde ye’se düşmüş, o anda kalbine Rabbinden gelen ilhamla güç bulmuş ve bir daha da umutsuzluğa düşmeyerek sürekli yazmış, İslam’ın ve Müslümanların eziyet gördüğü yıllarda korkusuzca hak bildiği davayı savunmuş ve yolundan hiçbir suretle geri dönmemiş ve taviz vermemiştir. Hayatını adadığı ve yapılması için elinden bütün gayreti sarf eden Bediüzzaman, Medresetüzzehra’nın yapılması için Sultan Reşat ile yolculuk yaparak gerekli paranın bir kısmını tanzim ettiği halde çıkan harp ile bu gayesi de sonuçsuz kalmıştı. 

Bediüzzaman'ın Sultan Mehmed Reşad ile birlikte 1913 yılında Rumeli Seyahatine katıldığı Erzurum ve Trabzon Heyetinin bir resmi.





















Bugün çok şükür ki eğitim kurumlarında dini eğitim ve bu eğitimi verecek emekli müftü, din görevlileri ve imamlar vazifelendiriliyor. İsteyen talebeler bu hizmetten yararlanarak dinlerini layık-ı veçhiyle öğrenip tatbik edebilecekler. Bugün AK Parti hükumeti, Bediüzzaman’ın bir nevi vasiyeti olan Medresettüzzehra’yı imar ederek gençlerin hem İslami hem de fen ilimleriyle eğitim görmelerini pekala sağlayabilecek güce ve iradeye muktedirdir. Bu sayede hem gençlerin iyi bir eğitim almalarını sağlayacak ve hem de Bediüzzaman’ın ömrünü vakfettiği bu vasiyeti yerine getirmiş olacak. Rabbim, Bediüzzaman’a ve gayretli talebelerini cennet mekan eylesin.
***
Geçmişte, Türkiye’de çok sayıda darbe gerçekleşti ve/veya darbe girişiminde bulunuldu. Bu darbeler ya üst düzey komutanlar yahut da düşük rütbeli Subayların salahiyetinde gerçekleştirildi. Halkın iradesine başvurularak yapılan yasal seçimlerle başa gelen meşru hükumetler Türkiye’nin makus kaderinden kurtulması yönünde her adım atmaya çalıştıklarında ortaya çıkarılan sokak savaşları, halkın bölünmesi ve buna mukabil gerçekleştirilen askeri darbelerle sonuçlanıyordu. Bu konuda en bariz ve acı örneklerden biri de hiç şüphesi Başbakan Adnan Menderes’in meşru hükumetinin alaşağı edilmesi, tutuklamalar ve akabinde gelen idamlar…
Menderes’i idama götüren süreç -Cumhurbaşkanı hem de CHP Genel Başkanı- ‘Milli Şef’’ İsmet İnönü ile aralarında geçen çekişmelerden kaynaklanır. Bu çekişmelerin ilk sıralarında yer alan olaylar; Atatürk’ü Koruma Kanunu ile paraların üzerinden ‘’Milli Şef’’ İsmet İnönü’nün resminin kaldırılması ve Bediüzzaman Said Nursi ile olan görüşmeleridir. Adnan Menderes Dindar bir Müslüman olmadığı halde halkın nazarında büyük sevgi ve övgüye mazhar olmasının yegane ve başlıca nedeni hiç şüphesiz Bediüzzaman’dır. Zira Bediüzzaman D.P iktidarına övgüde bulunmuş, Menderes’i takdir etmişti.

