guldalicoskun @ hotmail.com

Günlerdir dershaneleri tartışıyoruz, köşe yazarları, aydınlar, televizyon programları ve sosyal medyada adeta bu konuyla yatıp, bununla kalkar olduk.

Ne dışarıdaki gelişmeler, ne ekonomi, ne sağlık ne de ülkenin en önemli sorunu olan Anayasa yapılmasında bir ilerleme kaydedilememesi, tartışmaların konusu olmayı başarabiliyor…

Konu gündeme gelir gelmez, her zamanki gibi en iyi yaptığımız şey, konuyu sloganlara hapsetmek oldu.

Koca koca insanların birbirlerine saldırması, konuşma biçimleri, tarz ve kullandıkları argümanları, düzeysizlikte zirveye yaklaştığımızın resmiydi.

Durumdan bir çok kişi rahatsız olurken, Etyen Mahçupyan da  meseleyi, siyasi boyutunun dışına çıkarıp, teknik olarak tartışılması için her zamanki sağduyusuyla güzel bir yazı yazdı.

Fakat,ne Mahçupyan’ın yazısı ne de benzer bir çok yazı, konunun teknik içerik olarak tartışılmasını sağlayabildi.

Daha da ileri gidilerek, ciddi bir savaş başlatıldı. 2007 de e-muhtıra ve 2008 de de kapatma davasıyla karşı karşıya kalmış, TC nin en büyük kitle partisini 2004’de MGK toplantısında Gülen Cemaatini bitirme önerisine imza attı diye suçlayıp, manasızca bir gol atma hıncıyla, alışık olduğumuz ulusalcı ayak oyunları da sergilenmeye başlandı.

Ben de dahil bir çok farklı çevreden insanlar, kapatılma olayının karşısında konum alıp, meseleyi, çözüm odaklı irdelemek niyetindeyken, bu son MGK olayıyla, kendi adıma bulunduğum yeri sorgulamaya başladım…

Etik ve ahlaki olmayan bir savaşın kazananı olmayacağı gibi, böyle bir konunun kaybedeni, tırnaklarımızla kazıyarak ulaştığımız kazanımlarımızla ülkenin olacağı aşikar..

Bi durun ya bi durun!

Siz neyi tartışıyorsunuz? Erdoğan’ı mı, Gülen’i mi yoksa vesayetleri pekiştirmenin en etkili aracı olan eğitimi mi! Ve hanginizin, hangi hakla, hangi vesayetini!
Ve bilmez misiniz Doğusuyla Batısıyla doydu bu topraklar vesayete, ekmek çıkmaz buradan size!

Eğitimse girelim tartışmaya, yok maksat siyasi mevzi ise, sanılmasın kaçarız, yine girelim tartışmaya. Ama bendeniz ne Mavi Marmara ne de MIT/ Fidan olayını, ne de geçmişteki vesayetçilere sunduğunuz cömertliklerin altını çizerim…

Anayasa derim mesela. Farkında mısınız, konu kapandı ama sizden ses yok! Günlerdir, dershaneler konusunda sergilediğiniz tavrı bu konuda da gösterseydiniz, belki de yeni ve sivil bir Anayasamız olabilirdi.. Dershanelerden daha önemsiz diyorsanız o başka!

O zaman sizin hiç hoşlanmadığınız ve (çünkü) varlık nedeniniz olan, eğitimin sorunlarından bahsedelim o halde…

Evet; dershaneler bir sonuç(tu). Evet di’li geçmiş oldu sayenizde. Çünkü bu sonuç artık, nedeni besleyen ve hatta bundan mutlu olan bir hal alırken, yumurta tavuk hikayesine dönüştü. Hizmet diyorsunuz, eyvallah! Buyurunuz o halde hizmetinizi, eğitime kalite katmakta kullanın, kalitesizliğe sonuç olmakta değil. Bu bizim işimiz değil diyorsunuz, o halde gölge etmeyin başka ihsan istemez!

Dershanelerin, eğitime katkısı bir illizyondan ibaret. Bir sınavın kazanılmasında çıtanın yükseltilmesinden öte bir şey değil. Her yıl üniversiteye girecek öğrenci sayısı belli. Dershaneler olmasaydı da yine en üst puandan alta doğru girecek öğrenci sayısı değişmeyecekti. Kalite, test tekniğini, soru tiplerini ezberlemekle olsaydı, seçeneksiz sorularda, karşımızda dumur olmuş çocuklar göremezdik. Yani ezberci eğitimden şikayet ederken, ezberi pekiştiren kurumlar değil de ne peki!

Evet, görünürde hür teşebbüse müdahale gibi olmakla birlikte, özel okul olmalarında çeşitli vergi ve ödeme teşvikleriyle bir müdahaleden çok kemikleşmiş sorunu çözmeye yönelik ve çocuklarımızın hayatına ipotek koyan bir sistemi beraber iyileştirme olarak da okunamaz mı?

Madem konu çocuklarımız ve geleceğimiz, bu konuyu, ekonomik ve siyasi boyutların dışına taşıyarak, psikolojik olarak tartıştığımızda, başımız dik ve utanmadan, biz bu çocukları bize para kazandıran yarış atları gibi görmekle kalmadık, onlara koşullu sevgileri öğretip, içi boş başarıları sunup ve bir daha telafi edilemeyecek çocukluklarını da çaldığımızı itiraf edebilecek miyiz!

Evet, dershaneler bir sonuç ama nedenlerden hoşlanan sonuç… Yasalardaki boşluktan yararlanan hukukçular misali, demokrasinin sunduklarını suistimal eden bir sonuç. Eğitim sisteminde atılan her çeşit iyileştirme çabalarını boşa düşürmek için pozisyon alan kurnaz bir sonuç.

Aileler üzerinde, sosyolojik ve psikolojik olarak bir çeşit dolaylı baskı kurarak sistemden beslenen bir sonuç…

Eğitim, bizim gibi vesayeti henüz aşmış ülkelerde, değişimi ve dönüşümü son derece sancılı olan bir durum iken, bu taşın altına elinizi koymak yerine, engel olmakla, kime faydamız olabilir ki. Yine, bir dönem yasaklanması dahi gündemde olan cemaat özel okullarının artışının, devletin maddi- manevi teşvikiyle desteklenmesi, kayda değer bir önem arz etmiyor mu?

Devletin, eğitim vasıtasıyla, ideolojisini korumak yerine mümkün mertebe arzı artan özel okullarla, rekabeti ve fiyatı düşürüp kaliteyi de arttırarak yapılacak hizmet, daha iyi bir “hizmet” olmaz mı? Üstelik bu konuda çeşitli ülkelerde de oldukça tecrübeliyken,  eğitim ve dershane dışındaki kördöğüşünü bırakıp , “eğitim ve dershane” konusunu tartışsak artık diyorum…

Zira; mevzu çocuklarımız ise gerisi “teferruat” değil midir sizce de!


guldalicoskun@hotmail.com
twitter.com/gulcoskun34