semra @ sivildusunce.com
Gün geçmiyor ki kaybolan ve cinsel istismara uğradıktan sonra öldürülen bir çocuk haberiyle karşılaşmayalım. Mağdur çocukların taciz ve tecavüzcülerinin birçoğunun ya çocuğun akrabası yahut komşusu oluşu karşımıza çok daha dehşet verici bir gerçeği ortaya çıkarıyor; medyaya düşen olayların haricinde aile içinde saklanan, korkutulduğu için çocukların anlatamadığı ve ‘ayıp’ denerek mahalle baskısıyla üzeri örtülen hadiseler…
Öncelikle: Yapılan araştırmalara göre cinsel istismarda faillerin çoğu çocuğun tanıdığı kişiler mütevelli. %77 aile, %11 diğer akrabalar, %5 bakımla ilgisi olmayan kişiler, %2 ise çocuğun bakımı ile ilgilenen diğer kişiler. Çocuklara kimlerin ne kadar dokunabileceği bilgisi verilmeli, bu tarz bir durumda neler yapması gerektiği anlatılmalı. Bu konuda ailelere büyük görevler düşüyor; çocuklarla iletişimin açık ve güvenli olması çok önemli.
Sonralıkla: Çocuklara yönelik taciz ve tecavüz olayları toplum için önemli ve büyük bir sorun.  Sosyoekonomik ce sosyokültürel konumu ne olursa olsun her gruptan kız ve erkek çocuğun karşılaşabildiği büyük bir istismar türü. Dolayısıyla çözüm önerilerini tek bir eksende ele almanın dışında birçok açıdan bu elzem soruna yönelik önleyici müdahalelerin ve iyileştirmelerin yapılması gerekiyor. İstismara uğrayan çocuğun kendisini anlatabileceği ortamlara ve farkındalığa gereksinim var. Yetkili kurumlar tarafından çocuğun güven duyabileceği, korkmadan kendisini ifade edebileceği, kendisini koruma olanaklarının yaratılacağı mekanlar düşünülmeli.
Çocuklara yönelik cinsel istismar sadece Türkiye’nin değil hemen tüm dünyanın büyük sorunu. Zira geçtiğimiz günlerde ABD’de yapılan bir araştırmaya göre her beş öğrenciden biri taciz ve tecavüz mağduru.
Dünyada sıralamasında çocuklara yönelik cinsel istismarda Türkiye’nin kaçıncı sırada olduğunu bir yana bırakalım, bunu gerçekleştirenlerin de daha önce en az bir ya da birkaç kez aynı olaya maruz kalmış oldukları gerçeği ile karşı karşıyayız. Geçtiğimiz haftalarda Kars’ta kaybolan Mert adlı çocuğa cinsel istismarda bulunduktan sonra öldüren sapık da verdiği ifadesinde askerliğini yaptığı sırada bir başka üç asker tarafından tecavüze uğradığını fakat bu durumu kimselere anlatamadığını söylemişti. Bu kişi ve/veya kişilere uzman desteği verildiği takdirde gelecekte aynı yanlışı yapmalarının önüne geçilmiş olunacak.
Ne yazık ki çocuk taciz ve tecavüzleriyle ilgili devletin ele aldığı önemli bir çalışma bulunmuyor. Oysa Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı ortak bir çalışma yürüterek çocukların ve ailelerin bilinçlenmelerini sağlayacak önemli projelere imza atabilirler.
Hatırlayacağınız üzere 2011’de Yargıtay 14. Ceza Dairesi, Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 26 sanığa, '15 yaşından küçük kızla rızasıyla birlikte olmak' suçundan 4 yıl 2 ay ceza veren kararının bir bölümünü onamıştı.
Başsavcılık, 14. Ceza Dairesi'ne gönderdiği tebliğnamede yerel mahkeme kararının onanmasını istemişti. Hukuk kaynakları, Yargıtay'ın kısmi bozma kararı nedeniyle, suç tarihi 2002 olan davanın zaman aşımına uğrayacağını belirtiyordu.
Bu süreçte, en çok tartışılan nokta ise, olay tarihinde 13 yaşında olan N.Ç.'nin, sanıklarla "kendi rızasıyla birlikte olduğu" kanaatine varılması olmuştu. Bu sonuca dayanak olan Adli Tıp raporunu, 4'üncü İhtisas Kurulu hazırlamış fakat o tarihlerde, kurulda bir çocuk psikiyatristi olmayışı büyük yankı uyandırmıştı. Akabinde kuruma, ilk defa 2008'de çocuk psikiyatristi atandı.
Yargıtay tarafından 13 yaşındaki N.Ç.'nin ''kendi rızasıyla birlikte olduğu''  şeklinde onanan kararı Türkiye’de en çok tartışılan konuların başında yer aldı. Yargıtay'ın küçük bir çocuk hakkında böylesine tartışmalı bir karar alması Türkiye'deki yargı sistemindeki sıkıntılara ilişkin tartışmayı da derinleştirmişti.
Çocuklara yönelik cinsel istismarın engelleneceği önemli projeler geliştirilmeli. Devlet makamlarına ivedilikle duyurulur!