Ankara’da yaşanan korkunç terör vakasından dolayı, geçen hafta ara verdiğim ‘değişimi görebilmek’ başlıklı yazıya devam ediyorum. Tarihsel süreç içinde, seçim bildirgelerinin ülkenin gelişim grafiği hakkında bir fikir vereceğinden yola çıkarak, 2002 CHP seçim beyannamesinde yer alan birkaç konuya göz atmıştık.
2001 ekonomik krizi nedeniyle CHP, 2002’de ekonomiye ağırlık verdiği beyannamesinde, piyasa ekonomisi dinamiklerine göre oldukça iyi bir çalışma yapmış. Yine diğer konuları da; demokratik ve sosyal hukuk devletini, yargı ve adalet reformunu, çeşitli evrensel hak ve uygulamaları, AB hedefini ve yeni anayasayı da koymuş programına. Fakat; Atatürk’ün önderliğinde kurulmuş olan laik, demokratik cumhuriyet temelleri üzerinde, gerçek sosyal devlet ile eğitimde de Atatürk ilke ve devrimleri ışığında öğretim birliğinden ödün verilmeyeceğini eklemiş. Ayrıca 2002’deki programda özel öğrenci yurtlarında laik cumhuriyeti gözeten etkin denetimlerden söz ediliyor.
Şimdi de 2015 CHP seçim bildirgesinin eğitim bölümlerine bakalım:
“Sorgulamayı değil, dogmaları; demokrasiyi, özgür düşünceyi değil, itaati; çoğulculuğu değil, tekçiliği önceleyen eğitim sistemi demokrasimizin geleceğini tehlikeye atıyor. (…)Demokrasimizin geleceği için, ekonomimizin bilgi ekonomisine geçebilmesi ve dünya ile rekabet edebilmesi için eğitim sistemimizin sorunları çözülmeli. Eşit, parasız, bilimsel, kaliteli ve sorgulayıcı bir eğitim sistemi kurulmalı. Milli değerlerimizi öğreten ama evrensel gerçekler ve değerlerle örtüşen bir müfredat oluşturulmalı…(...)CHP iktidarında YÖK kaldırılacak, üniversitelerin mali ve yönetsel özerkliği sağlanacaktır. (…)“İnkılap Tarihi” dersinin liselerde “Cumhuriyet Dönemi Tarihi” olarak yeni ve zengin bir içerikle okutulmasını sağlayacağız. Güncel küresel sorunları ve uluslararası gelişmeleri müfredat kapsamına alacağız.”
Görüldüğü gibi 2002’deki CHP’nin, 2015’de değişim ibareleri bulunmakta. Bunun en önemli nedeni de muhafazakar kimlikli bir partinin son 13 yıldır ülkede estirdiği değişim rüzgarıydı. Bir çok kavramı lafta kullanıp (demokrasi-özgürlük gibi) cumhuriyet kurulduğundan beri tek gayesi, rejimi korumak olan ve TSK’dan sonra en etkili askeri rejimin öğretmenleriyle, düşünmeyen ve sorgulamayan “şekil çağdaşı” gençler yetiştiren CHP’den bahsediyoruz. Parti ya gittikçe küçülüp marjinal bir parti olacak ya da lafta değil, gerçekten ideolojik prangasından kurtulup, yönetime talip olacak.
2002’de ilk kez seçime giren AK Parti’nin beyannamesinde, ekonomideki başarılı performansına rağmen sanılanın aksine, “neren ağrırsa, canın orada” misali, sayfalar dolusu, demokrasi, iç hukuk, seçim, siyasetin vesayetten kurtulması gereğine ve evrensel normlara atıfta bulunarak, kendisinin çağdaş, demokrat ama aynı zamanda muhafazakar bir parti olduğunu anlatılıyor. CHP’nin 2015’de söylediklerini hatta fazlasını 2002’de söyleyen bir parti, çıtayı o kadar yükseltti ki, daha fazla gidebilmesi için, en azından onu zorlayan bir muhalefet gerekiyordu. Ancak ne var ki, 2005’de Kürt realitesini tanıyarak, “haddini aştı”. İçte ve dışta birbirine benzemezler ortak noktada buluştu. Bir iki örnek verelim, 2002 AK Parti bildirgesine:
“Demokrasi, millete hizmet için yapılan bir siyasi yarış ve hoşgörü rejimidir. Bu rejimde, kimsenin diğerlerine göre daha üstün hak ve imtiyazı yoktur. Farklı inanç ve kültürleri ülkemiz için bir zenginlik kabul eden partimiz, değişik dil, din, soy ve sosyal statüden insanın kanunların eşit koruyuculuğu altında özgürce yaşamasını ve siyasete katılmasını gerekli görür. (…)İşkence, kayıp, göz altında ölüm, faili meçhul cinayet gibi demokratik hukuk devletinde kabul edilemez insan hakları ihlallerinin üzerine ciddiyetle gidecektir.”
CHP’ye haksızlık etmeyelim! 13 yıl sonra 2015’de şöyle diyebilmiş: “Faili meçhul cinayetlerde, insan hakkı ihlali ve işkence suçlarında zaman aşımını kaldıracağız”
Evet, seçim bildirgeleri çok şey vadeder, önemli olan bunları hayata geçirebilecek iradedir. 2002 de her iki parti de yeni anayasadan bahsettiği halde hala yapılamamış olması, muhalefetin kırmızı çizgileriydi. Üstelik bu konu, Kürt Sorunu ile de ilintiliydi. Vatandaşlık tanımı gibi meselelerde uzlaşılamadı. Ne var ki muhatap alınan Kürt temsilcileri bile, çözümden rahatsızlık duyup, sığ, kısır, çağdışı ideolojilerinin peşinden giderek, statükocularla yürümeyi seçti..
2002’de “Herşey Türkiye İçin” söylemiyle müthiş bir sinerji yaratarak Türkiye siyasetine damga vuran, bir dönemi kapatıp, askeri vesayeti bitiren, sağlıktan ekonomiye, çeşitli hak ve özgürlüklerden tutun, alt yapı, imar-konut, ulaşım-telekominikasyon hizmetleriyle refah düzeyini artıran bir parti, AK Parti.
Tek rakibi kendisi olduğu gibi, muhafazakar kimliğiyle, muhalefeti de peşinden sürükleyerek siyaset bilimine not düşen bir parti. Egemen kültürün direnci ve her koldan saldırısıyla, içe kapanan Ak Parti, yeniden entelektüel okumalara kendini açıp, yeni dönemde Anayasayı yaptığında bir başka başarı öyküsü yazacaktır. Bakalım ne demiş Anayasa için:
“Türkiye yeni bir toplum sözleşmesinin eşiğindedir. 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan birinci Meclis, demokrasi tarihimiz açısından önemli bir referans niteliğindedir. Türkiye, 21. yüzyıl şartlarında geçmişin olumlu tecrübesini de dikkate alarak geleceğe yürüyecektir.”
‘Yetmez; ama evet’ derken; tüm programda benim için asıl vurucu olan ise: “Yeni Türkiye, bilgiyi bilinç ile, bilinci de bilgelik ile bütünleyen insanların ülkesi olacak.”cümlesiydi.
Nasıl olacak bilmiyorum ama bu, özlemekten yorulduğumuz huzur demekti..
guldalicoskun@hotmail.com