Sloganlar, polemikler, hamaset yüklü söylemler ve en kötüsü zekamızla alay eden ergen siyasetçilerin seçim showlarına, biraz daha katlanacağız. Yine ve yeniden seçim. Aslında koalisyonların ülkeye verdiği zararları iyi bilmekle beraber, seçimden çıkan sonuç, bunu zorunlu kılıyordu. Ne var ki, maksadı üzüm yemek değil, bağcı dövmek olan kaprisli siyasetçilerle bu mümkün olamadı ve seçim kararı alındı.
Yine ilginç bir seçim dönemi olacağı şimdiden belli. Muhalefet; stratejiyi gerçeklik üzerine değil, algı oluşturma ve kitleleri yalan - yanlış bilgilerle yönlendirme biçiminde sürdürmeye devam edecek. Renkli ve karşı konulamaz slogan cümlelerle zihin bulandırmaya ve insanların algılarıyla oynamaya çalışacaklar. Ne de olsa 7 Haziran seçimlerinde bu epey etkili olmuştu. Ortak büyük “düşmanı” yenmişlerdi. AK Parti, birinci olmakla beraber, tek başına iktidar olamamıştı ya, işte zafer buydu!
Yeni seçim sürecinde de çok farklı şeyler olmayacağı âşikar. Daha şimdiden söylemleri Erdoğan’a duydukları ‘sevda(!)’ ile bezenmiş durumda. Artık, sadece CHP, MHP, HDP değil, PKK’nın da gün geçmiyor ki dağ kadrosundan bir AK Parti veya Erdoğan eleştirisi gelmesin. Demek ki Kürtlerin, Devlet ile sorunları yokmuş! Birileri gelmiş ve sorunları çözmüş, AK Parti ve Erdoğan da bu birilerine engel oluyormuş! Öyleyse Kürt Halkının temsilcisi olan HDP’nin, doğal olarak Erdoğan ve AK Parti’ye savaş açması gerekirdi. Ne de olsa, inkâr ve asimilasyon politikalarını uygulayan, dili yasaklayan, Kürt kimliğini tanımayan, bölge halkına zulüm eden, ayrım yapan, köyleri yakıp-yıkan ve halkı göçe zorlayan biriydi Erdoğan! İşkenceler, olağanüstü hal, faili meçhuller de hep onun eseriydi! Bölgeye yol, köprü ve baraj yapmak isteyeni durduran, yatırımlara köstek olan da yine Erdoğan’dı!
Halbuki CHP, HDP/PKK için dosttu ama basiretsizlik etmiş ve Duran Kalkan’ı hayal kırıklığına uğratmıştı! Çok kızgındı ve ağabey edasıyla şöyle fırça çekiyordu CHP ve HDP’ye:
“Özellikle HDP ve CHP'ye de şunu söylemek isterim: Zayıf kaldılar. AKP'nin, Tayyip Erdoğan ve MHP'nin kaos ve savaş politikalarını alt edemediler. Tutarlı, hızlı, iradeli, iddialı bir demokrasi programıyla öne çıkıp onların kaos ve savaş politikalarını geri itecek, süreci demokrasi temelinde yönlendirecek bir etkinlik gösteremediler. Siyasette yaratıcı ve başarılı olamadılar. Sonuçta siyaset kurumu çözüm aracı olmaktan çıktı. MHP darbe arıyor, Tayyip Erdoğan "ben zaten siyasi sistemi değiştirdim" diyor. Bunlara bir şey denmiyor, çaresiz kaldığı için Kürtler de özyönetim ilan ettiler,”
Kalkan, MHP’nin darbe aramasından rahatsız olmuş gibi görünse de, yine başka bir konuşmasında TSK’ya bir ortak mazi göndermesi yapıyordu. Ordunun “ben vatan koruyucusuyum” sözünü hatırlatıyordu Kalkan. “Vatan, AKP hükümeti midir? Dün AKP hükümetine karşı bu ordunun neler düşündüğünü de biliyoruz. AKP hükümeti bugün vardır, yarın yok. Bu toplum yarın başka bir hükümet çıkarır." TSK’ya açıkça diyor ki, “darbe yapın!”
