Uzun bir yazı oldu. Sabrınız için şimdiden teşekkür ediyorum...
İlki 14, ikincisi 28 mayısta gerçekleştirilen genel seçimlerde her seçimde olduğu gibi yine Erdoğan açık ara önce galip geldi. Bu şekilde anlatınca seçimler oldu bittiye geliyor sanıyorsunuz oysa işin aslı hiç de öyle değil ziramuhalefet cephesi için seçime kadar geçen süreçte deyim yerindeyse bir gün, bir asır gibiydi.
Bilfiil iki yılı aşkın bir süre devam eden ya da daha doğru bir ifade ile altında türlü ayak oyunlarının döndüğü 6’lı Masa’nın paydaşları zoraki bir birliktelikle “ha dağıldı, ha dağılacak” imajı çizdiler. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, süreç içerisinde masanın dağılacağını beyan eden ifadeler kullansa da dönüp dolaşıp yine masaya oturmak zorunda kalıyordu. Kendi iradelerinin dışındaki bir güç, 6 siyasi partiyi bu masaya mecbur bırakılıyor, tıpkı mıknatısın demiri çekmesi gibi 6 siyasi parti lideri her seferinde istemeye istemeye masanın çekim etkisiyle kendilerini koltukta buluyor, her toplantının akabinde hazırlanan mutabakat metni taraflarca imzalanıyordu.
Süregelen iki yıllık birliktelik içerisinde cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusu özellikle biz basın ve medya mensuplarının, sonralıkla da kamuoyunun en çok merak ettiği konular arasında idi. Masanın paydaşları ve kurmayları, adayın son ana kadar açıklanmayacağını zira “yıpratılmaması” için ifşa etmeyecekleri yönünde açıklamalarda bulundular.
Hemen herkes 6’lı Masa’nın adayının sürpriz bir isim olacağı yönünde tahminlerde bulunurken, geçtiğimiz eylül ayında CHP’li kaynaklarıma dayandırarak kaleme aldığım köşe yazımda 6’lı Masa’nın cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu’nun olacağını vurgulamıştım. Muhalefet partilerinin özellekle taşra teşkilatları, adayın yıpratılmaması için son ana kadar beyan edilmeyeceği yönünde ağız birliği yapan söylemlerde bulunuyorlardı. Oysa işin aslı hiç de öyle değildi. Hem masanın paydaşları hem de parti teşkilatları büyük bir kumpasın eşiğinde idi. Kılıçdarğlu ta en başından beri tek hayali olan cumhurbaşkanlığı adaylığını istiyordu.
O son an gelmiş ve genel seçim tarihi açıklanmıştı. 6’lı Masa’nın adayının kim olacağını ilan etmesi gerekiyordu. Karamollaoğlu, Babacan, Davutoğlu ve Uysal, cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nda karar kıldıklarını İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’le paylaşırlar. Akşener her toplantının ardından imzalanan mutabakat metni son toplantıda da imzalar lakin altına “kurmaylara sormak kaydı ile” şerh düşmüştü. Meral Akşener toplantı çıkışında her zman olduğu gibi etrafına gülücükler dağıtmıştı. Ertesi gün ne olduysa oldu, partisinin genel idare kurulunu toplayan Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul etmediklerini bir basın toplantısıyla tüm kamuoyuna duyurdu. Akşener, masaya verip veriştiriyor, "En sonda söyleyeceklerimizi başta söyleyim; İYİ Parti bir dayatmaya mecbur bırakılmış, ölüm ile sıtma arasında tercihe zorlanmıştır. Buna boyun eğmeyecektir.” diyordu. Konuşmasında, masanın bir “kumar masası” olduğuna dikkat çekerek, Biz imzamızın ve sözümüzün arkasındayız. Ancak ne kumar ne noter masasında olmayacağız. Yeni asrı göz göre göre hiç etmeyeceğiz.” diyordu.
