guldalicoskun @ hotmail.com

Gençleri öfkelendirmek için adeta zehir şırınga ediliyordu damardan ve bunu bu güzel ve naif hanımefendi bile engelleyemiyordu. İnsanın bu kadar güzel ve sevgiyle bakan bir annesi olur da nasıl bu kadar öfkeli olunur dediğimde genç kardeşime, nihayet çatık kaşları inmiş ve bir tebessüm yayılmıştı, annesininki  kadar güzel yüzüne.’  (“Üzülün, kaybedeceksiniz!” adlı yazımdan )

Ve telefon çalar; ülkenin öbür ucundan.. Ömer!

Konu malum! Üzgün, yaşananlardan.

- Yine; Kürtler şöyle böyle diye genellemeler başladı; bu ırkçılık değil mi abla?

Elbette diyorum. Zihinlere öyle bir kazınmış ki; bazen bir yazı önce güzel başlar, hak, hukuk, kardeşlik der ve yazıyı bağlar; “bu Ermenilerle mi olacak bunlar!” diye..

Bazen de; Kürt, Türk, Arap veya Müslümanları aşağılayan yazılar olur. Yok aslında farkımız birbirimizden. Diyarbakır’a giderken uçakta yanımda oturan Kürt hanımın Suriyeliler’den, yüzünü buruştururak bahsetmesi, nasıl da canımı sıkmıştı. Oysa hemen öncesinde Kürtlereyapılan yanlışlardan bahsediyorduk.

- Seçim yaklaşıyor ama devlet, bizim seçtiğimiz siyasetçileri tutukluyor, bu doğru mu?

- Siyasetçiyi, siyasi faaliyetlerinden dolayı tutuklamak elbette doğru değil, ancak sence bundan mı tutuklanıyorlar Ömer?

- Örgüte silah, mühimmat vs taşıdıkları için diyorlar ama bunun doğru olduğunu nereden bilelim?

İletişim, karşılıklı sorularla tıkanmak üzereyken, yer değiştirmeyi teklif edip Ömer oldum! Sondan başladım ve inanmadım, şüphe ettim siyasetçilerin tutuklanma nedenlerine. Neden inanayım ki, beni daha önce aldatan devlete; haklıydı Ömer!

‘94 yılında, Zana, Dicle ve arkadaşlarının vekillikleri düşürülüp, söylemleri nedeniyle, yıllarca hapis yattıklarını unutmadık ki hem!  Yine Zana’nın, 2007 yılında, “terör örgütünün propagandasını yapmak” suçundan açılan davada da, yapılan yasal düzenlemeler sayesinde beraat ettiğini hatırladık. Bunun üzerine Ömer, doğru, o günler yok, çok şey değişti, biz “devletin şefkatini” hissetmiştik aslında ama IŞİD’ e silah niye verdi, deyince; hala PKK–HDP medyasının aynı zehri enjekte ettiğini anladım. Erdoğan’ın, IŞİD’in ölüm listesinde yer aldığını ve ABD uçaklarının İncirlik’ten bu örgütü vurmak üzere kalktığını da ekledim..

Artık en ufak bir şeyin, cep telefonu gibi yaygın iletişim cihazları sayesinde gizli kalmadığı gibi bu kanallar kötüye bile kullanılıyor. Hem de hiç bir etik kural tanımadan, başka yerde ölmüş bir çocuğun fotoğrafını, “devlet katliam yapıyor” diye paylaşabiliyorlar.

Oysa geçmişte, yakılan 3000’den fazla köy, zorunlu göçler, keyfi tutuklanan, hatta cesedi bile bulunamayan insanlardan yıllar sonra haberdar olmamış mıydık! Evet; ben Ömer olarak geçmişte bana bunları yaşatan Devlet’e nasıl güvenecektim!  Beni ikna etme sırası ondaydı ve sorularım vardı..

- Bana elini uzattın mı Devlet olarak, Ömer?

- Evet, şefkat elimi uzattım. Bir çok konuda açılımlar ve hak iadeleri de yaptım. Aslında daha fazlasını yapmalı, süreci halka daha çok anlatıp, yol haritasını paylaşmalıydım. Hizmetlerim de oldu ama sınırsız güven-teslimiyet de beklememeliydim, yaşanmış bunca acının üstüne.

- Ben bir Kürt olarak, bu sürecin Devlet politikası olmasını isterdim Ömer; neden olmadı?

- CHP ve MHP destek vermedi, zaten onlar bizi (pardon sizi ) hiç tanımadı ki…

Aynı anda gülmekten kendimizi alamadık! Yine herkes aslına dönmüştü ve Ömer her şeye rağmen PKK’nın da Kürtlere bu son yaşananlarda zarar verdiğini, falanca şehre köprü yıkıldığı için gidemediğini, bir çok yerin kırılıp döküldüğünü, hayatlarının tüm bunlardan çok etkilendiğini söylüyordu. Bu ara Batı’ya gitmekten korktuğunu, kendilerine oradakilerin terörist gibi baktığını ve ölümlere çok üzüldüğünü söyledi.

“Bu savaşı kim başlattı sence?” diye sorduğunda ise, son iki yıldır işlenen cinayet ve eylemler için, bizim gibi süreci destekleyenler, münferit olaylar veya provakasyon olduğunu ileri sürerken, ulusalcıların ağır eleştirilerine muhatap kalır, bölücülere ülkeyi peşkeş çekenleri desteklemekle suçlanırdık…  Oysa, provakosyon değil provaymış maalesef! Diyelim ki devlet başlattı, örgüt de o dakika tam techizatla hazır mı bekliyormuş! Sonuçta içinde bulunduğumuz koşullarda silahın hiç bir haklı gerekçesi olmadığını, ancak Suriye’deki savaşı buraya da ithal ederek, bir sonuç alabileceğini düşünen, çağdışı kalmış hegemonik düzeni için Kürt çocuklarının özgürlük duygularını istismar eden bir yapı olduğunu söyledim.

- Şimdi bana aşık olduğun kızı anlatmalıydın Ömer. Şiir konuşsaydık, biraz da roman.  İspanya’da Katalonlar,  bağımsızlık için bile referanduma giderken, modern ağalık için mi ölüp-öldüreceğiz dediğimde kederli “of”  çekişler..

Farklı düşünüyorduk belki ama sevgi var ya hani; hissediyorsunuz  telin bir ucundan; gözler doluyor, ses titrek…

Seni ve anneni yazdım Ömer. “Ne çok sevmişim sizi, biliyor musun!” dedim. Sonra biraz daha  eleştirdik "taraf olduklarımızı", karşıtımızı ve kendimizi. Hatalarımızı, yaralarımızı ve acılarımızı paylaştık. Farklı düşünmek engel değildi konuşmaya, ön yargı, yazdan yenik düşmüştü sevgiye. Herkes, özen gösterse dedik; diline!

Yazımı Kürtçeye çevirmiş, annesine de okuyacakmış. Soranlara selamı varmış!

İyi dileklerle kapattık

Düşündüm de; bizde bu “gönül dili” var oldukça; üzülün, yine kaybedeceksiniz!

 

twitter.com/gulcoskun34