Başbakan Adnan Menderes’in, İsmet İnönü’nün resimlerini paranın üzerinden kaldırması
30 Aralık 1925’te 701 sayılı ‘’Yeni Evrak-ı Nakdiye’nin Yenileriyle İstibdaline Dair Kanun’’ ile bu yasaya dayanılarak 16 Mart 1926’da ‘’Elli, yüz ve beş yüz bin liralık banknot basılır ve ön yüzüne reis’i cumhur hazretlerinin resmi bulunur’’ hükmünün yer aldığı bir 3322 sayılı kararname yayımlanır. Bu kararname ile Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılan para tedavülden kaldırılarak tedavüle Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni paralarının sürülmesi öngörülüyordu. Bu hükümle birlikte paraların üzerinde 1927 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün resimleri basıldı. Atatürk’ün ölümünden sonra başa geçen ‘’Milli Şef’’ İsmet İnönü ise, Atatürk’ün resimlerini kaldırtarak 1925’te çıkarılan yasaya dayanarak paraların üzerine kendi resmini bastırdı. Atatürk'ü Koruma Kanunu olarak bilinen 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun, 1951'de yürürlüğe girdi.
Adnan Menderes’in Başbakanlığını yaptığı DP Hükümeti'ni seçimden bir yıl sonra bu kanunu çıkartmaya, o dönemde Ticaniler'in (1946'daki çok partili hayata geçişten sonra etkinliği birden artan tarikat) 17 adet Atatürk büstlerine saldırısı iddiasının -ki bu saldırıların nereden geldiğini Adnan Menderes biliyordu- ardından 31 Temmuz 1951'de 5816 sayılı ‘’Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’’ çıkarıldı.

Söz konusu kanun maddeleri:
1. Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.  Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir. Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.
2. Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumî veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasiyle işlenirse hükmolunulacak ceza yarı nispetinde artırılır. Birinci maddenin ikinci fikrasında yazılı suçlar zor kullanılarak işlenir veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa verilecek ceza bir misli artırılır.
3. Bu Kanunda yazılı suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılıklarınca re'sen takibat yapılır.
4. Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
5. Bu Kanunu Adalet Bakanı yürütür.
Kanunun çıkarılması ile birlikte ‘’Milli Şef’’ İsmet İnönü’nün resmi paraların üzerinden kaldırılarak tekrar Atatürk’ün resimlerinin yer aldığı paralar basılır. Başbakan Menderes’in bu tutumu İsmet İnönü’yü ekarte ederek Atatürk kartını göstermek ve ‘’Milli Şef’’in tek adam olmadığını göstermek idi.

Adnan Menderes ve DP Milletvekillerinin Bediüzzaman Said Nursi ile Alakaları
1950 ila 1954 yılları arasında geçen süreç tek partili dönemden çoğulcu siyasete geçişin sembolüdür. Ezanların Türkçe okutulduğu, dini eğitim veren okulların kapatılması, camilerin kapatılması ve bir kısmının ahıra çevrilmesi, dindar Müslümanların zulme uğradığı CHP döneminin sona erdiği bir dönemin kapanmış sayfasıdır... DP hükumeti iktidara gelişinin ilk günlerinde ezanın tekrar Arapça okunmasını sağladı.
DP (Demokrat Parti)nin meydana getirdiği demokratik ve liberal açılım, tek partili dönemin simgesi olan CHP (Halk Partisi) ile ittifak içinde olan bir kısım askerî-sivil bürokrasi için hazmedilmez bir durumdu. Halk DP iktidarını ve Başbakan Adnan Menderes’i ülke için yeniliğin umut kapısı olarak görüyordu zira DP iktidarı seçimlerde galip gelerek meclise giren meşru bir hükumetti. Ömrünü ilme ve meşruiyete vakfeden Bediüzzaman Said Nursi de DP iktidarını önemsiyor ve destekliyordu.

