semra @ sivildusunce.com

 

7 Ekim’den bu yana devam eden Hamas-İsrail çatışmasında bir ayı geride bıraktık. Gazze’yi kontrolü altına almaya çalışan İsrail güçleri acımasızca sivil katliamı yapıyor; kundaktaki bebekten tutun da daha anne rahmindeki cenine kadar her geçen an yüzlerce çocuk katlediliyor. Dünya kamuoyunda tepkiler yükseliyor ancak bu tepkilerin İsrail ya da Batılı devletler için bir yaptırıma dönüşmesi şöyle dursun Amerika başta olmak üzere Fransa, Almanya ve İngiltere gibi geçmişi Ortadoğu’da gerçekleştirdikleri katliamlarla sicilleri oldukça kirli olan ülkeler dahi Gazze’yi suçlu görüyor. Gerekçeleri ise hiçbir dayanağı olmayan bir iddia; “Tanrı’nın Yahudilere toprak vadetmiş” olması. İddia diyorum zira dindar Yahudiler olan Haredim’ler İsrail’in devlet olmasına net bir dille karşı çıkarak Filistin halkının yanında olduklarını hemen her fırsatta beyan ediyorlar. Öyle ki çatışmaların devam ettiği İsrail’de Filistin bayrakları taşıyor, duvarlara yazılar yazıyorlar. Buna mukabil İsrail askerlerinin tepkisi Filistinlilere nasıl acımasız ise Haredim Yahudilerine de aynı oluyor; şiddet!

İsrail'in fosfor bombaları atarak sivil katliamlar gerçekleştirdiği basın kuruluşları tarafından her gün servis ediliyor. Bu kadarla da yetinmeyen İsrail hükümetinin aşırı sağcı Miras Bakanı Eliyahu, abluka altındaki Gazze Şeridi'ne nükleer bomba atılmasının olasılıklardan biri olduğunu söyledi. Tüm Batılı ülkeler üç maymunu oynuyor ve bu yaşanan insanlık dramını görmezden geliyor.

Ülkemizin basın ve yayın geçmişinde büyük bir iz bırakan Mehmet Ali Birand’ın yeri halen doldurulamıyor desem abartmış olmam zira Birand ülkemizde ve dünyada gerçekleşen siyasi ve toplumsal olayların üstüne büyük bir cesaret ve kararlılıkla giden, objektif yayıncılığın temellerini atan meslek büyüklerimizden biridir. Hamas’ın İsrail’e saldırmasının ardından Birand’ın 1994 yılında yayınladığı programında, İsrail-Filistin barış müzakereleri devam ederken bu müzakereleri sekteye uğratan Hamas oluyor ifadelerini kullanıyor. Birand’ın programında Mithat Bereket, Gazze’ye giderek Hamas konusunda araştırmalar yapıyor. Bereket, Hamas’ın doğuşunu şöyle özetliyor: 1988’de Şeyh Ahmet Yasin tarafından kuruldu. İntifada ilkin Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kontrolünde iken sonra Hamas’ın kontrolüne girdi. Hamas’ın dışarıdan aldığı paralarla, sefalet içinde yaşayan Gazze halkına para aktarıyordu. Hamas bu sayede halkın güvenini kazanarak kendine taraftar topladı. Yaptığı tüm eylemleri “cihat” ruhuyla bağdaştıran Hamas’ın en güçlü dayanağı ise liderlik kadrosundaki saygın din adamları ve şeyhler… Hamas’ın güçlenmesinden rahatsız olan Yaser Arafat, İsrail Başbakanı İzak Rabin’e gönderdiği mesajda, Hamas ve diğer gruplara karşı destek istedi. Bu desteğin verilmemesi halinde kurmaya çalıştıkları barışın tehlikeye gireceğini vurgular. Rabin, Hamas ve diğer gruplara Amerika ve Avrupa’da yaşayan Filistinliler ile İran tarafından para akışının sağlandığını ve bunun da süreci sekteye uğrattığını, Arafat’a destek vermesi halinde İsrail’de kendi aleyhine gösterilerin başladığını ifade ediyor.