Erdoğan’ın sistemi değiştirmiş olması da canlarını sıkıyordu. Meğer biz PKK’yı yanlış anlamışız! Onların, atanmış Cumhurbaşkanından, CHP’nin iktidar olamasa da daima muktedir Kemalist sistemden yana şikayetleri yokmuş! Hele de TSK’dan hiç yokmuş! Eski ceberrut Devlet ve TSK, bunların işlerini kolaylaştırıyormuş! Bundan sonra nasıl kandıracaklardı ki, Kürt gençlerini?! Gittikçe normalleşen bölge, barış ve huzurun yansımaları, PKK’nın lehine mi olacaktı sanki?!
Aslında barıştan hiç hoşlanmayan, çözüm sürecinde de defalarca düşük yoğunluklu saldırılarına devam eden, silahtan vazgeçmeyen PKK, Karayılan’ın da söylediği gibi 2013 yılında savaş planladıklarını, ancak önderliğe bunu söylememekle hata ettiklerini ifade etmişti.
Demirtaş ve yeminli nefretçilerin bir ağızdan “Savaşı Erdoğan başlattı” demeleri de başka bir çelişki. PKK da Erdoğan’ı dinledi ve başta Beşe Hozat olmak üzere, tüm savaş planlarını uyguladılar. İki uyuyan polisten başlayarak, cinayetlerine devam ettiler.
Öldürdükçe, “barış istiyoruz” diye histerik çığlıklar atan sözcüleri Demirtaş da diğer yoldaşları gibi, tutarsızlıkta tutarlıydı. Erdoğan’a “sana savaş yaptırmayacağız!” demek yerine, barışçı(!) PKK silahları gömüp, Erdoğan’ın savaş oyununu(!) bozarak daha iyi bir hamle yapmış olurdu! Haklıydılar tabii; Erdoğan, savaş yapmamalıydı! PKK’nın çocuk gerillaları ve canlı intihar bombaları ölebilirdi! Oysa PKK, onlara ağaç budamayı öğretiyordu! Nitekim; asker ve polis harakiri yapıyor, cinler mayın döşüyor, özyönetim ilan ettikleri yerlerde barikatlar gökten düşüp, silahları şeytan patlatıyor, insanlar evlerinden barklarından sıkıldıkları için, turistik gezilere çıkıyordu!
Yüzde 90’lar civarında oy aldıkları yerlerde, halkın sokağa çıkacağı yanılgısıyla, devleti tahrik edip, sokak çatışmalarını başlatıyorlar. Ancak ne var ki, hem devlet akıllıca davranıyor hem de halk bu oyuna gelmiyor. Bir süre daha böyle devam ederse Devlet değil, bölge halkı PKK ile savaşırsa şaşırmamak lazım.
Demirtaş’ın en son; “vali kim, vali orada duruyor da seçilmişler neden giremiyor Hakkari’ye; o zaman valiler seçilsin” cümlesi de pek hoştu. Erdoğan’ın bunu iki-üç yıl önce söylediğini bilse yine de bunları der miydi acaba? Yani; sistemin değişmesi, başkanlığa geçiş ve valilerin seçimle iş başına gelmesi… Erdoğan’ın bu söyledikleri, Türkiye halkları için yerel yönetimin güçlenmesi ve daha fazla özgürlük demekti.
Galiba sadece Türkün değil, Kürdün aklı da sonradan geliyor! İşte bunlar hep Erdoğan yüzünden! Nereden bilsin STK’sından partisine, aydınından siyasetçisine, bölgesinden terör örgütüne kadar hepsinin turnusolu olacağını!
Bunca nefret boşuna mı, maskeler işlevsiz kaldı!
guldalicoskun@hotmail.com