Seçim gününe az kaldı ve beyannameler seçmene sunuldu; şimdi miting ve iletişim kanallarıyla propagandalar sürüyor. Aslında bir ülkenin gelişim grafiğini, geçmiş yıllarda ortaya konulan seçim bildirgelerine bakarak da okuyabiliriz.
2002 Genel Seçimleri, AK Parti ile beraber 18 partinin seçime girdiği ve baraj nedeniyle sadece AK Parti ve CHP’nin kazandığı bir seçimdi. 2001’de ülke ciddi bir ekonomik kriz geçirdi, bir milyon insan işinden olup, binlerce işyeri kapandı. Devlet maaşları bile ödeyemez haldeyken IMF’e gidilerek, Derviş ile birlikte kemer sıkma politikalarına başlandı. Derken, işler yürümedi ve üçlü koalisyon seçim kararı aldı. Halk, tüm partileri cezalandırdı ve ’99 seçiminde barajın altında olan CHP ile ilk kez aday olan AK Parti’yi tercih etti.
‘2002 ruhu’ tartışmaları, beni her iki partinin o tarihte ve şimdiki beyannamelerini okuyup kıyaslamaya itti. Yazının ilk bölümünü CHP’ye ayıralım ve yıllar, bildirgeler, ideoloji ya da kitle partilerindeki değişim-dönüşümü bir kaç köşe yazısıyla özetlemeye çalışalım.
CHP, 2002’de “Yeni Bir Başlangıç” adıyla sunumunu yapmıştı. Kurucu parti olma özgüvenini her satırında hissettirirken, ekonomik krizin yansımalarını öne çıkarıp, 95 sayfalık programın yarısından çoğunu ekonomiye ayırmıştı.
Önce 8-10 sayfada klasik CHP tanıtımı, Atatürk, laiklik, çağdaş-hukuk devleti vurguları ve tek başına iktidar talebi... Gelin o günlerin ekonomisini CHP’nin beyannamesinden okuyalım: (özetlemeye çalıştım)
“Türkiye ekonomisi, böylesine bir çöküntüyü 55 yıldır hiç yaşamamıştı. Üst üste yaşanan krizler 20 yıldır ortalama yüzde 70’ler düzeyinde seyreden enflasyon ekonomiyi çökertti, halkımızı yoksullaştırdı.
2001’de yüzde 9,4’lük küçülme sonucu GSMH, 148.2 milyar dolara düştü. Türkiye ekonomisi 10 yılını kaybetti. Dış borcun GSMH’e oranı, yüzde 77.8; iç borç oranı ise; yüzde 66,2’ye tırmandı. Fert başına gelir 2.160 dolar; nüfusun yüzde 40’ı (25 milyon insan) açlık sınırında yaşama tutuldu. Rüşvet, vurgun, yolsuzluk, talan, siyasi kayırmacılık, devleti kuşattı, iktidarı esir aldı. Kişisel Gelişmişlik Endeksi, 173 ülkeden 85. Sıraya geriledi.”
Rakamların sıkıcılığından kurtulmak için, diğer konulara geçelim ama, enflasyon hedefinin 2004 sonunda tek haneye indirilmesi ve Maastricht’e ulaşma planını da ekledikten sonra; çevreden, turizme, sağlık hizmetlerinden eğitim ve ulaşıma, ekoloji ve hayvan haklarına kadar, her konuda vaadler verilmiş. AİHM, İLO Sözleşmeleri, BM çocuk hakları, Paris, Helsinki, Yargı reformu, HSYK’da yeniden yapılanma ve AB’ye girme gibi konular da kısaca yer almış. Hatta özelleştirme bile var. Eğitim zorunlu ve kesintisiz 12 yıl. YÖK’te sıkıntı yok, vesayetten bihaber, çünkü; siyasi temsilcisi onlar. Bırakın Kürt sözcüğünü, Güneydoğu sorunu bile yok. Hatta sorun yok! Kadınlara karşı ayrımcılığın yapılmamasını söylerken de başörtülü kadınlara yapılan ayrımı şüphesiz kastetmiyor. Yine cici tanımlar, yuvarlak içi boş kalıplar ve hoş söylemlerine bir örnek: “Aynı ulusun bireyleri ve aynı devletin yurttaşları olarak, herkesin kimliğine, etnik kökenine, dini inancına ve ana diline saygılıyız. Yeni Anayasa yapılmasında da öncülük edeceğiz”. Acaba bunu yazarken olumsuzluk eki “ma” unutulmuş muydu!
Şimdi gelelim şu tanıma: “Türkiye bir din veya ırk cumhuriyeti değil, bir siyasal bilinç cumhuriyetidir.” Ayrım yapmıyor gibi yaparken, ayrım yapmak sanatına uygun örnek.
Zaman tünelinde gibi hissettim ve bir tuşla âna dönüp, ihtimali bile hayal ne cümleler gördüm. İşte 2015 CHP beyannamesinden kesitler:
(…) AKP, Kürt sorununu çözmek bir yana giderek derinleştirdi. AKP’nin gizli hesapları tutmayınca terör çok daha şiddetli bir biçimde yeniden başladı. Toplumsal huzur ve barış, son zamanlarda hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike içinde. Her gün gençlerimiz şehit düşüyor. Her gün kardeş kavgası derinleşiyor. Sokaklar hukukun egemenliğinden çıkıyor. Silah, siyasetin önüne geçmiş durumda. Şiddet, farklı kesimlerden insanlarımızı birbiriyle konuşamaz hale getiriyor. Toplumumuz büyük bir buhran yaşıyor.”
Şimdi şuraya bakınız; bingo!
“(...) Cumhuriyet tarihinin en önemli sorunlarının başında gelen Kürt sorunu, bir demokrasi eksikliği sorunu olarak anlaşılmalıdır. Sorunun çözümü için de esas olan daha fazla özgürlük, demokrasi ve hukuk devleti anlayışıdır. Kalıcı barışın tek yolu budur. Ancak bu şekilde yurttaşlarımızın can güvenliği korunabilir ve halkın refah seviyesi yükseltilebilir. Kürt sorununun salt bir güvenlik sorunu olarak görülmesi, yurttaşlarımızın insani ve demokratik taleplerinin geri çevrilmesine yol açmıştır. Güvenlikçi bakış açısından kaynaklanan yanlış uygulamalar, demokratik muhalefetin sindirilmesine ve yurttaşlarımızın önemli bir bölümünü mağdur eden ve aidiyet duygularını zedeleyen baskılara yol açmıştır.”
Ve ekonomi; enflasyon epey değişmiş!
“İnsani gelişmişlik endeksinde Türkiye’yi ilk 20 ülke arasına taşıyacağız. Verimliliğin büyümeye katkısını artırarak, yıllık ortalama büyüme hızını %6’ya çıkaracağız. Yatırımları ve üretimi ayağa kaldırarak yılda en az 1 milyon kişiye istihdam imkânı sağlayacağız. İşsizliği % 5’in altına indireceğiz. Enflasyonu % 4’ün altına düşüreceğiz.”
13 yıl... Eksikler, hatalar yok mu; vardı elbette. Fakat bir “şeyler”olmuştu CHP’de.
İşte bu imkansızı başarmaktı! Sağolasın İZOCAM!
Devam edeceğiz…