2021 yılında Türkiye, özellikle Afgan göçmen akışını durdurmak amacıyla Van-İran sınırında 295 kilometrelik bir güvenlik duvarı inşa etmeye başladı. Üç metre yüksekliğindeki bu beton duvar, sınır hattının güvenliğini artırmayı hedefliyordu. Projenin, 243 kilometre boyunca tamamlanması ve dikenli teller ve hendeklerle desteklenmesi planlandı. O dönem büyük bir güvenlik projesi olarak görülen bu adım, günümüzde bölgedeki çatışmaların yoğunlaşmasıyla daha stratejik bir anlam kazandı. Özellikle İsrail'in Filistin'e yönelik kuşatmaları, Suriye ve Lübnan'a karşı askeri operasyonları, Türkiye'ye yönelik olası tehditleri de gündeme getirdi.
İsrail, Türkiye’ye saldıracak mı?
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK)’nda yaptığı konuşmasında, iki harita üzerinden bölgesel güç dengelerini yorumladı. İlk haritada, İsrail ile barış anlaşması imzalayan veya müzakereler yürüten ülkeler yeşil renkle gösteriliyordu. Bu ülkeler arasında Mısır, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Bahreyn ve Ürdün yer alıyordu. İkinci haritada ise Netanyahu'nun "lanetli" olarak tanımladığı İran ve müttefikleri siyaha boyanmıştı. Bu ülkeler arasında Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan bulunuyordu. İsrail'in bölgede genişleme hevesi ve radikal vizyonu, Orta Doğu'daki tansiyonu daha da artırıyor. İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, İsrail'in gelecekte Kudüs'ten Şam'a kadar genişleyeceğini belirterek, "Vadedilmiş topraklar" ideolojisine dayalı radikal vizyonlarını açıkladı.
Herzog’un “İbrahim’in oğulları bölgede hakim olacak” tezi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin de bu genişlemeci politikanın hedefi olabileceği konusunda uyarılarda bulundu. Erdoğan, Meclis'te yaptığı konuşmada, İsrail'in dini fanatizme dayanan politikalarının Lübnan ve Filistin'in ötesinde Türkiye'yi de hedef alabileceğini savunarak, "Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır" dedi.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise Türkiye’ye yönelik bir saldırı planlarının olmadığını ve ironik bir şekilde bölgedeki barış girişimlerinin olduğunu söyledi. Herzog, İsrail'in bölgede barışa liderlik etmeye çalıştığını ve farklı bir gelecek sunduklarını iddia ederek "Bizim yaptığımız ve İsrail'in bölgede öncülük ettiği şey, İbrahim'in oğullarının bölgede birlikte yaşamalarını, barışa doğru birlikte hareket etmelerini, birbirlerine katkıda bulunmalarını, bölgenin, kendi halklarının ve genel olarak insanlığın refahına katkıda bulunmalarını sağlayacak tarihi bir değişimdir.” dedi. Ancak bu açıklamalar, bölgedeki gerilimi azaltmadı.
İran, İsrail adına Türkiye’ye saldırabilir
İsrail'in bölgedeki genişleme politikası, İran ile olan örtülü savaşını daha da derinleştirdi. İran’ın MOSSAD tarafından stratejik noktalarının ele geçirilmesi, Türkiye’ye yönelik potansiyel tehditleri de gündeme getirdi. Bu bağlamda, İran’ın İsrail adına Türkiye’ye saldırabileceği tartışmaları sürüyor…
Necmettin Erbakan'ın yıllar önceki uyarıları, İsrail’in asıl hedefinin Türkiye olduğunu belirtmiş ve Suriye’nin gündeme geldiği bir süreçte asıl hedefin Türkiye olacağını öngörmüştü. Bu uyarıyı yapan Erbakan, Refahyol hükümetinin ortağı idi. Erbakan, başbakanlığı döneminde önünde bulduğu ilk iş, F4 Fantom Uçaklarının modernizasyonu idi. Refahyol hükümetinden önce F4 Fantom Uçakları ile ilgili Amerika'ya talepte bulunulmuş, Amerika ise bu modernizasyon işinin lisansının artık İsrail olduğunu söyleyerek oraya yönlendiriyordu.
1996 yılında, Refahyol hükümeti döneminde iki ülke arasında savunma sanayi iş birliği anlaşması imzalandı. Bu anlaşma, F-4 ve F-5 savaş uçaklarının modernizasyonundan insansız hava araçları (İHA) ve füze sistemlerine kadar çeşitli savunma projelerini kapsıyordu. Her ne kadar kamuoyunda bu anlaşmalar eleştirilse de, Türkiye savunma sanayisinde İsrail ile gerçekleştirdiği iş birliklerinden önemli kazanımlar elde etti. M-60T Sabra tank modernizasyonu ve Popeye füzelerinin entegrasyonu gibi projeler idi.
Türkiye, İran ve Irak üçgeni
Son dönemde, İran ve Türkiye arasında 2019 yılında güvenlik ve ekonomik iş birliğini güçlendiren bir dizi anlaşma imzalandı. Ocak 2024’e gelindiğinde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin huzurunda iki ülke arasında 10 anlaşma imzalandı. Bu anlaşmalar, sınır güvenliğinden enerji iş birliğine, demiryolu taşımacılığından kültürel projelere kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyordu. Aynı zamanda Türkiye ile Irak arasında da stratejik iş birliği anlaşmaları imzalandı.
Bölgesel güvenlik dengeleri, sadece askeri iş birlikleri ve sınır güvenliği projeleri ile sınırlı kalmıyor. Bölgedeki çatışmalar ve uluslararası güçlerin müdahaleleri, Orta Doğu’nun geleceğini şekillendiriyor. ABD, NATO ve İsrail’in İran’a yönelik olası saldırı senaryoları, Türkiye’nin de bu çatışmaların ortasında kalabileceği yönündeki endişeleri artırıyor. Nostradamus ve Nur Ali Şah kehanetlerine göre, bu saldırıların ardından Türkiye, Mısır ve Suriye’nin de İsrail'e karşı harekete geçeceği ve 3. Dünya Savaşı'nın fitilinin ateşleneceği iddiaları dile getiriliyor.
Son minvalde, Türkiye’nin İran sınırında inşa ettiği güvenlik duvarı, yalnızca göçmen akışını engellemek amacıyla değil, aynı zamanda bölgesel güvenlik tehditlerine karşı bir önlem olarak da değerlendirilmektedir. İsrail’in genişleme politikaları ve İran’la süregelen çatışmaları, Türkiye'yi bölgede önemli bir stratejik aktör haline getiriyor. Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler, sadece bölgesel değil, küresel güvenlik dengelerini de etkileme potansiyeline sahip.
İbrahimi dinlere mensup Türkiye ve bölge ülkelerinin olası bir savaşta nasıl bir pozisyon alacakları ise önümüzdeki dönemde kendini belirginleştirecek.
Selam ve selametle...