14 Mayıs 1950’de DP’nin iktidara gelmesiyle yeni bir dönem başlar ve Celal Bayar Cumhurbaşkanı seçilir. Bediüzzaman Said Nursi yeni cumhurbaşkanı Celal Bayar’a telgraf ekmesi için talebesi Zübeyir Gündüzalp’i görevlendirir. Telgrafta: ‘’-Reisicumhur- Zatınızı tebrik ederiz. Cenab-ı Hak sizi İslamiyet, vatan ve millet hizmetinde muvaffak eylesin. Nur Taleberinden ve onların namına Said Nursi’’ Bediüzzaman telgrafı çeken Güngüzalp’e ‘’Ben bu telgrafı niin çektim?’’ diye sorar. Gündüzalp sessiz kalır, Bediüzzaman devam eder ‘’Şimdi Halkçılar Demokratlara der ki: ‘Said ne sizdendir ne bizdendir. O’nun gayesi ve maksadı ayrıdır. O, ayrı bir gaye peşindedir’ diyerek onları kandırırlar, ellerindeki devlet kuvvetini dindarların ve Nur Talebelerinin aleyhinden kaldırırlar. Tebrik telgrafını alan Demokratlar onlara: ‘Said bize dosttur’ derler. Devlet kuvvetlerini yanlış olarak dindarların lehine kullanmazlar’’*
Bediüzzaman ‘’Diktatörler ve şefler idaresinde memleketin dinini, imanını, hayatını kasıp kavuran merhametsiz eski devrin farmason kullarının şu can çekişme devrinde Domokratlara tevcit ettikleri silahların en tesirlisi, onu kendilerinden daha dinsiz göstermeye çalışmalarıdır. Bir kısmı dindarlık perdesine bürünerek, Demokratların millete vaad ettikleri din hürriyetini temin etmeyeceklerini propaganda ediyorlar… Demokrat Partinin iktidarı ele alır almaz komünistlere karşı şiddetli davranması, diğer taraftan ezan-ı Muhammedinin serbestisini temin etmesi, bu sebeple halkın muhabbetini kazanarak kendi kuvvetinden yirmi defa daha bir kuvvetle elde etmesi, Halkçıları müthiş endişeye düşürdü…’’** diyerek DP iktidarını desteklemesinin maksadını açıklıyor.

Bediüzzaman 1950 Haziran’ında kitaplarından bazılarını kardeşine göndermek üzere postaneye verir. Postane görevlileri ise ihbarda bulunarak kitaplara el koydurtulmasını sağlar. Bu durumu haber alan Bediüzzaman’ın Emirdağ talebelerinden birkaç kişi bir mektup kaleme alır ve kitaplara el konulmasının yasa dışı olduğunu belirtir ve bunun müsebbibi olarak da CHP’yi işaret ederler. Halk Partililer ise cevaben ‘’saltanat Demokratlarda olsa da hüküm ve icraat ve iktidar bizdedir’’  iddiasında bulunurlar. ******

1952 yılında Diyarbakır'da yayınlanan Yeni Şark Gazetesindeki makalede Bediüzzaman için yazılan bir şiir

25 Mart 1953 tarihli. abdullah yeğin nur talebesi olduğu içinbabası Emekli Öğretmen Süleyman Yeğin ile alakalıda soruşturma açılır
1953 yılında devletin gözüyle Türkiye Nurcuları şeması
24 Şubat 1955’te Türkiye ile Irak arasında işbirliği anlaşması (CENTO) başkent Bağdat’ta imzandı. İngiltere, Pakistan ve İran’ın da sonradan üye olarak katıldıkları pakta ABD de müşahit gönderdi. Bu ittifak, sükunete ihtiyaç duyan her dine mensup insanların dostluğunu ve barışını ifade ediyordu. Irkçılığın önüne geçecek ve hangi dine inanıyorsa inansın herkesin selametini tesis edecek bu anlaşmaya Bediüzzaman Said Nursi de bu ittifaka duyarsız kalmamış ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’e bir mektup göndererek memnuniyetini şöyle ifade etmişti: ‘’Sizlerin Pakistan ve Irak’la gayet muvafakiyetkarane ittifakını, bu millete kemal-i samimiyetle, sürur ve ferah ile kazanımlarınızı bütün ruh-u canımızla tebrik ediyoruz. Bu ittifakınızı, İnşaallah, dört yüz milyon İslamın sulh-u umumisine ve selamet-i ammenin te’minine kat’i mukaddeme oalrak ruhumda hissettim…’’***

‘’Otuz-kırk seneden beri dünyay ve siyaseti terk ettiğim halde, şiddetli bir alaka ile bu ihtar-ı kalbinin sebebi: Elli seneden beri imanı kurtarmak için gayet kısa bir yolu bulan ve Kur’an’ın bu zamanda bir mu’cize-i maneviyesi olan Risale-i Nur’un Arabistan ve Pakistan’da her yerden daha ziyade tesiratı olduğu ve makbul olması…Irkçılık fikri, Emeviler zamanında büyük bir tehlike verdiği ve hürriyetin başına ‘’Kulüpler’’ suretiyle büyük zararı görülmesi ve Birinci Harb-i Umumide yine ırkçılığın istimaliyle mübarek kardeş Arapların, mücahit Türklere karşı zararı görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet-i İslamiyeye karşı istimal edilebilir….Türk gibi Araplar da Arapçılık ve Arap milleti İslamiyetle meczolmuştur. Ve olmak lazımdır. Hakiki milliyetleri, İslamiyettir. O kafidir. Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azimdir…’’****