Gördüğünüz gibi 90’lı yıllarda Gazze’de yaşananlar ile bugün yaşananlar arasında pek bir fark yok. Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e gerçekleştirdiği saldırının arkasında da yine ayan beyan bir şekilde İran var. İran, bulunduğumuz coğrafyanın hayrına olacak hiçbir girişimde dürüstçe yer almadığı gibi PKK ve Hamas gibi örgütlere desteği ile nam yapmış bir ülke. Bu nedenle Türkiye’deki entelektüel Kürtlerin bir kısmı Hamas’ın PKK gibi katliamlar gerçekleştirerek barış sürecini baltaladığı görüşünde. Hakısız da sayılmazlar çünkü Hamas'ı vekalet savaşları için kullanan İran, yaşanan katliama avuçlarını ovuşturarak seyrediyor.

Afganistan ve Irak işgallerinin ardından tıpkı Kore’de olduğu gibi büyük bir hezimet yaşayan Amerika, Hamas’ın İsrail’e saldırmasının ardından İsrail’e destek vererek terk ettiği Ortadoğu topraklana yeniden adım attı. Savaş gemilerini ve uçaklarını İsrail’e gönderen Amerika, İran’ın da desteği ile bölgede yeniden terör estirmeye başlayacak. Gazze’de şu ana kadar binlerce masum sivil, İsrail tarafından bombalanarak katledilirken, Filistin askerleri tarafından herhangi bir karşılık verilmiş değil.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı telefonla arayarak İsrail’e destek isteyen ve bu desteği de “İsrail'e dışişleri bakanı sıfatıyla değil bir Yahudi sıfatıyla yaklaşıyorum ” deme cüretini gösteren ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrail ziyaretinde ise “Bir Yahudi olarak buradayım” diyerek diplomatik teamüle uymayan bir hadsizlik örneği gösterdi.

Mahmut Abbas, Gazze’de yaşanan insanlık dramına deyim yerindeyse kayıtsız kalıyor ve sadece seyretmekle yetiniyor. Öyle ki, Abbas, kendisini devlet adamı olmaktan ziyade bir Yahudi olarak nitelendiren Blinken’e, “Hamas’ı tasfiye edin, Gazze’yi biz yönetelim.” diyebilme sefilliğine düşüyor.

Sivil inisiyatif olarak hemen her ülkedeki insanlar, İsrail mallarına ve banka kartlarına yönelik boykot kararı alındı. Bu karar ile birlikte yerli üretici bu krizi fırsata çevirebilirse dünya markası olma yolunda büyük mesafe kat edebilir ve tabi bununla birlikte fiyatlarını alınabilir makul fiyata indirerek halkın kendi ülkesinin ürünlerini sahiplenmesini sağlaması gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan süreci yakından takip ederek diplomatik tüm kanalları açık tutmaya gayret ediyorlar. Görüşmeler olumlu yanıt verirse geçici bir barış süreci sağlanabilir belki fakat ABD demir attığı İsrail’den kolay kolay çıkacağa benzemiyor.

***

İsrail'in Kıbrıs planı

Başka bir önemli konu da (bir sonraki makalemde ele alacağım) Kıbrıs konusu zira İsrail, Kıbrıs'ta da egemen olmak istiyor. Kıbrıs'ın her iki kesiminden toprak satın alan İsrail'in demografik yapıyı bozma girişimi de var. Yapılan araştırmalara göre Kıbrıs Türk (KKTC) tarafında 43 bin civarında Yahudi yaşıyor. Korkarım önümüzdeki süreçte tıpkı Filistin'i işgal ettikleri gibi Kıbrıs'ı da işgal edecekler!

ABD Başkanı Biden öncülüğündeki savaş donanmaları ve uçaklarının bölgeye yeniden demir atmasını bir taşla kuş sürüsünü avlama niyeti olarak da okumak gerekiyor.

İslam İş Birliği Teşkilatı (İİT) üye ülkeleri İsrail’in saldırılarını sadece kınamakla yetiniyorlar. Oysa boykot kararı alınarak İsrail’in tüm mallarının boykot edilmesi, diplomatların geri çekilmesinin istenmesi ile İsrail’in uluslararası mahkemelerde yargılanması gerektiğine yönelik kararların alınması, kınamaktan daha fazla getirisi olacak adımlardır.

 Selam ve selametle...