Akşener tekrar masaya geri dönecek mi, Cumhur İttifakı’na mı gidecek?... Tartışmaları devam ederken sürpriz bir gelişmeyle Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu, İYİ Parti Genel Merkez’ine giderek Akşener ile kısa bir görüşme gerçekleştirerek oradan ayrıldılar. Aradan bir saat geçmişti ki Akşener aracına binerek, masaya gitmesi beklenirken bir otele geçti. Oteldeki görüşmede Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, Yavaş ve Akşener oldukları halde görüştüler. İddia odur ki Kılıçdaroğlu yanında getirdiği bir dosyayı Akşener’e uzattı ve masaya gelmemesi durumunda İngiltere’de yaşayan oğlunun hayatının tehlikeye gireceğini söyledi. Kılıdaçroğlu, Akşener’i ailesiyle tehdit ediyor ve masaya dönmeye mecbur bırakıyordu. Beklediği gibi de oldu.
Akşener’in tüm itirazları, tüm hezeyanları boşa çıktı. Tekme attığı masaya geri döndü ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığını onayladı. 12 maddelik baştan sonra muğlaklıkla dolu mutabakat metninde cumhurbaşkanı yardımcıları tanımı olduğu halde İmamoğlu ve Yavaş’ın isimleri yer almıyordu. Aday açıklaması sırasında Saadet Partisi binası önünde verilen toplu pozda Akşener’in suratı düşmüş, gözleri nefretle bakıyordu. Sonradan ortaya çıkan bilgilere göre masada büyük tartışmalar yaşanmmış, Babacan ile Akşener boğaz boğaza gelmişlerdi. İkiliyi ayırmak ise Davutoğlu’na düşmüş, bu kavgada camlar çerçeveler inmişti...
Seçim çalışmaları başlarken yeni ittifaklar gündeme gelmiş, Kılıçdaoğlu’nun HDP ile gizli ortaklık yaptığı konuşuluyordu. Sırrı Sakık yapılan gizli anlaşmanın ne olduğunun açıklanması gerektiğini savunurken, Pervin Buldan ve Ahmet Türk ise canhıraç bir biçimde Kılıçdaroğlu’nu destekliyor hatta kendisi Kürt olduğu halde soyadı Türk olan Ahmet, Mardin’de düzenlediği mitingde, “Bu özgürlük mücadelesidir. Bu halkımızın mücadelesidir. AK Parti’ye ya da başka bir partiye oy vermek günahtır, haramdır” diyerek fetva üstüne fetva veriyor, halkın üstünde baskı uygulayarak gözdağı veriyordu. Hapis yatan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da Kılıçdaroğlu’na oy istiyor, Kürtlerin adayının Kılıçdaroğlu olduğunu söylüyordu. Sosyal medya hesabından fotoğraflarını paylaşarak, “bir oy bana, bir oy Kılıçdaroğlu’na” diyordu.
Oysa ortada HDP’nin Kılıçdaroğlu ile yapılmış bir mutabakatı dahi yoktu. Kürt halkının Kılıçdaroğlu’na oy vermesini gerektirecek etkili bir politika da yoktu zira bir asır önce CHP’nin kurucuları ve ülkeyi yönetenler tarafından neredeyse soykırıma uğrayan Kürtler için ne CHP’den ne de herhangi bir genel başkanları ya da parti yönetimleirnden nedamet ya da özür açıklaması gelmemişti. Kürtler neden Kılıçdaroğlu’na oy versindi? Tam da bu noktada Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğini ön plana çıkararak Dersimli olmasının pr’ını “Piro” diyerek yapmaya, “değişim” sloganları atmaya başladılar. Kürtler için bu da ikna edici bir siyaset değildi ancak Akşener’in dediği gibi “ölüm ile sıtma arasında tercihe zorlanmış” kararsız Kürt seçmenin oranı daha da artmıştı.