Bediüzzaman’ın DP ile ilişkileri çeşitli kanallar vasıtasıyla sağlanmıştır. DP Isparta Milletvekili Tahsin Tola, Sait Bilgiç, İrfan Aksu, Gazi Yiğitbaş ve Bitlis Milletvekili Gıyasettin Emre Bediüzzaman ile iletişime geçen Milletvekillerinden bazılarıdır. 1958 Nisan’ında Nur Talebelerinin bir araya toplanarak kitap okumalarına yönelik yalan ve iftira kampanyası başlatan gazetelere cevap veren talebeler, Ankara, Isparta ve İstanbul’dan alınarak toplam on kişi cezaevine konur. DP Milletvekili Tahsin Tola Milliyetçiler Derneğinden arkadaşı Avukat Bekir Berk’i arayarak tutuklanan talebelerin savunmasını üstlenip üstlenemeyeceğini sorar. Aldığı cevap ‘’Ağabey, bu davayı alıp alamayacağımı sormak değil, hemen bu davaya girmemi emretmenizi beklerdim. Bu davayı almak benim için şerefli bir vazifedir’’ diyerek davayı üstlenir. Bediüzzaman Said Nursi de Avukat Bekir Berk’i kabul etmiş, bağrına basmış ve ‘’Seni bana Allah gönderdi’’ diyerek vekil tayin etmişti.*****

Bediüzzaman, Adnan Menderes’in Emirdağ’a geleceğini haber alır. Yol üstünde Adnan Menderes’i beklemek için yolda arabayla bekler. Fakat Menderes Emirdağ’a geç geldiği için Bediüzzaman evine geri döner. Birkaç saat gecikmeyle şehre gelen Menderes Bediüzzaman’ın evine bakarak selam verir, Bediüzzaman da selamını alır…

Bediüzzaman’ın Ankara seyahatleri sıklaşır. 2 Aralık 1959’da Ankara’ya gelir ve Beyrut Palas oteline yerleşir. Otelde bir gün kalarak görüşmeler yaptıktan sonra Emirdağ’a geri döner. 31 Aralık 1959’da DP mensubu üç milletvekilinin daveti üzerine Ankara’ya tekrar gelir. Beyrut Palas oteli 37 numaralı odaya yerleşir. Ankara’ya gelişini haber yapan Milliyet Gazetesi şöyle yazar: ‘’Din aleyhtarlarının idari makamlara hilaf-ı hakikat iftira ve isnatlardan aksettirerek, muhtelif mahkemelerden beraat ve serbestiyet kazanan Risale-i Nur aleyhindeki zan ve vehimleri izale için geldim.’’
Cumhuriyet Gazetesi ise Bediüzzaman’ın Ankara’ya gelişini bu şekilde haber yapar: ‘’Dün Ankara’ya giden Bediüzzaman’ı DP Milletvekillerinden 5 kişilik bir grup ziyaret etti. Said Nursi bu sabah hususi otomobille şehrimize gelmiş ve her defasında olduğu gibi bu defa da yine ayı otelde inmiştir. Said Nursi’nin otele gelişinden kısa bir süre sonra Yozgat, Konya ve Erzurum D.P Milletvekillerinden 5 kişilik bir grup ziyaret etmişlerdir. 15-20 dakika kadar görüşmüşlerdir. Ayrıca Tahsin Tola da çok kısa bir süre içinde, ayrı ayrı beş defa ziyaret etmiştir…Said Nursi’yi ziyaret etmek isteyenlerin arasında hava assubaylarının da bulunması dikkat çekmiştir’’

