guldalicoskun @ hotmail.com

Bir ömür; hastalıkta, sağlıkta, kederde, sevinçte, varlıkta ve yoklukta benimle bir seyahate var mısın?

Evet…

Başlayan hazırlıklar, sevinçli bir telaş, heyecanlı bekleyiş…

Kocaman bir evet daha…

Evlilik…

Hani evliliği kuruma benzetirler ya; işte ben o zaman üşüyorum… Daha çok, gri duvarlı, asık yüzlü, bol bürokrasili ve yürümeyen ağır aksak işler geliyor aklıma…

Oysa, bin bir özveri ve sevgiyle kurulan, sımsıcak gönül sarayıdır evlilik…

Peki ama sonra; niçin eksilir sevgiler ya da neden hüzünle biter ve hazanlarda yol alınır…

Ne zaman başlar ayrılık, neden büyük emeklerle kurulan beraberlikler bir süre sonra biter  ya da şeklen bitmese de biter…

Hâkimin sizi boşuyorum, ya da sevdiğinize elveda sözüyle mi başlar ayrılık? 

Bu, son noktadır aslında; ayrılık çok daha önceden başlamıştır… Bir şairin dediği gibi, dertleşmekten vazgeçildiğinde başlar ayrılık. Hatta şikâyetler ve tartışmalar bittiğinde… Örnek çift görüntüsü verilir… Günlük hayat rutin bir şekilde akarken, görev gibidir en müstesna anlar. Artık birbirinin yüzüne bakmadan konuşmalar ve son anda hatırlanan özel günler vardır…

Dillerde kekremsi buruk bir tat, hüzünlü gülümseyişler ve donuklaşmış gözler…

İlk fark eden genellikle kadın olur. Yaradılış özelliğinden dolayı, detayları önceden görüp hiç akla gelmeyen ibarelerden çıkarımlar yapar ve sorgulamalar başlar…

Bize ne oldu?..  

Son yıllarda adeta bir virüs gibi ülkemizde de gittikçe artan boşanmalar dikkat çekici. Son açıklanan TUİK verilerinde, 2010 yılında boşanan çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 3,86 oranında arttı. En yüksek oran; binde 2,33 ile Ege Bölgesi ve ardından binde 2,03 ile Batı Anadolu Bölgesi’nde gerçekleşti. Oranın en düşük olduğu bölgeler ise 0,58 ile Kuzeydoğu Anadolu ve binde 0,59 ile Orta-doğu Anadolu Bölgeleri oldu. Boşanmaların yaklaşık yüzde 40’ı ilk 5 yılda; yüzde 21,1’i 6-10 yıllık dönemde; yüzde 15,1’i; 11-15 yılları arasında meydana gelirken, yaklaşık yüzde 24’de; 16 ve daha uzun süreli evliliklerde görüldü. Başvuruların yüzde 80 ‘i şiddetli geçimsizlik adı altında yapılırken, bunun içeriğini aldatma, ekonomik nedenler, kültür ve kişilik çatışmaları, ruhsal ve bedensel uyumsuzluklar gibi durumlar oluşturmakta…

İlginç olan bir durum da aşk evliliklerinde görücü usulü evliliklere oranla boşanmaların daha fazla olması ki; bu bana komşu teyzelerin ve haminnelerin o konudaki üstün maharetini hatırlatır…

Son zamanların popüler ve trajikomik hal alan evlilik programları ve internetteki evlilik siteleri, eski usulün “modern” tarzda arayışlarının enteresan ve trajikomik bir sonucu olmalı… 

 İstenmeyen bu duruma gelme nedenleri:

Kişiler, kendilerini yeterince tanımadan ve ne istediğini tam olarak bilemeden bu güzel yolculuktaki yol arkadaşlarını yanlış mı seçer?

Süreç içinde beklentiler mi değişir? 

Yaşam koşulları, kadının ailedeki konumu, çiftlerin birbirlerine daha az zaman ayırması…

Ortak hedefler koyamamak…

Giderek aşırı derecede bireyselleşme ve tahammülsüzlüğün artması… 

Değer yargılarındaki aşınma ve çağın hastalığı olan her şeyi hızla kullanıp, çabuk tüketiyor olmanın tatminsiz kişilikler yaratması…

Medyanın savaşları ve ölümleri sıradanlaştırdığı gibi, ilişkileri de yüzeyselleştirip, değersizleştirme etkisi…

Aile içi eğitim, kültür farkı, sorumluluktan kaçma, ruh ve kişilik bozuklukları gibi daha birçok özel ve genel neden sayılabilir…

Bu nedenlerin içinde, en çok konuşulanı, ekonomik olanlar ki, doğrusu farklı ekonomik standartta olanların dahi bunu söylemeleri ilgimi çekti.

Mutlaka etkisi olmakla beraber, gerçek bu mu yoksa asıl nedenleri sorgulamaktan imtina edildiği için arkasına saklanılan kolay bir seçenek mi?

Bireylerin içlerine yönelik zenginleşmeyi bırakıp, değer birikimi yerine materyal tüketimine ağırlık vermeleri, kişiliklerinin doyumsuz ve arızalı bir yapıya dönüşmesine neden mi oluyor?

Aslında her devirde, farklılaşan beklentiler, değişen insanlar ve yaşam koşulları, ayrılığa neden olma ihtimalini sürdürürken, değişmeyen şey, ilişkilerde zamk görevi gören sevgi, saygı ve samimiyet gibi olgulardır…

Birinin eksilmesi ya da aşınması, domino etkisi yaparak yıkıma neden olabiliyor…

Birkaç yıl önce bir tv programında Doğan Cüceloğlu’nun evliliği, kadın ve erkeğin uyumlu dansına benzetmesi pek hoşuma gitmişti…

Bir tarafın sürekli diğerinin ayağına basması, ezilen tarafın bir gün mutlaka isyanına neden olacaktır. Her çiftin, kendilerine özgü sevgi dilini keşfetmesi, birbirlerine karşı önyargısız ve içten teslimiyetleri ve ben ile biz olmak arasındaki dengeyi tutturmak, bu dansın ahengini artırıp, coşkuya dönüştürecektir… 

“Ölüm Allah’ın emri, ah ayrılık olmasaydı” demişler…

O halde; hazanla buluşmamak için, gönüllerin bestesinde, dansların en muhteşemini başarmamız dileğiyle…

Sevgilerimle…

 

guldalicoskun@hotmail.com

twitter.com/gulcoskun34