guldalicoskun @ hotmail.com
 

Berlin Hür Teşebbüs Enstitüsü Direktörü’nden şöyle bir soru gelmişti: “Burada anlattıklarınız, Avrupa basınında okuduklarımızın tam tersi ve şaşırtıcı. Bunun nedenini açıklayabilir misiniz?”

Liberal Düşünce Topluluğu’nun Mayıs’ta düzenlediği Hürriyet Yemeği’nde Can Paker’in İngilizce yaptığı sunumundan sonra sorulmuştu bu soru.

Paker, son 12 yılı ve AK Parti’nin yaptıklarını anlattığı sunumunda, hak ve hürriyetlerdeki ilerlemeyi, AB’ye girme çabalarını, Kemalizm ve vesayetle mücadeleyi ve bu süreçte AK Parti’nin karşılaştığı kapatılma dahil, çeşitli direnç ve engellemeleri ortaya koymuş ve kat edilen olumlu çizgiyi vurgulamıştı.

Konuğumuzun sorusu iyi bir soruydu ve Paker’in cevabını merak ediyordum. Kendisi de ‘beyaz mahalleden’ gelen ve onları yakından tanıyan biri olarak, statü ve egemenliklerini kaybetme korkusu yaşayan beyazların, dışarıyı yanlış bilgilendirmelerinden kaynaklı olduğunu söyledi. Cumhuriyetin elit sınıfı olan bu kesimin, tahsilli ve çok iyi yabancı dil bildiği, yaşam tarzıyla da Batılı gibi olduklarından, dışarıdan kolayca muhatap alınan ve itibar edilen bir kesim olduğu söylenmişti. Oysa diğer kesimin, eğitim, yabancı dil ve Batı ile iletişimde henüz kabuğunu kırmaya başladığı, zamana ihtiyaç olduğu, yanlış ve eksik bilgilenmenin de bunlardan kaynaklandığından, yani özetle; tek yönlü bir enformasyondan bahsetti.

Alman konuk, ikna oldu mu bilemeyiz ama batı medyası ve etki altına aldığı kesimlerde asıl bizleri şaşırtan bir Türkiye algısı var. Özellikle Gezi ile alenileşen, karşıtlık üzerine kurulu,  objektif olmaktan uzak, tuhaf bir tutum.

Bu yazımda, tez çalışması yaparken batı basınından etkilenen danışmanlarını ve oluşan algıyı değiştirmeye yönelik çaba sarf eden bir akademisyenin mücadelesini paylaşacağım. Geçen hafta Ürgüp’te yapılan LDT Kongresinde tanıdığımız Dr. Oğuzhan Yanarışık, Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 2005  mezunu. 2007’de Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Avrupa Birliği alanında yüksek lisans eğitimini ve 2008’de Almanya Bonn Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezi’nde ikinci bir yüksek lisans programını bitirmiş.  2015’te İngiltere’de Warwick Üniversitesi’nde Türk dış politikası üzerine doktora çalışmalarını tamamlayan Yanarışık’ın tez başlığı ise; “Türkiye-AB İlişkileri ve Batı Medyasındaki AK Parti Söyleminin Dönüşümü”.

Şimdi bu tezden alıntı yapalım. “Gezi süreci, ana akım batı medyasında medya etik kurallarının ayaklar altına alındığı ve AK Parti (ve özellikle Erdoğan) karşıtlığının tartışılamaz bir tabu haline geldiği kırılma noktası oldu. Asılsız söylentiler, ana akım batı medyasının manşetlerinden düşmedi. Haberlerin yanlışlığı kesinleşince bu medya kuruluşları, AK Parti şöyle dursun, en azından onları yanılttığı için okurlarından bile özür dilemedi. Yabancı basın kuruluşlarının Türkiye temsilcileri eylemlere nerdeyse doğrudan destek verdi. Hem sosyal medya üzerinden hem de kendi yayınlarında eylemcilerle göz yaşartan bir dayanışma sergiledi.

CNN, BBC ve Newsweek gibi yabancı medya organlarının Erdoğan karşıtlığını ve hatta düşmanlığını belli etmekten çekinmeyen temsilcileri, Recep Tayyip Erdoğan’la doğrudan kişisel polemiklere girdi. The Economist, The Guardian, Financial Times ve New York Times gibi yayın organlarındaki Türkiye ile ilgili algıyı yönlendirme çabaları, Türkiye’de seçmenin kime oy vermesi gerektiğini söylemeye kadar vardı.”

Tez danışmanları tarafından bunun gibi bölümler okunduğunda  tepki verildiği, batı medyasının etik kuralları hiçe sayarak, Erdoğan ve AK Parti saldırganlığını benimsediklerini öğrenmenin, onlar için şaşırtıcı olduğunu söyleyen Yanarışık’a göre onlar, Türkiye’de halkın toplu şekilde Erdoğan’a karşı ayaklandığına inandırılmışlardı. Fakat, daha sonra yaşanan gelişmeler ve AK Parti’nin seçim başarıları, (sürekli “gitti gidecek” diye yayın yapan Batı basınına rağmen) doktora tezine karşı tavır değişikliğine neden olmuş. Böylece kendilerini yanıltan bir basınları olduğunu görmüş, baştaki olumsuz tavrın yerini, “Türkiye’de gerçekten neler oluyor” u anlamaya itmiş.

Ancak, Erdoğan'ın söylediği “twitter, toplumların baş belası” gibi ifadeler, Türkiye’ye haksız ithamlarda bulunan medya ile mücadeleye zarar vermiş. Bu ifade, ‘otoriterleşen Türkiye’ söylemine hizmet ederken, Yanarışık’ın tez çalışmasında da sıkıntıya neden olmuş ve bu konudaki eleştirileri kabul etmiş. Fakat kendisi, bunun bir söylemden ibaret olduğu ve Cem Yılmaz’dan sonra Türkiye’de en fazla takipçisi olan hesabın Erdoğan olduğunu ve AK Parti’nin de Gezi’den sonra twitter ve sosyal medyayı çok aktif kullandığını belirtmiş.

Hocamızdan, Batı’da Türkiye konusunda aykırı sesin olmadığı, “Erdoğan diktatör, AK Parti İslâmcı” gibi klişelerin, bir çok analizi gölgelediğini ve aslında ciddi bir mahalle baskısı olduğunu öğrendik. Zaten, Türkiye’den giden bir çok akademisyen, yazar, gazeteci ve aydının da bu söylemleri pekiştirdiğini, öznel korkularını bir gerçekmiş gibi yansıttıklarını, bir yaşam tarzı müdahalesi kaygısının pik yapmış vurgularını biliyorduk; şaşırmadık.

Geçtiğimiz günlerde yurtiçi ve yurt dışındaki bir çok akademisyenin tarihe geçecek(!) çağrılarını, imzalı beyanlarını da biliyoruz. Yine bu yakınlarda “Türk olmak benim suçum değil” diyerek ‘şirinlik’ yapan çok dil bilip, kendi halkının dilini okuyamayanları da gördük.

Oğuzhan Yanarışık gibi, kendi dilini bilip, başka dilleri ülkesine hizmet etmek için öğrenen, değerli akademisyenlerimiz olduğunu da sevinçle öğreniyoruz.

Ve ‘yorulmadan, sabırla’ diyor Dr.Oğuzhan Yanarışık…

 

guldalicoskun@hotmail.com