1 Aralık 1959’da Bediüzzaman yurt gezisine çıktı. Konya’da İmam Hatip öğretmenliği yapan kardeşini Abdulmecid ile görüştükten sonra Mevlana Türbesi’ni ziyaret etti. Bu ziyareti sırasında olaylar meydana geldi. Bu olaylar rutin bir hal almıştı zira benzer olaylar Said-i Nursi’nin gittiği hemen her yerde yaşanıyordu. Halkın büyük sevgi, saygı ve teveccühünü ‘irticai faaliyet’ olarak addedenler olay çıkarmak için adeta fırsat kolluyorlardı. Yazılı basın da işi daha da ileriye götürmek, Bediüzzaman ve talebelerinin hapse tekrar atılmaları için yaptıkları haberlerde yalana ve iftiraya başvurmaktan imtina etmiyorlardı. DP Hükümeti Devlet Bakanı İzzet Akçal bu konuda ‘mecburen’ açıklama yapma gereği duymuş  “Türkiye’de irtica tehlikesi yoktur” diye demeçler vermeye başlamıştı... Tüm bu tartışmalar ve kavgalar arasında Bediüzzaman her zaman olduğu gibi katiyen geri adım atmayarak yurt gezisini sürdürdü. Sırasıyla; Malatya, Eskişehir, Kütahya, Bursa, İstanbul’dan sonra Ankara’ya geldi. Takvim yaprakları 1 Ocak 1960’ı gösteriyordu. Bediüzzaman Ankara’da yine her zaman ki gibi Beyrut Palas oteline yerleşti. 

Bediüzzaman ve Nur Talebeleri Ankara Beyrut Palas otelinden çıkarlarken. Zübeyir Gündüzalp (elinde sepet olan)
Polisin yoğun güvenlik önlemleri altında tutulan Bediüzzaman ziyaretine gelenlerle görüşüyordu. DP Bitlis milletvekili Gıyaseddin Emre de Bediüzzaman’ı ziyaret etti. D.P Bitlis Milletvekili Gıyaseddin Emre de Bediüzzaman’ın yakını biri Kürt idi -1954 1960 yılları arasında TBMM’de milletvekilliği yaptı, 27 Mayıs darbesinde yargılanan milletvekilleri arasındaydı ve Yassıada’da yargılanıp hüküm giydi. Gıyaseddin Emre, Bediüzzaman2ı alarak Bahçelievler’de bulunan evine götürdü. Olanlardan haber alan Adnan Menderes Gıyaseddin Emre’yi arayarak görüşmek için yanına çağırdı. Adnan Menderes içinde bulundukları durumun vahametini sakin bir dille anlatarak Emre’nin hassasiyet göstermesini istedi, Evine dönen Emre, Bediüzzaman’a yumuşak bir dille Menderes ile aralarında geçen konuşmayı anlatarak Bediüzzaman’ı oteline geri götürdü. 

1959 TARİHİNDE ERZURUM NUR TALEBELERİ
Bediüzzaman’ın yurt gezisi habis zihniyetli kişiler tarafından yine tartışma yaratmış ve iktidar partisinden bir milletvekilinin ziyareti olayları alevlendirmiş idi…
Adnan Menderes ve CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Bediüzzaman’ın yurt gezisi üzerine aralarında büyük bir tartışma gerçekleşti ve İnönü Meclis kürsüsünde sert bir konuşma yaptı: “Sizler Said-i Kürdi’yi neden Türkiye’de şehir şehir dolaştırıyorsunuz? İrticayı seçim kazanmak için mi hortlatıyorsunuz? Atatürkçüleri bilerek mi hiddete getiriyorsunuz? Amacınız nedir?.. Atatürkçülerle istihza ediyorsunuz, öyle zaman gelecek ki sizi ben bile kurtaramayacağım" sözlerini sarf ederek tarihe geçirmişti -İnönü, konuşmasında Said-i Nursi değil Said-i Kürdi adını kullanmıştı.

Bediüzzaman arabanın radyosundan Emirdağ’da ikametinin tavsiye edildiğini öğrendi. Yolculuk yapması yine yasaklanmış ve en başa geri dönmüştü. Cumhuriyet Gazetesi: ‘’Son günlerde Said-i Nursi’nin sıkça seyahat etmesi bir mesele haline getirilmek istendiğinden, hatta getirilmiş bulunduğundan…’’******* diye yazarak Bediüzzaman’ın üzerine daha fazla gidilmesine çanak tutmuştur.

