semra @ sivildusunce.com

Suriye’de 2011 yılında rejim güçlerinin başlattığı ve giderek iç savaşa dönüşen saldırılar, süreç içerisinde Amerika, Fransa, Rusya, İran ve Türkiye’nin de dâhil olmasıyla ülkeler arası vekâlet savaşına dönüştü. İran’ın vekâletini Hizbullah, Amerika’nın vekâletini IŞİD, Rusya’nın vekaletini Suriye rejimi, Türkiye’nin vekâletini ise ÖSO üstlendi. Tüm bu gruplara para ve mühimmat desteği sağlanarak güçlendirildi. Fransa ise PYD-YPG’ye demir ve çimento satışı yaparak savaştan maddi gelir elde etti. PYD-YPG kontrolündeki bölgede tünel kazılmasına destek veren Fransa, Türkiye sınırına kadar uzanan bölgeye demir ve çimento sevkiyatı yaptı.

Amerika bir yandan IŞİD’i desteklerken öte yandan PYD-YPG’i askeri ve lojistik olarak güçlendirdi. Bölgede tam bir satranç oyunu oynayan Amerika, beseleyip büyüttüğü PYD-YPG ile IŞİD’i karşı karşıya getirmekten de imtina etmedi. Öyle ki IŞİD, PYD-YPG’nin kontrolündeki Kobanî ve Şengal’e girerek sivil halkı öldürdü. IŞİD, kadınlara tecavüz etmenin yanı sıra köle pazarları kurarak satışa çıkardı. Aradan yıllar geçmesine rağmen IŞİD’in elinde halâ tutsak olan Şengalli çok sayıda Kürt kadını var. IŞİD, insanların kafasını kesme ve bedenlerini diri diri ateşe verdiği videoları tüm dünyaya servis ederek korku imparatorluğu kurmayı amaçladı. Böylece tüm dünyada İslam ile “terör” aynı başlık altında anılmaya başlandı. IŞİD’in diri diri ateşe verdiği görüntüleri dünyaya servis ettiği kurbanlarının arasında Türkiye askerlerinin olduğuna yönelik iddialar da vardı.

Hizbullah ise IŞİD’ten geri kalmadı. IŞİD, Şii’leri ya da önüne kim gelirse kafasını kesip yakarken, Hizbullah ise özellikle Halep başta olmak üzere Suriye’nin birçok kentinde yüzbinlerle ifade edilen oranda Sünni Müslüman kıyımı yaptı. Dünya bu kıyıma sessiz kaldı. Sağ kalmayı başaranlar ve otobüslerle tahliyesi gerçekleştirilenler ise Halep’i terk ederek ya başka şehirlere, ya Türkiye’ye ya da başka ülkelere gittiler. İnsani krizin yarattığı acılar ilk günkü kadar taze ve derin yaralar barındırıyor…

Türkiye, Rusya ve İran’ın ortaklaşa başlattıkları Astana ve Soçi zirvelerinde Suriye’de yaşanan insani kriz ele alınarak çözüm yolları arandı. Üç ülkenin ortak mutabakatı ile Suriye için başlatılan süreç birkaç yıl devam ettiği halde tamamına eremeden kadük kaldı zira İran her seferinde Acem oyunu oynayarak süreci sabote etti ve ortak mutabakatta alınan kararlara uymadı.

Suriye’de Yeniden Patlak Veren Çatışmalar

Suriye’de yıllardır süren savaş, sadece iç dinamiklerle değil, bölgesel ve küresel aktörlerin müdahaleleriyle de şekilleniyor. Suriye ordusu, HTŞ, ÖSO, PYD-YPG yeniden sahnede. HTŞ ve ÖSO grupları birlikte hareket ediyor. İdlib, Halep ve Til Rifat’ın ardından Menbiç’te de çatışmalar başladı. HTŞ-ÖSO grupları, Halep’i ele geçirdi. Yıllar önce Halep’ten kaçmak zorunda kalan siviller, evlerine geri dönecekleri günü iple çekiyorlar.

Halep, bu büyük satranç tahtasının en kritik taşlarından biri olarak tarih boyunca olduğu gibi bugün de stratejik önemini koruyor. Ancak bu kez mücadele yalnızca Halep’in kontrolü değil; aynı zamanda sahadaki nüfuz alanlarının genişletilmesi üzerine.

ÖSO ve HTŞ: İttifaklar ve Çatışmalar

Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Suriye rejimine karşı başkaldırının ilk yıllarında Batı tarafından desteklenen ılımlı bir muhalif güç olarak sahneye çıktı. Zamanla, iç savaşın karmaşıklığı arttıkça, ÖSO içinde farklı fraksiyonlar oluştu ve bu durum sahadaki dengeleri de değiştirdi. Halep’in kuzeyinde etkisini sürdüren ÖSO, özellikle Türkiye’nin desteğiyle varlığını koruyor. Buna karşılık, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) gibi radikal unsurlar, İdlib ve çevresinde giderek daha etkili bir güç haline geldi. HTŞ’nin elindeki topraklar, Suriye rejimi ile Türkiye’nin çıkarları arasında adeta bir tampon bölge niteliğinde.

