Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasıyla birlikte kurulan Cumhuriyetten herkes payına düşeni aldı. Tekke ve zaviyelerin kapatılması, mollaların idam edilmesi, Rumların iş yerlerinin işaretlenerek yağma edilmesi ve yakılması, 1915 Ermeni olayları, isyanlar…vs.
Ancak payına düşeni en ağır bedeller vererek ödeyenler Dersimli Aleviler ve Kürtlerin olduğunu söylemek abartılı olmasa gerek.‘İsyanlar’ öne sürülerek 1920 ila 1940 yılları arasında Kürtlerin çoğunlukla yaşadıkları bölgelerde Takriri Sükun, Tunceli Kanunu, İstiklal Mahkemeleri, Şark İslahat Planı ve Genel Müfettişliklerin özel yasalarla kurularak bölgede Tedip ve Tenkil operasyonları gerçekleştirilerek yüzlerce aile katledilir, sağ kalanlar ise Trakya ve Ege’de bulunan illere sürgün edilir - tarihi kaynaklar bu gerçeği doğrulamaktadır.
Hüseyin Yayman’ın ‘’Kürt Sorunu Hafızası’’ adlı kitabında otuz üç Kürt ayaklanması olduğu yazarken, Dengir Mir Mehmet Fırat ise sadece üç Kürt isyanı olduğunu söyler. Her iki söylem arasında otuz ayaklanma fark olsa da tarihin tozlu yaprakları arasında büyük bir insanlık dramı olduğu aşikardır.Dersim ‘isyanı’ ile birlikte CHP hükümeti belli yaptırımlar uygulayarak ‘halkı ıslaha’ çalışır. Bunu yaparken de evvela vilayetin adını değiştirmek suretiyle Tunceli yapar. Devamında ‘yollar, okullar, demiryolları’ inşa etmeyi gündemine alır. Bütün bunlar yapılırken ağaçların kesilip tabiatın katledilmesinde hiçbir beis görülmez….
Kesilen ağaçların gövdeleri demir rayların sabitlenmesi için yere yatırılırken, evinden ve toprağından edilen insanlar da tıpkı bu ağaçlar gibi köklerinden koparılırlar.
Tabii o zaman ki CHP zihniyeti ağaçları kökünden sökmeyi, insanı yerinden etmeyi elzem bir ‘vatan hizmeti’ olarak görmekte idi. ‘İstediğimizi gerçekleştireceksek her şey mubahtır’ düsturuyla hareket ettiği için ne köklerinden söktüğü binlerce ağaç, ne de hayatlarına prangalar taktığı binlerce insan umurundadır. Bu kadar da değil: Yıllarca Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terör bahanesiyle dağlarda ağaç bırakmayan hükümetler tabiat katliamı yaparak memleketi ‘yazları sıcak ve kurak, kışları yağışlı ve heyelanlı’ bir iklime mecbur bıraktılar. Yine Cumhuriyet zamanında olduğu gibi terör adına kesilen ağaçlar için de CHP hiçbir tepki vermediği gibi koalisyon ortağı olduğu zamanlarda bile bu tavrını değiştirme gereği duymadı.
Bugün cansiperane bir duruşla ağaçların kesilmesinin önüne geçip tepki gösteren CHP,Cumhuriyetin kurulmasından bu yana katledilen milyonlarca ağacın ve insanın önüne geçme gereği bile duymamışken, bugün sırf ülkede ‘Arap Baharı’ benzeri bir hareketlenmeyi getirmek istediği için ‘ağaç ve tabiat sever’ bir kisveye büründü.
Kusura bakmasın ama CHP’nin ‘tabiat sevgisi’ gerçeklikten tamamen uzak, göz boyama çabasından öteye geçmiyor.
Kılıçdaroğlu, Dersim’li bir Alevi olarak Genel Başkanlığını yaptığı CHP adına geçmişte yapılan Alevi kıyımı, sürgünler ve ağaçların katledilmesiyle ilgili bir konuşma, yahut partisi adına bir özür dileme gereği bile duymamışken bugün takındığı tavır gerçeklikten tamamen uzaktır.
Bu ülkenin vatandaşları olarak beklentimiz şu idi: Kılıçdaroğlu yeni reform paketi ile birlikte yerleşim yerlerine eski isimlerinin verilmesi ile ilgili yapılan düzenlemeye olumlu bir tepki versin ve geçmişte Dersim olan Tunceli’nin isminin tekrar değişecek olmasından dolayı duyduğu memnuniyetini dile getirsin. Zira Hükümetin attığı yeni bir adım olan reform paketi ‘tarih tekerrürden ibarettir’ sözünün ne kadar doğru olduğunu bir kere daha göstermiş oldu.