Hakkında yazılan haberler, çıkan radyo konuşmalarını göz ardı ederek yoluna devam kararı alan Bediüzzaman, Ankara’ya doğru tekrar yola çıktı. Ankara’nın girişinde yolu kesilen Bediüzzaman Polatlı üzerinden Emirdağ’a polis takibiyle geri gönderilmişti. ‘’Said Nursi’nin gelmesi ihtimali bulunan Konya-Eskişehir yoluna Emniyet Genel Müdürünün 101 plaka sayılı makam arabası sevkedilmiş ve Gölbaşı’nda, Konya yolu ile Eskişehir yolunun birleştiği üç yol ağzında bekletilmiştir…Said-i Nursi, kendisine yapılan tavsiyeyi dinlemiş ve Isparta 2001 plakalı otomobil ile Polatlı üzerinden Emirdağ’a gitmiştir’’********

Zübeyir Gündüzalp Emirdağ’daki parti kanalıyla Adnan Menderes’e bir mektup yazarak Bediüzzaman’ın hayatını, eserlerini ve faaliyetlerini serbest bırakması yönünde uzun bir mektup kaleme almıştı. Bu mektupla birlikte Menderes ve D.P önemli bir tercihle karşı karşıya kalmıştı. Ya İnönü’nün sözlerini sineye çekecek yahut Bediüzzaman ve hareketiyle arasında bariz bir mesafe koyacaktı. Menderes Bediüzzaman’la arasına mesafe koymayı yeğledi ve D.P Emirdağ Teşkilatı’nı görevden azletti. Anadolu Ajansı konuyla ilgili bu haberi yaptı: ‘’Saidi Nursi’nin hareketleri etrafında yapılmakta olan bir takım tertipli neşriyat neticesi müspet, menfi, sağlı, sollu yaratılan akisler cümlesinden olmak üzere Afyon ili Emirdağ ilçesi D.P ilçe idare heyeti tarafından bu mevzuya temas ve hükumetin ve parti merkezinin işlerine aykırı mahiyet arzeden geriliğe mütemayil teşebbüs manasında olmak üzere Başbakana çekilen telgraf ve bu telgrafın manasını teyid edecek mahiyette parti teşkilatlarına telgraflar gönderilmiştir…’’

Bediüzzaman’ın mecburi ikametinin yanı sıra çeşitli illerde kitaplarının toplanmasına ve tutuklamalara devam ediliyordu. Said Özdemir bu durumu ‘’Menderes, bizim ona olan himmetimizi bilmedi ve bizi gücendirdi. Bizi İnönü’ye rüşvet verdi. Benim gözümde elmastan cam parçasına düşmüştür. Yakında gideceğim, onlar da maalesef böyle olacak (ellerini ters yüz ediyor) dedi. Ters yüz, inkılap olacak’’ Nitekim Başbakan Adnan Menderes ve D.P iktidarı 27 Mayıs 1960 darbesi ile düşürülerek Menderes idam edildi.

Kaynakça:
*Yeni İstiklal 23 Mart 1966 sy.241/ Eşref Edip-İslam Düşmanlarının Tertiplerini Ortaya Çıkarmak Vazifemizdir
*Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi/Necmeddin Şahiner
**- Bediüzzaman Said Nursi Tarihçe-i Hayatı
***Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi/Necmeddin Şahiner- Risale-i Nur Hakkında Ankara Üniversitesi’nde Verilen Konferans (S.143)
****Bediüzzaman Said Nursi Tarihçe-i Hayatı (S.880)
*****Hakikat Çekirdekleri
****** Zaman İçinde Bediüzzaman/Cemalettin Canlı-Yusuf Kenan Beysülen (s. 506-507)
*******Cumhuriyet 9 Ocak 1960
********Cumhuriyet 11 Ocak 1960
********Zaman İçinde Bediüzzaman (s.571)
 
Semra Polat
smr.plt@gmail.com