Türkiye’nin Sınır Güvenliği Endişesi

Türkiye’nin güvenlik stratejileri, tarihsel derinliği ve coğrafi gerçekleri göz önünde bulundurularak, sürekli olarak güncel tehditlere göre şekillenmektedir. Türk güvenlik politikaları, geçmişten bugüne özellikle Suriye, Irak ve Doğu Akdeniz bölgesinde tehditler karşısında proaktif ve önleyici stratejilerle sürdürülen bir yaklaşıma sahiptir. Gelecekte, Türkiye'nin güvenlik stratejilerinin Doğu Akdeniz ve Suriye'nin kuzeyi başta olmak üzere geniş bir coğrafyada aktif kalması bekleniyor. Mavi Vatan doktrini, Türkiye’nin denizlerdeki sınırlarının korunmasını, Doğu Akdeniz'deki haklarının güvence altına alınmasını ve deniz yetki alanlarının belirlenmesini kapsayan bir güvenlik önlemi olarak görülmektedir.

Halep, Kilis’e 65 km uzaklıkta. Yani Kilis’ten yola çıksanız, 1 saat 19 dakika sonra Halep’tesiniz. O kadar yakın. 400 yıl Osmanlı idaresinde kalmış olan Halep’te nüfusunda çoğunluğunu Arap, Kürt, Türkmen Müslümanlar oluştururken, onları Hristiyan, (Nusayri) Şii ve Dürziler takip etmektedir.

YPG, Suriye'nin kuzeyinde oluşturduğu bölgelerle uluslararası kamuoyunda dikkat çekiyor. ABD'nin YPG’ye verdiği destek, Türkiye’nin sert tepkisini çekmeye devam ediyor. Ankara, YPG'yi PKK’nın uzantısı olarak görüyor ve bu tehdidi bertaraf etmek için sınır ötesi harekâtlar düzenliyor.

Halep’in doğusundaki bölgelerde de çete, örgüt ve gruplar arasında dönem dönem çatışmalar yaşanıyor. Bu durumda olan sivil Kürtlere oluyor; HTŞ’nin ele geçirdiği tampon bölgelerden kaçmaya çalışan Kürtler araya sıkışmış durumda. HTŞ ile çatışmaya girmek istemeyen PYD-YPG, Kürt ailelerin Halep ve diğer  bölgeleri boşaltması yönünde ikazda bulunuyor. Binlerce Kürt aile hem araçlarla hem de yaya olarak bölgeyi terk etmeye başladı. Ciddi bir insani kriz söz konusu…

Çatışmalar nedeniyle Suriye’den Türkiye’ye yeni bir insani göçün gerçekleşmesi  kaçınılmaz görünüyor.

Rusya’nın Hesapları ve İsrail’in Hedefleri

Rusya, 2015’teki müdahalesiyle Suriye’de denklemi tamamen değiştirdi. Halep’in rejim güçleri tarafından ele geçirilmesinde kritik bir rol oynayan Rusya, Doğu Akdeniz’deki askeri varlığını güçlendirme ve Ortadoğu’daki nüfuzunu artırma stratejisi güdüyor. İsrail ise İran destekli grupların Suriye’deki varlığını sürekli olarak hedef alıyor. Son aylarda İsrail’in Halep ve çevresine yönelik hava saldırıları, bölgedeki dengeleri daha da kırılgan hale getirdi. İsrail, İran’ın Suriye üzerinden Lübnan’daki Hizbullah’a silah transfer etmesini engellemeyi amaçlıyor. Hizbullah, Sünni Araplar için büyük bir tehdit arz ediyor.

Halep’in Geleceği: Diplomasi mi, Silah mı?

Halep’in kaderi, yalnızca yerel güçlerin değil, Türkiye ve Rusya gibi bölgesel aktörlerin yanı sıra ABD ve İsrail gibi küresel güçlerin çıkarlarına da bağlı. Çatışmaların gelecekte nasıl şekilleneceği, diplomatik hamlelerin başarısına ve sahadaki askeri gelişmelere bağlı olacak. Ancak kesin olan bir şey var: Halep, tıpkı tarih boyunca olduğu gibi, bugün de büyük güçlerin hesaplaşma sahası olmayı sürdürüyor.

Bu karmaşık denklemin çözümü, sadece askeri operasyonlarla değil, masada kurulacak dengelerle de mümkün olacak. Ancak masaya oturulmadan önce, sahada kartların nasıl dağıtılacağını zaman gösterecek. Maalesef her zaman olduğu gibi filler tepinirken, otlar ezilecek. Sivil halk zarar görecek ve yeni bir insani krizin yaşanması kaçınılmaz olacak.

Orta Doğu’da eksenler değişse de kural değişmez; masada değilseniz, isminizi yemek menüsünde arayın.

 

Selam ve selametle...