14 mayıs seçimleri yapılmış ve cumhurbaşkanı adaylarından kazanan olmamıştı. Tam da bu noktada Sinan Oğan, Erdoğan ile görüşerek Cumhur İttifakı’na katılmış, Kılıçdaroğlu ise Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile görüşerek Millet İttifakı’na ortak yapmıştı. Erdoğan, Oğan ile hiçbir mutabakat yapmadıklarını hatta Oğan’ın “AK Parti’nin ‘elamanı’ gibi” çalıştığını ifade etmişti. Kılıçdaroğlu ve Özdağ cephesinde ise görüntü oldukça flu idi zira yapılan anlaşmanın mahiyeti konusunda bir açıklama yapılmamıştı. Kürt seçmenin kafasındaki cumhurbaşkanı yıllardır olduğu gibi yine Erdoğan olmuştu. Özdağ’ın milletçi kimliği Kılıçdaroğlu’nun oyunu azaltarak yine Erdoğan’a gitmişti. Kürt seçmen yine Erdoğan’dan yana karar kıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni kabinesini açıklarken yüzü gülen Kürtler oldu zira kabinenin kahir ekseriyeti Kürtlerin teveccühünü kazanan siyasetçiler oldu.
***
Geçtiğimiz günlerde Ümit Özdağ verdiği bir röportajda, Kemal kılıçdaroğlu ile aralarında bir anlaşma olduğuna dikkat çekerek, "Söz vermek değil, yazılı mutabakatımız var. Biz İçişleri Bakanlığı dahil üç bakanlık ve Millî İstihbarat Teşkilâtı konusunda Kemal Bey'le mutabık kaldık. MİT Başkanı da Zafer Partili olacaktı. Ama o sözlü anlaşmaydı. Bakanlıklar yazılı mutabakatta vardı" dedi. Klişe bir ifadeyle bu açıklama gündeme bomba gibi düşmüştü zira bu röportajdan birkaç gün sonra Kemal kılıçdaroğlu katıldığı bir canlı yayında Ümit Özdağ’ı doğrulayarak bu anlaşmadan Faik Öztrak’ın da haberdar olmadığını, ikili arasında imzalanan mutabakat metninin “namus emaneti” olduğunun altını çizdi. Kılıçdaroğlu, Özdağ ile birlikte hem Millet İttifakı’ndan, hem parti kurmaylarından, hem de yüzde 48’lik muhalif seçmenden saklanan mutabakat metninin geçmişte çok tartışılan siyasi rezaletlerden en büyüğü olan Güneş Motel olayını bile geride bırakacak siyasi dolandırıcılığa imza attıklarını ifşa ediyorlardı.
Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olmayı isteyen İmamoğlu'nun hesabı tutmamıştı. Meral Akşener ile ülke turu, mitingler yapsalar da işler ters gitmiş ve Kemal Kılıçdaroğlu tüm iç rakiplerini ekarte ederek cumhurbaşkanı adayı olmuştu. Seçim döneminde Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasında “Baba-Oğul” siyaseti izlense de seçim sonrası “kazık atma” sırası İmamoğlu’na gelmişti. İmamoğlu’nun CHP parti kurmaylarını toplayarak gerçekleştirdiği görüntülü gizli zoom toplantısında Kılıçdaroğlu’nu devirmek için imza toplatıyor, “değişimin” şart olduğuna vurgu yapıyordu. Diyalektik dünyada “değişim” söylemi bu kez Kılıçdaroğlu için ses buluyordu. Toplantı bir şekilde dışarı sızdırılmış, Kılıçdaroğlu’nun ifadesine göre cep telefonuna mesaj olarak gönderilmişti. İmamoğlu da toplantı görüntülerini sızdıran kişi olarak Murat Ongun’u sorumlu tutmuş, iddiaya göre ana-avrak küfretmiş ve tokatlamış.
Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimi kazanmakla kalmadı. Aynı zamanda muhalefet partilerinin birbirlerini için için nasıl yiyip bitirdiklerini 86 milyon vatandaşına gösterdi. CHP iç karışıklarını aşacağa benzemiyor zira Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı yardımcılığı hayalleri sandığa gömülürken elinde kalan tek sermaye olan İstanbul’a geri döndü. Böylece zoom bağlantısı da ifşa olduktan sonra CHP genel başkanlığı macerası da suya düştü.
Selam ve selametle...